DOLAR

34,1852$% 0.07

EURO

37,2072% 0.12

GRAM ALTIN

2.948,05%0,40

ÇEYREK ALTIN

4.987,00%0,08

TAM ALTIN

19.887,00%0,08

ONS

2.680,07%0,24

BİST100

8.992,77%0,41

Öğle Vakti a 12:54
Bursa HAFİF YAĞMUR 13°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,1852

EURO 37,2072

ALTIN 2.948,05

BİST 100 8.992,77

Öğle 12:54

13°

Avukat Deman Güler: ‘Chp Irkçı Siyasetçileri Makamla Onurlandırıyor’

ad826x90

İZMİR – Mülteci meselesi siyasetin ana gündem hususlarından biri ve uzun yıllar da böyle olmaya devam edecek gibi görünürken, dünyanın en çok mülteci barındıran ülkesi olan Türkiye’nin de bu sıkıntıya akılcı ve hakkaniyetli tahliller üretmesi bekleniyor. Ancak merkezdeki partilerin yapısal problemleri gidermek yerine, ‘öteki’ni işaret etmeye başladıkları bu süreçte ne yazık ki konu ırkçı siyasetin inisiyatifine terk edilmiş durumda.

Yaşadığımız periyotta insanlık krizine dönüşen mülteci probleminin uluslararası boyutlarını, sağ popülizme karşı solun nasıl bir hal alması gerektiğini ve konunun çözüm imkanlarını insan hakları hukukçusu, avukat Ali Deman Güler ile konuştuk.

‘GÖÇ İNSANLIK TARİHİNİN, MÜLTECİLİK İSE KAPİTALİST ÇAĞIN BİR ÜRÜNÜ’

Uzun yıllardır insan hakları ve mülteci hukuku alanında çalışıyorsunuz. Sizce dünyada ve Türkiye’de insanlık krizine dönüşen mülteci problemindeki ırkçı popülist siyasete karşı sol neden etkili bir politika geliştiremiyor?

Mülteci sıkıntısının tahliline yönelik solun neden etkili bir politika geliştiremediğini sorgulamadan önce solun bu konuda nasıl bir yaklaşımı olması gerektiğini konuşalım isterseniz. Sosyalistler, hepimizin bildiği üzere, emek sömürüsünün son bulduğu, sınıflı toplumun ortadan kalktığı, devletin tedrici olarak sönümlendiği bir dünya için mücadele ederler. Sosyalist solun bu bağlamda tarihi şimdi birkaç yüzyılı bulan ulus devletleri ve bunlarca çizilmiş siyasal sınırları aşan bambaşka bir dünya tahayyülü vardır. Dolayısıyla kapitalist dünyanın reel politiği ile sosyalist fikriyatın gelecek kurgusu arasındaki fark bugün sizin sorduğunuz sorunun yanıtlarını içinde barındırıyor.

Örneğin, sosyalistler için kapitalist dünyanın çizdiği siyasal hudutlar hiçbir anlam ifade etmez. Buna göre dünyadaki temel çelişki emek ve sermaye ortasındadır. Bu bağlamda Komünist Manifesto’da söylendiği gibi “işçilerin vatanı yoktur!” Dolayısıyla tüm dünya proleterlerinin sınıf çabası etrafında birleşmesini öngören bir ideolojinin kapitalist dünyanın ulus devlet sonlarıyla doğrudan temaslı olan ‘mültecilik’ gibi bir kavrama parlamenter siyaset içinde karşılık verirken zorlanması kadar doğal bir şey olamaz.

