DOLAR

34,1026$% 0.24

EURO

38,1457% 0.1

GRAM ALTIN

2.874,39%1,62

ÇEYREK ALTIN

4.771,00%1,77

TAM ALTIN

19.025,00%1,76

ONS

2.621,87%1,39

BİST100

9.900,25%-0,76

İmsak Vakti a 05:18
Bursa HAFİF YAĞMUR 21°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,1026

EURO 38,1457

ALTIN 2.874,39

BİST 100 9.900,25

İmsak 05:18

21°

Amerikan Seçimlerini İzlerken: Garabete Karşı Tuhaflar

ad826x90

Seçim münazaralarının ikinci turu gerçekleşti. Rüzgar tersine dönmüş gibi. Harris, bütün bir münazara boyunca sükûtunu korudu, Trump’ı sakin sakin tokatladı. Trump ise ter ter tepindi, bütün hışmıyla saldırdı, akla hayale gelmeyecek ırkçı vecizeler yumurtladı.

Buraya kadar yeni bir şey yok aslında. Demokratlar, Trump’ın karşısına koydukları üç adayda da (Hillary Clinton, Joseph Biden, Kamala Harris) aynı etkiyi yaratmaya çalıştılar: Bu mecnuna değil, akl-ı selimle hareket eden bize oy verin. Yenilik, bu mayanın bu kez tutmasında.

2016, 2020 ve 2024 seçim münazaralarını izleyin, farkı görürsünüz. Clinton, yüzünde “Ay şu rezilliğe bakın” diyen bir gülümseme, Trump’ın saçmalık tufanı karşısında dut yemiş bülbüle dönüyordu. 2020’de aklî melekeleri kısmen yerinde olan Biden, Trump’ın salvolarını savuşturamyor, en sonunda “Ulan bir sus be adam!” (“Oh just shut up man!”) diye acizce çıkışıyordu. (Biden’ın 2020’de kazanması, vaatlerine ya da seçim performansına değil, Trump’ın pandemi sürecini çok kötü yönetmiş, George Floyd isyanını da kendi kitlesinin istediği kadar hışımla bastıramamış olmasına bağlıydı.) 2024 yılındaki facia ise aslında malûm.

Harris ise bütün bir münazara boyunca Trump’a acıyarak baktı. Ne Clinton gibi “Ay görüyor musunuz ne dedi!” hali takındı, ne Biden gibi serzenişte bulundu. Sırf her iki adayın destekçilerinin de aklından geçeni, seçmen kitlesinin duymak istediği o cümleyi kurdu:

Sen rezilsin.

Clinton’un da Biden’ın da aman politik doğruculuğumuz bozulmasın diye söyleyemediği lâf.

Sekiz yıldan beri Demokrat Parti ilk kez taarruzda. Artık onlar da bel altı vuracaklar.

Hayırlı olsun.

***

Trump ne yaptı peki?

İlk kere savunmada kaldı. Görünüşte ne kadar saldırgan tavır takındıysa da bu, esas zayıflığını örtme gayretiydi. Esas zayıflığı ise son birkaç ayda Demokrat Parti’nin Trump’ın tüm silahlarını elinden bir bir alıp kendisine doğrultmuş olması.

Bu silahlardan en büyüğü, militarizmle kanun-nizam.

Trump, Demokratlar’ın tersine saldırganlığını gizlemeyen, ordudan terhis olan askerlerin iyi muamele görmediğinden yakınan, Irak ve Afganistan hezimetlerine isyan eden, hışmın Çin tehdidine yönelmesini savunan bir siyasetçi. Demokratlar’ın bilakis Arap ve Müslüman oyu garantileme sıkıntısı de olmadığı için İsrail konusunda da daha rahat kabadayılık edebiliyor. Başkanlığı döneminde NATO üyesi ülkelerin de silahlanma yarışına katkıda bulunmasını, askerî bütçelerini artırmasını talep etmişti. Çin ve Kuzey Kore’yle tansiyonları tırmandırmıştı. 2020 münazaralarında da Biden’ı George Floyd isyanının popüler talebi olan polisin ödeneğini kesmeyi planlamakla suçlamıştı. Biden’ın diyebileceği tek şey ise “Hiç de bile!” olmuştu.

