34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
Vuslat’ın Tophane-i Amire’de Doç. Dr. Ebru Yetişkin küratörlüğünde iş birlikçi, geçirgen ve çok sesli bir anlatı peyzajı olarak sunulan ‘Emanet’ başlıklı standı, 30 Temmuz’a kadar izleyiciyle buluşmaya devam edecek. Standın bir evvelki durağı olan Baksı Müzesi’ndeki hazırlık süreçlerinde, müzenin kurucusu Prof. Hüsamettin Koçan ile çeşitli misyonlar üstlenmiş biri olarak stant hakkındaki bu değerlendirme yazısını büyük bir iştahla hazırladım.
Sergi üzerine inceleme yaparken en çok ilgimi çeken, günümüzde kendisine atfedildiği biçimde dürüstçe ve doğru biçimde çalışmayan kompleks bir sistem olan ‘Emanet’ kavramını oluşturan alt sistemlerdeki yozlaşma, kırılma, onarılma ve yeniden kurgulama gibi durumların Vuslat’ın sanat sözü aracılığıyla günümüzde nasıl yer bulduğuna dair bir bakış sunmaya çalışmak oldu. Kuantum Fiziği’nden aşina olduğumuz Belirme/Zuhur (Emergence) teorisi (Holland, 1998), basit kurallara göre hareket eden kişisel bileşenlerin birlikte çalışarak daha büyük ve karmaşık yapıları nasıl ortaya çıkardığını inceleyen çalışmalara odaklanır. Genellikle biyolojik, sosyal veya ekolojik sistemlerde gözlemlenen bu duruma Belirme Davranış Modeli (Emergence Pattern) adı verilir. Vuslat’ın da bu standın araştırma evresinde çokça beslendiği güncel epigenetik bilgileri göz önüne alarak, ‘Emanet’ kavramının Belirme/Oluşma üzerinden alt sistem ve bileşenlerine bakmaya karar verdim. Bu yazıda emanetin farkına varmak, onu doğru anlamak, korumak, saklamak ve gelecek jenerasyonlara aktarmak gibi çeşitli belirme ve oluş süreçlerini kapsayan karmaşık durumun Vuslat’ın ellerinde nasıl şekillendiğini inceleyeceğiz.
ÜRETİME DÖNÜŞEN ‘EMANET’
Tophane-i Amire’de emanet kavramı, Baksı Müzesi’ndeki ilk gösteriminden daha ayrıntılı ve iş birlikçi bir biçimde katmanlaşarak, semantik, epistemolojik ve ontolojik değerlendirmeler süzgecinden geçerek, çok çeşitli materyal kullanımlarıyla üretime dönüşüyor. Peki, sanatkarın etrafta gerçekleştirdiği bir müze standından sonra merkezde bu çeşitlendirmeyi yapma itkisi ne olmuştu? Elbet, Çoruh Nehri ve Kaçkar Dağları’nın insanı ezen ölçeğinde tabiatın karşısında kırılganlığa uğrayan kibrimizle yüzleşme, bu pitoreskin çok kültürlü dünyasının samimi bedelleriyle müsabaka, merkezin dinamiklerinden uzak bu coğrafyanın yaratıcı aksiyona bakışını anlama ve sanattaki ardzamanlılığın içinde yoğurulma gibi birbirinden önemli ilham anları olmuş olabilir. Bu bakımdan, Vuslat’ın da sergiyi etraftan merkeze taşımasını bir Emanet olarak görmek doğrudur. Oradakine atfettiği kutsallığı sahiplenerek saklamak, korumak, doğru biçimde anlatmak için çeşitlendirmek ve farklı medyumlar aracılığıyla bütüncül (holistik) bir yaklaşımla yeniden doğurmak ve çoğaltmak, itinayla kurduğu bu bağı aktarmaya çalışmasının karşılığını stant hakkıyla veriyor.
