DOLAR

34,5521$% 0.2

EURO

36,0805% -0.43

GRAM ALTIN

2.991,96%1,02

ÇEYREK ALTIN

5.096,00%0,35

TAM ALTIN

20.317,00%0,49

ONS

2.691,57%0,75

BİST100

9.494,57%1,35

İmsak Vakti a 02:00
Bursa PARÇALI AZ BULUTLU 12°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,5521

EURO 36,0805

ALTIN 2.991,96

BİST 100 9.494,57

İmsak 02:00

12°

Bizans’ın Öteki Yarısı: Kadınlar

ad826x90

“Gözyaşı döktüm. Kendim için. Theodora’nın küçülüşleri için. Çünkü Bizans’a hükmetmiş… Gözyaşı döktüm binlerce gözyaşı. Ama neye fayda? Bayağılığın doruklarındayken iktidarımın da doruklarındaydım. Bizans’ın bana oynayacağı oyunları aynı oyunbozanlıkla durdurdum… İktidarla pespayelik, çirkeflik arasındaki o yakın, kardeş bağlantıyı çoktan fark etmiştim. Kişisel inançlarınızı, ideallerinizi, öz kıymetlerinizi, benliğinizi yitirdikçe yükseliyorsunuz. Uğrunda sürüklendiğiniz iktidar bile size tapıyor. Aldanışım, iktidarı ele geçirdikçe, iktidarı avucumda tuttukça ‘yüksek sanat’a kavuşabileceğim şansı! Büyük aldanış…”

Selim İleri’nin İmparatoriçe Irene’nin ağzından yazdığı romanı Hepsi Alev’de geçen bu cümleler; ataerkil Bizans’ta kadın olarak kendini var etmeye, hayatta kalmaya ve iktidarını sürdürmeye çalışan imparatoriçelerin hissetmiş olabileceklerini açıklıkla ortaya koyar. Irene, bir kadın olarak kendi adına Bizans İmparatorluğu’nu yöneten ve ‘basilissa’ unvanını alan ilk bayandı. Bizans İmparatorluğu’nun ilk kadın hükümdarı olan ve ikonoklazmanın ilk periyodunu sona erdiren İmparatoriçe Irene, kendi çocuğunun katili olarak da tarihe ismini yazdırmıştır.

İmparator IV. Leon’un ölümünün ardından küçük yaştaki oğlunun naibi olarak tahta çıkmıştır Irene. Oğlu VI. Konstantinos büyüdüğünde tahtı ele geçirme üzerine tüm teşebbüsleri başarısız olunca; oğlunun gözlerinin, doğduğu mor odada kör edilmesi buyruğunu vermişti. Bir kadın olarak hayatta kalma güdüsü ve iktidar hırsı, anneliğine üstün gelmişti. Atina’dan küçük yaşta gelin getirilen sarışın güzel kız; zamanla güçlü, başarılı ve hırslı imparatoriçeye dönüşürken; kuşkusuz yalnızlıklar, hüzünler ve pişmanlıklar yaşamıştı. Selim İleri, imparatoriçenin insani istikametine odaklanırken onun büyük bir imparatorluğu yönetmiş bir hükümdar imparatoriçe olmasından fazla, bir insan ve bir kadın olduğunu vurgular.

Bizans toplumunda doğuştan asil, güzel, dindar, doğurgan, faziletli, bereketli, merhametli, şefkatli kadınlar olan imparatoriçeler; ayrıcalıklı bir yere sahiplerdi. Saraydaki önemli görevlerinin yanında, resmigeçitlere, bayramlara ve devlet merasimlerine imparatorluk görevlisi olarak katılmaları, imparatorluk tasvirini yaymanın en etkin yolu olan sikkeler üzerinde yer almaları, resmi evraklar ile imparatorluk siyasetinden sorumlu tutulmaları ve tahminen de en kıymetlisi imparatorun hayatını kaybetmesi durumunda tek başına tahta çıkmaları; imparatorluğun kamusal hayatındaki ehemmiyetlerini deliller. Bu rollerinin bir sonucu olarak imparatoriçe tasvirleri, imparatorluk ikonografisinde sıklıkla yer alırdı.

