DOLAR

34,1837$% 0.13

EURO

38,0734% -0.47

GRAM ALTIN

2.929,79%-0,11

ÇEYREK ALTIN

4.959,00%-0,26

TAM ALTIN

19.762,00%-0,32

ONS

2.664,76%-0,27

BİST100

9.790,39%-0,39

Öğle Vakti a 13:00
Bursa AÇIK 21°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,1837

EURO 38,0734

ALTIN 2.929,79

BİST 100 9.790,39

Öğle 13:00

21°

Orhan İnce: Küçük Bir Aile Üzerinden Umudu Anlatmak İstedim

ad826x90

Çektiği kısa sinemalarla tanınan yönetmen Orhan İnce’nin ilk uzun metraj sineması “Hêvî” (Umut) dünya prömiyerini 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Şenliği’nde yaptı.

Orhan İnce’nin yazıp yönettiği sinemada Ömer Akalın, Bedriye Roza Çelik, Yavuz Akkuzu, Deniz Sal, Nazmi Karaman, Ruken Önen, Güldestan Yüce rol alıyor.

Film, sağır ve dilsiz olan Zeyno, babası Mustafa ve ağabeyi Çeto ile birlikte köyden uzaktaki evlerinde yaşarken, hayvan tüccarı Emin’in hayatlarına girmesiyle yaşadıkları çaresizliği ve umut arayışını konu ediniyor. Yönetmen İnce, “Hêvî” sineması için, “İnsanlığın kadim temalarından umudu, zor şartlarda yaşamaya çalışan küçük bir aile üzerinden, klişelerden uzak yargılamadan, insanı anlamaya ve anlatmaya çalışan, ‘sıradan insanı’ odağına alan, toplumsal yapıyı bireyin çatışmaları üzerinden anlatan bir film” dedi.

Orhan İnce

Film nasıl ortaya çıktı? Böyle bir kıssayı anlatmaya nasıl karar verdiniz?

Bu, dayımın hikayesi, dayımın başından geçen bir olaydı. Zaman zaman benim de içinde yer aldığım… 20 yıl önce yaşanmış bir hikaye. Dayım vaktinde hayvan alıp satım işi yapıyordu, çok güvendiği biri tarafından dolandırıldı. Sonra büyük bir yıkım yaşadı.

Ondan sonra bazı insanlar alacağı paradan vazgeçti. Bazıları insanlar yapacak bir şey yok deyip razı oldular. Kendi akrabaları da para toplayıp borcunu bitirmeye çalıştık. O da iki yıl boyunca gidip inşaatlarda, başka işlerde çalıştı. Borçlarını bir şekilde bitirmeye çalıştı. Onun bu süreçte her şeyini kaybedip yeniden başlaması, umut etmesi benim bu kıssayı hayata geçirmem için önemli bir sebep oldu. Hikaye biraz böyle çıktı işte.

‘UMUT OLMADIĞINDA HER ŞEY BİTİYOR’

Senaryo süreci nasıl geçti?

Dayımın hikayesi sadece bir fikir, bir ilhamdı. Alışılmış ki işte kurmaca karakterlerle, bu durumu nasıl anlatabilirim ya da ne yapabilirim diye düşündüm. Ana iskelet olarak daima başımda böyle bir şey vardı. Evet her şeyini kaybetti ama bu adamın da yaşaması lazım. Hepimiz zor vakitlerden geçiyoruz. Kapkaranlık bir yerde olduğunuzu düşünün; nereye gideceğinizi bilemezsiniz, bir o tarafa bir bu tarafa gidersiniz. Ancak orada küçük bir ışık olduğunda artık o ışığa doğru düz bir şekilde gidersiniz.

Benim biraz aslında bu öyküdeki derdim o ışığa doğru gitmek; o ezayı kabullenmemek ya da o ümitsizliğin içerisinde durup ölmek değil. Evet, hepimiz bir sürü sıkıntılar yaşıyoruz. O umut olmadığında her şey bitiyor.

Umudu sıradan insanların yaşam çabaları üzerinden anlatıyorsunuz. Sağır ve dilsiz bir karakter olan Zeyno ise kıssanın merkezinde yer alıyor. Kıssayı böyle anlatma tercihinizin sebebi nedir?

Dayımın dört tane çocuğu vardı; üçü sağır ve dilsizdi. Onlar hayatlarına normal bir şekilde devam ediyorlar. Şu an çok memnunlar.

Bir de kıssayı biraz da Zeyno üstüne kurduğum için senaryo açısından etkisi var. Erkek karakter, ‘Ben kente gidip çalışacağım, kendi paramı kazanacağım’ diyor. Onu oraya bağlayan, kendi başına hayatını idame ettiremeyen bir karakterin olması bizim o nedenimizi de güçlendiriyor. Ondan dolayı aslında öyle bir tercih yaptım.