İnsanlık tarihi aynı zamanda bir göç tarihi…

Evet, yeri gelmişken sıklıkla yapılan bir yanılgıyı düzeltelim o halde. Göç, insanın dünya üzerinde yaşamaya başladığı ilk günden beri var olan bir olgudur, hatta bir bakıma evrimseldir. İlkel toplumda da feodal toplumda da kapitalist toplumda da var olmuştur. Bugün gibi yarın da var olmaya devam edecektir. Mültecilik ise devlet hudutlarının belirginleştiği, kulun vatandaş olduğu, ulus devletlerin güçlü sınır kontrollerine başladığı şimdi çok yakın bir tarihî periyodun meselesi. Şöyle diyelim, insan yeryüzü üstünde yetmiş bin yıldır yaşıyorsa, mültecilik taş çatlasın yüz elli yıllık bir konu. Dolayısıyla yetmiş bin yıllık göç olgusuyla yüz elli yıllık mülteciliği birbirinden ayırmak gerekir. Göç insanlık tarihinin, mültecilik ise kapitalist çağın bir eseridir diyebiliriz.

‘1951 MÜLTECİ KONTRATININ KURGUSU 73 YILDA ÇÖKTÜ’

Avrupa Birliği (AB) gibi siyasal aktörler iltica hukuku kavramlarını işine geldiği şekilde kullanırken göç ve mültecilik terminolojisine ilişkin bir karışıklık da yaşanıyor. Peki, mülteciler uluslararası hukuk tarafından nasıl tanımlanıyor?

Benim de uzun süredir üzerinde düşündüğüm bir konu bu. Elimizde burjuva hukukunun 1951 Sözleşmesi tanımı dışında bir veri yok. Buna göre kabaca ‘dini, milliyeti, belirli bir toplumsal kümeye üyeliği veya siyasi fikirleri nedeniyle zulüm gören veya göreceği korkusu ve endişesi taşıyan, bu sebeple ülkesinden ayrılan/ayrılmak zorunda bırakılan kişi’ diye tanımlanıyor mülteciler. Bu tarif, adil bir dünya hayali kuran bizler için başlı başına bir sorun. Öncelikle tarifin çerçevesi çok dar. Örneğin, kıtlık çeken bir ülkenin yurttaşı açlıktan ölecek duruma gelse bile mülteci olmaya hak kazanamıyor, uluslararası hukuk onu korumuyor. Mülteci Mukavelesi’nin üzerinden geçen 73 yılda metnin ana kurgusu çöktü. Globalleşen yağmacı kapitalizm dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirdi. Mesela bugün iklim mültecileri diye bir kavram oluştu. 2050 yılına kadar içinde Fiji ve Solomon Adaları’nın bulunduğu beş ülke sular altında kalacak. Milyonlarca insan bu felakette yurtlarını yitirecek. Vatansız kalacak bu halklar için mevcut uluslararası hukuk bir koruma sağlamıyor, onlara mültecilik statüsü vermiyor.

‘SİSTEM, MİLYONLARCA YURTTAŞI MÜLTECİ İŞÇİ SOPASIYLA TEDİP EDİYOR’

Peki, siz genel olarak ülkemizdeki mültecileri nasıl tanımlıyorsunuz? Bununla birlikte Türkiye’de siyasal rejimin mülteci siyasetlerini nasıl anlamalıyız?

Ben ülkemize gelmiş, birçok Suriyeli, milyonlarca insanı ‘güvencesiz göçmen proleterler’ olarak tanımlıyorum. Bu kümenin tümünün işçi sınıfına dahil olmadığı elbette aşikar. Ancak ‘Erdoğan Devletinin’ mültecileri konumlandırdığı yer tam olarak burası. Bir ikame topluluktan bahsediyoruz. Ekonomik ve siyasi ikame rejimine tabi bir grup bu. Düşük ücrete, kötü çalışma şartlarına, sendikalılığa karşı Türkiyeli proleterleri ikame ediyor. Suriyeliler olmasa fabrikalar durur diyen ahlaksız zihniyet buradan besleniyor. Çalışma izni sayılarına bakın lütfen. Bu insanların sigortasız şekilde, asgari ücretin altında kalan maaşlarla, azami çalışma müddetlerinin çok üzerindeki saatler boyunca çalıştırıldığını bilmeyen var mı? Sistem işte milyonlarca yurttaşı bu mülteci ikame işçi sopasıyla tedip ediyor. İşin ekonomik ikame boyutu bu… İnsan haklarına, uluslararası hukuka, anayasaya alışılmamış binlerce uygulamayı da mültecileri üzerinize salarım diye AB ve uluslararası siyaset nezdinde görünmez kılıyor. Bu sayede sistem, mülteci sorununu kişi hak ve özgürlüklerine yedeklemiş oluyor. Fiilen çökmüş uluslararası insan hakları rejimi de bu aşağılık durumu kabulleniyor. Mültecilerin ikame rejimi dediğim uygulamadaki siyasi rolü de bu. İşte sol siyasetin önündeki vazifenin bu gerçekleri halka anlatmak; durumu “mücadelede ortaklaşmamız gereken mültecilerdir, karşı çıkılması gereken ise iktidar ve kapitalizmin mülteci yaratan politikalarıdır” diye ifşa etmek olduğunu düşünüyorum. Tabi bu lisanın yozlaşmış sağ telaffuzun dışlayıcı ve düşmanlaştırıcı diskuru kadar kolay kurulamayacağını, yurttaş nezdinde karşılık bulması için yoğun çaba gösterilmesi gerektiğini kabul etmemiz gerekiyor.

