34,6084$% 0.18
36,3329€% 0.89
2.971,00%-1,13
5.036,00%-1,05
20.083,00%-1,05
2.673,46%-1,19
9.637,66%0,92
T24 Politika
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 79. Genel Konseyi’ne katılmak üzere bulunduğu New York ziyareti dönüşünde açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkevi’nde gazetecilerine gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
BMGK kapsamında birçok önderle görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan ziyaretini şöyle değerlendirdi:
“Ziyaretim vesilesiyle Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitabımızın yanında birçok temas gerçekleştirdik, çeşitli etkinliklere iştirak ettik. Genel Şura görüşmeleri öncesinde 22 Eylül günü düşünce kuruluşu temsilcileriyle bir araya geldik. Aynı günün akşamında Türk Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi TASK’ın klasik akşam yemeğine iştirak ettik. Türk-Amerikan toplumunun ülkemizin çıkarlarını savunma noktasında yürüttüğü faaliyetleri takdirle takip ediyoruz. TAİK’in düzenlediği 15. Türkiye Yatırım Konferansı’nda Amerikan iş etraflarıyla istişarelerde bulunduk. Amerikalı girişimcilere ülkemizin sunduğu yatırım fırsatlarını anlattım. Türkiye iktisadının önümüzdeki dönemine dair yol haritasını kendileriyle paylaştık. Amerika son iki yıldır en fazla ihracat yaptığımız ikinci, en fazla ithalat yaptığımız beşinci ülke oldu. İkili ticaret hacmimiz geçtiğimiz yıl 30 milyar doları aştı. Toplam 100 milyar dolarlık ticaret maksadımıza iyi bir planlamayla ulaşabileceğimize inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz bu yılki Genel Konsey genel görüşmeleri ‘hiç kimseyi geride bırakmamak’ temasıyla yapıldı. Açılış oturumunda Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitap ederek, insanlığı güvenli ve müreffeh bir geleceğe kavuşturmak için atılması gereken adımlara değindim. Küresel barış ve güvenliğin korunması açısından önem taşıyan temel sıkıntılara dair görüşlerimizi paylaştım. Gazze özelinde mevcut uluslararası sistemin ve kurumların asli vazifelerini yerine getirme noktasında sınıfta kaldıklarını bir kez daha açıkça ifade ettim. İnsanlığın, mazlumların sesine kulak veren çok daha adil bir dünyada yaşamasının mümkün olduğuna işaret ettim.
New York’ta bulunduğumuz sürede ayrıca çok sayıda ikili görüşme de gerçekleştirdik. Bu çerçevede İran, Sırbistan ve Ukrayna, Maldivler Cumhurbaşkanları, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, Kuveyt Veliaht Prensi, Arnavutluk, Pakistan, Irak, Lübnan, Almanya, Hollanda, Yunanistan ve Ermenistan Başbakanları, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ile bir araya geldik. Görüşmelerimizde ikili iş birliği konularımız ile bölgemizdeki krizleri ayrıntılıca ele aldık.
“Gazze’de kötüleşen insani krizin üzerinde özellikle durdum”
Gazze’de kötüleşen insani krizin üzerinde özellikle durdum. Yaklaşan kış mevsimi öncesinde Filistin’e yönelik yardımları kesinlikle artırmamız gerektiğini, bunun için iş birliği içinde çalışmamız, İsrail üzerindeki baskıyı ağırlaştırmamız gerektiğini tüm görüşmelerimde muhataplarıma ifade ettim. Sizler de aslında an be an takip ediyorsunuz. İsrail tam da bizim aylardır uyardığımız şekilde Gazze’deki ateşi tüm bölgeye yaymak için her yola başvuruyor. Lübnan’a yönelik saldırılar bunun en son örneği oldu. Son bir haftada 600’ün üzerinde Lübnanlı katledildi.
Dünya sessiz kaldıkça ve Batılı ülkeler İsrail idaresine silah desteği verdikçe, bu katliamlar maalesef devam edecek. Görüşmelerimizde bu tehlikeye dikkat çektik. Son derece yoğun ve verimli bir diplomasi trafiğiyle 79. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu değerlendirmeye çalıştık. Yaptığımız görüşme ve temasların başta ülkemiz ve milletimiz olmak üzere, tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Teşekkür ediyor, şimdi sizi dinlemek istiyorum.”