Filmdeki aile yapısı ve karakter arasındaki çatışmalardan da bahsedelim istiyorum. Başlarda Çetin karakteri inşaata çalışmaya gitmek istese de babasından izin alamıyor. İlerleyen sahnelerde ise ailedeki bu dinamikler yer değiştiriyor.

Aslında senaryo matematiğine hizmet etsin diye böyle bir şey yaptım. Başlarda baba karakteri bir arayış içerisinde, soğan satmaya çalışıyor, olmuyor. Bizim öykümüzü başlatacak konuya getirmemiz için bir şeyler olması lazım. Hayvan alım satım işine nasıl girecek? Kötü giden tarım toprak işleri var, bir şekilde oraya yönelmesi lazım.

Çetin’in sevdiği bir kız var, o motivasyonla inşaata gidip çalışması lazım, hayatını kurmak istiyor. Babası, ‘Her gün aklına bir şey geliyor, bunları at kafandan. Sen gidersen kim bakacak Zeyno’ya?’ diyor. Çünkü evin bütün işlerini Çeto yapıyor; bir taraftan hayvanlar, bir taraftan küçük kardeşinin sorumluluğu, bir taraftan yeme içme işleri. Bu nedenle doğal olarak aralarında bir çatışma başlıyor. Çeto giderse bunları baba yapmak zorunda kalacak çünkü. Bu da ikisi arasında çatışmaya sebep oluyor.

Asıl karakterimiz olan Emin geldiğinde de Çeto’nun artık gitmesine gerek yok. Çünkü para kazanmaya başlıyor, babasının gözündeki değeri de değişiyor.

Film gösteriminin ardından en çok sorulan sorulardan biri karakterlerin nasıl kandırıldığı oldu.

Sekiz sefer iş yaptığın biri için dokuzuncu seferde ‘Acaba bu beni kandırır mı?’ demiyorsun. Bir de o işlerde vade vardır. Dokuzuncu ayın 15’i, özellikle o bölgede o paralarını ödendiği tarihtir. Mesela ben gelir senin ineğini alırım, ödeme vakti o vakittir. Kimse kolay kolay peşin para çalışmaz. Emin karakteri parayı peşin veriyor, fazla veriyor. 10 bin ise 11 bin veriyor. Kimin aklına gelir? Bir de paranın yüzü sıcaktır, para geldiğinde insan her şeyi unutuyor.

Günümüzde de bir sürü saadet zincirleri haberleri görüyoruz. Bu çok olağan bir şey, gerçek. Artık herkes kolay para kazanma kaygısında. Kimse çok çalışarak ya da hak ederek şey yapmak istemiyor. Adamın eline 100 lira geçiyorsa hemen ben bu 100 lirayı ne yapabilirim diyor.

Oyuncuların bir birçoklarının neredeyse ilk uzun metraj tecrübesi bu film. Nasıl bir çalışma süreci geçirdiniz?

Biz Kürtçe film yaptığımız için oyuncu seçme manasında önümüzde büyük bir katalog yok. Aslında bayağı araştırdım hatta bu sayede bir sürü kişiye ulaştım. Ancak seçenekler az olağan, yaşlı bir Kürt oyuncu bulmak, bir kadın karakter bulmak zor. Öyle karakter oynayabilen birinin talih yapıtı sizi bulması gerekiyor ama o da oyuncu değildir. Oyuncuysa aslında bir şekilde haberdar oluyorsunuz.

Kadrodaki oyuncularla çalışma sürecimiz, okuma provalarımız hepsi güzel geçti. Kürtçe film yaptığınızda seçenekler az olduğu için onu da gözeterek ‘en güzelini kim yapar?’ diye ilerliyorsunuz. Sinemadaki karakterlerden sadece bir oyuncumuzun oyunculuk tecrübesi yok. Ömer karakterini oynayan, o da gayet güzel oynadı. Yani süreç sağlıklı geçti.

Özellikle Ömer’le biz bir buçuk yıl öncesinde tanıştık. Ama ona ‘Bu rol senindir’ demedim. Video atıyor, senaryo okuyor, bir şeyler istiyorum yapıyor… Sinemaya on beş gün kala, ‘Evet, bu sinemanın oyuncusu artık sensin’ dedim.

Filmde, karakterlerin günlük hayatlarında Kürtçe konuşurken, jandarma ve belediye gibi resmi kurumlarda Türkçe konuşmaları dikkat çekiyor. Bu dil geçişiyle vermek istediğiniz mesaj neydi?

