32,6645$% 0.32
35,5639€% 0.42
2.509,16%1,72
4.049,00%1,37
16.220,00%1,37
2.390,92%1,48
10.851,78%-0,19
Adnan Oktar örgütünün içerideki ve dışarıdaki ilişkileriyle yargıyı etkileme çabası sürüyor. Özellikle Türkiye düşmanı devlet ve istihbarat örgütlerinin destek vermesi örgütün ülke için milli güvenlik meselesi olduğunun gösteriyor. Adnan Oktar Suç Örgütü Operasyonu’nun başındaki isim olan devrin Mali Şube Müdürü Furkan Sezer, örgütün yapısını, faaliyetlerini ve süreci anlattı.
ÖRGÜTE KARŞI YÜRÜTÜLEN OPERASYON SÜRECİ NASIL BAŞLADI?
“2017 yılında, A9 kanalı yaklaşık son yıldır çok önemli bir yayın popülerliğine kavuşmuştu. Youtube’da, ayrıca dijital platformlarda ya da sosyal medyada çok fazla karşıma çıkıyordu. Bir akşam yine böyle bir A9 yayınına denk geldik. Gece şubede çalışıyordum. Sonra kendi kendimize bütün gün evde oturuyor, yayın yapıyor bu yayınlardan kazanılacak bir para değil diye düşünürken üzerinden kırk sekiz saat geçmedi, örgütten şimdi ayrılmış Özkan Mamati isminde birinin bir CİMER’e ihbarı düştü. Verdiği ayrıntıları kısa bir sürede çalıştım. Teyit edilebilecek şekilde bazı şeyler yazmıştı; örgütle alakalı, örgütün finans sistemiyle alakalı, cinsel sömürü tertibi ile alakalı. Oradan hızlıca teyit edebildiklerimizi teyit ettik.
Bununla ilgili daha öncesinde bize bir ihbar gelmiş mi diye bir bakalım dedim. Arkadaşlar kontrol ettiğinde 2016’da bir soruşturmaya başlanıldığını lakin devamının getirilemediğini söylediler bana. Zira 2016’da bu darbe teşebbüsü ile daha önemli bir konu olduğu için soruşturulması gereken birçok FETÖ belgelerimiz vardı. O yüzden bazı diğer evraklar, soruşturmalar yavaşladı. Sonra o soruşturmayı aldım, Sayın Mustafa Çalışkan’a gittim. Böyle bir belgenin olduğunu ve bu mevzuyla ilgili çalışmak istediğimi söyledim. O da bana bu örgütün bürokraside, hukuk alanında güçlü olduklarını ve finans kaynakları olduğunu söyledi. Hatta 1999 operasyonunu yapanlar hâlâ yargılanıyor, dedi. Ben de düzgün bir tahkikat yaparsak etkili bir soruşturma olabileceğini belirttim.
Başsavcı Hasan Yılmaz’a belgeyi anlattım ve çalışmak istediğimi söyledim. “Ben elimden ne geliyorsa yardımcı olurum. Ne gerekiyorsa yap” dedi. Sonra da biz ifade almaya başladık. Örgütten ayrılan, örgütle ilgili, bilgisi olan kişilerin ifadelerini aldık. Böylelikle soruşturma başlamış oldu. 2017’nin Aralık ayında.”
“TÜRK AİLE YAPISINA YÖNELİK ÖNEMLİ TEHDİT”
“Örgütü tehlikeli kılan şeylerden biri Türk aile yapısına yönelik önemli bir tehdit olmasıdır. Adnan Oktar’ın aile kavramına inanmaması ve gösterişe dayalı bir yaşam stili sunması bu olumsuz tesirin altını çizer. Örgüt içinde çok eşlilik ve küçük yaşta kızların cinsel sömürüsü gibi önemli kabahatler bulunmaktadır. Ayrıca bâtın kasetler ve şantajlar da örgütün formülleri arasında yer almakta olup, en tehlikeli istikameti ise bireylerin irade ve karakterini kırmaya yönelik bir sömürü nizamı kurmasıdır. Hem maddi hem manevi açıdan bu düzen içinde birçok insan mağdur olmaktadır. Örgüt aynı zamanda ülke için casusluk faaliyetleri gibi tehlikeli hatalar işlemekte ve toplumun kıymetlerine hürmet göstermemektedir. Özellikle genç kızlara ve kadınlara yönelik saygısızlık ve suistimaller sıklıkla görülmektedir.”
