32,6645$% 0.32
35,5639€% 0.42
2.509,16%1,72
4.049,00%1,37
16.220,00%1,37
2.390,92%1,48
10.851,78%-0,19
Müjde Işıl – Varını ağırı ortaya koyarak, 100 milyonluk bütçenin neredeyse yarısını kendi cebinden karşılayarak bir destan çekmek nasıl bir tutku? Söz konusu Kevin Costner ve western ise buna şaşırmamak lazım. Çünkü Costner demek western demek bir bakıma. 1990’da Akademi’nin Kızılderililerden özür dileyip Oscar’a boğduğu “Kurtlarla Dans”, onun ilk direktörlüğüydü. Westernin neredeyse unutulduğu 2000’lerin başında “Open Range/Uzak Ülke” ile türe bağlılığını sürdürdü. Yaklaşık 20 yıl sonra işi daha da büyüterek dört sinemadan oluşan ve şimdilik iki kısmını çektiği “Horizon: An American Saga”ya imza attı.
‘80’lerden beri Costner’ın rüya projesi olan üretim olağanüstü sinematografiye sahip. Kanyonlardan doğal yaşam alanına ve çatışma sahnelerine kadar sinemanın görselliği gerçekten çok güçlü. Yıllarca dekor kullanılarak kotarılmış western fonu, bu sinemada tamamen gerçek ve kusursuz. Storyboardları bile tablo niyetine saklanır. 1859’da beyazların, Kızılderililere ait toprakta ev kurma teşebbüsüyle başlayan film genel olarak Amerikan İç Savaşı dönemine odaklanıyor. O süreci farklı öyküler ve kahramanlar üzerinden anlatıyor. Hepsini birleştiren ise Horizon isimli bir yerleşim yeri ilanı.
Beyazların vahşeti
Costner ilk sefer, yönettiği bir sinemanın senaryosuna da imza attı. Açıkçası bu sinemanın pek lehine çalışmamış; en azından karakterleri tanıdığımız bu ilk kısımda. Her bir hikâye farklı bir sinemaymış de kurguda birleştirilmiş gibi. Dört kısımlık olduğunu düşündüğümüzde öykülerin bir noktada kesişmesi heyecan yaratıyor. Lakin ilk sinemada karakterleri tanıyacak bir alan açmıyor sinemanın senaryosu. Costner güya karakterleri seyircinin de tanıdığını farz etmiş. Kullanılan klişeler ise koca bir western külliyatına hürmet duruşu niteliğinde.
Filmin başında çoluk çocuk öldüren Kızılderililer görüyoruz. Katliamı yapanlar, alanlarını korumak isteyen bir avuç kötü olarak tanımlansalar da yıllarca Hollywood’un Kızılderilileri yabanî olarak tanıttıkları sinemaları anımsatıyor bu sahneler. Sonrasında da beyazların vahşetine şahit oluyoruz. Film, barış mesajını ordudaki teğmenin ve Kızılderili şefin sağduyusuyla veriyor. Costner’ın canlandırdığı Hayes Ellison ise sinemanın tam 60. dakikasında perdede görünüyor. Bu karizmatik karakter belli ki ikinci sinemada kilit bir yerde olacak. Sam Worthington’ın karakteri ise daha baskın.
Çok karakterli bu destanın bütününü ve kıssaların nerede kesiştiğini şimdi bilmiyoruz. İlk film, telaşlı ve odaksız hikâye anlatımının dezavantajını yaşıyor. Dört kısım yani yaklaşık 12 saatlik bir destana başlarken ayrıntıcı bir senaryo ile başyapıt çıkarabilirmiş Costner. Kim bilir, tahminen ikinci film o denli olur.
Attığı Yalan Sayesinde Saraya Girdi! 12 Günde Sultanı İyileştirince Hayatı Değişti
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.