‘KILIÇDAROĞLU’NUN ‘GÖNDERECEĞİZ’ SÖZÜNÜ HATIRLAYIN’

Sanırım bu karşılık baştaki ırkçı popülist siyasete karşı solun etkili politika geliştirmesinin önündeki zorlukları açıklıyor. Peki, bu zahmetler, ırkçı popülist telaffuzlara teslim olup zaman zaman da benzer siyasetler üretmeyi haklı kılar mı?

Ben sınıf perspektifi olmayan bir siyaseti sol olarak isimlendirmeye karşıyım. Bu açıdan, haydi ismini açıkça analım CHP, olsa olsa burjuva demokratik değerleri savunan bir kitle partisi olarak isimlendirilebilir. CHP’den ulus devlet sınırlarını inkar eden, emeğin serbest dolanımını, enternasyonalist güç birliğini savunan bir yaklaşım beklemek makul de mantıklı da değildir. Ancak, sıkıntı da esasen burada başlıyor. CHP demin yetersizliğinden dem vurduğumuz 1951 Mukavelesi’nin bile gerisinde tutum alan bir parti oldu. Kılıçdaroğlu’nun defalarca ‘göndereceğiz’ sözünü kullanmasını hatırlayın. Geri gönderme yasağı gibi temel, bilakis işlem yapmanın mümkün olmadığı bir “jus cogens” normu dahi popülizm uğruna feda edebilen bir bakış bu.

‘CHP, IRKÇILARI TALTİF EDİYOR, MAKAMLA ONURLANDIRIYOR!’

Bu bağlamda CHP’nin özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ırkçı bir partiyle aynı telaffuzları kullanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kapalı kapılar arkasında sıkıntının en ırkçı kanadını teşkil eden Ümit Özdağ gibi bir kişiye bakanlık verebilen bir anlayışa söylenecek çok da bir söz yok aslında. Bu basiretsiz siyasi bezirganlık olsa olsa politika kısırlığı, takım kalitesizliği ve siyasi körlük ile açıklanabilir. Yalnız bir o kadar vahimi de CHP’nin güncel durumunda gizli bence. Bugünkü CHP yönetiminin yerel seçimlerde iki üç fazla belediye almak adına düştüğü acziyet kesinlikle tartışılmalıdır. Ben mültecilere iş yeri ruhsatı vermiyorum, sularını on kat pahalıya satıyorum diyen Tanju Özcan’ı Bolu’ya; mültecilerin nikah fiyatını yirmi dört kat artırdım, onları göndereceğim diyen Burcu Köksal’ı Afyon’a belediye başkanı yapan da bugünkü Özel’in CHP’si. Burada Kılıçdaroğlu’ndan Özel’e devamlılık arz eden bir siyasal patern olduğunu görüyoruz. Artık kabul edelim ki bu sağcı duruş, CHP’nin mülteci konusundaki tercihi, genel geçer siyaseti olmuştur. Yoksa bu iki belediye başkanının uygulamalarının CHP tarafından tepki görmesi, bu rezilliğe kurumsal olarak karşı çıkılması beklenirdi.