Sergileme yeri olan Tophane-i Amire, 15. yüzyılda Bizans döneminde dini bir yapı olarak inşa edilmiş, fetih sonrası Fatih Sultan Mehmet tarafından top döküm merkezi olarak fonksiyonu dönüştürülmüş endüstriyel bir hafıza yeri. İnsan eliyle yaratılanın kalıcılığına ve dayanıklılığına atıfta bulunan bir emanet niteliğindeki bu yapıda, küratör Ebru Yetişkin’in belirttiği gibi, sergilenen heykel, video, yerleştirme ve desenlerden oluşan eserler belirli bir ritim veya düzen gözetmeksizin yere yerleştirilmiş olup, yaşamaya alan açan büyük boşluklarda çapraz müsabakaların yaratılmasına imkan sağlıyor. Vuslat’ın, emaneti sana ait olmayan bir şeyi sahiplenerek saklamak, seninmiş gibi, hatta sahip olduğundan daha fazla itina göstererek ve kıymet vererek korumak şeklinde açıklaması, bilinen manasının ötesinde, emanet kavramının aslında bir bağ kurma konusu olduğunu vurguluyor. Bu yaklaşım, pek çok tarihi, kültürel ve sosyal emanete yönelik eleştiriyi de beraberinde getiriyor. Sergileme yeri üzerinden yapılan bu derinlemesine düşünme, Antroposen’de (İnsan Çağı) her zamankinden daha yalnız olan insanın dünya üzerindeki tartışılmaz otoritesinin geçici olduğun ve entropinin varlığına işaret ediyor. Aldığımız nefes dahil etrafımızdaki her şeye emanet olarak bakmamız halinde gerçek olabilecek değişimlere dair farkındalık yaratıyor.
HAYATA SAHİPLİK DEĞİL, EMANET OLARAK BAKMAK
Serginin çıkış noktası olan Vuslat’ın anneannesinin anlattığı ‘Ayağına Diken Batan Serçe’ masalının Ermenice, Rusça ve Ermeniceden İngilizceye çevrilmiş özgününde edepsiz bir kuşun herkesi cezalandıran bir davranış sergilemesi anlatılıyor. Ancak Vuslat, bu masalı kendi sesiyle yeniden yorumlayarak serçeyi bilge bir karakter olarak tasvir ediyor. Kolektif hafızayı iyimser biçimde yapılandırmak için yapılan bu müdahalede serçe şöyle diyor: Eğer emanete sahip çıkarsan, beşerlerle güven alakası oluşturur ve bu seni mutlu eder. Sanatkarın ilk kez tasarladığı sallanan koltuk ve çocukluk odasındaki başucu lambasından ilham alarak ürettiği endüstriyel materyalleri boyutlandırdığı ışık düzenlemesi, masal dinleyicisine dış dünyadan yalıtılmış bir güvenli alan oluşturuyor. Bu alanda, Vuslat’ın masal yorumuyla hayata sahiplik değil, emanet olarak bakmanın günümüzün sorunlarına getireceği tahlilleri, güven ve ortak ömrü nasıl şekillendirebileceğimizi yeniden düşünüyoruz.
Serginin kavramsal çerçevesini çeşitlendiren hareketli imge-ses kurgusu, Bayburt’a ait taş, toprak ve sığır kuyruğu gibi bitkilerden elde edilen doğal renk pigmentleri, akustik ve yer gibi ögeler üzerinden yapısöküm tahlili yapıldığında, yapıtların her bir bileşeninin etkileşimleri ve anlam devinimleri net bir şekilde hissediliyor.