7 Ekim’in yıl dönümüne çok az bir zaman kalmışken, Filistin’de 41 bin insanın ölümü ortadayken, Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail’i engelleyecek somut bir adımın atılamamış olmasını, başkanlar seviyesinde ortak bir itirazın yükselmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanırken Netanyahu buraya geliyor. Genel Heyete katılması, konuşma yapması bekleniyor. Bu çelişkiye yorumunuz ne olur?
Filistin’de soykırım yapmış bir hatalının Birleşmiş Milletler çatısı altında yer alabilmesi gerçekten bir utanç vesilesidir. Bu, vahşice katledilen bebeklerin, çocukların, annelerin, babaların Birleşmiş Milletler vazifelilerinin, gazetecilerin ve daha nicelerinin anılarına ihanettir. Dün, bizim Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmamızın ardından İsrail delegasyonunun tutumlarına dikkat ettiyseniz, çok garip bir hal içindeydiler. Çünkü kendilerini savunacak halleri yok. Duruşları zati bunu gösteriyor. Bu nedenle biz herkesi tarihin doğru tarafında durmaya çağırdık ve çağırıyoruz. Mazlumla zalimi, katille maktulü ayıramayan ve her birine hak ettiği muameleyi yapamayan bir düzen, çürümeye yüz tutmuş demektir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ya o katile hak ettiği gibi davranır ya da bu utanç verici durum Birleşmiş Milletler tarihine bir kara leke olarak geçer. Maalesef olacak olan da budur. İsrail, Birleşmiş Milletler kararlarına zerre hürmeti olmayan, Birleşmiş Milletler’in prensiplerini defalarca çiğnemiş bir devlettir. Böyle bir devlete gereken dersi yazılı ve görsel malzemelerle vermek, inanıyorum ki en önemli vazifedir.
Birleşmiş Milletler 79 yıllık tarihinde ilk kere kendi geleceğini masaya yatırıyor. Bu, bir anlamda Birleşmiş Milletlerin dünya sisteminde bir karşılığının olmadığının artık resmen kabul edildiği anlamına geliyor. Siz ise 2005 yılındaki ilk hitabınızda, Birleşmiş Milletlerin ıslahat yapması, yapısını değiştirmesi gerektiğini vurgulamıştınız. Ortadan geçen 20 yılda Birleşmiş Milletlerin dünyanın adaletini ve barışını tesis edemediği bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Gelinen bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da benzer bir tenkitte buluşmuştu geçtiğimiz günlerde. Gelecek tartışılıyor. Gelecek çoktan geçmiş olabilir mi?
Birleşmiş Milletler, savaşları tedbire misyonunu yerine getiremeyen, kimseye söz dinletemeyen, kendi görevlilerini dahi koruyamayan ve onları öldüren İsrail’den hesap soramayan bir durumdadır. Gerçekten dün Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Gueterres ile yaptığımız görüşmede bana kayıp sayısını verince gerçekten çok şaşırdım. Önemli sayıda Birleşmiş Milletler görevlisi şu anda İsrail’in katliamlarına kurban gitti. Birleşmiş Milletler, güçlünün haklı olduğu bir sisteme bekçilik yapan bir yapıya dönüşmüş ve fonksiyonelliğini yitirmiş durumdadır. Mevcut nizamda Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunun dokunulmaz beş üyesi, istediğini zalimce yapabiliyor. Aslında geçici üyelerin herhangi bir işlevi yok. Kurula geçici üye olarak alınan devletler orada yönetim ediliyorlar. Peki bu daimi üyeler nerelerden? Asya, Avrupa, Amerika… Dini noktada da dünyada Müslüman ülkelerin sayısı belli, ama Müslüman ülkelerden hiçbiri daimi üyeler arasında yer almıyor. Şimdi Afrika daimi üyelik istiyor. Peki Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunda Afrikalıya yer var mı, yok. Japonya üyelik istiyor mu, istiyor. Peki yer var mı, yok. Avrupa’dan Almanya istiyor. Almanya’ya da yer yok. Türkiye olarak biz de istiyoruz. Bize de yer yok. Niçin? Türkiye olarak biz, Almanya, Japonya burada istediğini alamayan ülkeler pozisyonunda. Biz haklı talebimize devam edeceğiz. Sayın Guterres de yaptığımız görüşmede bize hak verdi ama bu hakkı teslim etmek gibi bir güçleri, bir imkanları da yok.