Söz konusu açıklamaları Avrupa’da herhangi bir ırkçı parti yetkilisi yapsa mahkemeden ceza alır, üyesi oldukları ırkçı partiler dahi kamuoyu yansısından sakındıkları için böylelerinin üyeliklerini derhal sonlandırır. Bizde ise CHP, adı geçen bu ırkçı siyasetçileri taltif ediyor, makamla onurlandırıyor. Söz konusu açıklamaları bırakın kınamayı, bunlara bir düzeltme dahi yapamıyor. Bu durum hem siyasi acziyet hem de kelamın en usturuplu hali ile ayıptır. Bir insanın suyuyla, ekmeğiyle, evi ve evliliği ile uğraşmaktan; bunları siyasi gereç yapmaktan beşerim diyen herkes utanır, hicap duyar. Faşistlerle, faşistleri makam sahibi yaparak mücadele edemezsiniz. Bunu yapıyorsanız da artık o saatten sonra değil sol, demokratız deme lüksünüz bile kalmaz. Sağcılarla iş tutup sosyalistlere laf çakmanın, onların aldığı oy oranlarını küçümserken sokakta yürüse tanınmayacak figürlere milletvekili dağıtmanın CHP’yi gömdüğü ideolojik çukur işte tam da burasıdır. Sol bu çarpık zihniyete mahkûm değildir diye düşünüyorum.

‘MÜLTECİLER TÜRKİYE’DEKİ EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK GAYRETİNİN ASLİ UNSURUDUR’

Peki, söyleşimizi bitirirken mülteci sorununda ırkçılığa karşı kalıcı ve etkili bir politika için nereden başlamalı, nasıl bir telaffuz geliştirmeliyiz diye soralım isterseniz…

Solun, sosyalistlerin tarafı amasız fakatsız ezilenlerin yanıdır. Bugün uluslararası hukukun kazanımlarından bir adım bile olsun geri adım atmak asla kabul edilemez. Beğenmesek, yeterli bulmasak dahi bu düzenlemeler insanlığın ortak kazanımlarıdır. Bu bağlamda mültecileri statüsüzleştirmeye hizmet eden ‘geçici koruma’ gibi muğlak ve hukuka alışılmamış kavramları reddetmekle işe başlayabiliriz. Bu geçiciliğin yabancı işçiler ve işçiler için güvencesizlik anlamına geldiğini, bunun da Türkiyeli fakirleri tehdit ve terbiye etmek için kullanıldığını ısrarla dile getirmeliyiz. Türkiye’nin mülteci meselesi ülkenin tüm ilerici ögelerinin birlikte çabası ile hakkaniyetli bir çözüme ulaştırılabilir. Mültecilerin kendisini de bu çabanın içinde temel bir özne olarak kabul etmekten başka yol yoktur. Kadın sorununu bayansız, Kürt sorununu Kürtsüz çözmek nasıl mümkün değilse, mülteci sorununu de mülteciler olmadan, onların fikrini sormadan, mültecileri gayrete ortak etmeden çözmek mümkün değildir. Mültecilerden bir eşya gibi söz etmek, onları alınıp satılacak, bir yerden bir yere taşınacak ögeler olarak görmek yaygın ırkçı aklın hastalıklı bir çıkarımıdır. Mülteci sıkıntısını ülkenin diğer sıkıntılarından ayırmayı, onu burjuva demokrasinin hapsettiği alandan tartışmayı doğru bulmuyorum. Mülteciler uzunca bir süredir Türkiye’deki eşitlik ve özgürlük çabasının asli ögeleridir. Çözüm öncelikle bunu kabul etmek, ardından yurttaşları ve mültecileri bu ortak mücadelede bir araya getirmektedir diye düşünüyorum.

