34,3830$% 0.04
36,5657€% 0.05
2.882,76%0,37
4.888,00%0,41
19.551,00%0,39
2.612,03%0,49
9.226,86%-0,54
Siyaset gündeminin çalkantıları, kayyım protestoları, Narin Güran duruşmasıyla Diyarbakır baş döndüren bir gündemin içerisindeyken Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun düzenlediği Amed Kadın Tiyatro Günleri bir nefes alanı oldu. İran, Kerkük, İstanbul, İzmir ve Ankara’dan gelen kadın oyunları ve söyleşilerle 6 gün boyunca çoğunluğu bayanlardan oluşan izleyici salonlardaki koltuklarda yerlerini aldı.
Gelen konuklar arasında “tiyatroda hikaye anlatıcılığı” üzerine bir atölye çalışması yapan yönetmen Berfin Zenderlioğlu da vardı. Şenlikte Zenderlioğlu’nun yönettiği Füruğ Ferruhzad’ın yaşamını konu alan, Şebnem İşgüzel’in kaleme aldığı Nazan Kesal’in tek kişilik oyunu “Yaralarım Aşktandır” da izleyiciyle buluşan oyunlar arasında yerini aldı.
Zenderlioğlu ile atölye çalışmasını, şenliği ve ‘Yaralarım Aşktandır’ oyununu konuştuk.
Sizi 20 yılı aşkın bir süredir tanıyorum ve çalışmalarınızı takip ediyorum ama yine de o klasik soruyla başlayalım. Bilmeyenler için Berfin Zenderlioğlu kimdir? Tiyatro serüveniniz nasıl başladı?
Bitlis’te doğup büyüdüm. Tiyatro benim hiç aklımda olan bir şey değildi. Aslında benim serüvenim müzikle başlayıp sonra tiyatroya evrildi. Çünkü çocukluğumdan itibaren babam daima bağlama çalıp türkü söylerdi. Müziğe meyilliydim. Şan dersi almak ve elektrogitar çalma hayalim vardı. Lise döneminde İstanbul’a geldiğimde Mezopotamya Kültür Merkezi bünyesinde yer alan kurslara sırayla kayıt yaptırdım. Elektro gitar kursu yok diye önce bağlama, sonra gitar, biraz da askı davul çalmayı öğrendim ama asla elektrogitara başlayamadım (gülüyor). Bir edebiyat dergisi tecrübesinin ardından tiyatroya geçiş yaptım, sonra biraz da dans derken, tiyatro bu açgözlülüğümü durultan bir alan oldu.
Önceleri ailemden gizli tiyatro yaptım. Kabul etmeyeceklerine dair taşrada büyüyen biri olarak elimde çok veri vardı. Babamın hayali benim bankacı olmamdı. Tiyatro yaptığımı özel bir kanalda yayınlanan haberde spikerin adımı söylemesiyle öğrenince bu saklılık de açığa çıktı alışılmış ki. Sonrası, benim kişisel ve sanata tutunabilme seyahatime dönüştü. 2004 yılında aktif olarak tiyatroya başladım. İstanbul Üniversitesi tiyatro eleştirmenliği ve dramaturgi/dramatik müelliflik bölümünü okudum. Yüksek lisansımı da Sahne Sanatları alanında reji üzerine yaptım. Şermola Performans’ın kurucularındanım. Şimdilerde hayatımda yöneticileri arasında olduğum bir kültür sanat/bilim vakfı BAN ve Diwan Akademi var. İki özel üniversitenin tiyatro kısmında de hocalık yapıyorum. Tiyatro beni daima canlı tuttu ve tutmaya da devam ediyor.
Diyarbakır’a da hikaye anlatıcılığı üzerine atölye çalışması yapmak için geldiniz. Nasıl geçti çalışmanız?
Alan ve yer yaratabildiğim her zaman aralığında farklı kentlere gidip direktörlük, dramaturgi ve hikaye anlatıcılığı üzerine Kürtçe atölyeler yapmaya çalışıyorum. Kürt tiyatrosunda bir kadının bunları yapıyor olması çok da alışkın olunan bir durum değil. Benzer öykülere tanıklık etmek, beşerlerle drama üzerinden iletişim kurmak ve dokunabilmek bu çürümüşlüğün içerisinde insan olmayı hatırlatıyor. Bu yolda yürümek isteyen gençler, bazen destek için farklı platformlardan ulaşıp sistem soruyorlar; o nedenle bu çalışmalar çok iyi bir diyalog köprüsü oluşturabiliyor. Bu şenlik bünyesinde yaptığım atölyede iştirakçilerin, neyi, niye ve nasıl anlatmak istediklerine dair birtakım temrinler yaptırdım. Sözlü kültür geleneğine sahip bizler, yazılı olana doğru gitmek istediğimizde teknik olarak nasıl bir rota izleyebiliriz buna dair hem teorik hem de pratik alıştırmaların içerisinde yer aldığı bir workshop oldu.