Birleşmiş Milletler hitabınızda da ifade ettiniz, İsrail, Gazze’den sonra Lübnan’a da saldırmaya başladı. Bunu, İsrail’in aslında savaşı bölgeye yaymaya çalıştığına bir delalet olarak değerlendirdiniz. Bir de İran’ın İsrail’e vermek istediği cevap hakkının mahfuz olduğuna dair yaklaşımı var. Bunu da katarak olası bölgesel bir savaş durumunda Türkiye’nin konumu, durduğu yer nasıl olur? Nasıl bir aksiyon alır ya da almaz?
Her şeyden önce burada çok önemli bir travma yaşanıyor. Bu travmada acıyı çeken maalesef Lübnan halkı. Bugün Lübnan’ın güneyinin tahliyesini izledim. Çok acımasız bir tablo var. Herkes at otomobillerinde ve çoluk çocuk bölgeyi boşaltıyorlar. Hakikaten canımız yanıyor. Bu kadar acımasız, bu kadar korkunç bir tabloyla bölgemiz karşı karşıya. 6 milyon nüfusu olan Lübnan’dan söz ediyoruz. Bu insanlar nereye, nasıl kaçacaklar? Oralarda nasıl yaşam sürdürecekler? Bunlar aç, açıkta, giysi kuşam yok araçlarında. Battaniyeleri, neleri buldularsa onları, yanlarına alıp bölgeyi terk ediyorlar. Bu Lübnan, merhum Refik Hariri’nin döneminde bir başka Lübnan’dı. Çok daha zengindi, güçlüydü. Ama şu anda artık o Lübnan kalmadı. Şimdi Lübnan’ın yeniden kendine gelmesi için onlara imkanlar sağlayacağız, bu durumu yeniden nasıl aslına dönüştüreceğiz onu düşüneceğiz? Temennimiz odur ki Lübnan bir an önce bu travmayı atlatsın. Bugünkü televizyon yayınlarında izlediğim kadarıyla Lübnan’ın durumu çok kötü. Rabbim yar ve yardımcıları olsun. Diğer taraftan İsrail bir rüya görüyor, o düşünü gerçekleştirmek için bölgemizdeki halkların ömürlerini kabusa çevirmeyi de göze almış gibi görünüyor. Vaktinde Hitler de bir rüya görmüştü ve o da çeşitli milletlere mensup halklara kabus yaşatmıştı. Sonuçta gördüklerinin bir rüya olduğunu net bir şekilde anladı. Er ya da geç günümüzün Hitleri Netanyahu da bu gerçekle yüz yüze gelecek. Herkesin bir planı var ama biz inanıyoruz ki Allah’ın da bir hesabı var.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’i kabul etmiştiniz. Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın daha önce olası bir barış konferansında aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkelerle istişareler yapıldığını söylediğini biliyoruz. Ukrayna barış konferansı ile ilgili konu gündeme geldi mi? Eğer böyle bir durum olursa, olası bir barış konferansı Türkiye’de mi yapılacak?
Biz bu konferansın içinde yer almaya hazır olduğumuzu söyledik. Bu konuda yine aynı şekilde gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan gerek istihbarat teşkilatımız onlarla irtibat halinde olacaklar. Temennimiz odur ki bölgeye bu barışı getirebilme noktasında Türkiye olarak biz bu işin bir yerinde yer alırız. Biz Ukrayna-Rusya savaşında adil bir barışı tahminen de en çok arzulayan ülkeyiz. Elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik ve barış için çabalıyoruz. Bu savaşın diplomasi ve diyalog yoluyla sona ermesi mümkündür. Kâfi ki sıkıntıları bu yolla çözebileceğimize hem savaşan taraflar hem diğer aktörler inansın. Şu anda maalesef buna yakın değiliz. Biz hem Ukrayna hem Rusya tarafıyla görüşebiliyor olmamızı barışa giden yolda bir avantaj olarak görüyoruz. Bu zorlu yolu yürüyebilir ve amaca ulaşabilirsek, insanlığa büyük hizmet etmiş olacağız. Taraflar kışkırtmaları, silahlanma yarışını, insanların değil silahların konuştuğu bir sistemi terk etmeden, barış umudu somut bir biçimde doğmayacak. Ancak biz yılmadan o umudu aramayı sürdüreceğiz. Uğraşları artıracak ve daha çok çalışacağız.
