DOLAR

32,5586$% 0.1

EURO

35,1197% 0.4

GRAM ALTIN

2.465,55%1,24

ÇEYREK ALTIN

4.003,00%0,59

TAM ALTIN

16.035,00%0,58

ONS

2.356,38%1,16

BİST100

10.682,15%2,26

İmsak Vakti a 03:35
Bursa AÇIK 28°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

CHP’li Yücel’den Kabine Açıklaması: Bu Koltuklar Ne Oldu da Sarsıldı?

ad826x90

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “Kayseri’de başlayan ve diğer vilayetlerimize de sıçrayan vahim olayların sorumlusu iktidardır. Hatta ve hatta ülkemizde yaşanan sığınmacı sorunun baş sorumlusu şahsen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Kayseri’de yaşanan olayların bir sonucu olmayacağını düşünmeleri en hafif tabiriyle ahmaklıktır” dedi.

Deniz Yücel Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ndeki değişime ilişkin “Pazartesi günü iki bakan daha ‘görevden affını’ istedi. Haliyle akıllara şu soru geliyor; başımıza gelen onca felaketin sallayamadığı bu koltuklar, ne oldu da sarsıldı? Hangi işinizi görmediler? Hangi sözünüzü dinlemediler? Perde ardındaki sebepleri neden halkımızla ve kamuoyuyla paylaşmıyorsunuz?” ifadelerini kullandı.

CHP MYK saat 14.00’de toplandı. MYK toplantısı sürerken gündemdeki konular hakkında değerlendirmelerde bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabine toplantısında Kayseri’de yaşanan olaylarla ilgili yaptığı açıklamalara cevap verdi.

Yücel, şöyle konuştu:

“Bu hafta tüzel, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla toplumun tamamını ilgilendiren son derece önemli gelişmelerin yaşandığı bir haftaydı. Bu ülkede hukuka ve adalete olan itimadın, siyasetin gölgesinde yapılan yargılamalarla, yıllar içerisinde nasıl yok edildiğini bir kez daha gördük. Bu ülkede gerçek bir yargılamanın yapılmadığı, kamu vazifelilerinin soruşturulmadığı, yargının bağımsız ve tarafsız yapısının iktidarın müdahaleleriyle nasıl yerle bir edildiğine bir kez daha tanıklık ettik. Dün Madımak Katliamı’nın 31’inci yıl dönümüydü. Ortadan geçen yıllar acımızı da, hüznümüzü de hafifletmedi. Katledilen 33 aydınımızı ve iki otel çalışanımızı bir kez daha rahmetle, hasretle ve hürmetle anıyoruz.

Hiç elbet, Madımak Katliamı, her bir ayrıntısıyla utançla hatırlanacaktır. Sivas’ta 33 cana kıyanlar için ne gerçek bir yargılama yapıldı ne de adalet yerini buldu. Müebbet hapis cezası alan sanıklar Cumhurbaşkanınca affedildi. Firari sanıklar için zamanaşımı süresi doldu. Şimdi biz Madımak Katliamı yargılamasında ‘adalet tecelli etti’ diyebilir miyiz? Madımak Katliamı, toplumsal olarak üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin utançla hatırlayacağımız bir olaydır. Bu acı olayda hayatını kaybeden canlarımız için düzenlenen yürüyüşe katılarak eski Madımak Oteli binasına karanfil bırakan Genel Liderimiz Sayın Özgür Özel’in gündeme getirdiği iki noktayı burada tekrarlamakta yarar görüyoruz. Birincisi, Madımak bir utanç müzesi olmalıdır. İkincisi de Sivas katliamı davasında verilen kararın istinafta bozulmasını umut ediyoruz. Zira bu katliam ‘insanlığa karşı işlenen suç’ kapsamında değerlendirilmelidir. Çünkü bir tiyatro oyununun sergilendiği yargılama süreçleri, toplumda adalete olan inancı köreltmiş, hukuk devletine olan inancı yok etmiştir.

‘ANKARA GAR KATLİAMI YARGILAMASINDA ADALET TECELLİ ETMEDİ’

Sivas katliamı gibi 10 Ekim Ankara Gar Katliamı yargılaması da, bu ülkede hukuk sistemi açısından ‘adaletin tecelli etmediği’ davalardan biridir.

