34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
İlk dönemi çok uzun süre konuşulan, aile dizilimi, Ayvalık, arkadaşlık, cetlerimiz ve “geçmişimizi iyileştirmek” mevzularını WhatsApp gruplarından televizyon programlarına, magazin köşelerinden rakı sofralarına taşımıştı Zeytin Ağacı dizisi.
İkinci dönemi, tam da sıcağın en boğucu olduğu bu günlerde yayına girince hem Ayvalık, Ege, Akdeniz hasretimizi arşa çıkardı hem de yine WhatsApp kümelerinde sohbetlerin konusunu değiştirdi.
Dizi ilk dönemde kaldığı yerden devam ederken bize ilk sezondakilere paralel tartışmalar sunuyor ama bununla hudutlu kalmıyor, anne olmak/olmamak, anne-kız bağı, çocukluğumuzdan taşıdıklarımız mevzularını da ele alıyor.
Dizinin senaristi Nuran Cihan Şit, yönetmenleri Erdem Tepegöz, Burcu Alptekin ve başrol oyuncusu Tûba Büyüküstün ile ikinci dönemi konuştuk.
– İkinci dönem için nasıl bir hazırlık yaptınız?
Tûba Büyüküstün: Benim daha önce hiç yaşamadığım bir tecrübe oldu. Birinci dönem çekimleri ile ikinci dönem çekimleri arasında iki sene vardı. Ben, Tûba olarak iki sene büyümüşken, hayatımda yaşadıklarımla değişip dönüşmüşken; Ada karakterini bıraktığım yerden alıp devam ettirmek konusunda biraz zorlandım. Tûba olarak Ada’nın yaşadıklarına, Ada’nın duygu durumuna bakış açımın değiştiğini fark ettim. Ve bunu oturtma süreci benim için biraz meşakkatli oldu.
Nuran Cihan Şit: İlk dönem yayınından sonra ikinci dönem öyküsüne çalışmaya başlamıştım zati. Sete çıkmadan yönetmenlerimizle her şeyin üzerinden birlikte geçtik. İlk dönemden getirdiğimiz tecrübeyle, daha iyi hazırlandık diyebilirim. Zati herkes sete dönmek için o kadar hevesliydi ki hazırlıklar da su gibi geçti.
Erdem Tepegöz: Çekimlerden daha önce Ayvalık’a gittik. Yerler ve Ayvalık’ın kendi dokusu zati sizi görsel ve sinematografik olarak içine çekiyor. Yerler ve karakterler üzerine tüm takımla yoğun zaman harcadık diyebilirim. Sevgili Cihan ile de senaryo üzerine uzun uzun konuştuk çekim öncesi. Amaç en doğru duyguyu yansıtırken karakterin dünyasını bu dönemde da derinlemesine resmetmekti.
Burcu Alptekin: Standart ön hazırlık sürecimize ek geçen dönem yaptığımız karakter dizimlerimizi gerçekleştirdik. Geçmiş kıssaların geçtiği periyodun hissine girebilmek için araştırdım biraz. Her hikaye başka bir dünya katıyor insana. Yeni katılan oyuncularla da geçen zaman ve kendi hayatları üzerine istişare ile yazılan karakterin üzerine organik yaşanmışlıklar eklemeye çalıştık. Bu projenin ön hazırlığı karşılıklı gerçekleşen içten sohbetler ve fikir alışverişi oldu genellikle.
‘Zeytin Ağacı’ dizisi direktörlerinden Burcu Alptekin
– Oyuncularla çalışırken ikinci dönemin farklılıkları nelerdi?
Nuran Cihan Şit: Bu dönem oyuncularımızla yazdıklarım üzerine daha çok konuşma talihi buldum, onların da fikirlerini aldım. Artık o karakterler onlarla bütünleştiği için onların eklemek istediği şeyler varsa ona alan açmaya çaba ettim.
Özellikle Murat’la, Seda’yla, Tûba’yla öyküyü doğrudan etkileyen paylaşımlarımız oldu. Benim için o kadar değerli ki, oyuncularımızın kıssanın ortağı haline gelmesi. Onların gözünde, bir ışık, bir pırıltı, bir damla gözyaşı gördüğüm zaman, kıssanın doğru akorda olduğunu anlayabiliyorum.