Harris ise sık sık Biden döneminde Rusya ve Çin’e karşı kurulan yeni askerî ittifaklardan dem vurdu. Amerikan ordusunun dünyanın en ölümcül (evet, motamot bu sözlerle) ordusu olduğunu gururla söyledi. Kendi başsavcılık mesleksel geçmişini öne sürdü (ABD’de bu makam konusunda bir kuvvetler birliği söz konusu: Başsavcı seçimle gelir, ancak hem kolluk kuvvetlerine hem yargı makamına bağlıdır), Trump’ın hüküm giydiği kabahatleri gündeme getirdi. “Ben tüm mesleğim boyunca İsrail’i savundum, ama haddinden fazla Filistinli öldü” diye bir de sol kroşe – sağ yumruk çekti. Ölümcül darbe ise Trump’ın FBI’ın ödeneğini kestiğinin hatırlanması oldu. Kimmiş polisi parasız bırakan!

Gerçekten de Demokratlar’ın geçtiğimiz dört yılda Rusya, Çin, Yemen ve Filistin karşısında gösterdikleri saldırganlık, Trump-gillere parmak ısırtır boyutta. Harris de buna güvenerek rahat rahat saldırdı.

İkinci silah, ekonomi.

Muhalefette kaldıkları son dört yıl boyunca Cumhuriyetçilerin en çok yüklendikleri alan, Biden’ın çelişkili ekonomik performansı oldu. Özellikle 2020-2022 yıllarında pandemi ve Ukrayna savaşının etkisi altında enflasyon tırmanmış, ticaret aksamış, grevler çoğalmış, Biden da işçi sınıfına rüşvet-i kelam etmek durumunda kalmıştı. Cumhuriyetçiler de bu vesileyle ekonomik milliyetçilik kartına oynamış, Demokratlar’ın ülkeyi sanayisizleştiren küreselci siyasetlerine yüklenmiş, Amerikan emekçisinin daha iyi şartları hak ettiğini söylemiş, Çin “tehdidine” vurgu yapmıştı. Bu arada Demokratlar’ın çevreci kısımlardan oy toplama çabası içinde olduğunu bildiklerinden onları petrol endüstrisinden imtina etmekle suçlamışlardı. Trump’ın ekonomi konusundaki söylemi de bu saiklerden hareket etti.

Ancak 2022-2024 yılında ekonomi biraz olsun toparladı. Harris de buna güvenerek yeşil iktisattan girdi, kaya petrolünden (fracking) çıktı. Yeşil iktisadın Trump’ın o çok sevdiği sınai istihdamı yükselttiğini, Trump döneminde ise bu iş kolunun küçüldüğünü söyledi. Israrla kaya petrolü çıkarmanın yasaklanmadığını, tam tersine Biden döneminde hızlandığını söyledi. (Yine sol kroşe, sağ yumruk!) Artık Trump’ın ismiyle özdeşleşmiş “temiz (!) Amerikan kömürü” lâfının bir türevini de Harris’ten duyduk: Amerikan petrolü! Yani ekonomik milliyetçilikte de Trump’ı sağ’layabileceğini gösterdi Harris. İstihdam, sağlık sigortası, küçük işletmelerin durumu vb. bahislerde ise aynı sözü tekrarlayıp durdu: Bir planımız var.

Üçüncü ve tahminen en önemli silah, olağanlık.

Yanlış okumadınız.