8 yıl gibi uzun bir yargılamanın ardından, 1 Temmuz’da açıklanan Ankara Gar Katliamı Davası’nda tutuklu 10 sanığın, ‘Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla’ cezalandırılmasına karar verildi. Lakin göstere göstere gelen bu katliamda ihmali olan kamu görevlilerine ilişkin tek bir işlem bile yapılmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük katliamında, IŞID’lilerle ilgili bazı ihbarların yapıldığı olaydan önce teknik takibe alınan bazı sanıklarla ilgili önemli kanıtların olduğu bu davada, soruşturmanın hakkıyla yapıldığı söylenebilir mi? Ankara’nın göbeğine kadar gelip 103 vatandaşımızın katledilmesinde, güya istihbari açıdan da, güvenlik açısından da hiç zafiyet yokmuş gibi, tek bir kamu görevlisi hakkında soruşturma yapılmaması normal mi? Üstelik bu davanın da insanlığa karşı suç kapsamında kıymetlendirilmesi talebi reddedildi. Şayet insanlığa karşı suç olarak kabul edilseydi zaman aşımı işlemeyecekti. Bu kararla, hem firari sanıklar hem de kamu vazifelileri açısından soruşturma, kovuşturma ve yargılama süreçlerinin önü kapatıldı. Şimdi, bir ayağı eksik yürütülen Ankara Gar Katliamı davasında ‘adalet tecelli etti’ diyebilir miyiz?

‘SİYASETİN KOYU GÖLGESİ, SİNAN ATEŞ’İN NAAŞI ÜZERİNE ÇÖKMÜŞTÜR’

Geçtiğimiz pazartesi günü, bundan bir buçuk yıl önce yine Ankara’nın göbeğinde işlenen Sinan Ateş davasının yargılamasına başlandı. O denli bir iddianame hazırlanmış ki akıllara zarar. Benim 22 yıllık meslek hayatım iddianame okuyarak, ağır ceza mahkemelerinde savunma yaparak geçti. Böyle bir iddianame olamaz. Sayın Savcı lütfedip de, Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in ifadesini bile belgeye koymamış. Neden? Zira Ayşe Ateş’in tabirinde, bu alçakça cinayetin gerçek sebepleri, olayın gerisindeki kişiler ve yapılara ilişkin somut kanıtlar var. Fakat iddianamede her ne hikmetse kamuoyunun bildiğinden çok daha az bilgi var. Bu durumda ‘etkin bir soruşturma yapılmış’ demek mümkün mü? Sinan Ateş cinayeti davasının ilk duruşmasında sanıkların verdikleri ifadeler de göz önüne alındığında bu cinayetin siyasi ayağını ortaya çıkaracak bağımsız ve tarafsız bir yargıya ihtiyaç olduğu ortadadır. Yarım bırakılmış bir iddianame, kurgulanmış sanık tabirleri bu cinayetin gerçek sorumlularının, mahkeme önüne çıkan tetikçi ve azmettiriciler tarafından hararetle korunmaya çalışıldığını açık bir şekilde göstermektedir. Üstelik bazı sanıklar, büyük bir pişkinlik ve özgüvenle hala gazetecileri ve davayı takip eden siyasetçileri tehdit eden bakış ve tutumları açık açık sergilemekte hiçbir sakınca görmemektedir. Siyasetin koyu gölgesi, Sinan Ateş’in naaşı üzerine çökmüştür.

‘UTANMASA EKMEK BULAMIYORLARSA PASTA YESİNLER’ DİYECEK’

Bugün enflasyon açıklandı. TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 71.60. ENAG datalarına göre ise yüzde 113. Kırpa kırpa fakat yüzde 71’lere düşürebildiğiniz enflasyona göre vereceğiniz artırımlar emeklinin, memurun derdine derman olmayacak. Emeklilere ve memurlara bu oran üzerinden verilecek zam, onları yine enflasyona ezdirecek. Enflasyon karşısında sadece emekliler ve memurlar değil asgari ücretliler de mağdur. Ne demiş Mehmet Şimşek? ‘Türkiye’de asgari ücret düşük değil’ demiş. Sen kendinde misin arkadaş? Utanmasa ‘ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler’ diyecek. Sen 17 bin lira ile bir ay geçinsene Mehmet Şimşek. Aldığımız nefesin bile vergisini almanın yollarını arayan Sayın Bakana naçizane bir tavsiyemiz var. Alacağın vergiler konusunda patronları ikna etmeyi bırak da, bir markete git. O market poşeti kaç liraya doluyor en azından onu öğrenmiş olursun. Sen önce işçinin, işçinin 30 Haziran’da Gebze’den yükselen sesine kulak kabart.