Erdem Tepegöz: Avantajları vardı diyebilirim. Sonuçta artık tanıdığımız karakterler bunlar ve duygusu daha net oturmuş. Diyalogları okurken bile, o karakterin sesini kulağınızda duyabiliyorsunuz. Ayrıca bu dönem biraz daha sokaklara, dışarıya çıkıldı ve müziklerde daha sıcak Akdeniz tonlarına gitmeye karar vermiştik.
Burcu Alptekin: Aradan geçen zaman karakterlerimize başka bir farkındalık, bakış açısı getirmiş ya da götürmüş olmalıydı. Saç, makyaj ve kostümlerle de tamamlamaya çalıştık. Ve ortadan geçen zaman hepimize başka bir bakış açısı da getirmişti zati.
|Dizinin ilk döneminde ekip ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti hatırlayın
Biz kimiz ki affediyoruz |
– Direktör koltuğu sayısı arttı. İlk dönem için her ayrıntısı ile bir “kadın yapımı” diyebiliriz, Erdem Tepegöz’ün bakış açısı diziye neler kattı?
Burcu Alptekin: Kıskandım (Gülüyor). Bunu daima dile de getirdim. Ön hazırlığın ilk gününden son set gününe kadar Erdem’le daima irtibatta kaldık. Ben sanırım aşırı sahiplenici bir direktörüm. Bu hem avantaj hem de büyük bir dezavantaj benim için.
Erdem’in dingin birleştirici hali, dinleyiciliği, hisleri ele alış hali çok kıymetliydi. Güven verdi. ‘Zeytin Ağacı’ için şahane bir bakış açısı getirdi. İlk dönemin kadın duygusallığına erkek bakış açısını da ekleyince tamamlandı hikâyemiz.
– Erdem Bey, ilk dönemi çok sevilmiş, çok konuşulmuş bir diziye dahil olmanın olumlu ve zor tarafları nedir?
Erdem Tepegöz: Sadece direktör değil; ‘Zeytin Ağacı’nı çok seven bir izleyiciyim ben aynı zamanda. Bu açıdan projeye dahil olduğumda çok heyecanlanmakla birlikte bazı telaşlarım de oluştu. Zira birbiriyle çok iyi anlaşan bir ekip ve büyük başarı göstermiş bir işe dışardan ve bir anda geliyor olmak biraz korkutucu olabiliyor sizin açınızdan.
Uyum süreci ve güven sorunu olur mu diye bir baskı oluyor içinizde. Ama hiçbirini yaşamadım diyebilirim. Evren’in ve Burcu’nun tüm süreci benim için kolaylaştırması ve yanımda olması ile o baskıyı neredeyse hiç hissetmedim. Oyuncular ile de ilk hafta itibariyle çok güzel bir set süreci yürütmeye başladık.
Dizinin direktörlerinden Erdem Tepegöz
– İkinci dönemde kamera gerisinde yeni teknikler veya yenilikler kullandınız mı?
Burcu Alptekin: Evet. Sadece karakterler ve kostümlerde kalmasın bu değişim dedik. 1.sezon hem renk, hem kameranın kendisi hem de müzik stilimiz, metropol hayatının yansıması olarak daha keskin ve sertti. Karakterler git gel yaşıyor, hayatlarıyla ne yapacaklarını bilemiyordu.
2. dönem da ise karakterlerimiz artık bir kıyı kasabasına yerleşip hayatını tamamen değiştirmeye çalışıyor. Biz de müzikleri, kamerayı, color correction stilini değiştirdik ve böylelikle seyirciye Ege’nin sıcacık renklerini görebilecekleri, daha sakin bir atmosfer yaşatmak istedik. O denli de oldu.
Her izlediğimde güneşi ve rüzgarı hissediyorum Ayvalık’ın yollarında yürüyorum güya. Görüntü direktörümüz Ahmet Bayer şahane bir iş çıkardı. İyi ki var.