“ADNAN OKTAR 2018’DEKİ OPERASYON ÖNCESİNDE BİR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR, FETÖ GİBİ…”
“Örgüt, erkekleri aldığında çabucak suç işletmek suretiyle onları bağlamakta, finansal ve cinsel cürümlerle bu bağlılığı sürdürmektedir. Bu durum örgütten kolayca çıkmanın önüne geçmektedir. Ben herkese şunu anlatıyorum: Adnan Oktar 2018’deki operasyon öncesinde bir terör örgütüdür, FETÖ gibi hatta silahlı bir terör örgütüdür. Zira çevresindeki insanların silahlı olduğunu gördüğümüz yerler oluyordu.”
İSLAMİ CAMİAYI NASIL KANDIRDILAR?
“İslami camiayı Türkiye’de en çok kandıran iki örgüt var: Bir tanesi FETÖ, başkası Adnan Oktar. Neden? Zira ben şunu hatırlıyorum: 80’li yılların ikinci yarısı ve 90’lı yılların başında, askeri vesayetin çok önemli olduğu yıllarda, özellikle 28 Şubat’a giden süreçte İslami topluluk üzerinde çok önemli bir baskı vardı. Bu baskıya karşıymış gibi görünen iki öge vardı: Biri Fethullah Gülen, başkası de Adnan Oktar. Bu durumu İslami topluluğun sempatisini kazanmak için planlanmış olabilir.
Dolayısıyla, o dönemki askeri vesayetin bu iki figürü özellikle ön plana çıkarmış olabileceğini ve toplumu gelecekte manipüle etmeleri için desteklemiş olabileceklerini düşünüyorum.”
ÖRGÜTÜN İSRAİL BAĞLANTISI
“Örgüt İsrail’le çok önemli ilişki içinde.
Elini kolunu sallayarak gittikleri İsrail’de, İsrail Dışişleri Bakanı veya Netanyahu’yla çok rahat bir şekilde görüşebiliyorlar, çok rahat bir şekilde iletişim kurabiliyorlar. Gittiklerinde hem Mossad’ın başında hem de İsrail’in ikinci bir istihbarat örgütünün başında olan Yuval Diskin ile çok samimi alakaları var. Şu anda Yuval Diskin, İsrail’in çok önemli bir silah üreticisi olan bir şirketin CEO’su. Bu şirket, roket üretiyor ve bugün İsrail’den Filistin’e, Gazze’ye atılan roketlerin üretici şirketinin başında bu adam var ve Adnan Oktar örgütüyle çok önemli ilgileri mevcut.”
“ADNAN OKTAR ÖRGÜTÜ İLE İSRAİL’İN İDEOLOJİLERİ AYNI DOĞRULTUDA”
“Adnan Oktar, basına yansıyan haberlerde de görüldüğü üzere, İsrail’den Tapınak Şövalyeleri olarak isimlendirilen bazı insanları ağırladı, gezdirdi. Örgüt, Masonluk, Tapınak Şövalyeleri ve İsrail gibi ögelere yakınlık duyuyor. İsrail ile bu yakın bağların temel sebebi ideolojik nedenler de içeriyor. Mehdiye inanma ve mehdiyetin bu topraklarda hâkim olacağı gibi bir telaffuzları var. Netanyahu da İsrail’deki insanları bu telaffuzla konsolide ediyor. Adnan Oktar örgütü ile İsrail’in ideolojileri aynı doğrultuda, dolayısıyla bir fikir birliği de var.
Sadece fiziki veya maddi menfaatler değil, manevi ve ideolojik bir iştirak da mevcut.”
TEHLİKELİ BİR AĞA SAHİPLER
“Leyla İsmailova hadisesi da önemli. Bu kadın, Rusya ile Türk resmi heyetlerinin arasındaki görüşmelerde Rusya adına tercümanlık yapmış ve bu görüşmeleri Adnan Oktar’ın talimatları doğrultusunda yönlendirmiş bir isim. Türkiye Cumhuriyeti haber almadan Adnan Oktar, bu görüşmelere ait tüm evraklar ve bilgilere sahip oluyordu. Örneğin, Akkuyu Nükleer Santrali ve Soçi görüşmelerinde yer aldı. Soçi’deki görüşmelerde Ankara’nın haberi olmadan Adnan Oktar’a aktarılıyordu. Bu durum, örgütün ne kadar tehlikeli ve geniş bir ağa sahip olduğunu göstermektedir.”