Görevden ayrılan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg veda konuşmasında “Güneyde Türkiye olmadan Avrupa Kıtası’nın güvenliği öngörülemez, imkansız” diye bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı nasıl değerlendirdiniz? Avrupa Türkiye’nin gereğince değerini biliyor mu? Oranın bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Sayın Stoltenberg’e hakikaten görevi boyunca Türkiye’yle olan münasebetlerini en ülkü şekilde sürdüren bir Genel Sekreter olarak bakıyorum. NATO Genel Sekreterliği boyunca bunu başarıyla sürdürdü. Türkiye’yle münasebetlerinde de hiçbir zaman olumsuz bir çizgi çizmedi. Sayın Rutte ile bakalım bu durum nasıl devam edecek? Yeni Genel Sekreter Mark Rutte ile de Hollanda Başbakanlığı süresi içerisindeki dostluğumuz güzeldi. İnşallah NATO Genel Sekreterliği’nde de bu dayanışmayı, bu birlikteliği yine devam ettiririz. Kurucu kıymetlerinden uzaklaşan ve onlara sahip çıkamayan uluslararası kuruluşlar ve ittifaklar yozlaşır. Bu temel arızayı gideremezlerse artık ana misyonlarını dahi yapamaz hale gelirler. NATO eğer “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” prensibini “hepimiz kimilerimiz için, kimilerimiz hepimiz için” gibi bir forma dönüştürme tehlikesi ile yüz yüze gelirse o yozlaşma başlar. Bunun için önlemler almak ve vakit geçirmeden uygulamak gerekir. Hele konu güvenlik gibi hayati bir konu ise unsurlardan milim sapma olmamalıdır. Türkiye, NATO içerisinde yükümlülüklerinin de sorumluluklarının da farkında olan ve bunları eksiksiz yerine getiren güvenilir bir müttefiktir. Türkiye’nin NATO için ne kadar değerli olduğunu Avrupa’nın bildiği ancak zaman zaman bunu göz arkası ettiğini görüyoruz.
Kasım ayında malum Amerika Birleşik Devletleri seçime gidiyor. Türkiye-Amerika arasındaki bağlantılarda malum sorunlar bulunuyor. Özellikle terör örgütüne verdiği destek aralıksız sürüyor. Bu noktada liderler değişiyor ama bu müttefikliğe yakışmayacak tutumlar değişmiyor bir şekilde. Seçim sonu beklentiniz nedir? Yani Donald Trump veya Kamala Harris, yeni başkanla beraber nasıl bir değişim yaratabilir böyle bir değişim olur bu? Örneğin F-35 programına yeniden dönüş olabilir mi?
Temennim odur ki gelen gideni aratmasın. Çünkü, Amerika’da F-35 konusunu bizler yalnız Sayın Donald Trump döneminde yaşamadık, sonrasında da devam etti. Hepsi de bize bu hayal kırıklığını yaşattı. Cumhuriyetçiler de yaşattı, Demokratlar da… Şimdi yeni süreçte bunun sürüp sürmeyeceğini göreceğiz. 1 milyar 450 milyon dolar alacağımız var. Bu öyle böyle bir rakam değil. Şimdi bu alacağımızı tahsil etme noktasında da adımlarımızı atmaya devam edeceğiz. Bütün bunlarla bir arada Kasım seçiminin sonucu ne getirecek ne götürecek? Bunu da görmemiz lazım. Bizler bu işin sonucunda temennim odur ki Türkiye -ABD arasındaki münasebetleri de buna göre tekrar teraziye koyacağız. Adımlarımızı da ona göre atacağız. Umarız sonuç güzel olur.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’la bir görüşmeniz oldu. Paşinyan bugüne kadar verdiği bildirilerde hem Türkiye ile hem Azerbaycan ile alakaları daha ileri bir düzeye çıkarma noktasında arzulu olduğunu ifade ediyor. Dünkü görüşmenizde özellikle Zengezur Koridoru’nu dikkate alarak Türkiye-Ermenistan bağları ve Türkiye-Azerbaycan ilgileriyle daha ileri bir noktaya geçirebilecek kararlar alınabilir mi?