Erdem Tepegöz: Kendi oturmuş bir dili var aslında ‘Zeytin Ağacı’nın, tahminen biraz daha dış yerler ve seyahatler görsel olarak dahil oldu. Müzik kullanımımız daha sıcak tonlara yaklaştı ve biraz daha sıcak bir sinematografi baskın oldu diyebiliriz.
| Zaman Bey’in kendisine, yani Sabri Salış’a ‘köken aile açılımı’ yaptırdım ve her şeyi sordum; şarlatan mı, eğitimi var mı?
“Babam da şifacıydı, bana öğretmek istediğinde ‘Bana üfürükçülük mü öğreteceksin’ dedim!” |
Hayat gibi akıyor
– Dizide arkadaşlık temel olsa da anne-kız münasebetleri, aşk münasebetleri de büyük yer kaplıyor. Bunların dengesini nasıl sağladınız hem senaryo hem kurgu manasında?
Nuran Cihan Şit: Ada, Sevgi ve Leyla’nın hem bir arada hem de ayrı ayrı uğraştıkları sorunlar var. Üçünün de ilgi çeken ve farklı açılardan insanların özdeşim kurabileceği, farklı hikaâyeleri olmasına çaba ettim.
Gerçek hayatta nasıl hepimiz sadece aşk hayatımızla ya da sadece mesleğimizle uğraşmıyoruz, aile, iş, aşk, sağlık, meslek, maneviyat, bunların toplamı bizim hayat dediğimiz yolculuğu oluşturuyor, ‘Zeytin Ağacı’ da sadece bağlara ya da major bir çatışmaya/ trajik olaya dayanan bir dizi değil.
Gülelim, eğlenelim, dağılalım gibi bir janrı da yok. Hayat gibi akıyor olması tüm yaratıcı ve uygulayıcı grubun ortak hedefi. O yüzden de o denge bizatihi kuruluyor tahminen de.
Erdem Tepegöz: Kurgu bağlamında söylemek gerekirse, samimi hisleri güçlü bir şekilde yansıtabilmek için kurgudaki ritim ve oyunculuk performansı çok önemli oluyor. Bu açıdan oyuncuların karakterlerini yansıtma maharetinin çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Oyuncuların sahne performansları, duyguyu seyirciye geçirmek konusunda çok etkileyiciydi. O nedenle çok duygusal ve güçlü bir dönem olduğu kanaatindeyim.
– Gerçekten de üç ayrı karakterin yaşadığı çok gerçek buhranlar, mutluluklar var dizi boyunca. Kadınların arkadaşlığının gücü gerçekten bu kadar sağlam ve uygunlaştırıcı olabiliyor. Sizin de kendi hayatınızda benzer münasebetleriniz var mı?
Tûba Büyüküstün: Benim hayatıma kadın arkadaşlarım çok geç girdi. Hatta 30 yaşından sonra girmeye başladı diyebilirim. Her biri ile paylaştığım şeyler benim için çok özel ve hayatımdaki yerleri çok değerli. Zeytin Ağacı’nın en güzel taraflarından biri de bana Burcu, Cihan, Seda ve Boncuk’u hediye etmesi oldu.
Nuran Cihan Şit: Hayatta en minnettar olduğum ve gurur duyduğum şeylerden biri kadın arkadaşlarım. Direktörümüz Burcu onlardan biri. Yakın arkadaş etrafım bu diziyi yazarken en büyük ilhamım. Ada, Sevgi ve Leyla kadar iç içe yaşamasak da, – ki bu dayanılmaz bir fantezi olurdu, hayat çok kolaylaşırdı (gülüyor)-kendimi bildim bileli çok yakın kadın dostlarım hayatta daima ilhamım ve gücüm oldu.
20 yılı aşkın dostluklarım var, onlarsız kim olurdum bilmiyorum. Tûba, Seda ve Boncuk’la dizi sayesinde tanışmış olsak da, güya onları da yıllardır tanıyorum, onlarla da yakın ve kalpten bir alakamız olması ‘Zeytin Ağacı’nın fevkalade bir ikramı bana.
Burcu Alptekin: Bu soruyla sık sık karşılaşıyoruz. Cevap tam da tatmin etmiyor kimseyi. Anlıyorum dünyanın geldiği nokta da böyle ilişkiler kurmak zorlaştı. Pandemiyle birlikte insanlar daha da yalnızlaştı, sevgisizleşti. Ama evet harika kadın dostlarım var.