‘KADINLARI DAİMA ERKEKLER ANLATTI VE YAZDI’
Katılımcıların tamamının kadın olmasının ayrıca bir ehemmiyeti var mı sizin için?
Özellikle bayanlardan oluşması şu açıdan epeyce önemli. Kadınlar yüzyıllardır bütün sanat disiplinlerindeki erk yaratıcılar tarafından yaratılan öge olarak merkezi bir konumdalar. Bu kadar merkezde olan varlığın, erkeğin üretiminde objeye dönüşmesi ve araçsallaştırılması benim de dert edindiğim sıkıntılardandır. Kadını daima erkekler anlattı ve yazdı. Tiyatro alanında da aynı bakış maalesef hüküm sürmekte. Erkeğin odakta ve aktif olduğu; kadının ise tamamlayıcı, yoldan çıkaran cadı ya da pasif olduğu kıssalar 2 bin 500 yıldır etrafımızı sarmakta ve görünen o ki bizler öykülerimizi yazmazsak erkin sanatının içerisinde birer gerece dönüşeceğiz. Bütün bunların sonucunda her nerede olursak olalım esaretin ürettiği karanlığı, cesaretin yarattığı aydınlıkla yeniden düzenleyebiliriz. Bizim yani kadınların öyküsünü daima erkekler yazdı. O yüzden biz neden kendi öykümüzü kendimiz yazmıyoruz? Çünkü siz kendi öykünüzü yazmazsanız birisi gelir sizin öykünüzü yazar ya da sizin isminize konuşma hakkını kendinde görür. Son dönemlerde beni rahatsız eden bir durum olduğu için ‘benim hikayemi’ (kimlik, kadın ya da kendimi her ne hissediyorsam), çok üst perdeden anlatmaya çalışmak, içselleştirilmemiş tecrübeleri aktarmaya çalışmak tıpkı beyaz insanın, bir siyahiyi anlatma beceriksizliği ve hadsizliğiyle benzer noktalarda buluşmaktadır. Bu atölyenin konusunu, yazarken nasıl bir yol izleriz, nasıl karakter yaratırız, karakterlerin rol temsiliyetleri, teknik olarak uygulamamız gereken formüller nedir başlıkları oluşturdu. Katılımcı sayımız on kişiydi. Yani on hikaye, on ev, on şehir. O yüzden sözümüzün ve yazımızın dokunduğu, dokunacağı her yer çok değerli.
‘FÜRUĞ FERRUHZAD ÇOK ÖZEL, IŞIL IŞIL VE RENKLİ BİR KADIN’
Festivale 1967’de yaşamını yitiren İran’ın isyankar şairi Füruğ Ferruhzad’ın şiirsel bir anlatıyla hayatından kesitler sunan ‘Yaralarım Aşktandır’ oyunu ile geldiniz. Nasıl başladı oyunun serüveni?
Tiyatro hocam Erdal Ceviz bizi şiirle çalıştırırdı. Ben Füruğ’un ‘Yaralarım Aşktandır’ şiiriyle çalışıyordum. O vakitten beri Füruğ’a aşinaydım. Edebiyatçı arkadaşımız Yavuz Ekinci iki “Füruğ delisi” olarak Nazan Kesal’la bizi tanıştırdı. Nazan’la öykümüz öyle başladı. Nazan uzun yıllardır Füruğ’la ilgili bir oyun yapmak istediğini ve bunu benim yönetmem için teklifle gelince süreç başladı. Şebnem İşigüzel yazdı, müziklerini Burçak Çöllü yaptı, hareket tasarımı ise Dicle Doğan’a ait. Oyun, kendi ışığının peşinden koşan ve etrafını güzellikle taçlandıran bir kadının kıssasını anlatıyor. Oyun, 6. döneminde. Birçok yeri dolaştı, turne yaptı ve gitgide büyüyen bir seyirciye sahip oldu.
Füruğ çok özel, ışıl ışıl ve renkli bir kadın. Sinemaya, tiyatroya, resme ilgisi var. Terzilik yapıyor, belgesel çekiyor. Çok yönlü bir kadın. İran gibi bir ülke için çok katlanabilecek bir şey değil. Hele ki bunu bir kadın yapıyorsa. Füruğ gibi bir kalbe sahip olan ve kaç anlatılmayan kadınların öyküsü Nazan için de bir sıkıntıydı. Birlikte yol aldık iyi ki de almışız. Varlığıyla oyuna büyük güç kattı, katıyor. Benim de en çok dokunmak istediğim problemler bunlar. Aslında var olan o çıkmazın içerisinde kendisine bir ışık bulmaya çalışan, oradan, yokluktan kendini var eden kadınların hikayesi her zaman benim ilgimi çekmiştir.
