DOLAR

34,1905$% 0.09

EURO

37,1963% 0.13

GRAM ALTIN

2.947,54%0,38

ÇEYREK ALTIN

4.984,00%0,12

TAM ALTIN

19.878,00%0,12

ONS

2.681,16%0,28

BİST100

%

Öğle Vakti a 12:54
Bursa HAFİF YAĞMUR 13°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,1905

EURO 37,1963

ALTIN 2.947,54

BİST 100

Öğle 12:54

13°

Cansu Canseven: Daha Dürüst ve Barışçıl Bir Yayın Dünyasının Hayalini Kuruyorum

ad826x90

Türkiye’de editörlükten söz ettiğimizde bir metnin, lisanın, dilbilgisinin inceliklerinden, okumanın ve edebiyatın hazzından önce freelance ya da bir yayınevine bağlı çalışan editörlerin meselelerinden, her gün tesirini daha da hissettiğimiz krizlerin editörleri nasıl vurduğundan söz ediyoruz genelde. Bunda yayıncılık sektörünün dövizle üretip Türk lirasıyla satış yapmasından doğan büyük kriz ortamının yanında editörlerin örgütlenme eksikliğinin de payı var kuşkusuz. Tablo genel anlamda olumsuz olsa da hem bölümün hem editörlerin maddi manevi problemlerinin konuşulup tartışıldığı mecraların çoğalmasına ve sektöre dair içeriden metinlerin daha çok üretilmesine vesile olacak bir kitap yayımlandı geçtiğimiz günlerde: ‘Editörlük Zor Zanaat: Editörlerle Söyleşiler’.

Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim kısmında doktora çalışmalarına devam eden ve 2021’den bu yana da Düşbaz Kitaplar’ın yayın direktörlüğünü üstlenen Cansu Canseven’in alanında ehil on bir editörle yaptığı söyleşilerden oluşuyor ‘Editörlük Zor Zanaat’: Selahattin Özpalabıyıklar, Cem Akaş, Tanıl Bora, Sevengül Sönmez, Murat Yalçın, Savaş Kılıç, Nazlı Berivan Ak, Cem Alpan, Semih Gümüş, Ayşegül Utku Günaydın, Mustafa Çevikdoğan.

Cansu Canseven

On bir editörle yaptığınız söyleşilerden oluşan ‘Editörlük Zor Zanaat’, Notos Kitap tarafından yayımlandı, hem de ilk kitabınız, öncelikle yolu açık olsun. Editörlüğü ve editörlerin sorunlarını konu ettiğiniz böyle bir kitabı hazırlama fikri nasıl aklınıza düştü?

Çok teşekkür ediyorum sevgili Tuğba. Ben 2012 ya da 2013 olsa gerek, o yıllarda yüksek lisans yaparken Virginia Woolf’un Türkçedeki çevirileri üzerine bir araştırma/karşılaştırma yapıyordum. Woolf’un telifi dolmuştu, yavaş yavaş yeni çeviriler çıkıyordu. O zamanlar daha sadece Tomris Uyar’la İlknur Özdemir’in çevirileri vardı, bir de Martı’dan çıkan bir çeviri vardı. Ben bu mukayeseli çeviri eleştirisini yaparken mütercimlerin kararlarına dair kendi telaffuzlarını hiçbir yerde bulamamıştım; metindeki kararlarını kendi tecrübeleri ve çevirmenlikleri üzerinden, yine bağlamın gerektirdikleri ve getirdiklerince değerlendirmeye çalışmıştım. Özellikle de günümüzün en verimli mütercimlerinden İlknur Özdemir’in bu konuda bir söyleşisine, açıklamasına rastlayamayınca çok üzülmüştüm, işte o zaman başıma koymuştum: Tercümanlara söz verecektim. 2015 yılında K24’te mütercim söyleşileri dizisine başladım, o dizi çok sevildi. Söyleşi yaptığımız tercümanlarla pek çok çeviri problemini, farklı lisanları, çevirideki kültürel öğeleri, tercüman üslubunu, müellifin üslubunu vb. konuştuk. Başka söyleşilere ön ayak oldu bunlar; mütercimlerin daha fazla demeç verdiği, tercüman söyleşilerinin ağırlaştı bir periyoda hizmet etti, çok mutlu oldum. Yayın dünyasının görünmez isimlerinden olan mütercimlerin yanında benzer kaygıları olduğunu duyduğum ve bildiğim editörlere de bir söz hakkı verilmesi gerektiğini düşündüm olağan. Derken bir gün bu fikrimi Dilek Emir’le paylaştım, o da beni destekleyerek Semih Hocam’la (Gümüş) beni buluşturdu ve bu projenin ismini o gün koyduk. Editörler yayıncılığın her türlü yükünü hem maddi hem manevi anlamda çekiyor; müellifler, yayıncılar, işverenler bir yandaysa editörler daima diğer yanda kendi varoluş uğraşlarını veriyor, en nihayetinde de yine görünmüyor, duyulmuyor ya da göz arkası ediliyor. Bunu biraz olsun kırmak ve editörlerin bu piyasadaki başat rolünün altını çizmek istedim. “Pardon, bir bakar mısınız; yayıncılar, mütercimler, muharrirler ve hatta okurlar, bu kitapların gerisinde bir editör var, biliyor musunuz?” diye bir seslenmek istedim.