Bir kez daha tekrarlıyoruz. Asgari ücret derhal arttırılmalı ve en az 25 bin lira yapılmalıdır. En düşük emekli maaşı asgari ücret düzeyine çekilmeli bu ülkedeki tüm işçiler hakları olan refah hissesini almalıdır.

‘ONCA FELAKETİN SALLAYAMADIĞI BU KOLTUKLAR, NE OLDU DA SARSILDI’

2018’den bu yana Türkiye tek adam rejimiyle yönetiliyor. Bakanlar göreve geliyor, bakanlar görevden alınıyor. Maden faciası oluyor, yüzlerce vatandaşımız yaşamını yitiriyor, kimse görevden alınmıyor. Deprem oluyor, binlerce canımız ihmaller ve basiretsiz yöneticiler nedeniyle yitip gidiyor kimse istifa etmiyor. Sel oluyor onlarca can ve mal kaybımız oluyor hiçbir bakan çıkıp da sorumluluğu üstlenmiyor. En son gelen güvenlikten sorumlu bakan, kendisinden bir önceki bakanın, elleriyle büyüttüğü, solar iken dirilttiği çeteleri, çökerte çökerte bitiremiyor ama eski bakan hakkında bir soruşturma dahi açılmıyor. Ülkede bütün bunlar olurken, AKP hükümetinin bir kısım etkisiz bakanları sıraya girmiş affını istiyor. Pazartesi günü iki bakan daha ‘görevden affını’ istedi. Haliyle akıllara şu soru geliyor; başımıza gelen onca felaketin sallayamadığı bu koltuklar, ne oldu da sarsıldı? Hangi işinizi görmediler? Hangi sözünüzü dinlemediler? Perde gerisindeki sebepleri neden halkımızla ve kamuoyuyla paylaşmıyorsunuz? Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen garabetle, parlamento kontrolünden kaçırılan, yetki ve sorumlulukları ellerinden alınan, daha da vahimi istifa bile edemeyen kaç Bakanlar gördük. AKP hükümetleri döneminde bakanların affını istemesi bir gelenek haline geldi.

‘YUSUF TEKİN İSTİFA ETMELİ’

Açıkça ifade etmek isterim ki; bu geleneğin sıradaki temsilcisinin Yusuf Tekin olması çocuklarımızın, gençlerimizin, ülkemiz ve milletimizin bekası için güzel olacaktır. Gelecek jenerasyonları çağdaş dünyadan kopuk, çağ dışı bir şekilde yetiştirmeyi amaçlayan ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ isimli garabeti öğretmenlere sormak bu zatın yeni aklına gelmiş. Hani bu program yıllardır hazırlanıyordu? Eğitimin en önemli paydaşları olan öğretmenleri dışında bırakarak, o Atatürkçü düşünce ve laiklik karşıtı, aklı, bilimi, fenni reddeden, eğitimi çağdaş bilim ve eğitim asıllarına göre değil tarikatlara göre şekillendiren çağ dışı müfredatı hazırlıyorsun; kamuoyuyla paylaşıyorsun, Talim Terbiye Kurulu’ndan onaylatıyorsun sonra da sözde fikirlerini almak için öğretmenlere form dağıtıyorsun. Sen bizim aklımızla alay mı ediyorsun Yusuf Tekin? İş bitmiş, yemek hazırlanmış, pişmiş, servis edilmiş, sen içine şunu da koysa mıydık? Bunu da koysa mıydık diye soruyorsun. Bir de dağıttığın formlarda öğretmenin ismini soyadını kimlik bilgilerini yazmasını istiyorsun. Yarattığınız baskı nizamında, hangi öğretmen, sürgün ya da mobbinge uğrama kıymetine bu formu özgürce doldurmaya cüret edebilir? Aklın sıra, bu çağ dışı müfredata legal bir destek yaratacaksın. ‘Öğretmenlere de sorduk, onlar da beğendi, onlar da olumlu buldu’ diyeceksin. Sen kendini çok mu akıllı sanıyorsun Yusuf Tekin? Bir kez daha suçüstü yakalandın. CHP’nin gözü bu tarikat sevdalısı kişinin üstündedir. Türk Milli Eğitim sistemimizin kodlarıyla oynamanıza, Cumhuriyetimizin ve geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızın aydınlığını, karanlığa çevirmenize izin vermeyeceğiz. Affını isteme furyasına en kısa zamanda senin de katılmanı temenni ediyor, darısı başına diyoruz.

