DOLAR

32,9695$% 0.44

EURO

35,8516% -0.01

GRAM ALTIN

2.553,13%0,16

ÇEYREK ALTIN

4.125,00%0,24

TAM ALTIN

16.526,00%0,24

ONS

2.409,09%-0,26

BİST100

11.024,33%2,62

Öğle Vakti a 13:14
Bursa HAFİF YAĞMUR 25°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Asur ve Urartu Arasında Bir Mülteci Cenneti: Šubria Ülkesi

ad826x90

Erkan Konyar – Kenan Işık – Vedat Timur

Yazılı kaynaklara göre MÖ III. binyılın son çeyreğinde Mezopotamya’da merkezi bir imparatorluk kuran Akadlar, kuzeyde bulunan dağ kavimlerine karşı askeri seferler yürüttüler. Akadlar ve sonrasında Mezopotamya’da aktif olan krallıklar için kuzeyde Toros ve kuzeydoğuda Zagros sıradağları daima tehlikeli ve hizaya getirilmesi gereken halkların yaşadığı bölgelerdi. Ama bunun da ötesinde yağmalanacak ganimet ve esir alınacak insanlar demekti. Mezopotamya’nın düzenli ordulara sahip hükümdarlarının kuzeyde bulunan bölgelere sistematik müdahalesi, bu dağlık coğrafyada bir merkeze bağlı güçlü bir krallığın gelişimini önledi ve bunun yerine birçok lokal gücün oluşumuna neden oldu. MÖ 9’uncu yüzyıla geldiğimizde Urartular, Van Gölü Havzası merkez olmak üzere Doğu Toros-Kuzey Zagroslar’dan Güney Kafkasya’ya doğru çok geniş bir alanı kontrolleri altına alıp politik birliği sağladılar. Böylelikle Urartu, güneyde Kuzey Mezopotamya merkezli Yeni Asur İmparatorluğu’nun en önemli rakibi oldu. Bu politik arenada Asur ve Urartu krallıkları arasında Šubria, Kumme, Ukku, Muşaşir gibi yerel güçlerin adı yazıtlarda sıklıkla anılmaya başladı. Radner’in isimlendirdiği gibi Asur ve Urartu arasındaki bu ‘tampon devletler’ arasında Šubria, mülteci veya yazıtlardaki anlatımıyla ‘suçluların’ sığındığı bir yer olması ile öne çıkmıştı. Bu durum Asur ve Urartu arasında sık sık siyasi krizlere neden oldu. Pekala, mültecilerin sığınmak için tercih ettikleri Šubria ülkesinin özelliği neydi?

Yeni Asur döneminde Asur-Urartu arasındaki tampon devletler.

Šubria ülkesi daha MÖ 2’nci binyıldan itibaren Sümerce metinlerde Subir, Akad yazıtlarında ise Subaru isimleriyle geçer. Bugünkü Yukarı Dicle Havzası’na ve yakın etrafına lokalize edilen ülkede yaşayan toplulukların özellikle isimlerinden ötürü Hurri kökenli oldukları ile ilgili yaygın bir görüş var. Bölge Asur ve Urartu’nun özellikle kereste ve tomruk ihtiyacını önemli oranda karşılayan bir bölgeydi. Bunun yanı sıra Asur, başka diğer ekonomik kaynaklar ve insan gücü elde etmek gibi motivasyonlarla Šubria üzerine defalarca sefer düzenledi. Yeni Asur dönemi hükümdarlarından II. Asurnasirpal, MÖ 882’de Šubria’nın buğday depolarının bulunduğu Damdamuša kentine saldırır; buradan ülkesine gümüş, altın, bronz, kurşun, demir, zırh, kap kacak, öküz, koyun ve atlar taşır. Bu ganimetler Šubria ülkesinin zenginliğini gözler önüne seriyor.

Šubria ülkesi kuzey ve doğu sınırında Urartu ile güneyde ise Asur ile komşuydu. Böylelikle Šubria iki büyük emperyal gücün işgal ve hegemonyasına her zaman açık haldeydi. Tahminen de bu yüzden yerel Šubria Krallığı çağdaşları olan politik güçlerin bilakis iki hükümdarı kente sahipti. Bunlardan birincisi olan Kullimeri’nin (Urartuca Qulmeri) Batman Ovası’nda, Uppummu’nun ise kuzeyde dağlık Lice yakınlarında olduğu düşünülür. Babası II. Asurnasirpal’ın yerine MÖ 858-824 tarihleri arasında Asur tahtına geçen III. Salmanassar MÖ 854 yılında yaptığı Šubria seferinde krallığın başkenti Uppumu’yu ele geçirir. Kentin ele geçirilişi Nimrud’daki bir zafer stelinin yanında Balawat Kapılarına da görsel olarak yansır.