Editörlük Zor Zanaat: Editörlerle Söyleşiler, Hazırlayan Cansu Canseven, 336 syf., Notos Kitap, 2024

‘Editörlük Zor Zanaat’ mesleğin inceliklerini öğrenmek açısından bilgilendirici olduğu kadar görünmezlik halesiyle dolaşan editörlerin görünürlüğü açısından da çok önemli bir kaynak. İsimleri belirlerken neleri göz önüne aldınız? Hazırlık sürecinden de söz eder misiniz biraz?

Yorumun çok değerli, dediğin gibi bu görünürlüğü sağlamayı ziyadesiyle önemsiyorum. İsimleri belirlerken birkaç kriterim vardı açıkçası: Deneyim, alan, yayınevi, cinsiyet, şehir gibi. Deneyimiyle pek çoğumuzun hürmet duyduğu isimlere illa yer vermeye çalıştım, kurmaca ve kurmaca dışı kitap çeşitlerinde dengeyi kurmaya ve bu anlamda yine farklı tiplerde kitap yayımlayan yayınevlerinin editörlerine göre bir dağılım yapmaya çalıştım. Görünürlüğü artırmak adına dalın başta gelen yayınevlerinde çalışan editörlere söz vermek, bu yayınevlerinin dinamiklerini de anlamak ve aktarmak istedim. Tam bir eşitlik sağlayamasam da kadın ve erkek editör dağılımına dikkat etmeye çalıştım. Diğer önemli bir nokta da yayıncılığın merkezi İstanbul’un dışında İzmir ve Ankara’dan da bir ses duymayı önemsedim. Ama bu liste hiçbir zaman tam ve eksiksiz olmayacak; bu anlamda harici kalanları da gücendirmek istemiyorum, kitabın “Önsöz”ünde de bahsettiğim gibi biz şu an fitili ateşliyoruz, ateş yavaş yavaş dağılacak ve yayılacak.

‘EDİTÖRLERE MİKROFON UZATIP TECRÜBELERİNİ İLK AĞIZDAN DİNLEDİK’

Bu sektöre dair ve bu bölümün içinden metinlerin üretilmesine ışık tutmak istediğinizi de belirtiyorsunuz giriş yazınızda. Sizce nasıl bir açığı kapayacak ‘Editörlük Zor Zanaat’?