‘KÜRESEL KAPİTALİZMİN SÖMÜRÜ TERTİBİ DEVAM ETTİKÇE MÜLTECİLİK VAR OLACAK’

Dünyada savaşlar, fakirleşme ve iklim krizi ile birlikte oluşan küresel devletsizleştirme ve istikrarsızlaştırma siyasetleri sonucunda neredeyse bütün coğrafyalarda yurtsuzlaştırılmış, topraklarından koparılmış insanların daha teminatlı gördükleri bölgelere akın ettiği bir tablo ile karşı karşıyayız. Göçün her geçen gün daha fazla arttığı bir süreçten geçiyoruz. Son olarak şunu sormak istiyorum, sizce aslında bu durumun müsebbibi olan büyük devletler kendi yarattıkları krizi yönetebilecekler mi? Bu gidişata göre 10 yıl sonra dünyayı nasıl bir tablo bekliyor?

Kapitalist sistemin batıda yarattığı refah devletlerinin ne kıymetine varlıklarını sürdürdüklerini hatırlamadan bu sorulara cevap vermek hayli zor. Mevzuyu açıklamak adına Okyanusya’daki küçük ada devleti Nauru ilginç bir örnektir. Bu ada halkının hayatı 1900’lerin başında ülkelerinde bulunan fosfat sayesinde geri dönülemez biçimde değişti. Ülkenin 1968 yılında bağımsız olmasını izleyen on yıl içinde Naurulular önemli bir gelire sahip oldular ve ülkede gayri safi milli hasıla 1981 yılında zirveye çıktı. Ancak ortadan geçen yıllarda ülke iktisadının bel kemiği olan fosfatın tükenmesiyle Nauru önemli bir ekonomik krize girdi. Bu süre zarfında fosfattan kazanılan gelirin büyük kısmı sömürgeci kapitalistleri zengin etmiş, Nauru halkı bu gelirin ancak çok küçük bir kısmından yararlanabilmişti. Bunun yanında yaklaşık yüz yıllık madencilik serüveni adanın yüzde seksenini ekonomik olarak kullanılamaz duruma getirmiş, suyunu içilmez toprağını ekilmez kılmıştı. Bugün ada, bu sömürünün ana bileşeni Avustralya tarafından bir mülteci gözaltı merkezi olarak kullanılıyor. Bu iş için Nauru hükümeti Avustralya’dan çeşitli isimler altında milyonlarca dolar ödeme alıyor. Ülkeden çıkarılıp götürülen fosfatın yanında devede kulak kalsa da, ödemeler 2015 yılında, artık iyice yoksullaşmış ülkenin bütçesinin üçte birine kadar yükseldi. Kendisi de bir göçmen ülkesi olan Avustralya’nın Nauru’ya para karşılığı bir mülteci hapishanesi muamelesi yapması size bir yerlerden tanıdık geliyor mu?

Adı Nauru ya da Türkiye olsun, küresel kapitalizmin ekonomik sömürü ve savaşla dizayn ettiği yoksul ülkelerin vatandaşları ya kendisi mülteci oluyor ya da bu hale gelmelerinin sebebi olan devletlerin mevcut refahını sürdürmesi için ülkelerinin sınır karakolları olmasına razı bırakılıyorlar. Bugünkü uluslararası mülteci mevzuatı küresel kapitalizmin kendi yarattığı meseleleri yine kendi sistemi içinde çözme eforundan başka bir şey değil. Bu açıdan durum bana kesik kuyruğunu yakalamak için etrafında dört dönen çaresiz bir kediyi anımsatıyor. Küresel kapitalizmin sömürü sistemi ve saldırganlığı devam ettikçe mülteci krizi devam edecek ve bu krizi yönetmek mümkün olmayacaktır. Solun önündeki güncel görev bu nedenle, uluslararası hukukun kazanımlarını korumak, iklim krizi, kıtlık ve derin yoksulluk gibi alanları mevzuata yeni iltica sebepleri olarak eklemek olmalıdır diye düşünüyorum. Ancak, sistemin temel çelişkilerine küresel çapta bir karşılık verilmedikçe, on yıl sonrasının bugünden farklı olmayacağını, hatta kazanımlarda kısmi geriye gidişlerin mümkün olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Sözcü Yazarı: Yeni “Çözüm Süreci” İddiaları İçin Dem ve AKP Kulislerinde “Sabırlı Olun” Mesajları

HIZLI YORUM YAP