Her düştüğümde kaldıran, beklentisizce dinleyen, dizlerimde ağlayan, yeri geldiğinde gerçeğin tokadını hızıma yapıştırmaktan korkmayan. Dünyada sevmeyi bilen herkese yetecek kadar sevgi var, kâfi ki sevmeye başlama yüreğini gösterebilsin. Evren’im iyi ki varsın.
Dizinin senaristi Nuran Cihan Şit
Hassas soru
– Anne-kız bağlantısı hem çok yaralayıcı hem de çok düzgünleştirici olabiliyor -tıpkı dizideki gibi. Bu iki dönem boyunca siz kendi annelerinizle bağlarınıza dair nasıl farkındalıklar/iyileşmeler yaşadınız?
Tûba Büyüküstün: Anne-kız münasebeti, yaşanmadıkça anlaşılması mümkün olmayan bir ilişki. Birbirinizin en büyük aynası oluyorsunuz. Yeri geldiğinde en zalimce eleştireni, yeri geldiğinde birbirinizin mentoru oluyorsunuz.
Hayat içinde birbirinizle hiç görüşmüyor da olsanız, her gün görüyor ve konuşuyor da olsanız, bir daha birbirinizi göremeyecek de olsanız, asla kopmayan, devam eden bir ilişki. Galiba anne-kız arasındaki düğümler; birbirinize çok benzediğinizi ve aslında birbirinize hayran olduğunuzu, onda sizi mutsuz eden ve üzen şeylerin aslında sizde de olduğunu fark ettiğinizde çözülmeye başlıyor.
Nuran Cihan Şit: Annemle çok yakın bir bağımız var, o benim hem rehberim, hem dostum, yazma yeteneğimi ve pek çok şeyi ondan aldığımı düşünüyorum. Ve tabi ki bazı mevzularda çatışıyoruz. Bu diziyi yazarken anne kız bağı üzerine bende gelişen bazı farkındalıklar oldu.
Mesela anneme özellikle sağlığı ile ilgili baskı yapıp, akıl vermeye çalışmaktan vazgeçtim. Anne olan o, o kendisiyle ilgili kararları istediği gibi almakta özgür, benim ona müdahale etmeye çalışmam bir yerde haddimi aşmak oluyor. Nasıl ki anneler bizlerin artık yetişkin olduğumuzu kabul etmeli, bizler de onların hala ebeveynlerimiz olduğunu kabul etmeliyiz. Sevgilerine, bizleri koruyup kollamalarına, hayatımıza ve alanımıza müdahale etmeden orada olduklarını bilmeye çok gereksinimimiz var.
Annemin yazdıklarımı izleyip beğenmesi, duygulanması, benimle gurur duyması ve hayatta bocaladığım üzüldüğüm bir konuda ardımda olduğunu bilmek, “canını sıkıyorlarsa yapma, seni üzen bir yerde kalma, sen değerlisin” demesi bana çok güç veriyor.
Burcu Alptekin: Bu soru biraz hassas geldi (gülüyor). Annemin de okuyacağını bildiğim için daha temkinli yaklaşacağım. Ben annesiz büyüyen bir annenin üç kız çocuğunun ortancasıyım. Babam erken yaşta vefat ettiğinden annemle münasebetimiz aşırı toksik ve müdafaacı ilerledi. Roller değişti. Bir evin içinde dört kadın birbirini iyi kötü büyüttü. 1. dönemden önce başladı bizim iyileşme öykümüz. Bir kişinin farkındalıkla hareket etmeye başlaması başkalarına de sirayet ediyor sanırım ve yılların yıpranmışlığı güzelleşmeye başlıyor.
İki reşit insan arasındaki ilişli bence yaşanan yıllar ile ilgili değil
– Münasebetlerde kadının erkekten daha büyük olması konusu son vakitlerde sık çıkmaya başladı karşımıza. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Gerçekten aşk söz konusu olunca kimin büyük olduğu ya da yaş sınırı olabilir mi? (reşit insanlar arasında elbette)
Tûba Büyüküstün: Aşkın fizikî sonlardan daha büyük olduğunu düşünüyorum.