FETÖ İLE OKTAR ÖRGÜTÜNÜN BENZER YANLARI VAR
“Benzerlikleri görmek için 1980’li yıllara gitmek gerekiyor. Her iki örgütün çıkış noktası birebirdi: Anti darbe telaffuzuyla ortaya çıktılar ve yaradılışla ilgili konferanslar ve yayınlar düzenlediler. İkisinin de ölçülü İslam ve dinler arası diyalogla ilgili telaffuzları vardı. Temel fikirlerinde önemli benzerlikler bulunuyordu. Ayrıca, bâtın ses kayıtları, şantajlar ve finansal oyunlar her iki örgütte de görüldü. Her iki örgütün de yurtdışı ilişkileri ve İsrail hayranlığı bulunmaktaydı. Ergenekon Operasyonları döneminde her iki örgüt de müdahil oldu. 2008 yılında FETÖ’cü savcılığa yönelik yapılan bir operasyonda, örgütün önüne altmış dosya akamete uğratıldı. Adnan Oktar’ın söylemlerinde, Fethullah Gülen’i övdüğü ve onu bir mehdi olarak gördüğü ifade ediliyordu, hatta mehdinin yardımcısının Kahtani olduğunu iddia etmişti. Bu telaffuzları televizyon programlarında dile getirmiş ve methiyeler düzmüştü.”
OPERASYONU BİZDEN BEKLEMİYORLARDI
“Hiç vazgeçmek istemedim. Hatta operasyona başlamadan önce operasyonun herhangi bir şekilde akamete uğramasından çok korktum.
En önemli şey burada soruşturmanın gizliliğiydi. Deşifre olmaması gerekiyordu zira deşifre olursa örgüt bunun üzerine çok güçlü bir şekilde gelecekti. Örgüt, bu çeşit operasyon hazırlıklarından ya da operasyonlardan daima daha güçlü çıktı. Şayet burada da deşifre olsaydık, daha güçlü bir hale gelecekti ve onları daha dokunulamaz yapacaktı. En büyük kaygım bu oldu. Benim en çekindiğim şey deşifre olup olmayacağımızdı. Lakin bizim mali şube olmamız durumu değiştirdi. Operasyonun bizden geleceğini tahmin etmek zordu. Daima organize şube, asayiş şube, terör şube gibi ünitelerden bekliyorlardı. Araştırmaları da bu şubelere yönelikti. Bizden böyle bir operasyon beklemiyorlardı. Açıkçası, bu durum şahsi ve kişisel bir sıkıntı haline gelmişti.
Olmadık olmadık davalar açıyorlar, sosyal medyada saldırıyorlar. Ama fizikî bir şeye denk gelmedim.”
“EN FAZLA CANI YANAN, EN BÜYÜK MAĞDURİYETİ YAŞAYANLAR KADINLARDI”
“Evet, canı yananların hayatları karartılanların birden fazla destek oldu. Özellikle bu örgütün karşısında duranlar ve mahkemenin bu evreye gelmesine destek olanlar bayanlar ve kız çocuklarıdır. Oran olarak en fazla mağdur olanlar da yine bayanlardır. Kız çocukları ve bayanlar, erkeklerin birkaç katı kadar fazla bu mücadelede yer aldılar.
Zira en fazla canı yanan, en büyük mağduriyeti yaşayanlar kadınlardı.
Ben devletin artık bununla ilgili gereğini yapması gerektiğini düşünüyorum. Devletin bu örgütten zarar gören insanların kalplerini onarması lazım. Zira bu işin sosyolojik tarafı da var. Bu sosyolojik yara, örgüt içeride olsa bile mağdur edilen insanlar toplumda olduğu sürece devam ediyor. Bununla ilgili de birtakım adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum.
Tabii ki bunların yeniden doğup büyümemesi için tedbirler alınması gerektiğini de düşünüyorum. Şimdi, özellikle pandemiden sonra çok tuhaf inanışlar, spiritüel ritüeller, bazı ayinler, Göbeklitepe’de danslar, cami avlularında dönerek yapılan ayinler gibi şeyler var. Bu çok göze çarpıyor şu anda. Ben vatandaş olarak seyrediyorum, ama devletin kenarda durup bunu seyretmemesi lazım. En azından ne olup bittiğine dair bir bakması lazım. Zira bu durumlardan hem maddi dolandırıcılık çıkıyor hem de cinsel istismar hadiseleri ortaya çıkıyor. Bir de dini hislerin istismar edilmemesi gerekiyor. İnsanı hayata bağlayan şey inancıdır. Bunun istismar edilmemesi ve önlenmesi gerekiyor.”
KAYNAK: MİLAT
Aksaray Belediye Başkanı Evren Dinçer, Vatandaşlarla Birebir Temas Kurarak Kentteki Şimdiki Mevzuları Masaya Yatırıyor
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.