İtalya Ravenna San Vitale Kilisesi bema kısmındaki mozaikte maiyeti ile birlikte tasvir edilen İmparatoriçe Theodora, tahminen de Bizans kadınları arasında en ünlü olan bayandır. Ününün bizim dönemimize kadar gelmesinin nedeni kuşkusuz, renkli ve biraz da imparatoriçelerin içinde bulunmaması gereken bir hayat yaşamış olmasıdır. Babasının hipodrom hayvanları bakıcısı olması nedeniyle küçük yaşlardan itibaren dansçılık yapmaya başlaması ve yaşının ilerlediği dönemlerde de dansçı olarak Konstantinopolis’te iyi bir şöhret sahibi olması nedeniyle Theodora, renkli bir hayata sahip olmuştu.

Tüm şehrin aşık olduğu kadına, Iustinianos da aşık olmuş ve kendisiyle evlenmek istemişti. Amcasının hükümdarlığı vaktinde, Iustinianos, imparatorluk ailesi üyelerinin dansçılarla evlenmesine izin vermeyen kanunu değiştirtmiş ve Theodora ile evlenebilmişti. Böylece Konstantinopolis’in aşık olduğu biraz da küçük gördüğü bir kadın olan Theodora, imparatoriçe olacaktı ki hakikaten 527 yılında Iustinianos’un imparator olması ile birlikte kendisi de imparatoriçe koltuğuna oturdu.

GÜZEL, GÜÇLÜ VE SERT BİR KADIN: THEODORA

İmparatoriçe Theodora hakkında sınırlı bilgilerimiz, ne yazık ki devrin tarihçisi Prokopios’un Gizli Tarih isimli ön yargılı yapıtından gelmektedir. San Vitale Kilisesi’ndeki mozaik, bize periyodun kadınları hakkında yazılı metinlerin söylemediklerini söylemesi açısından pahalıdır. Yeşil mermerlerden yapılmış iki büyük Dor sütunu tarafından çevrelenmiş deniz kabuğu halindeki apsisin altında tasvir edilen imparatoriçe, panelin ortasında iki eliyle kalisi uzatır şekilde durmaktadır.

İmparatoriçenin sağ tarafında iki hadım, sol tarafındaysa yedi kadın bulunmaktadır. İmparatoriçe Theodora hakkında sınırlı bilgilerimiz, ne yazık ki periyodun tarihçisi Prokopios’un Gizli Tarih isimli ön yargılı yapıtından gelmektedir. San Vitale Kilisesi’ndeki mozaik, bize devrin kadınları hakkında yazılı metinlerin söylemediklerini söylemesi açısından kıymetlidir. Yeşil mermerlerden yapılmış iki büyük Dor sütunu tarafından çevrelenmiş deniz kabuğu formundaki apsisin altında tasvir edilen imparatoriçe, panelin ortasında iki eliyle kalisi uzatır şekilde durmaktadır. İmparatoriçenin sağ tarafında iki hadım, sol tarafındaysa yedi kadın bulunmaktadır. Bir tarafında kadınlar bir tarafında erkeklerin bulunması, güya onun cinsiyetler arasında bir sınır olduğunu vurgular. Theodora, maiyetiyle birlikte törensel bir ifade ile ilerlemektedir. Theodora’nın fizikî özellikleri Prokopios’un tanımına uyar: “Onun çekici bir yüzü ve iyi bir bedeni vardı; ama biraz kısa uzunluklu ve solgun yüzlüydü. Yüzünde hafif renk izleri olduğu için tam solgun sayılmazdı. Bakışları her zaman öfkeli ve sertti.” Mozaikte, ciddiyetle hizalanmış, ön cepheden gösterilmiş, yüksüz, zemin ile temas etmeyen inceltilmiş ve uzatılmış ayaklar, parıldayan renkler ile görkemli kostümler, altının cömert kullanımı ve hem panelleri çevreleyen hem de aşılmaz bir sınır oluşturan çerçeve; figürleri sonsuzluğun bir çeşidine dönüştürür ve vakitsiz kılar. Sol köşedeki fıskiyeli çeşme; imparatoriçe ve alayının kilisenin önündeki avluda bulunduklarını hissettirse de gerilerindeki drapeli perdeler, apsis benzeri nişler iç mekanda olduklarını gösterir ki bu da bir paradoks oluşturmakta ve vakitsiz oldukları gibi, yerin da tam belli olmadığı bir yerde olduklarını hissettirmektedir.