Nuran Cihan Şit: Ben kıssayı yazarken bu kadar popüler bir konu değildi. Bizden önce yayınlanan işleri görünce anladım ki, demek ki, buraları konuşacak hale gelmişiz ne güzel. İlgide yaştan fazla ruhsal ve tensel ahengin, hayata bakış açısının ve ortak gayelerin önemli olduğunu düşünüyorum. Kadının erkekten büyük olmasını konuşmaya neden ihtiyaç duyuyoruz o da ayrı problem.
Erkeklerin 20-30 yaş genç bayanlarla birlikte olması, neredeyse gurur duyulup alkışlanacak bir şey gibi yansıtılırken, kadınların 5-10 yaş genç biriyle olması neden bu kadar acayip karşılanıyor anlamak mümkün değil. Herkes kendine seçtiği yolda, istediği şahısla istediğini yaşama özgürlüğüne sahip, dış seslerin içimize bu kadar işlemesi de bizim aslında hislerimize güvensizliğimizin bir yansıması olabilir.
Erdem Tepegöz: İki reşit insan arasındaki ilişki bence yaşanan yıllar ile ilgili değil de, yaşanan hayat tercübeleri ile irtibatlı olduğunu düşünüyorum. Tamamlanma duygusu da yaş ile aynı seviyede olmayabiliyor. Aşk da bazen bu farklı deneyimlerden beslenebiliyor.
Burcu Alptekin: Sınır zihnin bir oyunu bence. Aşk çok şahsına münhasır bir yanma hali. Kimin yanarak dönüşüp, kimin kül olacağına hayat
– Tûba Hanım, ikinci dönemde karakterinizin yaşadığı en büyük değişim nedir?
Tûba Büyüküstün: Birinci dönemden beri Ada’nın yolculuğu, aslında hayatında çok emin olduğu ben bunu asla yapmam ya da böyle yaparım dediği yerlerin dağılmasıyla yüzleşmek oldu. Geçen dönem bu dağılma, hayata bakış açısı, işi ve sosyal hayatı ile ilgiliyken, bu dönem bu dağılmayı daha çok romantik ilgilerinde ve insan bağlarında yaşıyor.
Kanser ve alternatif tıp
– Kanser süreci dizinin en can acıtıcı hikayesi -benim açımdan. Bir insanın “tedavi olmamayı seçme hakkı” hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tûba Büyüküstün: Bu hayatı bir kez yaşıyoruz. Esasen özgürlüğümüzün sonlu olduğu bir dünya içinde yaşarken, kendi hayatımızla ilgili karar almak en doğal hakkımız.
Nuran Cihan Şit: İnsanın uygunlaşmak için seçebileceği tüm yolları bilme, bunlar arasında tercih yapma ya da yapmama hakkı var. Bu tercihlere hürmet duymak çok önemli. Babam kanser olduğunu öğrendiğinde çabucak kemoterapi tedavisi başladı mesela. Kendisi istekli girdi bu tedaviye. Ama tetiklediği yan etkiler ona ağır geldi. Bu riskleri bilerek bunu seçmiş olması ya da berbata gittiğinde hastaneye gitmeyip evde kalmayı tercih etmiş olması, bizler için her ne kadar zor olsa da onun isteğiydi ve biz buna hürmet göstermek zorundaydık. Biz onu herhangi bir tercihe zorlamış olsaydık, tahminen de süreç daha zor geçerdi.
Hasta olmak kadar, hasta yakını olmanın da çok çetrefilli tarafları var. Ne yazık ki hasta yakınları, ne yapacakları, nasıl destek olacakları ya da kendilerine nasıl güç toplayacakları konusunda çok yalnız hissediyorlar. Burada bütün aileyi etkileyen bir durum söz konusu. Bu yüzden kritik kararların bir arada alınması ve hastanın gerçek gereksinimlerine karşı hassas olunması gerektiğini düşünüyorum.