Balawat bronz kapı frizlerinde (Üst Band) Šubria başkenti Uppumu kentinin Asur tarafından kuşatılışı (King 1915, pl. XLIV)

III. Salmanassar sefer sonunda Šubria kralı Anhitti’nin başkent Kullimeri’den kaçıp diğer başkent Uppumu’ya sığınmasının da işe yaramadığını, onu kentine hapsettiğini, kızları ve oğullarını ise tutsak ettiğinden söz eder. Šubria savunmasız durumuna rağmen neden büyük güçlerden kaçan sığınmacılara ısrarla ev sahipliği yapıyordu? Hakikaten bu durum dışarıdan gelecek olan işgal ve saldırılar için önemli bir münasebet oluşturacaktı. Šubria’ya dönük bir diğer istila hareketini ise Urartu Kralı Minua yürütüyordu. MÖ 810-780 tarihleri arasında Urartu tahtında bulunan Minua yazıtlarında Urme Ülkesi (Muş Ovası ve güneyi) üzerinden birçok yer ve kentle birlikte Qulmeri (Kullimeri) kentini alarak Asur sonundaki Uliba Ülkesi’ne (Küçük Habur) kadar ulaştığını bildirir. Yazıtlar detay bilgi vermediğinden Minua’nın Šubria ülkesini de kapsayan seferinin nedenini tam olarak bilemiyoruz. Muhtemelen Minua bu seferde Šubria ülkesindeki Urartulu sığınmacıları da unutmamıştı.

MÜLTECİLERİN ASIRLARCA KORUYUCULUĞU VE HAMİLİĞİNİ YAPAN KRALLIK ŠUBRİA

Verimli Dicle Havzası’na rağmen kuzeyde Toroslar’a, doğuda Zagroslar’a dayanan Šubria Ülkesi mültecilere saklanabilecekleri coğrafik avantajlar sunuyordu. Ancak yazılı kaynaklara baktığımızda söz konusu mültecilerin bu ülkede hiç de saklanma gereği duymadıkları hatta yerel krallığın himayesinde olduklarını öğreniyoruz. Görünüşte bölgedeki otorite, politik ve ekonomik nedenlerle bu bireylere ev sahipliği yapıyor, koruma sağlıyordu. Elbette bu siyasi pazarlıklarda Šubria’nın elini güçlendiren bir konuydu. Ama mülteci hassaslığı sadece bununla da açıklanamaz. Gerçekten Šubria hükümdarlarının daha Orta Asur döneminde sığınmacılara ev sahipliği yaptığı veya onları kolladığını öğreniyoruz. Örneğin MÖ 1307-1275 tarihleri arasında Asur’u yöneten kral I. Adad-nirari döneminde Hanigalbat (Mitanni) seferlerinin başladığını görüyoruz. Bu seferlerde Hanigalbat’ın kuzey komşusu olan Šubria’dan söz edildiği görülür. I. Adad-nirari’nin Hitit hükümdarına hitapla Hanigalbat seferini konu alan mektup Hattuša’da bulundu. Buradaki tablette Asur seferi sırasında Šubria hükümdarının mültecilere yardım etmesinden söz edilir.

“Adad-nirari’nin Hanigalbat seferi sırasında tüm halkın kentleri terk ettiği zaman bana yardıma gelen Šubria kralı, Hanigalbat’ın topraklarından sana dönen mültecileri ve tüm kentleri aldı. Şehirler ve mülteciler sizindir. Ancak onları eksik sayıda efendime geri gönderdi. Onlar Hanigalbat topraklarına girdi. (…) Efendim, Šubria kralı sizinle birlikte (…) vardı. Tüm ülkeniz yağmalanıyor (Kbo I 20).”

Kadın isimlerinin olduğu Ziyarettepe Tableti (Popular Archaeology 2015).