Ben diğer kısa sinemalarımda de bunlara değindim, o konuda hassasım. Ne, nasıl olması gerekiyorsa o şekilde yapıyorum. Orada da karakter jandarmaya gidip Kürtçe konuşamaz. Devlet, bürokrasi nasıl konuşuyorsa o da o şekil konuşuyor.

‘DAĞLARLA ÇEVRİLİ BİR EVİN KISSASINI ANLATMAK İSTEDİM’

Çewlig (Bingöl) gibi bir bölgede film çekmek nasıl bir tecrübeydi? Bu bölgenin atmosferinin sinemanıza ne gibi katkıları oldu? Çekim sürecinde karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Ben bayağı yer aradım. Böyle eski taşlardan tek bir ev arıyordum. Çünkü 20 yıl öncesinde dayımların yaşadıkları yer köyden uzakta bir yerdeydi. O açıdan onu bulmak zor oldu. O bölgede bir sürü yere baktım ettim. En son bizim sinemaya en çok uyan yeri seçtik.

Orası da coğrafik olarak çok güzel bir yer ama çok zor. Her gün Bingöl Merkez’den 10-12 tane araç Genç ilçesine, oradan Yeniyazı ve işte o mezraya gidiyordu. O çekim yaptığımız yer de 1800 metre rakımı olan bir yer. Bir kez yağmur yağdı, felç oldu her yer. Zordu çekim kurallarıydı ama bir şekilde bitirdik ve oranın dokusu sinemaya çok hizmet etti.

Orada etrafı dağlarla çevrili bir evin kıssasını anlatmak istedim. Benim sinemalarım öyledir, sıradan insanı odağına alır. Evet o evde de bir hikaye yaşanıyor. Ben oranın kıssasını anlatmak istedim.

Filmin izleyicilere nasıl bir mesaj vermesini istiyorsunuz? Bu kıssadan nasıl bir hisle ayrılmasını istiyorsunuz?

Ben küçük bir aile üzerinden umudu anlatmaya çalıştım. Özellikle son vakitlerde bir sürü felaket yaşadık, bir şekilde o umut hissini kaybetmeden yaşamamız lazım. Onu kaybettiğimizde bence her şey bitiyor. Benim film sürecim de aslında biraz öyle.

Süreç bayağı uzun sürdü sanırım.

Çok uzun sürdü evet. Koronadan dolayı iki yıl kaybettik, deprem oldu, ekonomik kriz oldu, başka şeyler araya girdi, böyle sorunlar, sıkıntılar ama natürel sineması bir şekilde bitirdik ve bugün bu noktaya geldi, insanlar izledi. O açıdan memnunum.

‘KÜRT SİNEMASINDA ÖRNEKLERİN ARTMASI BİZİM İÇİN DE İYİ’

Kürt sineması son yıllarda önemli adımlar atıyor. Siz bu hareketin bir parçası olarak nasıl bir katkı sunmayı hedefliyorsunuz?

Umarım daha da fazla artar. Orada bir sanayinin oluşması lazım ki o işler daha da çoğalsın. Sinemaların artması bizim için de iyi çünkü sadece tek başımıza yapınca olmuyor.

Her sene 100 tane Türkçe film çekilsin ama en azından 10 tane de Kürtçe film olsun. Çünkü o olmayınca her şey yavaş ilerliyor.

Ben 10 yıl İstanbul’da kaldım, üniversite, yüksek lisans derken şimdi Diyarbakır’da yaşıyorum. Diyarbakır’da daha zor. Orada film yapan arkadaşlarımız var. Ali Kemal Çınar’ı tahminen bilirsiniz. Kendi şartları, imkanlarıyla yapıyor. Ama genel olarak zor gidiyor. Bir de her şey çok pahalı oldu. Evvelden bir şekilde hatırla bir şeyleri yapabiliyordunuz ama artık birinden bir şey istemek daha da zorlaşıyor.

Gelecekteki projelerinizden bahsedebilir misiniz?

İkinci bir uzun metraj projem var. İki yıl önce bir senaryo geliştirme platformu vardı, M2 Film Lab diye. Oraya seçilmişti. Geçen aylarda da bakanlığın senaryo geliştirme dayanağını aldı. Yani 2025’te bakanlığa başvurup çekmek istiyorum. İnşallah onun süreci bu kadar uzun sürmez, bir 8 yıl da ona verirsem esasen ömrümü tamamlamış olurum.

Son olarak şunu da söylemek isterim. Natürel her şey değişiyor. Algılar değişiyor. Sinemanın sinemada izlenmesinden tut, anlatım biçimlerine kadar. Bizim de kendimizi ona göre konumlandırmamız gerekiyor. Çok çalışmamız, çok kafa yormamız lazım.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Uluslararası Adana Altın Koza Film Şenliği’nde Onur Ödülleri Sahiplerini Buldu

HIZLI YORUM YAP