Bizans imparatoriçelerinin genellikle, kutsal şahıslara ve imparatorlara özgü olan hale ile tasvir edilmesi; onların da fiziki varlıklarının yanında arabuluculuk görevi yapan manevî varlıklar olduğunu takviyeler. Bu da Bizans imparatoriçelerinin imparatorla neredeyse eşit dünyevi statüye sahip olmaları ile birlikte, imparator gibi manevî kişiliklerinin de olduğunu ispatlar.

Bununla birlikte, devrin imparatorluk figürlerinin sunumunda yoğun olarak kullanılan kabuklu nişin, hemen karşısındaki Justinianus Mozaiği’nde imparatorun tasvirinde değil de neden imparatoriçe Theodora’nın tasvirinde kullanıldığına ilişkin çeşitli varsayımlar ortaya atılmıştır. Aslında bu sorunun karşılığı; imparatoriçenin tasvirinde dikkat çeken bazı detaylar ile periyodun erkek hükümran toplumunun, imparatoriçe bile olsa bir kadına bakış açısına gönderme yapmasında batındır. İmparator Iustinianos’un tasvirinde gerek duyulmamasına karşılık; İmparatoriçe Theodora’nın, bir niş önünde, taç, mor elbise gibi imparatorluğa özgü işaretlerle, uzunluğunun yanındaki diğer figürlerin hepsinden uzun olarak tasvir edilmesi yoluyla erkek hükümran Bizans toplumuna bir karşı duruş vurgulanmış olmalıdır. Karşısında yer alan Iustinianos mozaiğinde imparator, büsbütün erkeklerden oluşan maiyetiyle çevrilidir. Bu durum onun imparator olarak gücünü ve kamu erkliğini vurgular. O nedenle imparatorun tasvirinde, nişe ve uzunluğunun maiyetinden daha yüksek gösterilmesine ihtiyaç yoktur. Ancak imparatoriçenin durumu imparatorunkinden farklıdır. Theodora’nın kamuda resmi bir görevi olmasıyla birlikte o yine de bir bayandır. O nedenle, mozaiğin sanatçısı erkek hâkim Bizans toplumunun kadına bakış açısı mucibince, Theodora’nın gücünü ve resmiyetini vurgulamak için bazı semboller kullanmak zorunda kalmıştır. Theodroa’nın rolünün toplumun cinsel söylemine karşı gelmesi, bir kadın ve bir erkek ile nişin altında yer almasında açığa çıkar. Sanatçı toplumdaki cinsel algının bir ihlalini gerçekleştirerek onun statüsünü besbelli hale getirmeye çalışmıştır. Theodora paneli bize, 6’ncı yüzyılda Bizans toplumunda imparatoriçe bile olsa bir kadının toplumdaki rolünün kabul edilmesinde zorluklarla karşılaşıldığını ispatlar.

‘TÜM KÖTÜLÜKLERİN KAYNAĞI’: KADIN

“Bir kadınla konuştuğun zaman sana çok iyi yetişmiş görünse bile dikkat et ve onunla samimi olma, çünkü onun ağlarından kaçamayacaksın. Gözlerin yoldan çıkacak, kalbin tereddütte kalacak ve artık kendinin efendisi olamayacaksın. Şeytan tarafından üç şekilde baskına uğrayacaksın: Kadının görünüşü, niyetleri ve tabiatı.”