‘BAŞ SORUMLUSU ŞAHSEN ERDOĞAN’DIR’

Kayseri’de yabancı asıllı bir kişinin beş yaşındaki çocuğu taciz ettiği görüntülerin ardından kentte yaşananlar, bir kez daha sığınmacı meselesinin ülkemizin çabuk bir şekilde çözülmesi gereken temel sıkıntılarından biri olduğunu göstermiştir. Hükümetin bu sıkıntıya el atması için daha kaç musibet yaşamamız gerekiyor? Sığınmacı sorunu artık bu ülkenin beka meselesidir. Kayseri’de başlayan ve diğer vilayetlerimize de sıçrayan vahim olayların sorumlusu iktidardır. Hatta ve hatta ülkemizde yaşanan sığınmacı sorunun baş sorumlusu şahsen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ülkede taş yerinden oynasa muhalefetten bilen bir anlayışla ülke yönetilmez. Yönetemedikleri de ortada. Kayseri’de yaşanan olaylarda ne yazık ki beş polisimiz yaralandı. Kayseri Valisi Gökmen Çiçek, bir apartmanın balkonuna çıkarak vatandaşlara sadece sakin olmaları ikazında bulunmakla yetiniyor ve halka sükunet çağrısı yapıyor. Bu acizlik karşısında hükümet yine çareyi muhalefeti suçlamakta buluyor. Neymiş? Dün Kayseri’de küçük bir kümenin yol açtığı durumun nedeni muhalefetin zehirli söylemleriymiş. Ama akıllarına asla ve asla yanlış bir dış politika izledikleri gelmiyor. Önüne geleni ülkeye sokmalarının sonucu bugünlere geldiğimiz akıllarından bile geçmiyor. Kevgire dönen hudutlarımızda güvenlik zafiyeti yaşandığını hatırlamak bile istemiyorlar. Hatta ve hatta insan kaçakçılığı o kadar önü alınamaz hale geldi ki orduya bile sirayet ettiğini unuttular. Suriye’de görevli bir Tugay Kumandanı’nın makam aracıyla insan kaçakçılığı yapılmadı mı? Bugüne kadar katil Esed diye diye kibir dağlarından göremedikleri diplomatik diyalog yollarına şimdi muhtaçlar.

‘BU SORUN O DENLİ BİR NOKTAYA GELDİ Kİ…’

Kayseri’de yaşananların tek bir sorumlusu var o da; bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ anlayışını yok sayan AKP iktidarıdır. Komşunda iç savaş kışkırtıcılığı yaparken bu kadar sığınmacıyı ülkeye doldurmanın bir beka meselesine dönüşeceğini hiç mi öngöremediniz? Her geçen gün daha da büyüyen bir sığınmacı krizi ile karşı karşıyayız. Bu sorun artık o denli bir noktaya geldi ki ittifak ortaklarından dahi ‘Suriyelilerin mümkün olan en kısa sürede onurlu bir şekilde ülkelerine dönmelerinin sağlanması’ sesleri yükseliyor.