Trump’ın tüm siyasi mesleği, varolan siyasi kurumların Amerikan halkının iradesini kısıtladığı, alaşağı edilmeleri gerektiği söylemi üzerine kurulu. Yani halkın halihazırda var olan taleplerinin açığa çıkması gerektiği. Bir siyasi hareket olarak Trumpçılık, elbette bu talepleri üretiyor da, ama bütün sağ hareketler gibi bu gerçeği yadsıyor. Bu telaffuzun gelip dayandığı yer, 2025 Projesi diye bilinen faşist manifesto (bu dokümana Cumhuriyetçiler’i incelediğimiz yazıda döneceğiz). Trump’ın siyasi muhayyelesinde bir Amerikan halkı var, bu halk göçmenleri kovmak, Çin’le savaşmak, erkek hükümran aileler kurmak istiyor. Çünkü Amerika bu. Amerika’nın yeniden en büyük olmasına engel olanlar ise göçmenleri sondan içeri sokan, “cinsiyet ideolojisi”ni dayatan, siyasi doğruculuğa dayalı sahte kibarlıkla da Amerika’nın sesini kısan liberal “nizam” (establishment). İki okyanus kıyısında avokadolu tost yiyip frappucino içip gökkuşağı renkli tişörtler giyip pahalı yerlerde oturup iç bölgelerdeki yoksul beyazlara ahlâk dersi vermeye kalkan züppelerin nizamı bu.

Harris’in bu söyleme en büyük karşılığı, Tim Walz’ı Başkan Yardımcısı Adayı yapması oldu. Sendikal hareketten gelme bir öğretmenken Minnesota Valiliği’ne kadar yükselmiş, “normalin normali” bir adam. Sık sık kendisinin bir taşra üniversitesinden, karşı tarafın Yardımcı Adayı JD Vance’in ise o pek nefret ettiği seçkin okullardan Yale’den mezun olduğunu vurguluyor. Ama en büyük golü, Temmuz ayında bir röportaj esnasında attı: “Bu karşı taraftaki tipler, bir tuhaflar. Kitaplarımızı elimizden almak, sınava girdiğimiz odalara girmek istiyorlar”. İşte bu “yahu bir tuhaflar bunlar” sözü, Trump’ı ilk kez savunmaya iten söz oldu.

O tarihten beridir Trump ve avanesi, saldırıya geçecekleri yerde “Tuhaf olan esas sizsiniz” diye savunmadalar. Bu hal, Trump’ın bütün münazara performansına sinmişti. Harris “Geçmişe yönelik düşünmeyelim, geleceği planlayalım” mesajı verip Trump’a omuz silkiyordu. Trump’ın bütün kederi günü ise Harris’le uğraşmak, esas “tuhaf” olanın Demokratlar olduğunu kanıtlamaktı. Tüm tuşlara basarak bölüm geçmeye çalışan bir video oyuncusu gibi. Bu arada da kendisi için bile en tuhaf sayılabilecek, akıl dışı bir özdeyişe imza attı: “Hapishanedeki kaçak yabancılar üzerinde cinsiyet değiştirme operasyonları yapıyorlar!”

Ne?

***

Bütün bu düello, işin siyasi retorik boyutu. Burada Harris, maçı üç-sıfır önde bitirdi. Ama işin bir de somut politika boyutu var. Bu boyutta Demokratlar’ın garabeti, Cumhuriyetçiler’in tuhaflığından geri kalmıyor.

Gördüğümüz gibi, Harris’in retoriği Trump’ı “sağ’lamak” üzerine heyetiydi. Militarizmden olağanlığa, İsrail’den Çin ve Rusya tersliğine Harris, “Biz Trump’ın yaptıklarını ondan daha iyi yaparız” mesajını verdi. Tüm konuşması boyunca Dick Cheney, George W. Bush gibi Trump öncesi Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen isimlerinin kendisini desteklediğini söyledi. Üstte bahsettiğimiz “Sen rezilsin” kelamının bile bağlamı tam da bu sağlama hareketiydi: “Seninle çalışmış generallerle konuştum. Hepsi diyor ki, sen rezilsin.” Ben demiyorum, benim (esmer halklar mensubu, ezilmiş kısımdan, kadın, işçi vb.) seçmenim de demiyor. Generaller diyor!