11’inci yüzyıl yazarı Kekaumenos tarafından kaleme alınan Strategikon (Στρατηγικὸν)’da geçen ve oğluna bayanlardan uzak durmayı öğütleyen bu cümleler, Bizans toplumunun kadına bakışını birkaç cümlede özetler: Kadın; zayıf, güvenilmez, çabuk kandırılan, şeytanın oyuncağı ve tüm kötülüklerin nedenidir. Aslında bu hikaye, çok eskilerde başlar: Yaratılış mitosunda… Bu hikayede de Adem’in kaburga kemiğinden yaratılan Havva; İlah buyruğunu dinlemez, erkeğin düşüşüne neden olan ve meraklı sıfatları ile öne çıkarılır. Havva’nın kızları olarak tüm kadınların, böylesi negatif telaffuzlara maruz kalmaları ile birlikte bir yandan da kutsallıkları kabul ediliyordu. Çünkü kadın, aynı zamanda tanrıçaydı. Hıristiyan dininin ilahını doğuran Meryem (Theotokos- Θεοτόκος)
inancı da yine Ana Tanrıça inancında kaynağını bulur. Bizans’ta bu duygu ikilemi, Adem’i yasak bilgi ağacındaki elmayı yemeye ikna eden ve ilk günahın nedeni olarak lekelenen ‘Havva’ ile Tanrı’nın annesi, saf ve saf ‘Bakire Meryem’ antitezi ile sembolleştirilir. Şair ve bestekar Kassia, kadının bu ikili tabiatını, İmparator Theophilos, “Bir kadın, erkeğin tüm felaketinin kaynağıdır” diyerek Havva’ya saldırdığı zaman; kendi cinsini şiddetle korumak için Meryem’i kastederek açıklıkla ortaya koyar: “Ve erkeğin yeniden doğuşu bir kadından olmuştur.”

Cinsel bakımdan baştan çıkarıcı, adet periyotları ve doğumdan sonra kırk gün boyunca kirli kabul edilen, zayıf ve güvenilmez olarak karakterize edilen Bizans kadını; aynı zamanda çocukları ve eşiyle ilgilenen, merhametli ve sevgi dolu bir bayandı. Bu ikileme baktığımızda bile ataerkil tertibin kendi içinde çeliştiğini ve ideoloji uğruna birçok kadının ayrımcılık kurbanı olduğunu anlayabiliriz. Bu ayrımcılık, özellikle rahibelerin erkeklere benzemeye çalışmalarına ve kadınlıklarını reddetmelerine kadar gitmişti. Çünkü kadınların yaşam alanları erkeğe benzediklerinde genişleyebiliyordu!

Ataerkil Bizans toplumunun yarattığı ideolojideki ikilemi bir yana bırakırsak; Bizans toplumunda kadının günlük ömrü, evlilik ve ardından anneliği kapsamaktaydı. Bakirelik, eş olma, annelik aslında kadın için kabul edilebilir birkaç Hıristiyan rol idi. Evlilik külliyen kilisenin kutsal bir merasimiydi ve aile toplumun en temel ünitesiydi. Kadının en önemli rolü çocuk doğurmak, ailesinin günlük ihtiyaçlarını yerine getirmek, kız ve erkek çocuklarının ayırt edilmeksizin yetiştirilmesinden ve uygun bir şekilde eğitilmesinden, aile servetinin yönetilmesinden, hane halkının bakımından sorumlu olmak ve kocasına her şartta destek olmaktı. Elhasıl; Bizans’ta kadınlar, önce babaya sonra da kocaya itaat eden, evine bağlı olarak yetiştirilen ve toplumdaki yerlerini bilmeleri konusunda her zaman koşullandırılmış olan ikinci sınıf vatandaşlardı.

Ev içinde neredeyse bütün sorumluluğu kadına veren Bizans ideolojisi, kadını kamu hayatından dışlamıştı. Kadınlar hakim, bankacı, avukat gibi meslekleri yapamazlardı. Kilisede önemli vazifelerde bulunmaları, söz almaları katiyen yasaktı. Hatta Bizanslı kadınların sokaklarda bulunmaları bile istenmezdi. Varlıklı ailelerin bayanlarına bekaretlerini ve saygınlıklarını korumak için sokakta eşlik ediliyordu.

Zirai faaliyetlerle uğraşan kadınlar, minyatür, Vat. gr. 747, fol. 203r. Vatikan Apostolica Kütüphanesi, 11’inci yüzyıl.