Bundan sonra Šubria’nın mültecileri himaye eden yapısını Yeni Asur döneminde de sürdürdüğünü görüyoruz. Subria özellikle MÖ 8’inci yüzyılın son çeyreğinde siyasi ve jeopolitik açıdan da Asur’un dikkatini üzerine çeker. Bu periyotta Asurlu casusların mektuplarında Šubria ülkesi ile ilgili hadiseler sıklıkla işlenir. MÖ 721-705 tarihlerinde Asur’u yöneten kral II. Sargon’un sarayına gelen istihbarat raporlarından birinde raporu yazan Asur casusu hükümdara hürmet ifadelerini sunduktan sonra Šubria ülkesine kaçıp sığınanlar hakkında bilgi sunar. Buradan anlaşıldığı kadarıyla mültecileri takip eden Asur’lu görevliler Šubrialılar ile çatışırlar. Diğer gibisi raporlarda Šubria özellikle vergi vermekten kaçınan kişilerin sığındığı bir bölgedir. Asurlu görevliler bu kişilerin birden fazla zaman peşine düşer veya haklarında istihbarat toplar. Asur’a göre kaçak ve suçlu olan bu sığınmacıların bazı ödünler karşılığında Šubrialı yöneticilerden koruma aldıkları hatta kimilerinin toprak sahibi yapıldığı dokümanlarda rapor edilmiştir. Böylelikle Šubria Asur ve Urartu’dan gelen ‘kaçak’, mülteci ve göçmenler için önemli bir toplanma merkezi, sığınak olmuştur. O denli ki Asur’un güneyindeki Diyala bölgesinden ‘adaletten kaçan’ kişi ve topluluklar için bile tercih edilen alanlardan olur. Bu durum Asur-Urartu şeklinde iki büyük güç arasında Šubria hükümdarlarına siyasi avantajlar sağlar. Çok sayıda sığınmacıya ev sahipliği yapan Šubria muhtemelen demografik açıdan çeşitli halk ve uzunluklardan oluşuyordu. Bu heterojen toplumun oluşumunda isimlerinden Hurri kökenli olduklarını bildiğimiz Šubrialı yöneticilerin yüzyıllar boyunca uyguladıkları sığınmacı siyaseti etkili olmuşa benziyor. Konu ile ilgili ilginç bir tablet Diyarbakır vilayetine bağlı Bismil ilçesinin güneyindeki Ziyaret Tepe’de ele geçti. Macginnis tarafından Šubria lisanında yazıldığı belirtilen tablette liste şeklinde verilen onlarca kadın ismi dilbilimsel açıdan Hurri, Akad, Eski İran, Luvi gibi lisanlarla ilişkilendirilmiştir. Bu çeşitlilik akıllara söz konusu kadınların Šubria’ya sığınanlar olabileceği ihtimalini getiriyor.

ŠUBRİA’DA BİR DİNİ YÜKÜMLÜLÜK: SIĞINMACILARI KORUMAK

Politik pazarlık ögesi olarak görülmelerinin dışında Šubria’nın sığınmacı müsamahasının çok farklı nedenleri vardı. Bu kuşkusuz geçmişten günümüze iktidar kadar güçlü bir silah olan dindi. Araştırmacılar öncelikle Šubria ülkesinin dini özelliklerine ve kutsallığına dikkat çekerler. Bu noktada Dicle Nehri’nin kaynaklarından Birkleyn Tüneli kayalıklarının Hurri topluluklar için bir açık hava kutsal alanı olabileceği belirtilir. Bu kayalıklara bölge için düşman olan Asur Hükümdarları I. Tiglat-pileser ve III. Salmanassar’ın kabartmaları dahi işlenmiştir. Yine Šubria Eski Yakın Doğu’da önemli bir dini ritüel olan kehanetin de merkeziydi. III. Tiglat-pileser vaktinde Asur’a bağlı bir vasal krallığa dönüştürülen Šubria’dan ekonomik ihtiyaçlar yanında kehanet ve dini bilgelik konusunda da yararlanılıyordu. Hakikaten yazıtlarda III. Tiglat-pileser’in bir danışmanı olarak Šubria hükümdarının hizmetindeki kahin Parnialde ile karşılaşmaktayız. Asur Kralı Šubria’da bulunan temsilcisi aracılığıyla Parnialde’ye özellikle Urartu konusundaki kehanet bilgilerini sorar. Tüm bu örnekler Šubria’da dinin önemli tesirinin olduğunu deliller. Bu noktada Šubria dininin sığınmacılar açısından müsamahakar veya hami tesirinin olduğunu da ekleyebiliriz. Bu duruma en iyi örnek Asur’un Tušhan (Ziyarettepe?) Valisi Ša-Aššur-dubbu’nun II. Sargon’a yazdığı mektuptur. Burada kaçak Asur askerlerinin iadesi talebinin Šubria Kralı tarafından reddedildiği anlaşılır. Buna karşı II. Sargon’un Šubria’ya gönderdiği heyet de saldırıya uğrar. (Lanfranchi-Parpola1990, 33). Yazışmalardan sadece Asur’un yanı sıra Urartulu kaçakların da Šubria’ya sığındıklarını anlıyoruz. Bu durumla ilgili Tušhan Valisi Ša-Aššur-dubbu ile Šubria Kralı Hu-Tešup arasındaki yazışmalarda kaçakları neden iade etmediğine dair yöneltilen bir soruya Šubria Kralı “Tanrılardan korkuyorum” karşılığını verir (Lanfranchi-Parpola 1990, 35). Bu cevap Šubria rablerinin dolayısıyla dininin sığınmacı hassasiyetini ortaya koyar. Bu Eski Yakın Doğu açısından ünik durumlardan biridir. Ayrıca Šubria’nın sığınmacıları himaye ve kimilerini toprak sahibi yapmasının ötesinde bir Asur tabletinde burada mülteciler için bir tapınak olduğundan söz edilir (Lanfranchi-Parpola 1990, 54). Kırık tabletten tapınağın mahiyeti anlaşılmasa da Šubria’nın mültecilerin dini hassasiyetini de gözeten bir yer olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