Bu yaklaşımımı şöyle açıklamak isterim; sektöre dair kimi çalışmalar akademik dünyada üretiliyor, bazı makaleler yazılıyor, kimi konferanslarda sunumlar yapılıyor, her biri çok değerli olup akademik çalışmanın ve bilimsel bir araştırmanın gerekliliklerini yerine getirse de alanın içinden ve direkt temaslarla bir telaffuzda tam da bulunamıyor. Buna yayın dünyası da destek olmuyor. Yayıncılıkla ilgili yapılacak pek çok ankete, çalışmaya asıl editörler ya da yayıncılar değil, stajyerler veya asistanlar gönderiliyor, bunlara zaman ayır(a)mıyor editörler. ‘Editörlük Zor Zanaat’ta biz editörlere mikrofonu uzatıp onların tecrübelerini, merak ettiklerimiz üzerinden ilk ağızdan dinledik ve yorumu okurlara bıraktık. Editörlüğe, kitap üretimine dair aslolanın büyük fotoğrafını birlikte çizdik, bu haliyle de daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yaparak sektöre içeriden bir bakış sunduk. Editörler nelerle uğraşıyor, ne sıkıntılarla boğuşuyor, bir editör n’apıyor, nasıl para kazanıyor gibi soruları alanın değerli isimlerinin kendi öyküleriyle öğreniyoruz bu kitapta. Haliyle bu kitabın içindeki anlatılar ve diyaloglar hem sektöre ışık tutacak hem yazın üretimine dair başka bir bakış getirecek hem de Türkçenin biçimsel ve biçemsel kullanımına yönelik farklı tavırları –sektörün tam da kalbinden bir gözle– ortaya koyacak.

Kitapta yer alan editörlerin pek çok konuya yaklaşımlarında paydaşlıklar olmakla birlikte, bazı detaylarda farklı düşündükleri de görülüyor. Peki yazar ya da yayınevi bunlar ortasından kendisine nasıl bir yol bulabilir?

Evet, bu da bu kitabın beğendiğim noktalarından biri gerçekten. Editörlerin tercihlerinin çeşitliliğini ortaya koyuyor: Bu çeşitlilik bazen yayınevinin kendi tavrından kaynaklanabiliyor, bazen editörün tecrübesinden ve bugüne kadarki başarılarından aldığı bir güçle mümkün olabiliyor ama hepsinin ötesinde bu, lisanın ve dil kullanımının kendi hudutlarının ötesinde öznellik taşımasından ve yaratıcı bir emeğin ürünü olmasından kaynaklanıyor bence. Muharrirlerin bu noktada iki seçeneği var: Ya diretecekler ve kendi kurallarını uygulamaya devam edecekler. Ya da yayınevinin kurallarını kabul edecekler. Bu sefer kendi editörlüğüme dair örneklerle ilerleyeceğim: Yakın zaman önce bir müellifle çalışmıştım ve bana fiilimsilerin hiçbirinden hoşlanmadığını söyledi. Düzeltilerimin fiilimsilerle olan kısımlarını iptal etmek zorunda kaldım mesela. Ben editör olarak muharririn tercihine bu noktada hürmet duydum, onun tercihine göre ilerledik. Yine bir başka metinde mesela ben, çeviri editörü olarak, çevirmenin “bilim adamı” olarak çevirdiği kelimeyi “bilim insanı” olarak değiştirdim; tercüman bu değişikliği kabul etmedi. Yayınevi bünyesinde biz “bilim adamı”nı kullanmıyoruz, tercüman de “bilim insanı”nın bu metnin dönemine uygun düşmediğine dair haklı münasebetler sunuyor. En nihayetinde biz yayıncı notu düşerek iki tarafı da memnun edecek bir çözüme ulaştık. Bu noktada, yayınevlerinin bazı politik, söylemsel, dilsel tercihlerinin de olabileceğini belirtmek gerekiyor. Muharrirler, tercümanlar ve belli bir kurumun bünyesinde çalışacak bağımsız editörler yayınevinden bu kurallara dair bir liste bekleyebilir; aynı şekilde yayınevleri de benzer şekilde bir liste hazırlayıp bunu yazar, tercüman ve editörleriyle paylaşabilir. İlla bir orta yol bulunacaktır.

Söyleşilerin klasik sorusuydu, ben de size sorayım: Editör müelliften, tercümandan, yayınevinden ve okurdan ne ister?