‘Yaralarım Aşktandır’ bir anlamda rejime karşı sanatıyla direnen bir kadının hikayesi.
Füruğ, İran Şah döneminde yaşamış ve şiirleriyle aslında çağdaş İran edebiyatında da örnek teşkil edebilecek öncü kadın şairlerden biridir. Aslında çok uzağımızda olan bir hikaye değil, her ne kadar yaşadığımız coğrafya farklı olsa da Füruğ’un yaşadığı çıkmazlar, çelişkiler, kadınlık manasında da ortak noktalar olduğu için bence Diyarbakır’a da çok yakışacak bir oyun. Orada elbette Füruğ özelinde sanatıyla direnen, var olan rejime kafa tutan bir kadının kıssasını sahneye aktarmak istedik. Çünkü Füruğ’un hayatında çok trajediler de var. Çocuğundan ayrılıyor, hayatı boyunca çocuğu ona gösterilmiyor. Ve kendi ülkesinden sürgün ediliyor. Aile, toplum ve erkek edebiyatçıların baskısına rağmen kendini var edebilmiş, onun içerisinde üretmiş bir kadın. Benim de daha çok peşinden koştuğum karakterler böyle karakterler. Kendimce sanatta dert edindiğim, inatla sürdürmek istediğim bazı sorunlar var, bunu da biraz kaygısı olanlarla sürdürmek istiyorum.
Malum ülke gündemi hiçbir zaman durulmuyor. Diyarbakır’da kayyım gölgesinin, siyaset gündeminin oldukça yoğun olduğu bir devirde Kadın Tiyatro Günleri düzenlendi. Böylesi vakitlerde direkt sanatsal çalışmalar bir ‘eğlence’ gibi gözüküyor ya da tali planda bırakılıyor.
Biz aslında Ingmar Bergman’ın “Dünyayı utanç kurtaracak” dediği yerden bakıyoruz. Bizim yaptığımız ‘tüm bunları unuttuk, eğleniyoruz’ gibi değil. Yine utanan biziz. Burada çok kolay bir odak kaydırılması yaşanıyor, algı operasyonu yapılıyor ve nedense oklar ilk başta sanata doğrultuluyor. Pandemide de ilk kapanan yerler sahneler oldu. Depremde de böyle. Olağan ki olağanüstü olaylar olunca sonuçta biz de robot değiliz, hayatın içinde yaşayan insanlarız ama ‘eğlence sektörü’ olarak görülüp bu alanların hemen pasifize edilmesi, durdurulması çok korkunç bir şey. Çünkü kültüre ait bir orijin olarak gözükmüyor. Her ne kadar bu ülkede kültür sanatla uğraşmak çok zor olsa da -bunu önüme bir set olarak koymuyorum- ama gerçekten kültür sanat siyasetsizliği yıldıran bir şey. Tüm bu çıkmazlara rağmen biz de biraz kendi yolumuzu arıyoruz, bir şeylere dokunmaya çalışıyoruz. Bunu olağan ki bir lütuf gibi anlatmak değil niyetim. Sonucunda bir şeylere dokunmak istediğimiz için varız ama bazen insan şunu düşünebiliyor. Bu kadar zor olmak zorunda değil. Çok da zor bir şey istemiyorsun. Özgürce sanatını yapmak istiyorsun.
Avrupa’da her mahallede bir tiyatro sahnesi var, oranın artık bir yaşam biçimi. Ekmek gibi, su gibi yaşamsal bir ihtiyaç. Bizde ihtiyaç değil. Elbette ki kimse tiyatrosuz kaldığı zaman ölmez. Hani ölmezsin de ama hayatta nasıl ki şekerden, tuzdan ya da en sevdiğin şeylerden yoksun kalırsan hayatında hissedeceğin boşluk ve eksiklik duygusu oluşursa sanattaki eksikliği de biraz bu hisle bağdaştırıyorum. Her zaman eksik kalan yanlarımızı tamamlamak için uğraşmıyor muyuz?
Son olarak şenliğe ilişkin gözlemleriniz neler?
Kadın Tiyatro Şenliği Diyarbakır’da ilk kez yapılıyor. Kadınların sanatsal mecrada belirleyici rol üstlenmeleri ve bu şenlik düzleminde yaratıcı olarak aktif olmaları, üretimlerinin özneleri durumundaki durumları gerçekten umut verici ve kışkırtıcı. Tahminen de birçok kente örnek olabilecek bir kapı ortalar.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
41. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda Son Gün