34,3642$% 0.01
36,3003€% -0.08
2.818,92%-0,85
4.808,00%-0,65
19.233,00%-0,65
2.552,11%-0,83
9.396,20%1,03
T24 Kültür Sanat
35. Ankara Film Festivali’nde dün, Ulusal Uzun Film Müsabakası filmlerinden “Büyük Kuşatma”, “Gecenin Kıyısı”, “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri” ve “Köpekle Kurt Arasında”, Ankara’da ilk kez izleyiciyle buluştu. Şenliğin Ankara Sinemaları Yarışı gösterimleri de dün, film ekiplerinin katılımıyla gerçekleşti.
15 Kasım’da Kapanış ve Ödül Töreni’yle sona erecek 35. Ankara Film Festivali’nde dün, Ulusal Uzun Film Yarışı ve Ankara Sinemaları Müsabakası sinemaları Ankaralı izleyiciyle buluştu.
Ulusal Uzun Film Yarışması’nda Sinan Kesova’nın “Büyük Kuşatma”, Türker Süer’in “Gecenin Kıyısı” ve Murat Fıratoğlu’nun “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri” isimli sinemaları, ekiplerinin de katılımıyla gösterildi.
“Alegorik seviyelerde okunabilecek de bir film”
“Büyük Kuşatma”nın gösteriminde yazar ve yönetmen Sinan Kesova, ortak yazar Arda Ekşigil, oyuncu Alp Öyken ve üretimci Alara Hamamcıoğlu Bayraktar da salondaydı ve seyircilerin sorularını yanıtladılar.
Kesova, sinemanın imal sürecini şu sözlerle anlattı: “Arda ile 2019 sonralarında konuşmaya başladık. Pandemi sürecinde senaryo disiplinli bir çalışmayla oluştu ve sineması 2022 sonunda çektik. İsmi sonradan bulundu ve sinemanın birçok katmanını besledi. Bu bir aile sineması olduğu kadar alegorik seviyelerde okunabilecek de bir film. Kendimizce bir kürasyon yaptık. Bir burjuvazi sineması olsun istedik ve Türkiye’de alışkın olduğumuz görsel dünyanın dışına çıkmayı… Karakterleri daima ikili yaratmaya çalıştık. Tek bir kıssaya bağlı kalmasın, daha derinlikli olsun istedik.”
Oyuncu Öyken, sözlerine “Gençlerle çalışmak çok faydalı, herkese tavsiye ediyorum” diyerek başladı ve “Senaryoyu çok sevdim. Karakteri uzun uzun düşündüm. Kuşatmayı yaratan karakterin kendisi aslında. Senaryoyu ilk okuduğumda en çok, aile ilgisi hoşuma gitti” dedi. Uzun yıllar Ankara’da tiyatro yaptığını söyleyen Öyken, “Filmimin Ankara seyircisi tarafından izlemesi çok mutlu ediyor beni. Sineması bir tiyatro gibi izlediniz teşekkür ederim” kelamlarıyla izleyicinin alkışlarını topladı.
“Kadınlar az konuşuyor ve öz konuşuyorlar”
“Hemme’nin Öldüğü Günlerden Birisi” sinemasının gösterimine ise, yönetmen Fıratoğlu, oyuncular Fırat Bozan, Güneş Sayın ve yapım tasarımcı Mustafa Haktanır katıldı.
Fıratoğlu, oyuncularla çalışma deneyimini şu sözlerle anlattı: “Oyuncular konusunda kendimi çok şanslı hissediyorum. Özellikle kurgu kademesinde izleyince Güneş Sayın, Fırat Bozan ve Ali Barkın inanılmaz bir oyunculuk sergilediler, çok kısıtlı bir zamanda çok destek oldular. Bana sette yönetmen olduğumu onlar hatırlattı. Çok odaklanmış bir şekilde benim istediğimi anlamaya çalışıyorlardı. O konuda kendimi çok şanslı hissediyorum.”