ÜLKELERİNİN YAĞMALANIP SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİ DEĞERİNE SIĞINMACILARI GERİ GÖNDERMEYEN ŠUBRİALILAR

Šubria, Asur için ‘suçluların sığındığı bir ülke’ olmasının yanında Urartu ile münasebetlerinden dolayı tehlikeli görülüyordu. Bu durumu kahinlerin Asur sarayına yazdığı tabletlerden de anlıyoruz. MÖ 670’te Asur kralı Esarhaddon veya oğlu Asurbanipal’a yazılmış bir tablet gökyüzünün incelenmesi ile varılan bazı kehanetlerle ilgilidir. Geleceğe dönük öngörülerde bulunan Balasî isimli kahin Šubria Hükümdarının gelecekte yapabileceği ataklarla ilgili kehanette bulunup Asur hükümdarını ikaz eder: “Eğer ayın 16’sında ay (gökyüzünde) gözükürse Subartu (Šubria) kralı güçlenecektir ve ona (kimse) rakip olmayacaktır” (SAA 8.no.82). Kehanet tabletlerinde üstteki gibi birçok örnek yer alıyor. Bu tabletler Asur Hükümdarının Šubria konusunda her zaman tetikte olduğunu gösterir. Tüm bu tehditlerin dışında Šubria Krallığı’nın sonunu getiren olay örgüsü yine bir sığınmacı krizi ile başlamışa benziyor.

II. Sargon’dan sonra tahta çıkan Sanherib, oğulları tarafından öldürüldü. Tevrat’a göre Sanherib, oğulları Adrammelech (Arda-mulissi) ve Sarecer tarafından öldürüldü ve ardından her iki kardeş Ararat yani Urartu ülkesine sığındı. Ancak muhtemelen Urartu yerine Šubria’ya sığındılar. Gerçekten Sanherib’in tahta varis göstererek öldürülmesine yol açtığı küçük oğlu Esarhaddon’un yazışmalarında konu gündeme geliyor. Yazışmalardan Šubria’nın sığınmacıları teslim etmeme geleneğini sürdürdüğünü anlıyoruz. Urartu Kralı Argišti oğlu Rusa’nın konu hakkında Asur Sarayına bir yazı yazdığı, talepte bulunduğu anlaşılır. Bunun üzerine Esarhaddon Šubria Kralı Ik-Teššu-b’u hatalar. Ik-Teššub’un günah keçisi ritüelini yapması ve iki oğlunu Asur Kralı’na göndermesi de dokunaklı sonunu değiştirmez. Esarhaddon, Šubria seferi öncesi Urartu’ya mektup yazar. Mektubunda;

“iii 28’-34’) (…)… Urartu’dan Šubria topraklarına kaçan Urartulular ile ilgili (ve Ur)sa isimli Urartu Kralı’nın hakkında yazdığı (Šubria kralı) onun buyruğunu dinlemedi, (iii 30’) (onları) geri vermeyi kabul etmedi, (Ursa’ya) öfkeyle yazdı ve düşmanlıkla cevap verdi. Efendim İlah Aššur’un yardımıyla Šubria topraklarını ele geçirdikten ve mutabakatını sürdürmek (için) halkını ganimet olarak saydıktan sonra ve büyük ilahların bana verdiği hakikat ve adalet nedeniyle bu insanları sordum, sorguladım, araştırdım (ve) suçladım. Kaçmış (veya) firari bir tek Urartuluyu bile tutmadım. Onları topraklarına geri gönderdim” (Leichty 2011, 85).