Sayın Paşinyan’ın yaklaşımına baktığımız zaman olumsuz bir havada görünmüyor. Türkiye olarak bizden Ermenistan-Azerbaycan arasındaki barış mutabakatını, huzur içinde komşular olarak yaşamalarını bir an önce sağlamamızı istiyorlar. Biz de zati bunun peşindeyiz, bunun uğraşı içerisindeyiz. Temennim odur ki, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bu gelişmeleri inşallah peyderpey halledelim, çözelim ve Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bu zahmetleri aşmak suretiyle artık yola revan olalım. Çünkü her iki taraf aslında barıştan yana. Şu anda Azerbaycan böyle bir beklentinin, çabanın içerisinde. Ermenistan’da da bunu gördük. Bizler oluşacak huzur ve barış ikliminin herkes için en uygunu olacağını düşünüyoruz. Ermenistan ile Azerbaycan barışı iki ülke için de yeni fırsatlar ve karların kapısını aralayacaktır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci de bu barış sürecinin olumlu neticelenmesi ile müspet istikamette etkilenecektir.
Son süreçte Türkiye’nin BRICS gibi Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği gibi farklı alternatif küresel paydaşlıklar içine girmek noktasına çabalarını arttırdığını görüyoruz. Dışişleri Bakanımızın da bu yönde seyahatleri, açıklamaları oldu. Sizin de önümüzdeki ay BRICS zirvesine katılmanız söz konusu sanıyorum. Bu anlamda yabancı basında bazı eleştiriler okuduk, NATO üyesi olan Türkiye’nin, BRICS üyesi olmasına dair eleştiriler okuduk. Bu anlamda BRICS’e üye olmak noktasında olumlu ya da olumsuz gördüğünüz öngörüleriniz nelerdir?
Her şeyden önce bizim BRICS ve ASEAN’da yer almamız, buralarda görünmemiz, inanıyorum ki bölgelerin aritmetiğini de değiştirecek. Çok daha farklı bir yapının inşasına vesile olacak. Orta Asya, Rusya, Baltık bölgesi ya da Uzak Doğu ile bağlantılarımız kadar Kıta Avrupası ve Amerika ile de bağlarımızın bulunduğunu bir kenara koyamayız. Aynı şekilde Arap coğrafyası ve Körfez ülkeleriyle köklü bir geçmişimiz bulunurken Afrika ile de yakın münasebetlerimiz mevcut. Sonuç itibariyle bulunduğumuz coğrafya ve binlerce yıllık geçmişimiz bizi böylesine çeşitli bir paydaşlık mimarisi oluşturmak için teşvik ediyor. Biz bir NATO ülkesiyiz diye Türk dünyası ve İslam dünyası ile kontağımızı kopartamayız. BRICS ve ASEAN bizim için özellikle ekonomik iş birliklerimizi geliştirmek için fırsatlar barındıran yapılar. Bu yapıların içinde yer almak NATO’dan vazgeçmek anlamına da gelmiyor. Bu ittifak ve iş birliklerinin, özellikle birbirinin alternatifi olduğunu düşünmüyoruz. Bugünün dünyasında bazı uluslararası tansiyonlar olsa da soğuk savaş dönemi çok geride kaldı. Bize “BRICS’e ya da başka bir yapıya girmeyin” diyenlere baktığınızda yıllardır parçası olmak için çalıştığımız Avrupa Birliği’nin kapısında bizi yıllarca bekletenlerle aynı kişiler. Biz bunlara bakarak asla geleceğimizi belirleyemeyiz.