Filmde kadınların neden sessiz olduğunu soran bir izleyiciye de “Bence sinemada kadınlar az konuşmalarına rağmen en asaletli hali onlar sergiliyorlar. Az konuşuyor ve öz konuşuyorlar. Ama erkek dediğin bunu yapıyor işte: öfkeleniyor, saçma sapan şeyler yapıyor. Yine toparlayan kadın aslında” cevabını verdi.
Fıratoğlu ayrıca şunları söyledi: “Ben kendi adıma söyleyeyim, gün içinde bir sorun yaşadığım zaman mavi gökyüzüne veya bulutlara baktığımda, bir kediye, kuşa baktığımda ‘tamam’ diyorum, hayat böyle bir şey. Bir şekilde zaman geçiyor. Bir de ikinci mesleğim avukatlıkta da çok gördüm, insanlar bir anlık öfke patlamasıyla bir şey yapıyorlar ve hayat boyu onun acısını çekiyorlar.”
Oyuncu Sayın, oynadığı Mevlüde karakterini şu sözlerle yorumladı: “Senaryo önüme geldiği andan itibaren çok özel bir film oldu benim için. Şimdi de sinemanın geldiği son noktayı görmek, beşerlerle etkileşimini görmek her keresinde beni çok heyecanlandırıyor. Hem konusu itibariyle birey üzerinden önermesi olan, hem de genel olarak o yapıyı çıkaran işlere rastlamak çok kolay olmuyor; o yüzden de çok değerli.”
Hikmet rolünü canlandıran Bozan da şunları söyledi: “Bu benim ilk sinemam ve çok keyifli bir süreç oldu Murat ile çalışmak. Bana bir oyun alanı verdi, köşelerini belirledi. ‘Burada istediğin gibi eğlen’ dedi. Bir oyuncu olarak ilk sinemamda böyle bir alana sahip olmak, bu kadar iyi bir işte yer almak çok hoştu.”
“Subayın en güzeli kendi kararını veren subaydır”
Yönetmen Türker Süer’in katılamadığı “Gecenin Kıyısı” sinemasının gösteriminde, yardımcı üretimci İrem Akbal, oyuncu Mert Tümer ve uygulayıcı üretimci Onur Ertekin, seyircilerin sorularını yanıtladı.
Akbal, sinemanın çatışma noktasının neden özellikle 15 Temmuz düzleminde işlendiğini soran bir seyirciye şu yanıtı verdi: “Ana karakter Sinan’ın hayatının altüst olması ve aslında kendi doğrularını sorgulaması gerekiyor. Kenan karakteri zati isyan eden kardeş olarak bütün o sorgulamaların içinde. Her an şüpheli bir konuma düşebileceğinin farkında, her an yaptığı hareketler başka bir sonuç doğurabilir ama Sinan çok düz, çok doğru, çok dürüst ve çok iyi bir adam, hepsinin altını özellikle çizerek söylüyorum. Sinan’ın aslında itaatla ilgili bir şeyi sorgulaması için çok büyük bir şey gelmesi gerekiyor başına. Babasını ölüme götüren olaylar zinciri dahi, aslında Sinan’ı sarsmamış. 15 Temmuz da o sarsmayı yaşatmak adına doğru bir araç olarak gözüküyor bana, majör bir şey kullanmak istediği için aslında.”