Erdem Tepegöz: Hepimizin birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum ve bunu biliyoruz artık bilimle. Bu açıdan böyle bir vazgeçmişliği yaşamış bir insanın sorumluluğunun hepimizde olduğu kanaatindeyim. Kabullenmek yerine onun seçme hakkı olduğu kadar, bizlerin de bu karardan onu vazgeçirmek için çaba gösterme hakkımız olduğunun da farkında olmalıyız. Ve aynı Zeytin Ağacı’ndaki gibi büyük bir arkadaşlık ve sevgi duygusu ile ruhsal bir tedavi sürecini de bilimle birlikte başlatmamız gerektiği fikrindeyim.
Burcu Alptekin: Hayat bizim. Hayatı yaşama sorumluluğu da bizim. Tabi ki kimsenin hayatına karışamayız. Ama yolu önerebilir, gösterebiliriz sonrasında verilen ya da alınan karara hürmet duymak dışında yapacak bişey yok. Bu konu çok hassas başa gelmeden ahkam kesmek doğru gelmiyor bana.
– İlk dönem sonrasında alternatif tıp tekniklerinin etkisi çok konuşuldu. Bizim ilk dönem söyleşimizde Burcu Hanım “Ben Karadenizliyim, bizim coğrafyada kanserin uğramadığı aile yok. Bize artık çok normal. Müellifimiz Cihan Şit’in babası Cem Amca’yı kanserden kaybettikten sonra köken aile açılımınının, konuda olması fikri çıkmıştı. Cihan yazmak istemişti ve ben de bu fikre aşık olmuştum. Bence yanlış umut diye bir şey yok. Hayatımız bize ait onunla ne yapacağımıza, neye inanacağımıza biz karar veririz. Lakin konu çok derin ve hassas, onkologlara danıştık, köken aile açılımı yapan danışmanlarımıza, terapistlere danıştık ve ortamızda da çok tartıştık, içi boş hayallere kimseyi sürüklemek istemeyiz bu yüzden daima tıbbi tedavinin kıymetinin altını çizdik.” demişti. Bu dönemde Boncuk’u hiç Zaman Bey’in seanslarında görmeme sebebimiz bununla ilgili yansılardan ötürü mı?
Nuran Cihan Şit: Hiâayeyi bir zaman aşımıyla açıyoruz. Açtığımız noktada Sevgi’nin Muko’yla arası kötü. Ailesiyle ilgili bir sırla yüzleş yüzleşti ve öfkeli. Dolayısıyla da aile dizimine gitmek gibi bir isteği dileği yok. Bu öykünün akışında çok doğal bir tercih, özellikle reaksiyonlardan dolayı yaptığımız bir şey değil. Aslında ilk dönemde da Sevgi tıbbi tedavisini bıraktı ve tekrar hastalandı. “Aile Dizimi onu iyileştirdi” gibi bir yere gitmedi hiçbir zaman öykümüz. Reaksiyonların bir kısmı dizinin tamamını izlemeden verilmiş tepkilerdi diye düşünüyorum.
Burcu Alptekin: Hiç böyle düşünmemiştim. Sevgi’nin psikolojisi yüzündendi aslında. her şeye, herkese öfkesi, küskünlüğü vardı.
– Yine ilk röportajımızda diziye başlamadan önce birlikte aile dizimi deneyimlediğinizi söylemiştiniz. Yeniden yaptınız mı? Bu tecrübe dizideki ilgileri, karakterleri ve dizi setinin birbiriyle ilgisini nasıl etkiledi?
Tûba Büyüküstün: Evet, ilk dönem yapmıştık. Bu dönem başlamadan önce yine grupça yaptık. Nasıl etkilediğini söyleyemeceğim zira yapmasaydık ne farklı olurdu bilmiyorum.
Nuran Cihan Şit: Evet yine karakterler için bir dizim yaptık bir arada. Yeni katılan karakterlerin ve yeni direktörümüz Erdem’in bunu deneyimlemesi projeye adaptasyonları açısından faydalı oldu.
– Üçüncü dönem yurtdışında mı geçecek?
Nuran Cihan Şit: Üçüncü dönemin olup olmayacağını ya da ne zaman olacağını şimdi bilmiyoruz. İkinci dönemi seyircimizle kavuşturduktan sonra önümüzü görmeyi umuyoruz bizler de.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Dumanı Kör Ediyor, Suyu Ölüm Saçıyor! Dünyanın En Zehirli Ağacı