‘EN HAFİF TABİRLE ANMAKLIKTIR’

Kayseri’de yaşanan olayların bir sonucu olmayacağını düşünmeleri en hafif tabiriyle ahmaklıktır. Bakın; Suriye’de Türk tırlarının ve Türk plakalı araçların önü kesildi, tırlar ateşe verildi, Suriyeli göstericiler tarafından paramparça edildi. Suriye’de güvenlik güçlerimize ait bir araç saldırıya uğradı. Bu kadarıyla da kalmadı. El Bab sokaklarındaki Türk bayraklarının hepsi indirildi. Suriye’de açılan Türk hastanesinin bayrağını indirecek kadar da nankörler. Sabrımızı taşıran nokta ise anlı ulu Türk bayrağımızı parçalamalarıdır. Dünya üzerinde Türk bayrağına saygısızlık edecek, hele ki parçalayacak, yakacak kadar haddini aşmış bir millete müsamaha göstermemizi kimse beklemesin. Onca genç işsizimiz varken, gelecek kuşaklarımızın rızkını bu hadsizlerle paylaşmayı reddediyoruz. AKP hükümeti ile derin fikir ayrılıklarımız olsa da devletimizin, milletimizin ve bağımsızlığımızın sembolü bayrağımızın onurunun korunması noktasında CHP olarak kimseye ama kimseye en küçük bir müsamahamız ve tahammülümüz dahi yoktur.

‘ORTADA KUTSAL BİR GÖÇ YOK, İSTİLA VAR’

Türkiye, hemen toplumsal huzuru önceleyen bir göç siyaseti geliştirmelidir. Diplomatik yollarla, Suriye ve Türkiye arasında sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmesine ilişkin bir anlaşma yapılması artık elzemdir. Bu mevzuya yönelik çoktan acil eylem planı hazırlanmalıydı.

Bu bahse yönelik çoktan diyalog yollarına başvurulmalıydı. Lakin bunların hiçbiri yapılmadı. ‘Meliydi, malıydı’ lar bir kenara bırakılmalı ve artık bir an önce harekete geçilmelidir. Halkımızın sığınmacılardan kaynaklanan ve toplumsal huzuru bozan en ufak bir kıvılcıma dahi tahammülü kalmadığı ortadayken halka rağmen halka inat politika gütmenin başta iktidar olmak üzere kimseye bir yararı yok. Artık herkes kendi evine toprağına dönmeli, bu misafirlik daha fazla sürmemeli. Bu sıkıntı ensarlık-muhacirlik meselesi değildir, hiçbir zamanda olmamıştır.

Ortada kutsal bir göç yok, bilakis istila var, kimse kendini kandırmasın. Toplumsal huzurun bozulmaması, sokağın sesi olmak ve halkın isteklerine kör sağır dilsiz olmamak ismine, AKP’nin yanlış dış politika anlayışına karşı çıkmaktan bıkmayacağız, usanmayacağız. Duymak istemeyen kulaklara daha gür bir şekilde, görmek istemeyen gözlere daha büyük puntolarla diyoruz ki; artık bu problemden kaçışınız yok. Biz CHP olarak üzerimize düşeni yapmaya, takviyemizi sunmaya hazırız. Sığınmacı sorunu bir beka problemidir, bu sorunu nasıl yarattıysanız o denli çözmek ve bitirmek zorundasınız nokta.”

AÇIK RADYO SORUSU: TASVİP ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL

Açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Yücel, Radyo ve Televizyon Üst Şurası’nın (RTÜK), Açık Radyo’nun lisansını iptal etmesinin sorulması üzerine şu yanıtı verdi:

“Biz CHP olarak her zaman basın özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden yana olmuş bir siyasi partiyiz. Anayasamızın 28. unsuruna göre basın hürdür sansür edilemez. Anayasamızın 26. unsuruna göre herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, fotoğraf ya da başka yollarla tek başına ya da toplu olarak açıklama ifade etme ve yayma özgürlüğüne sahiptir. Mevzudan tamamen bağımsız olarak söylüyorum ki; Anayasal bir hak olan, basın özgürlüğüne yapılan herhangi bir müdahaleyi herhangi bir münasebetle tasvip etmemiz mümkün değildir.”

(HABER MERKEZİ)

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Ali Mahir Başarır: ‘Milli Eğitim Bakanı İsmailağa’yı Ağırlıyor, Komisyona Gelmiyor’

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0