Harris bir yandan Trump’ı sağlamaya çalışırken, bir yandan da soldaki seçmene seslenmeye çalışıyor. Demokrat Parti Konvansiyonu’nu anlattığımız yazıda görmüştük: Gecenin yıldızları generaller ya da iş adamları değil, solcu diye nam salmış politikler, sendika başkanları, ilk siyah Başkan Obama vb. idi. Burada ne söylendiğinden çok kimin söylediği değerliydi. Vitrinde kimin olduğu. Elma da demesini bileceksin, alma da!

Bu sağlı-sollu girişme taktiğinin doğrudan bir sonucu, somut politika önerisi olarak hiçbir şey söylenmemesi, en can alıcı sorunların “oraya bir gelelim de hele bir düşünürüz” diye hasır altı edilmesi. Trump dönüp dolaşıp “Sınırdan suçlular giriyor, kedilerimizi köpeklerimizi yiyorlar” diye tepindi; buna karşılık Harris, sağlık sigortasından ekonomi siyasetine her şeye “merak etmeyin bir planım var” tekerrürüyle cevap verdi. O planların ne olduğu muamma elbette.

JD Vance, bu durumu Harris’in yüzüne vurmaya çalışıyor şimdi. Her röportajında Harris’in nabza göre şerbet verdiğini, konuştuğu herkese farklı mesaj verdiğini, dengeli bir politika gütmediğini, şu meşhur planlarını da bir türlü halka açıklamadığını söylüyor. Trump’ın tuhaflığını dengeleyen akılcı öge. Kim kederi ki şu tuhaf faşistin yardımcısı, karşı tarafı aklıselime davet edecek? Ama siyasetsizliğin sonucu bu.

Bozacının şahidi şıracı derler. Tüm bu şaklabanlığı en güzel teşhis eden, bir meddah oldu. Hem de ne meddah. Filistinli – Amerikalı komedyen Sammy Obeid, hayatı boyunca üçüncü parti adaylarına oy verdiğini gizlemiyor. Filistin sorunundan dolayı Harris-Walz ikilisine oy vermeyeceğini açıklayan bir sürü seçmenden sırf biri değil yani, tutarlı biçimde iki parti sistemine karşı. Harris’in adaylığıyla apansızın yükselişe geçen Demokrat Parti siyasetsizliğini da şöyle anlatıyor:

Önceki stratejilerine bakın: Zati sahip olmadığımız demokrasiyi korumak için bu adamı durdurmak zorundayız filan diyorlardı. Şimdi sadece Ha, o mu? O işte biraz tuhaf” diyorlar. (Harris’in babasının da Trump’ın da isminin Donald J. olmasına atıfla) Bu da ancak babanız için söyleyeceğiniz bir şey: “Kim, o mu? Valla tanımıyorum, bir tuhaf.”

Ancak Harris’in mayası tutuyor.

Amerika, siyasetten uzak durmaya çalışan bir toplum. Oy verme oranları yüzde 50’nin üzerine nadiren çıkar tarihi olarak. Trump, pandemi, isyanlar, Filistin meselesi, enflasyon, savaşlarla geçen sekiz yıl boyunca yazgılarına razı, durumları berbatlaşsa de bir şekilde yollarına devam eden milyonlarca vatandaş bir anda siyasetle ilgilenmek zorunda kalmıştı. Bütün ömrünü şehir dışındaki müstakil evler, bulabilirse iş, gürültülü barlar, sanal alemler ve devasa otoyollar arasında geçiren bir Amerikalı için ne korkunç bir şey!

(Birkaç yıl önce hatırlıyorum, Biden yeni seçildiği zamanlar bir barda karşılaştığım bir komedyen de benzer bir şey söylüyordu. “O ne kötü vakitti öyle, her hafta bir skandal! Her yerde, her yerde Trump. Halbuki şimdi Liderim…. Herifin biri. Çok memnunum.”)

Eh, böyle bir kitle de planın ne olduğuyla filan ilgilenmez. Birinin planı olsun, yeter.

Galiba Trump-giller seçim kaybederse buradan kaybedecekler. Bir sonraki yazıda göreceğiz.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

BM’den Lübnan Açıklaması: Savaş Kabahatidir

HIZLI YORUM YAP