Evli kadınların ise sokağa çıkışları sosyal sınıfına, yaşadığı bölgeye göre değişiyordu. Köylü kadınlar, bahçe ve hayvanlarıyla ilgilenmek için vaktinin önemli bir kısmını ev dışında geçirmek zorundaydı. Maddi durumu iyi olmayan kadınlar, alışveriş veya ev dışındaki işlerini yapmak için sokağa çıkmak zorundaydı. Zorunluluklar haricinde Bizans ideolojisi kadını evlerine hapsetmişti. Bununla birlikte; kilise hizmetine katılma; kaplıcaları, kutsal alanları, aile üyelerini, yoksulları ziyaret etmek; alışveriş yapmak; imparatorluk olaylarına ya da sivil kutlamalara katılmak ve hatta ayaklanmaya katılmak gibi birçok legal sebep için Bizans bayanlarını sokakta görmek mümkündü. 1420’de Venedikli bir diplomat olan Francesco Filelfo, Bizanslı kadınların yabancılarla ya da kocalarından başka hiç kimseyle iletişim kurmadıkları, geceleri at sırtında peçeli ve hizmetçiler eşliğinde olmaları hariç hiç dışarı çıkmadıkları ve çıktıklarında ise sadece kiliseye veya yakın akraba ziyaretine gittikleri için kocalarından daha saf bir Yunanca konuştuklarını belirtmiştir.

Kilisenin, ordunun ve imparatorluk yönetiminin erkekler tarafından temsil edilmesi; kadınların kamu hayatının en önemli alanlarından uzak kalmasına neden olsa da onlar, doğrudan ya da dolaylı yollarla siyasette kendilerini var etme yolunu her zaman bulmuşlardı. Dolaylı yoldan yani kocalarını, oğullarını etkileyerek politikaya yön veren ve önemli kararlara imza atan aristokrat ve imparatorluk kadınları çok sıklıkla karşımıza çıkar. Bununla birlikte Bizans’ta siyasette etkin olan tek grup imparatoriçeler değildi. Hoşlanmadığı siyasi durumlarda sokağa dökülüp isyana karışan ve olayların istediği şekilde sonuçlanmasını sağlayan halktan Bizanslı kadınlar da Bizans siyasetinde etkin ve doğrudan rol oynayabilmekteydi. Bu politik tesirlerden biri 1042 yılında kendisini destekleyen kadınların isyanı ile Konstantinopolis’e ve saraya geri getirilen İmparatoriçe Zoe için başlatılan bir isyanda meydana gelmişti.

Bizans bayanlarına biçilen toplumsal rol, eş ve anne olmak olduğu için hoşluklarına ve zekalarına kültürü eklememeleri için oluşturulan ideoloji, okuryazar ve eğitimli kadınların istenmemesi yönünde olmuştu. Edebiyatın, okuyucularının özellikle de kadınların ahlakı üzerinde çok zararlı etkisi olacağı varsayıldığından edebiyat çalışması kadınlar için eğitim müfredatının bir parçası olmamış ve kadınların sadece dini çalışmaları izlemeleri uygun görülerek onların eğitimi sonlandırılmak istenmişti. Bununla birlikte, bazı imparatorluk ve saray kadınları gizlice eğitimlerini devam ettirmişler ve hatta edebi eserlere de imza atmışlardı. 12’nci yüzyılda Anna Komnena, ailesi ideoloji öğrenmesine karşı olmamasına rağmen edebiyatla ilgilenmesini istemedikleri için, sarayın harem ağalarından birinin nezaretinde gizlice çalışmak zorunda kalmıştı. George Tornikios, Anna Komnena’nın cenaze konuşması sırasında Anna’nın sıra dışı eğitimini, bilgeliğini ve çağdaş alim erkekler üzerindeki tesirini övmesine karşılık bu özelliklerine öbürleri tarafından özenilmemesi gerektiğini de belirtmişti. Anna’yı sadece Antik devirden birkaç kadın ile karşılaştırılabilir bulmuştur. Anna’nın örekesini ve iğnesini değil de öğrenmeyi tercih ettiğini söyleyerek bir kadına yakışır işin ip eğirme ve dokuma olduğunu belirtmişti.

