DOLAR

34,1149$% 0.28

EURO

38,0691% 0.01

GRAM ALTIN

2.862,28%1,18

ÇEYREK ALTIN

4.758,00%1,16

TAM ALTIN

18.972,00%1,15

ONS

2.615,01%1,11

BİST100

9.923,79%-0,52

Akşam Vakti a 19:12
Bursa PARÇALI AZ BULUTLU 23°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,1149

EURO 38,0691

ALTIN 2.862,28

BİST 100 9.923,79

Akşam 19:12

23°

Bölünmüş Kıbrıs Kimin Yapıtı?

ad826x90

1974’teki darbenin ve savaşın 50’nci yıldönümünde yanlış anlaşılmalara mahal bırakmadan bu yazının girizgahında, tarih ve siyaset bilimcileri tarafından geçmişte altı çizilen bir noktanın altını çizelim. Kıbrıs probleminin kronikleşmesinde probleme dahil olan dış aktörlerin mesuliyeti yadsınamaz. 1878’de adaya, önce ‘yönetici güç’ pozisyonunda, sonrasındaysa ‘kolonyal güç’ olarak yerleşen Britanya İmparatorluğu, izlediği birçok bakımdan yanlışlı ve tutarsız siyasetlerle Kıbrıs probleminin içinden çıkılmaz bir hal almasında kilit rol oynadı.

Aynı şekilde, çağdaş Yunan devletinin mukadderatını belirli aralıklarla 19’uncu yüzyılın sonlarından günümüze dek elinde bulunduran Yunanistan sağının meşhur Megalo İdeası’nın, bugün Kıbrıs’ta yaşanmakta olan çıkmazın baş müsebbiplerinden birisi olduğuna şüphe yok. Yunanistan topraklarında Nazizm’e diz çöktüren Yunanistanlı komünistlere ve yol arkadaşlarına 1945’lerde kulak verilseydi, büyük ihtimalle bugün gerek Balkanlardaki genel durum gerekse de Kıbrıs’taki durum çok farklı olacaktı. (İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde komünistlerin çatı organı EAM-ELAS’ın yayın organlarında Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi yönünde bazı yazılar yayımlandı. Bu yazılar, iç savaş döneminde (1946-1949), hiçbir zaman partinin resmi çizgisine dönüşmedi. Yunanistan Komünist Partisi (KKE), Balkanlar, Ege ve Akdeniz özelinde, Batı Bloku’nun yanlışlı planlarının gerisinden sürüklenen Atina ve Ankara’daki sağcı iktidarları yermeye devam etti.)

Türkiye’nin Kıbrıs siyaseti, her ne kadar milliyetçi çevrelerin güzeline gitmese de birçok açıdan sıkıntılı olmuş ve Kıbrıs meselesini kalıcı hale getirmiştir. Bu gerçek, Kıbrıs’taki bölünmüşlüğün 50’nci yıldönümünde bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Türkiye, 1974’te garantör ülke sıfatıyla adaya müdahale ettiğinde, Kıbrıslı Rum ve Yunan faşistlerin bozduğu anayasal nizamı yeniden tesis etmek yerine, Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ve hâkim bir ülkenin topraklarını bölmüş ve bir kısmında uluslararası toplum tarafından bugüne kadar tanınmayan bir devlet yapılanması inşa etmiştir.

Bu noktada, mevzuyu fazla uzatmanın bir anlamı yok. Kıbrıs’ın üç garantör ülkesi, kendi yanılgılarıyla adanın bölünmesinde başrol oynamıştır. Ayrıca, ‘sabıkalı’ dış güçler listesine ABD, Batı ve Soğuk Savaş gibi faktörleri de eklemek gerekmektedir. Ancak, Kıbrıs sıkıntısının bu boyutunun detaylı olarak incelenmesi, bu değerlendirme yazısının kapsamını aşmaktadır.

Giriş kısmında Kıbrıs sorununun dış boyutuna kısaca değindikten sonra, şimdi asıl vurgulamak istediğimiz konuya odaklanalım. Bilindiği üzere, 20’nci yüzyıldan günümüze kadar Kıbrıs halkı birçok sıkıntı ve sıkıntıyla karşı karşıya kalmıştır. Ada, iki dünya savaşını Britanya İmparatorluğu’nun saflarında yaşamıştır. Kıbrıslılar, savaş cephelerine asker ve askeri teçhizat göndermişlerdir. 1930’lu yıllarda Kıbrıs halkı, Londra’nın otoriter idaresine direniş göstermiştir. Bu isyanı, 1940’lı yıllarda Kıbrıs işçilerinin ırk, din ve etnisite ayrımı gözetmeksizin büyük sermayeye karşı gerçekleştirdiği ve tarih sayfalarına altın harflerle yazılan direnişi takip etmiştir. 1950’li yıllarda ise Kıbrıs halkı (Rumlar, Türkler, Ermeniler, Maronitler, Latinler ve Roman insanlar), Kıbrıs sıkıntısının yarattığı tanımı imkansız acılarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Soğuk Savaş döneminde Batı Bloku’nun diplomatik ve askeri ‘mutfaklarında’ hazırlanan militarist ve ırkçı-aşırı milliyetçi stratejiler, adadaki silahlı Kıbrıslı Rum ve Türk çetelerin yardımıyla (bu çeteler birbirlerine saldırmaktan çok en iyi bildikleri işi yapmışlar; komünistlere kurşun yağdırmışlardır) Kıbrıs’a enjekte edilmiş ve bu gayretlerin sonucunda ada 1974 yılında bölünmüştür.

