34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
Ümran Avcı – Ölümün eli kulağında / Ama yaşamanın da…” Edebiyat hekimi Gönül Kıvılcım sekizinci kitabı “Küçük Umutlar”da Metin Eloğlu’nun bu dizeleriyle selamlıyor okurunu… İstanbul- Manisa hattında geçen roman iki kısımdan oluşuyor. İlk kısımda hayatla arasına borçlar giren başarısız esnaf, başarısız baba, başarısız koca Tophaneli bakkal Hasan, peynirci Halil ve şair Veysi ile tanışıyoruz. İntiharın eşiğindeki esnaf ölmeden önce boşandığı eşi Asiye ile kızı Elif’e veda mektubu yazmanın derdine düşüyor. Bu devirde mahalleye taşınan yazar Leyla ile kesişiyor yolları. Sakıncalı kitapları nedeniyle yargı kıskacındaki Leyla, bakkalın öyküsünü yazmaya koyulurken bir yandan da onu intihardan vazgeçirmeye uğraşıyor. ‘Abluka altında yaşamaya’ odaklanan Kıvılcım, erkek ablukası altındaki kadınlara, polis ablukasındaki kente projeksiyon tutuyor. Kitabın ikinci kısmında ise kadın karakterlerin kaygılarına ortak ediyor okuru. Bakkal Hasan’dan boşanan Asiye, “Annemin hayatını yaşamayacağım” diyen kızları Elif ve Peynirci Hasan’dan kurtulup yeni bir hayat kurmaya çalışan Hülya’nın çabalarını anlatıyor. Toplumun dayattıklarına karşılık küçük umutlarına sarılanları hikâye eden Gönül Kıvılcım ile kitabını konuştuk.
■ Romanın adı Charles Dickens’in “Büyük Umutlar” kitabına bir gönderme sanırım.
Çok sevdiğim bir klasiktir “Büyük Umutlar”. Tıpkı “Küçük Umutlar”daki gibi bağlar değerlidir onda da. Bakkal karakterini oluştururken Hasan’ın asıl sıkıntısının kaybolan bağlar olduğunu düşünüyordum. Borç zinciriyle bir ilişki ağı kurdum ona. Çağın hastalığı yalnızlık çünkü. Johann Hari, “Kaybolan Bağlar”da buna dikkat çeker. “Büyük Umutlar”da Pip bir akşam mezarlığa gidip biriyle tanıştığı için hayatı değişir. Bakkalın hayatı müellifle değişiyor. Yazar bir sınırı geçiyor mahalleye gelerek, Hasan’ın dükkânına girerek. Ama artık büyük umutlar vakti bitti. Antroposen çağda (İnsan Çağı) küçük umutlara tutunabiliriz olsa olsa.
■ Karakterler arasında bir yazar ve bir şair olunca edebiyat ve kitaplar arasında dolaşıyor okur. Tanpınar, Sevgi Soysal, Leyla Erbil, Pınar Kür, Tomris Uyar, Füruzan, Sartre…
Bu isimler bir yandan kişisel okuma serüvenim bir yandan da kişisel okuma tercihim. Diğer metinlerle alakasını kurarak ilerleyen romanları okumak beni cezbediyor. Javier Cercas mesela. Kısa romanı “Saplantı”da, 19. YY edebiyatını ve Flaubert’i selamlıyor. Muharririn yapıtını sadece hayal gücüne dayandırmadığı, edebiyat kuramıyla aşinalığını bize hissettirdiği metinlerarası bir kurgu mest ediyor beni. Kitabın dünyasına daldığınızda ufkunuz genişliyor. Bu yüzden “Küçük Umutlar”da böyle bir örüntüyü tercih ettim.
■ Romanda muharrirlerin toplumu ıskaladığından bahsediliyor…
Yaşadıklarımızla yazdıklarımız arasındaki uçurum ister istemez zihnimi meşgul ediyor. Alman toplumu İkinci Dünya Savaşı’nın ardından o büyük kabahatle edebiyat, sanat aracılığıyla yüzleşerek ayağa kalktı. Akademik dünyada aktif biri olarak biz ne kadar yüzleşebildik sorusu önemli benim için. İnsanlar çok kitap okumuyor diyoruz ancak bana göre yazar biraz da kendini sorgulamalı. Sanki okur ne kadar buluyor kendini, ülkeyi, ülkenin sıkıntılarını, çağın kaygılarını Türk edebiyatında.
■ “Küçük Umutlar”da Hemingway’in doğuşçu ve maço tavrından, köpekbalıklarını makineli tüfekle taraması hadisesinden yola çıkarak “Yazarın hayatı yapıtlarından bağımsız mıdır?” sorusu yöneltiliyor. Siz ne cevap verirsiniz buna?
Aslında zor bir soru ama etik bir yerden bakarak “Hayır, bağımsız değil” derim. Çağ farkını da gözetmek gerekiyor alışılmış. Savaşların yüceltildiği, cinsiyet rollerinin pek sorgulanmadığı bir çağda Hemingway’in silah düşkünlüğü, maçoluğu o kadar da yadırganmıyor, irkiltmiyordu. Bugün hassasiyetler değişti. Herkes biraz çekidüzen vermek zorunda kendine, kullandığı dile. Geçmişte şiddete bulaşmış idol kişilikler eleştirildiğinde rahatsız olanlar şunu düşünmüyor; peki kimseyi eleştirmeden biz bu şiddetten nasıl kurtulacağız?
İyi ki şiir var!
■ Romandaki karakterler çektikleri acıdan şiire sığınıyorlar. Edebiyatın sağaltıcı tarafına vurgu yapıyorsunuz, üzerine konuşalım isterim.
Duyarlı insanların kaçabileceği en güvenilir sığınak edebiyat. Duygu dünyasını anlamak için romanlar var, aşkın bir şeylere ihtiyacımız olduğunda şiire başvururuz. Dünyevi sıkıntıları unutmak için okuruz Aragon’u Rilke’yi, Füruğ’u, Seyyidhan Kömürcü’yü. Onların dizeleri bize görebildiğimizin ötesinde bir dünya olduğunu hatırlatır. İyi ki şiir, iyi ki edebiyat var. O denli bir dünyadayız ki herkes sadece kendi derdine odaklı. Edebiyat sorular sordurtarak, ayın karanlık yüzüne de işaret ediyor.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Yüzmeyi Ancak Tek Başına Öğrenirsin