Wittgenstein’ın Dünyanın sınırı, dilinin sonudur ifadesi (Wittgenstein, 1996, 5.6), lisanın düşünme ve anlamlandırma süreçlerimizi belirleyen temel bir araç olduğunu vurgular. Bu unsura göre, dil sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda fikirlerimizin ve anlamlarımızın sınırlarını çizendir. Vuslat’ın araştırma ve arşivleme sürecini üstlendiği üretimde, Pelda Aktaş ile kolektif bir çalışma yürütülen Kucaklaşma başlıklı yerleştirmesinde, dil ve kültür arasındaki derin ilişkiyi keşfetmeye yönelik bir yaklaşım sergileniyor. Emanet sözünün kökeni ve taşıdığı sosyal ve politik manalar bir kumaş üzerine işlenerek, lisanın sınırları ve etkileri görsel bir biçimde yeniden oluşturuluyor. Gümüşhane Kelkit Halk Evi’ndeki kadınların da kök boya üretiminde katkı sunarak parçası olduğu eser Türk kültüründe derin bir anlam taşıyan emanet, Aramice, İbranice, Arapça, Farsça, Urduca, Kürtçe ve Yunanca gibi farklı lisanlarda de benzer ses ve anlam özellikleri göstererek, lisanın hudutlarının nasıl genişlediğini ve kültürel etkileşimlerin birbirini nasıl şekillendirdiğini ortaya koyuyor.
Serginin merkezinde yer alan Yaşamın Göbek Bağı başlıklı dev ölçekli eser, 600 halkadan oluşan zincirlerle tasarlanmış. Baksı Müzesi’ndeki ilk yerleşiminden daha geniş bir alana yayılarak yere karışan kıvrımlarla düzenlenen bu eser, sanatkara emanet edilmiş ve gelecekteki kuşaklara aktarılması amaçlanan bir altın zincir den ilhamla üretilmiş. Moleküler bir perspektiften bakıldığında, bu zincir atalarımızdan aldığımız bilgiyi nasıl saklayıp koruduğumuza veya dönüştürdüğümüze dair bir sorgulamayı ifade ediyor. Yapıt Vuslat’ın son devirde epigenom üzerine yaptığı araştırmaların çıktılarıyla beslenerek bu kez daha güçlü bir anlama bürünerek karşımıza çıkıyor. Ayrıca bana da tüm sergiyi Belirme/Zuhur (Emergence) teorisi çerçevesinde değerlendirilmeye imkan sağlıyor.
Richard Tedeschi ve Lawrence Calhoun’un (Tedeschi and Calhoun, 1995) tanımladığı travma sonrası dönüşüm tecrübesi, bireylerin hayatlarına yeni bir anlam kazandırabileceğini ve kişisel güçlenme, ilgilerde derinlik, yaşam maksadında netlik gibi olumlu değişiklikler yaşanabileceğini öne sürer. Sanat yapıtı, sanatkarın öznel tabiridir ve izleyici, bu yapıtı kişisel tecrübeleri, duygusal durumu ve kültürel arka planına göre yorumlar. Bu açıdan Emanet standının bütünündeki üretimler Vuslat için bir dönüşüm tecrübesinin meyvesi denilebilir.
Vuslat, ‘Emanet’ ile kişisel dönüşümü bir çeşit birlikte direnç kazanma meditasyonu gibi sosyal ve kültürel bağlamda bir dönüşüm maksadına dönüştürüyor. Toplumun değerleri ve normlarıyla bağlı olarak yeni bağlar oluşturma yeri sunuyor. Bu nedenle, standın bitiş noktasında yer alan Siz neyi kime/neye emanet etmek istersiniz? sorusu, herkesin kendi üzerine düşünmesini sağlayacak interaktif bir alan sunarak büyük bir anlam ifade ediyor.
Referanslar
Holland, J. H. (1998). Emergence: From chaos to order. Oxford University Press. ISBN 0-7382-0142-1
Wittgenstein, L. (1996). Philosophical investigations (G. E. M. Anscombe, Trans.). Blackwell. (Original work published 1953)
Tedeschi, R. G., & Calhoun, L. G. (1995). Trauma and transformation: Growing in the aftermath of suffering. Sage Publications.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Saadet Işıl Aksoy: En Çok Hayalsizliğe Maruz Kaldım