İhya karakterini canlandıran Tümer, “İki kardeşin bir tercih sırasında birbirlerine nasıl davrandıkları ile başlıyor matematik olarak ama sonra başka değişkenler giriyor, 15 Temmuz gibi, askeri ortamlar gibi… Türker’in değinmek istediği esas konu, emir üzerindendi. Buyruğa uymak insani taraftan da kıymetlendirilebilir demek istiyor. Evet, askeriyede bir emir komuta zinciri vardır, emir olmazsa askeriye yürümez ama askeriyeyi yaratan da insanlar. Sinemanın sonunda bana ait bir replik vardı, sonradan çıkartıldı -ki direktörün yeterlisi iş kısaltandır-, ‘Subayın en uygunu kendi kararını veren subaydır’ diye. Bu noktalara bu düzlem üzerinden değinmek istedi Türker ve 15 Temmuz’u bir düzlem olarak, film değişkeni olarak kullandı”
“Yazım süreci 15 yıl öncesine uzanıyor”
“Köpekle Kurt Arasında”nın gösterimine ise, yönetmen Murat Düzgünoğlu, üretimci Evren Yıldırım, oyuncu Mücahit Koçak ve görüntü yönetmeni Şafak Ildız katıldı.
Düzgünoğlu, sinemanın hayatın anlamsızlığını irdelediğini ve yazım sürecinin 15 yıl öncesine uzandığını söyledi: “İlk kez 15 yıl önce birkaç arkadaşla çalıştık. O senaryo çok kanlıydı, 5-6 kişiyi öldüren birinin öyküsüydü. Yıllar sonra yeni baştan yazdım. Ana karakterimiz Orhan’ın eski halinden izler de taşıyordu. Bir insanın anlam bulma ve yaratma meselesi benim için kişisel bir dert, herkes gibi ve bir insanın suç işlemesi ilgimi çekti daima, insanı oraya getiren nedenleri merak ettim. Varoluşçu edebiyattan çok etkilendim ve oralardan da beslendim.” Düzgünoğlu sinemanın isminin nerden geldiğini soran bir seyirciye de şunları söyledi: “Aslında soyut bir isim. Hem köpek gibi sadık ve dost canlısı özellikler barındırıyor hem de kurdun özgürlüğünü ve tabiatı gereği vahşiliğini.”
Orhan karakterini canlandıran Koçak da şunları anlattı: “İzledikçe daha da anlıyorum sineması. Gerçekten zor bir film. Asla yanında durmak istemediğimiz bir beşerle özdeşleşmek zor oluyor. Empati kurmadan gözlemci bir şekilde takip ediyoruz. Orhan karakteri hayatın içinde ama orada yer bulamamış. O karakteri anlamak için uğraştım, çalıştım” dedi.
Ankara Sinemaları heyet karşısındaydı
Festivalin Ankara Sinemaları Yarışması gösterimleri de dün, film ekiplerinin katılımıyla gerçekleşti. Ankara Film Festivali’nin 2020’den beri Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) ile ortaklaşa düzenlediği yarışta, “Burası Son Durak: Ankara’nın Başkenti”, “Çıkıştan Sonra” ve “Bir Orkestranın İzinde” isimli belgeseller gösterildi.
Gösterimlerin ardından yapılan söyleşide, direktörlere motivasyonlarının kaynağı soruldu. Ankara Kalesi’ndeki mahallelerde süren ömrü izleyen “Burası Son Durak: Ankara’nın Başkenti”nin direktörlerinden Burkay Doğan “Göç kavramı benim motivasyonumu artıran şey. Burada da ‘içine göçmek’ diye bir tabir olarak bir kentin içine göçmesi, beni Ankaralı olma motivasyonuyla oraya baktığımız zaman bu yer değiştirmeler bir belgeselci sinemacı olarak belgeleme isteği uyandırdı” derken, ortak yönetmen Hüseyin Kete de “Açıkçası daima yoksulluğu, mültecileri, ezilenleri çekmek çok da güzelimize giden bir şey değil. ‘Aa ne güzel gecekondular, ne güzel soba’ gibi romantik bir kederimiz yok. Ama orayı göstermemiz gerekiyor. Orada bir yoksulluk var. Bir kaygımız var. Bizi rahatsız eden şeyleri gördüğümüz zaman onu imkânlar dâhilinde çekmeye çalışıyoruz” karşılığını verdi.