Yeni Anayasanın mecburilik olduğunu her fırsatta ifade ediyorsunuz. İlk 4 maddenin de Cumhur İttifakı’nın kırmızı çizgisi olduğunu söylediniz. Ancak muhalefetin çeşitli münasebetlerle sürece katılmama gibi bir direnci var. Muhalefetin bu ısrarlı uzlaşma arayışınızda samimi davranacağını düşünüyor musunuz?
Muhalefetin bir sefer başta bu ilk 4 madde olmak üzere, bu hususlarda aslında herhangi bir ciddiyeti söz konusu değil. Onlar bunu sadece söylerler. Ama bu noktada iktidar ne söyler ne düşünür, böyle bir kanıları yok. Biz Cumhur İttifakı olarak bu konuda durduğumuz yerdeyiz, kararlıyız ve aynı kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Türkiye’yi geleceğe, çağın gereklerine uygun, sivil, kapsayıcı, özgürlükçü yeni bir anayasa ortaya koymadan hazırlayamayız. Hiç de çekinmemeliyiz. Bakın dünya hızla değişiyor. 45-50 yıl öncesinin bakış açısıyla, üstelik darbeciler tarafından kaleme alınmış, yamalı bohçaya dönmüş bir anayasa ile bu değişime ayak uydurmak mümkün değil. Bizim çok canlı, yeni bir anayasa ile geleceğe yürümemiz lazım. Mevzuyu ilk 4 hususa sıkıştırmadan, “Biz nasıl bir anayasa yapmalıyız?” sorusuna odaklanmalıyız. Bizim anayasanın ilk 4 hususuyla herhangi bir meselemiz söz konusu değil. Bütün bunlarla bir arada anayasanın satırları arasında dolaşan darbeci zihniyetle bizim sorunumuz var. Ülkemizin gençlerinin geleceğini inşa edecek, onları dünya ile rekabete hazırlayacak vizyoner bir anayasaya bizim ihtiyacımız var. Biz bunu yapacağız. Zati Cumhur İttifakı olarak Milliyetçi Hareket Partisi hazırlıklarını yaptı. Biz aynı şekilde hazırlıklarımızı yaptık. Bu hazırlıkları birbiriyle bütünleştirerek yolumuza inşallah devam edeceğiz. Güçlü bir anayasayı inşallah oluşturacağımıza inanıyorum.
30 Ağustos’ta yaptığınız konuşmada iç cepheye vurgu yaptınız ve dediniz ki; “Ekonomik zorluklar, günlük siyasetteki tartışmalar bize kalıcı zarar veremez. Ancak iç cephemizde bir gedik açılırsa bu son derece maliyetli olur ve hepimiz kaybederiz” dediniz. İç cepheyle ilgili milletimize mesajınız ne olacaktır?
İç cephe bizi biz yapan bedellerdir. Biz aynı şeye sevinme, bunun yanında aynı şeye üzülme, aynı şiirde duygulanma, aynı marşta göğsümüzün kabarabilmesi halini daima birlikte yaşamalıyız. Bütün bunlarla bir arada iç cephe gayelerimiz, bizim Kızıl Elmamızdır. 30 Ağustos konuşmamda ağırlıklı olarak bunun üzerinde durdum. Bizi o gayelerden vazgeçirmeye, bizi yılgınlığa düşürmeye, bizi usandırıp ümitsizlik girdabına sürüklemeye çalışanlar, işte o iç cepheyi hedef alıyor. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz. Orada çok kararlıyız. Bütün bunlarla bir arada şunu bir sefer demeliyiz. Zorluk mu var, aşarız. Sorun mu var, çözeriz. Sıkıntı mı var, birlikte üstesinden geliriz. Düştük mü, birbirimize tutunur yeniden kalkarız. Renklerimiz, biçimimiz farklı olabilir ama bir araya gelir en eşsiz motifi oluştururuz. İşte iç cephemizi çökertmeyi amaçlayanların odaklandığı yer bu ruh. Bu ruhu paramparça etmeye çalışıyorlar. Bir daha birbirimize tutunmayalım. Kendi kapsüllerimizde herkesten ayrı köşelerde ömür tüketip, yok olalım istiyorlar. Biz bunlara bu fırsatı da katiyetle vermeyeceğiz. Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.