Sıra bana da mı geldi? Editör, müelliften metnine yapılan herhangi bir müdahalenin o metni daha iyi bir hale getirmek amacıyla yapıldığının ve bu metin üzerinde herhangi bir ego savaşına girmediğinin bilmesini ister. Mütercimden ise metni göndermeden önce son kez sadece Türkçesi üzerinden bir okuma yapmasını ve yapılan düzeltmelerin ya da yorumların çeviriyi kusursuza yakın bir hale getirmek için yapıldığını anlamasını ister. Müelliften da mütercimden de kusursuz bir metnin olmadığının ve illa ki düzeltilerin olacağının da farkında olmasını, bu müdahalelerin kişisel olmadığını idrak etmesini bekler. Yayınevinden, yaptığı işinin hakkının hem maddi anlamda verilmesini hem de editörlüğün kısa zamanda tamamlanacak bir görev olmadığını, metin üzerinde didik didik uğraştığını, gecesini gündüzüne kattığını bilmesini ister. Okurdan ise beklenti çok daha düşük: Okurdan, editörü görmesini, künyede ismini okumasını ve o ismin gerisinde çok büyük ve uzun bir periyoda yayılmış bir emekten haberdar olmasını ister.

‘KİTAP İŞİ GERÇEKTEN BİR SEVDA MESELESİ, GERÇEK OLDUĞU KADAR MECZUPLUK İŞİ’

Yaklaşık on yıldır yayıncılık bölümündesiniz, akademili bir editör olarak sizin mesleğinize dair sevdiğiniz ve yakındığınız neler var?

Uzun uzun sohbet etmeyi o kadar çok isterim ki aslında. Ama kısaca bahsetmek istediğim birkaç şey var: Kitap işi gerçekten bir sevda meselesi; gerçek olduğu kadar meczupluk işi. Ben bu dalın heyecanını, dinamiğini, yeni çıkacak kitapları, yeni yayın programlarını, yurtdışından gelen kataloglara bakmayı, başka yayıncıların neler yayımladığını, kimlerin neler çevirdiğini, yayıncı etkinliklerini, yayıncı fuarlarını hepsini çok merak edip heyecanla ve zevkle takip ediyorum. Ancak bu mesleğin ekonomik sorunlarına, yayıncıların pek çok konuda birlik olamamasına, böylesine kültürel üretime yük verilen bir alanının merkezindeyken hâlâ etik kıymetlerden mahrum hallerle hareket edenlerin varlığına pek alışamadım. Uzun süre ajans tarafında da çalıştığım için oradaki kızışmaları yakinen gördüğümden bunu söyleyebiliyorum: “Keşfedilmeyi ve basılmayı bekleyen o kadar çok yazar ve kitap varken neden bu kavga, niçin bu rekabet?” diye sorasım geliyor bazen. Kocaman bir sektör ama bir istikametiyle de küçücük, hani “bir avuç insanız” derler ya, biraz öyle de bir topluluğuz bana kalırsa; o yüzden ben daha dürüst, daha etik, daha barışçıl bir yayın dünyasının hayalini kuruyorum, hâlâ. Sonuçta dönüp dolaşıp birbirimizle çalışıyoruz da bu dalda. Son olarak şunu da ekleyeyim, dalın yazınsal tenkit konusundaki yetersizliğine çok canım sıkılıyor; yoğun bir kitap üretimi var ama bunlar ne akademik dünyada paha görüyor ne de kendi iç piyasamızda yazılıyor, çiziliyor. Akademide belli başlı muharrirler sadece tezlerde inceleniyor, belli başlı dönemler ve akımlar tekrar tekrar çalışılıyor, belli kitaplar derslerde okutuluyor; kültür sanat topluluğunda da öne çıkartılan, eleştirilmesi gerekirken güzellenen kitapların altında daima belli yayınevlerinin logosu oluyor. Bunlar biraz değişmeli, çeşitlenmeli ama olağan bu da ancak iktisadın ve piyasanın düzelmesiyle mümkün olabilir sanırım, o da tahminen.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Üçüncü Reich Kabusları

HIZLI YORUM YAP