Ankara’nın Ulus semtinde yer alan Pilavoğlu ve Pirinç Han’daki sanatçı ve zanaatkâr atölyelerini konu alan “Çıkıştan Sonra” belgeselinin direktörlerinden Eda Arısoy, “Ulus’un hanlarını anlatmıyor sinemamız, oradaki insan kıssasını, motivasyonunu biraz daha psikolojik, daha içsel anlatıyor. O insanların orada olma motivasyonları üzerine kurulu” derken, sinemanın ortak yöntemeni Deniz Zorlu da “İnsanların bir yeri alıp, dönüştürmesi, orayı hem kendileri için ferdi olarak kendilerini daha mutlu hissettikleri bir yer olarak kurmaları, bunu bir taraftan da diğer beşerlerle birlikte yapmış olmaları ve oradaki karşılık benim hoşuma gitti. Klasik dünyada alışageldiğimiz çalışma rutininden farklı bir çalışma dünyası kuruyorlar ve orada mutlu oluyorlar. Farklı bir yer inşa etme, beni en çok motive eden şeydi” açıklamasında bulundu.
1968 yılında Ankara’da kurulan Türkiye’nin ilk ve tek ‘kızlar orkestrası’ Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın öyküsünü konu alan “Bir Orkestranın İzinde” belgeselinin gösterimine direktörler Musa Ak ve Hasan Basri Özdemir’in yanı sıra, orkestra üyeleri de katıldı. Özdemir, Eroğlu Kızlar Orkestrası’nı nasıl keşfettiklerinin öyküsünü şu sözlerle anlattı: “Uzun bir süreçti. İlk kez TRT Arşiv’de izlemiştim. Tekrar bir araya getirebilir miyiz orkestrayı diye düşündük. Çekimden önce zoom toplantıları yaptık ve dört yılın sonunda çekimler tamamlandı. Grup üyelerine çok teşekkür ediyorum, geleceğe bırakılmış bir mektup oldu.”
Yarının programında dünya sineması var
Festivalde yarın Ankaralı izleyiciyi dünya sinemasından ödüllü filmler bekliyor. İspanyalı yönetmen Mar Coll’un Locarno’dan Özel Mansiyon alan “Salve Maria” (2024), Belçika’nın tanınmış oyuncusu Veerle Baetens’in Sundance Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu kolunda Heyet Mükafatı kazanan “Eridiğinde” (When It Melts), Piero Messina’nın melankolik bilimkurgusu “Farklı Bir Son” (Another End), Neri Marcorè’nin biyografik spor draması “Zamora” (2023) ve Hindistanlı yönetmen Payal Kapadia’nın Cannes’da Büyük Heyet Ödülü’nü kazanan “Aydınlık Hayallerimiz” (All We Imagine As Light, 2024) isimli sinemaları yarının programında izlenebilir.
35. Ankara Film Şenliği ile ilgili gelişmeleri şenliğin sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz.
Festival yeri Büyülü Fener Kızılay Sineması’ndan bilet almak için .
Festival programı için .
Eserleri infial yaratan Sayna Soleimanpour: Ben neden kadın cinayetlerini güzelleyeyim? |
Günün öne çıkan haberleri 50 yaşındaki kadına, “uykudayken cinsel ilişkiye girmesine neden olan uyku bozukluğu” teşhisi konuldu: Kendimi odaya kilitliyorum Esad konuşurken salonu terk etti mi? | Erdoğan: Hâlâ Esed’den umutluyum, Suriye-Türkiye bağlantılarını yoluna koyalım diye umudum var Galatasaray’a Ismail Jakobs’dan kötü haber! “Devlet Bahçeli Kent Meydanı” isminin “Atatürk Kent Meydanı” olarak değiştirilmesi: MHP Genel Merkezi’nden “memnunuz” açıklaması geldi TIKLAYIN | The Guardian, “toksik” diyerek X’i bıraktı: Elon Musk, siyasî söylemi şekillendirmek için kullanıyor |
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Sahipsizler Oyuncuları Kim?