Türkiye’nin Haziran 2023’ten bu yana uyguladığı ekonomi programı içeride ve dışarıda yakından takip ediliyor. Programın uluslararası alandaki takibinin önemli geri dönüşlerinin başında da elbette bu kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışları geliyor. Son olarak geçen açıkladığı not artışının ardından 1 Kasım’da Standart and Poors’dan da bir not artışının gelebileceğine dair mesajlar var. Dolayısıyla ekonomi programının performansı seyri konusundaki görüşlerinizi merak ediyorum.
Ekonomide artık zor devirleri geride bırakıyoruz. Uyguladığımız programın başarısını artık bizden çok uluslararası kuruluşlar ortaya koyuyor. Bizim şu an odaklandığımız konu, milletimizi zorlayan enflasyon problemidir. Enflasyonu dizginlemeyi başladık ve kalıcı dezenflasyon sürecini başlattık. Enflasyonda anlık değil, ayakları yere sağlam basan bir gerileme görüyoruz ve bu hızlanarak devam edecek. Vatandaşımız enflasyondaki bu gerilemeyi hissetmeye başladı ve önümüzdeki devirde daha hızlı bir şekilde bunu görecekler. Fırsatçılarla gayretimizi de kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Onlara göz açtırmayacağız. Gayelerimizi tutturduk ve yolumuza disiplinli bir şekilde devam ediyoruz. Üstelik bunları etrafımızdaki karışıklıklara ve istikrarsızlık kaynaklarına rağmen başardık. Yola da bu şekilde devam ediyoruz.
Benim sorum AK Parti’ye ilişkin olacak. Kongre sürecini başlattınız ve çok güçlü bir değişim sinyali veriyorsunuz. Neyi ve neleri değiştirmeyi düşünüyorsunuz? Bir de 15 Temmuz’dan sonra sivil asker bağlantıları özellikle de silahlı kuvvetlerin demokratik dönüşümü konusunda çok önemli adımlar attınız ama belli ki bir ikinci kademe reform bir ihtiyaçta Ankara’daki son kılıç çatma hadisesinden sonra ortada duruyor gibi. Bu noktada da birtakım önlemler alacak mısınız?
Biz Türkiye’ye 23 yıldır yeniyi anlatıyor ve yeniyi sunuyoruz. O yeninin içinde bizi biz yapan kıymetlerimiz en taze biçimde yer alıyor. Hazreti Mevlana’nın dediği gibi pergelimizin bir bacağı işte o bedellerde sabit, diğer bacağımız alemi dolaşıyor. Biz, milletin mesajını en doğru biçimde okuduk, o mesajı gereğini yerine getirmek için değişim diyoruz. Sözünü ettiğimiz değişim bir yeniden doğuş atılımıdır. Yunus’un dediği gibi “Her dem yeniden doğarız. Bizden kim usanası?” Biz şimdi bunun gereğini yerine getiriyoruz.
Kılıç problemine gelince, bu sorun birkaç kendini bilmezin ne yazık ki ortaya koyduğu bir karmaşaydı. Şu anda gerek Milli Savunma Üniversitesi, gerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı, gerekse Milli Savunma Bakanımız, müşterek çalışmalarını sürdürüyorlar ve bu işin içerisindekiler kimlerse bunların hak ettikleri cezayı almasını temin edeceğiz. Burası kendini bilmezlerin at oynattığı bir meydan değil. Biz bu kendini bilmezlerin at oynattığı meydana ülkemizi mutlaka bırakamayız. Buna göre de adımımızı atacağız. Savunma Bakanımız ve Savunma Üniversitemizin başındaki hocamızla bir araya geldik, görüşmelerimizi yaptık ve inşallah en kısa zamanda bu işi sonuca ulaştıracağız.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Tbb Encümen Üyelerinden İmamoğlu’na Destek: Seçimle Göreve Gelen İmamoğlu’nun, Yargı Eliyle Siyasetten Uzaklaştırılması Kabul Edilemez