Buradan ezeli düşmanlar Asur-Urartu arasında bir mutabakatın olduğu çıkarılabilir. Anlaşılan o ki sefer sonunda Asurlu kaçaklar öldürülmüş, Urartulular ise Urartu Kralı Rusa’ya teslim edilmiştir. Radner Urartu’nun istediği sığınmacıların teslimi karşılığında Šubria’nın Asur tarafından işgaline sessiz kaldığını bildirir (Radner 2012, 263). Šubria Kralı Ik-Teššub’un sığınmacı her Asurlu karşılığında yüz misli ödeme yapma sözü de işe yaramamış sefer sonunda kral öldürülmüştür.

“6’-9a’ Šubria topraklarını sonuna kadar fethettim; emirlerimi dinlemeyen kralı Ik-Teššub’u kılıçla öldürdüm…” (Leichty 2011, 135).

Bu seferde Šubria halkı ve askerlerinin Asur kontrolündeki bölgelere dağıtıldığı, buradaki Asurlu sığınmacıların ise uzuvlarının kesilerek cezalandırıldıkları ifade edilir. Bu ifadeler Asur Kralı Sanherib’in MÖ 701’de Levant seferinde Lakhiş kenti ve etrafına uyguladığı zorla göç ettirme ve cezalandırmaları anlatan kabartmaları gözümüzde canlandırır.

Böylece Šubria kesin olarak işgal edilir, ülke ikiye bölünerek Kullimeri ve Uppumu olarak iki Asur eyaleti haline getirilir. Šubria Krallığı’nın Asur tarafından kolonize edilmesinden sonra da Asur ve Urartu arasındaki sığınmacı sıkıntısının devam ettiğini yine yazıtlardan öğreniyoruz. Bu noktada Asur kralı Asurbanipal dönemine ait bir Asur tabletine göre Urartu Kralı İštarduri (Sarduri III?) bir mülteci sorunu üzerine kızan Asurbanipal’i teskin edici ifadeler kullanır. İštarduri muhtemelen Urartu’ya sığınmış önemli bir mülteci için Urartu tarihinden ‘Munuḫi’ isimli bir ‘suçlu’nun Asur’a iadesi örneğini verir. Tablete göre Asurbanipal’in dedesi (Esarhaddon) döneminde cereyan eden Munuḫi olayında Asur ve Urartu soğukkanlılıkla süreci yönetmişlerdi ve sonunda söz konusu mülteci Asur’a teslim edilmişti. Urartu Kralı aynı sabır ve anlayışı Asurbanipal’den bekler. Buradan Asur Kralı’nı kızdıran şeyin yeni ve önemli bir mülteci krizi olduğu anlaşılır. Bu devirde sığınmacıların işinin zorlaştığını söyleyebiliriz. Zira artık onları koruyacak, toprak verecek hatta onlara tapınak yapacak bir Šubria otoritesi yoktur!

İronik bir şekilde Šubria ülkesi toprakları, geçmişte olduğu gibi günümüzde de çok sayıda sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Ancak aynı müsamaha ve sahiplenmeyi ne yazık ki günümüzde göremiyoruz. Gerçekten o dönem sığınmacılara kendilerine ait mabet yapma inceliği gösteren ve onlar uğruna ülkelerinin işgal edilmesini göze alan Šubrialılar vardı. Şimdi ise milliyetçi histeri nöbetleriyle bütün kötülükleri sığınmacılardan bilen, suçlu-suçsuz hepsini linç etmek isteyen güruhlar ile özellikle seçim vakitlerinde onları savaşın ve kaosun kucağına geri gönderme vaatleri veren popülist siyasetçiler var!

*Doç. Dr. Erkan Konyar, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı
*Dr. Kenan Işık, Heidelberg Universität, Institut für Ur- und Frühgeschichte und Vorderasiatische Archäologie
*Vedat Timur, Doktorant, Batman Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü

(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa HaberBursa GündemBursa Gündem HaberBursa HaberleriBursa Son Dakika

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Filistin Konuşulacak

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.