32,7083$% 0.19
35,1348€% 0.09
2.449,75%0,10
3.986,00%-0,15
15.970,00%-0,17
2.329,27%-0,10
10.399,39%0,54
Cem Demirer’in yazıp yönettiği Noksan, 77. Cannes Film Festivali’nde yer alan tek Türk üretimiydi, dünya prömiyerini orada yaptı. Şenliğin Fransız Eleştirmenler Sendikası tarafından yeni yeteneklerin ödüllendirilmesi için 1962’den beri aralıksız düzenlediği ve evvelki yıllarda Ken Loach, François Ozon, Wong Kar Wai gibi isimlerin de yarıştığı “Semain de la Critique” kısmında, “Canal+ Ödülü”nün sahibi oldu.
Film, lunaparkta çalışırken farklı beşerlerle ve varlıklarla etkileşime giren Mert ismindeki bir kişinin ruhsal buhranından yola çıkıyor, deneysel ve klasik bir anlatıyı izleyiciye sunuyor.
Demirer ile “Noksan”ı konuştuk.
Lunaparkta çalışan Mert’in içsel buhranının bir kesitini izliyoruz. Senaryo da size ait. Nereden esinlendiniz?
Evrensel bir hikâye çekmek istiyordum, bu yüzden insan zihninin derinliklerine inmek istedim. Ancak bahse tam olarak nasıl yaklaşacağımdan emin değildim. “Noksan”ın ana teması, üzerine uzun vakittir düşündüğüm ve ufak ufak not aldığım bir fikirdi. Hatta sinemadaki kaset kısmının çok benzerini yıllar önce düşümde görmüştüm. Lakin çekmeye karar vermem, sosyal medyada gördüğüm bir lunapark fotoğrafından sonra başladı.
Deneysel ve klasik anlatıyı harmanlıyorsunuz Noksan’da. Gözü pek bir teşebbüs ve pek de ayrıksı durmayan bir düzlemde ilerliyor. Nasıl bir tecrübeydi sizin için?
“Noksan”ı çekmeden önce hedeflediğim şeylerin başında, sinemanın sahnelerinin yer değişse bile mana bütünlüğünü muhafazası gerektiği geliyordu. Bir nevi sıvı gibi. Her ne kadar olay örgüsü doğrusal ilerlese de sahneler arasındaki neden-sonuç alakalarını minimuma indirmeye çalıştım. Bazı sahneler tek başına mana ifade etmese ve yarıda kesilse bile sinemanın hissel bütünlüğünün film bittiğinde tamamlanması gerekiyordu. Sinemanın asıl yapısını montaj etabında buldum. Bu usul bir yaklaşım benim için hem keyifli hem de özgürleştiriciydi.
‘KISA FİLM BASAMAK DEĞİL’
“Hangnail” gibi “Noksan” da kısa bir kurmaca. 2022’deki iki Altın Koza ödüllü uzun metraj “Mendirek”ten sonra yeniden kısa sinemaya yönelme tercihinizin nedeni nedir?
“Mendirek” sinemasını yazdığım süreçten itibaren çok zaman geçti ve sinemaya yönelik anlayışım epeyce değişti. Bu yüzden denemek istediğim birkaç şey vardı ve bunları gerçekleştirmek için en iyi yolun bir kısa film olduğunu düşündüm. Ben kısa sinemaları, direktörlerin sinemayı öğrenmek için kullandığı bir platform olarak görüyorum. Yapmak istediklerimi uzun metrajda denemek çok fazla risk taşıyordu.
Sinema hayatınızda hangisi daha çok yer kaplayacak? Kısa metraj, uzun metraj…
Açıkçası, kısa filmler de kendi içinde başka bir eser. Yani kısa sinemaları her zaman uzun metraja giden bir basamak olarak görmemek lazım. Bu yüzden kısa film çekmeye devam etmeyi düşünüyorum. Ancak elbette uzun metraj projelerim de olacak.
Peki deneysel anlatıyı sinemalarınızda görecek miyiz bundan sonra?
Bence bir sineması kâğıt üzerindeyken sonucun tamamen çalışacağını görmek ve “mükemmel” bir formüle oturtmak, sinemanın ruhundan eksiltiyor. Bazı şeylerin sonucunu kâğıt üzerinde değil de çektikten sonra görmek lazım. Bazı sahnelerin setteyken yazılması gerektiğine inananlardanım. Zira sette bütün oyuncaklar önünüzde olduğunda ve o ortamın içinde bulunduğunuzda çok daha yaratıcı olabiliyorsunuz. O anda aklınıza gelen fikirler her zaman daha özgün ve doğru oluyor. Ama yazdığınız senaryonun da buna izin vermesi lazım. Bu yüzden, evet, denemeye devam edeceğim.
Sizi heyecanlandıran ya da “Ödül almak isterim” diyeceğiniz yurtiçi ve yurtdışı şenlikleri sorarak bitirelim söyleşimizi…
Şu anda bu yola girdiğimde hiç aklıma gelmeyen bir yere geldi film. Bu yüzden gidişattan çok mutluyum. Yurtiçindeki şenliklerde de göstermeyi çok isterim. Fakat yurtiçindeki birçok şenlik kısa film sınırı olarak 15-20 dakika koyuyor. Bu yüzden gösterebilecek miyiz bilmiyorum…
‘ANILAR ALGIMIZI ŞEKİLLENDİRİR’
Mert’in “Bir şeyler eksik gibi, güya hatırlamam gereken şeyler varmış gibi” cümlesiyle başlayan hikâye, babaannesinin “Zaman alışmayı öğretiyor ama unutmayı asla” cümlesiyle bitiyor. Zaman kavramı üzerinde şekillenen bir hikâye diyebilir miyiz?
Evet, bir bakıma o denli. Ana temalardan biri, anılarımızın kimliğimizi yarattığı fikri. Anılar, algılarımızı şekillendirir, kendimizi ve diğerlerini nasıl gördüğümüzü etkiler. Lakin hatırlamadığımız ve hatırlamak istemediğimiz durumlar oluştuğunda, kimliğimizin parçalandığını hissedebiliriz. Sinemada, bu mevzuya direkt ve dolaylı olarak dokunmaya çalıştım.
Nijerya, 50 Yeni Savaş Uçağı Satın Alacak
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.