Yirmi yılı aşkın bir müddettir, tarih bilimi ve medya emekçiliğine ilk adımlarımı attığım periyottan bu yana, iç savaş ve bölünmenin Kıbrıs’ta açtığı yaralara şahsen tanıklık ettim. Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın tek taraflı olarak Anayasa’yı değiştirme teşebbüsünden sonra patlak veren iç savaşta kaybettiğimiz, tek suçu Kıbrıslı Türk olmak olan insanlarımızın ve bebeklerimizin acı tecrübelerini yakınlarından dinledim. Aynı şekilde, 1974’te Mağusa’nın portakal bahçelerinde, çocuklarıyla birlikte Larnaka’ya kaçmaya çalışan Kıbrıslı Rumların rövanş arayan ırkçı çeteler tarafından nasıl kurşuna dizildiğini de kayıt altına almak durumunda kaldım.

‘SELF-VICTIMIZATION’

Kıbrıs’taki savaşın acılarını derlemeye çalışsak, irdeleme yazıları serisi veya fasiküller bizlere yeterli olmayacaktır. Bu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak karşımızda duran sorunu çok katmanlı bir şekilde, yeni baştan ve taze bir bakış açısıyla irdelememiz gereken böylesi bir günde, Kıbrıs halkının bugüne dek tam manasıyla deneyimlemediği bir deneyimin altını çizerek bu yazıyı sonlandıralım: Özeleştiri.

Siyaset bilimcilerin ve tarihçilerin, etnik çatışmaların odağında milliyetçi yaklaşımların bulunduğu durumlarda sıklıkla karşılaştığı bir davranış formu ‘self-victimization’, yani kendini mağdur etme durumudur. Karşı tarafı suçlama ve kendini mağdur gösterme suretiyle bir etnik-dini kümelenmeye eklenen bireyler, genellikle bir sorunun yoğunlaşmasındaki kendi rollerini ya görmezden gelir (bir nevi gizli körlük) ya da bu rolü bilerek dikkatlerden uzak fiyat. Kıbrıs’ta son 50 yıldır yaşanan durum budur.

Yunanistan ve Kıbrıs sağının yönlendirmesinde Enosis çabasına atılan Kıbrıslı Rumlar, iç savaş ve bölünmeden yıllar sonra hâlâ Kıbrıs’ın bahtında söz sahibi olmak isteyen Kıbrıslı Türklerin neden görmezden gelindiğine, Edward Said’in özetlediği bir nevi oryantalist-şarkiyatçı yaklaşımla Kıbrıs’taki Türk gerçekliğini ikinci sınıf bir kimlik olarak görme eğilimine bugüne dek açıklık getirebilmiş değiller. Fransız İhtilali kaynaklı ulus-devlet gerçekliğinin çoğunluk-azınlık unsuru üzerine kurgulandığı yadsınamaz. Ancak Kıbrıs’ın kendine özgü, özel durumundan dolayı bu prensibin geçersiz olabileceği konusunda Rum tarafındaki ‘suskunluk’ epey manalıdır.

YEREL ÖGELER SINIFTA KALDI

Kıbrıs probleminin karmaşık bir hal almasında Kıbrıslı Türklerin de payı yadsınamaz. Rum toplumunda olduğu gibi Türk toplumunda da bir avuç yiğit sol entelektüel ve hak savunucusunun dışında Rumlara direniyoruz iddiasıyla, Ankara’da Özel Kuvvetler tarafından silahlandırılan silahlı kümelerin teşebbüslerine bugüne dek kapsamlı bir tenkit dile getirilmemiştir. Öte yandan, Kıbrıs Türklerinin daha büyük bir açmazı da söz konusu. Rum tarafı ile en büyük destekçileri olan Ankara arasında kalma durumu, Kıbrıslı Türklerin geleceğini gölgelemeye devam etmektedir. Bu durumu, 1974 savaşında Türk saflarında savaşan, ismi bende gizli bir kaynağın kelamlarıyla özetleyelim: Kıbrıslı Türkler olarak yıllarca en önemli stratejimiz her iki tarafın sırtından geçinmek olmuştur. Kıbrıslı Rumların yarattığı tehlikeyi kullanarak Ankara’yı ardımıza aldık. Bugün de birçok açıdan Türkiye’nin dayanağından faydalanmaya devam ediyoruz. Diğer taraftan, dün düşman bildiğimiz Rumların pasaportunu kapmak için sıralarda bekliyoruz. Bu yaklaşım şekli ne yazık ki kendi ayakları üzerinde durabilen, özgüven sahibi bir toplumun inşasının önünü kesmektedir.

Okuyucuyu fazla yormadan böylesi sıcak ve birçok açıdan trajik bir günde son noktayı koyalım. Kıbrıs sıkıntısında dış güçlerin yanı sıra yerel ögeler da sınıfta kalmış durumda. Bölünmüş Kıbrıs aslında hepimizin yapıtı. ‘Barış Harekatı’ ya da ‘Helen Adası’nı müdafaa’ gibi telaffuzlar, kendi yanlışlarımızı gölgeleme eforundan başka bir şey değil.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Çin, Fetih ve Hamas Heyetlerini Bir Araya Getirecek

HIZLI YORUM YAP