34,3112$% 0.25
37,0152€% -0.15
2.965,06%-0,36
4.949,00%-0,75
19.795,00%-0,76
2.685,07%-0,71
8.992,47%0,52
‘Cinsel Farkın İnşası: Felsefi Bir Sorun Olarak Cinsiyet’, Zeynep Direk’in 2007-2017 yılları arasında ulusal ve uluslararası çeşitli mecralarda yayımladığı makaleleri ve bu kitaba özel kaleme aldığı ‘Antigone ve Etik Dünyanın Sonu: Hegel’in Feminist Okurları Irigaray ve Butler’ ve ‘Erkek Şiddeti Siyasi Şiddettir: Egemenlik ve Toplumsal Cinsiyet Üstüne’ yazılarından oluşur. 2018 yılında yayımlanan ve 2021 yılında üçüncü baskısını yapan bu eser elbet bu alanda bir başucu kitabıdır.
Bu yazılarda, hem Direk’in toplumsal cinsiyete dair felsefi tefekkür seyrini dokuyan temaların birbiriyle ilgisini hem de literatüre bu alanda yepyeni katkılarını takip etmek mümkündür. Bu seyirde cinsiyet farkı sorunsalını biyolojik determinizme düşmeden anlamlandırma girişimi sabit iken Simone de Beauvoir gibi feminist düşünürlerin çağdaşları diğer düşünürlerle etkileşimi, kendi tarihî momentleri ve düşünsel uğrakları boyunca titiz bir incelemeden geçirilir.
Bu inceleme bizleri, Sartre’den daha Hegelci bir Simone de Beauvoir ve abjeksiyon mantığı üzerinden Bataille’a yakın duran bir Simone de Beauvoir gibi son derece ilgi çekici güzergahlara taşır.
Kitapta yer alan yazıların incelediği bütün temaları böylesi bir tanıtım yazısında ele almak mümkün olmadığından ben Zeynep Direk’in Simone de Beauvoir okumasına kısaca değinmekle yetineceğim. 8 Mart arifesinde bunu yaparken cinsiyet farkı sorunsalının ideolojiye ‘dışsal’ bir konu değil her türlü felsefi tefekkür için en verimli alanlardan biri olduğu hissini biraz olsun çağrıştırabilirsem ne mutlu; çünkü Direk’i okumak, dinlemek ve onunla çalışmak bana daima ziyadesiyle bu hissi vermiştir.
SİMONE DE BEAUVOİR’DA İKİNCİ CİNSİN KONUMU
Zeynep Direk; Simone de Beauvoir’un Hegel okumasının merkezinde efendi-köle diyalektiğinin değil Hegelci tarihte mutlak kavramının, cinsiyet eşitliğini içerecek şekilde ‘personalist’ bir bakış açısıyla ele alınmasının yer aldığını düşünür. Bu açıdan Beauvoir’ın Hegel okuması ne Sartre’ın ne de Kojeve’in efendi-köle diyalektiği okumasının gölgesinde kalır. Onun, bilakis Mutlak’ı merkezine alan kendine mahsus bir Hegel okuması vardır. Lévi-Strauss ve Hegel’e dayanarak kadının, tarihî olarak ebedi dişi (Ana Tanrıça) miti uyarınca Mutlak Başka olarak inşa edildiğini, bunun onu diyalektik tanınma ilgisinin dışında, Direk’in okumasında abject bir pozisyonda bıraktığını öne sürer:
“Kadın erkek tarafından ‘mutlak başka’ olarak kurulduğu içindir ki erkek onu yaşamın ve tabiatın güçleriyle karıştırmıştır; doğurganlığına bakarak ona büyülü güçler atfetmiştir, ondan korkmuş ve onu ‘özsel’ saymıştır.”
Simone de Beavoir’da kadının toplumsal olarak ikinci cins, yani içkinliğe hapsedilmiş, aşkınlığına ket vurulmuş, ‘özsel olmayan varlık’lar oluşu ve bu haliyle erkeklere tabiyeti, bu durumun nedenini ve nasılını ziyadesiyle açıklayamadığı ve kısmen doğallaştırdığından, Direk’e göre tarihi olarak belli bir abjeksiyon (atıklaştırma) mantığına düşme riskini beraberinde getirir. Gerçekten de şahsen Beauvoir’ın ikinci cins olmasıyla kadına ve dişi olana dair epeyce olumsuz betimlemeleri vakidir. Bu noktada Direk, “Bana gör Beauvoir dişi cinselliğinin içselleştirilmiş bir abjeksiyonu ile cinsel ezilmenin şartlarının abjeksiyon olarak betimlenmesi arasında gidip gelmektedir” diyecektir. Bu abjeksiyon mantığı aslında “erkek şuurunun kadın doğurganlığını yaşamın mutlak sırrına benzeştirmesiyle ilgilidir.”.
Buna göre abject konum muğlaktır, zıtlıkları barındırır: O hem hürmet edilen hem lanetlenen, şeyleştirilen, iğrenilen radikal başkalıktır. Erkeğin alt-üst bağı içerisinde nisbi başkalık olan diğer erkeklerle girdiği efendi-köle diyalektiğinin dışında kalan, tarih-dışına itilmiş, mitsel bir temele dayanan Mutlak Başka pozisyonudur bu.
Lakin Hegel uyarınca hiçbir başkalık veya farklılık Mutlak’ın dışında kalamayacağından kadının başkalığını mutlaklaştıran bu ebedi dişi miti de aşılacaktır. Mutlak dişi başkalık, kadının ezilmesinin tarihi şartlarından birini oluşturan bir mit olarak bir mutsuz şuur tipidir. Erkek cinsiyetini mutlaklaştırdığı ölçüde kadın içselliğe mahkum edilmiş, özsel bir varlık olamamıştır ki bu dinamikte hem erkeğin hem de kadının konumu mutsuz şuur biçimidir.
Özbilinç mutlaktan ayrılığını mutlağı cinsiyetlendirerek aşamaz. Bu yüzden, kadınlar üzerindeki erkek egemenliği de başka bir mutsuz şuur biçimidir. Mit kadının Mutlak’taki varlığının tanınmasını engellediği gibi, Mutlak’ın özgün bir biçimde kendi şuuruna varmasını da pürüzler. Kanaatimce, Beauvoir Hegel’in Mutlak fikrini, onun bu fikri cinsiyetçi çarpıtmasına karşı kullanmaktadır. Tarih, eğer kadının tarihi ezilmesi ve özgürleşmesinin diyalektik tarihi olarak anlaşılabilirse yani bu da mutlak özün bir modülüyse, İkinci Cins de Mutlak’ın ideolojide kendi şuuruna varması anını işaret etmek suretiyle Mutlak Tin’e katılır (Direk, 2017: 42).
Dolayısıyla, Direk’e göre, Beauvoir için Mutlak Tin’in zorunlu güzergahlarından biri, kadının içselliğe mahkumiyetinin aşılması, yani onun bir şahıs olarak tarihî aşkınlığa dahiliyetidir.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Robottan İnsanlık Dersleri