Aslına bakılırsa; Bizans’ta ideolojinin kadınlara en çok yakıştırdığı iş, ip eğirme ve dokuma yapmak idi. Kadınların dokuma yapması ve dikiş işleri ile
uğraşması o kadar doğaldı ki Psellos, İmparatoriçe Zoe’nin vaktin büyük bir kısmını dokuma için ayırmayı reddetmesinin ne kadar sıra dışı olduğunu belirtir. İmparatorun hakimiyeti altındaki kilise, ordu ve mülki yönetim misyonlarında kadınların cinsiyetleri nedeniyle bulunmalarına engel olunmasının çalışma alanlarını büyük ölçüde kısıtlamış olmalarına rağmen; dokuma yapmanın yanında kadınların zanaat, ziraat, ticaret, gıda üretimi ve satışı, yatırım ve sağlık gibi birçok alanda da Bizans ekonomisine katkıda bulundukları satır aralarında veya görsel kayıtlarda titiz bir araştırma ile görülebilir. Yani; ataerkil sistemin tüm kısıtlamalarına rağmen Bizans’ta ideoloji, “ne yazık ki” gerçek olamamıştır!

Eğirme ve dokuma yapan kadınlar, minyatür, Eyüp El Yazması, 11’inci yüzyıl

ÖTEKİ TARİH: KADINLAR

Erkekler tarafından yazılan tarih, erkeklerin yönettiği dünyada kadınların toplumsal ve kültürel varlıklarını tek bir role, dar bir alana sınırladı ve ötekileştirdi. Halbuki geçmişten günümüze yaşam, kadınların klâsik eşlik/analık rollerinin dışında da gerçekleştirdikleri etkinlik ve üretimleriyle süregeldi. Günümüzde artık tarih, kadınların ‘öteki’ rollerini de görünür kılarak yeniden yazılmaktadır. Bu bağlamda; kadın tarihi çalışmaları, geçmişi doğru anlamamız açısından kilit bir öneme sahip olmaktadır.

Bizans tarihinde 11’inci yüzyıla kadar korunan kaynak sayısının az olması, Bizans kadınları hakkında bize ulaşan tarihi bilgilerin çok büyük bir kısmının erkekler tarafından yazılmış ve bu metinlerin de her ne kadar tarafsız olmaya çalışsalar da eril bakış açısına sahip olmaları dolayısıyla; Bizans kadınları hakkındaki bilgilerimizin kısıtlı ve yanlı olduğu açıktır. Bununla birlikte tarihi ve sanatsal veriler birlikte değerlendirildiğinde; Bizans ideolojisi tarafından iyi bir eş ve anne olmakla sınırlanan Bizans kadınlarının; günlük hayatta kendilerine ait özel odalarda kapalı kalmadıkları, şenliklere katılıp üretimde bulundukları, birçok faaliyet için sokaklara çıktıkları, dini çatışmalarda ve ayaklanmalarda başrolü oynadıkları; sanatta, kültürde, siyasette ve ekonomide tüm kısıtlamalara rağmen önemli roller almayı başardıklarını görüyoruz. Her ne kadar ataerkil ideoloji karşıtını savunsa da Bizans nüfusunun yarısını oluşturan ve tamamını doğuran kadınların, üretim ve ticaretin önemli bir kısmından sorumlu oldukları, erkeklerin istediği gibi sosyal yaşamın kıyısında değil tam da merkezinde oldukları detaylardan okunabilmektedir.

Aslında; son vakitlerde kadınları da göz önünde bulundurarak yeniden yazılan tarih, sadece Bizans’ta değil tüm vakitlerde kadınların toplumun merkezinde bulunduklarını kanıtladı. 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarih dışı bırakılan tüm kadınlar artık tarihin de merkezinde. Günümüzde de ötekileştirmeden, tarih dışı bırakmadan, aslında tam da olduğu gibi kadınların topluma, hayata kattıklarını gerçek haliyle kayıt altına almaya gelecek jenerasyonlar için ihtiyacımız var. Çünkü, gerçeğin olduğu gibi anlatıldığı bir toplumda yaşamak hem erkeklerin hem de kadınların birincil hakkıdır.

*Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Dr. Öğr. Üyesi.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Sivas’ta Unutulan Selçuklu Sultanı 1. İzzeddin Keykavus’un Türbesi

HIZLI YORUM YAP