DOLAR

34,2481$% 0.08

EURO

37,0889% 0.18

GRAM ALTIN

3.009,58%0,59

ÇEYREK ALTIN

5.084,00%0,35

TAM ALTIN

20.282,00%0,40

ONS

2.734,10%0,55

BİST100

8.723,44%0,80

İkindi Vakti a 15:52
Bursa AÇIK 15°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,2481

EURO 37,0889

ALTIN 3.009,58

BİST 100 8.723,44

İkindi 15:52

15°

Davutoğlu: Çözüm Sürecinde İki Hata, Yeni Sürecin İse İki Sütunu Var

ad826x90

ANKARA – Yerel seçimlerin ardından siyaset önce normalleşme-yumuşamayı, şimdi de “iç cepheyi güçlendirme”, “Siyasette yeni bir dönem” başlıklarını konuşuyor. Tartışma Türkiye’nin önemli fay çizgilerinden biri olan Kürt probleminin çözülmesi için “yeni bir çözüm süreci olabilir mi?” sorusunu da beraberinde getirdi.

İktidar mensupları daha önce yaşandığı gibi bir çözüm süreci olmayacağını dile getirirken hayata geçecek yapısal reformlardan bahsediyor. Yeni anayasa tartışmaları da buna eşlik ediyor.

Muhalefet iktidardan gelen açıklamaları aralı karşılasa da sorunların tahlili adına kapıları tam da kapatmıyor. Samimiyet testi adına atılması istenen somut adımlar var. Tüm bu gelişmeleri Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile konuştuk. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine sert eleştiriler getiren Davutoğlu yeni anayasa için kırmızı çizgiyi de buna dair çekti.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını çok olumlu bulan Davutoğlu, bir döneminde Başbakan olarak görev aldığı Çözüm Sürecinde yapılan yanılgıları anlattı, yeni bir çözüm sürecini taşıyacak sütunların ne olacağına dair değerlendirmelerini paylaştı.

Davutoğlu’nun FETÖ yöneticisi Fetullah Gülen’in ölümü, Yenidoğan çetesi gibi güncel konular ve siyasetin öne çıkan tartışma başlıklarına dair sorularımıza cevapları özetle şöyle oldu:

‘DEVLET YAPISINA, DİN ALGISINA BÜYÜK ZARAR VERDİ’

15 Temmuz askeri darbe teşebbüsünde bulunmakla suçlanan Fethullah Gülen 83 yaşında öldü. Gülen’in ölümü örgütte nasıl bir sonuç yaratır, çözülme olur mu?

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Mecliste kurulan araştırma komitesinin sorularına en ayrıntılı cevap veren şahısım. Daha sonra bu yanıtlardan oluşan “Tarihe Kayıtlar” diye bir kitap yazdım. Ancak 15 Temmuz komitesinin hazırladığı rapor sümen altı edildi, kamuoyuyla paylaşılmadı.

Örgütün ne olacağı kadar önemli olan buradan ne dersler çıkaracağız sorusu. Osmanlı, Türk, hatta Selçuklu’ya kadar gideyim, devlet yapısına, din algısına en fazla zarar veren süreçlerden biri yaşandı. Dini saiklerle, iyi niyetlerle, ‘hizmet hareketi’ diye oraya giden sıradan vatandaşların dini hislerini istismar ederek bunu devlette bir güç sahibi olmak için kullanmak din algısına zarar verdi. Devletin hiyerarşisine paralel bir hiyerarşi kurduğunuz zaman devlet tertibi artık yok demektir. Dolayısıyla devletin kurumsal yapısına büyük zarar verdi.

Bunlardan ders çıkarmamız lazım. Bundan sonraki süreçlerde din algısını zayıflatacak, dine, dini kurumlara güveni zayıflatacak, devlet kurumunu, devletin hiyerarşisini bozacak her tür yapıya -seküler ya da dini- karşı halimizin net olması lazım.

Bu yapının en tehlikeli yanı da başka güçlerin aparatı haline gelmesi. Yurtdışında vatansız şekilde ölmesi bunun işareti. Demokratikleşme süreçleriyle 28 Şubat etkisi ortadan kalktığı halde Türkiye’ye dönmemesi problemin ülke içindeki kısıtlamalarla ilgili olmadığını, başka gündemlerin olduğunu açık şekilde ortaya koydu. Darbe teşebbüsüne kalkışma cürmüyle yargılanan birinin müttefik bir ülke tarafından iade edilmemesi de olayın bir başka vahim boyutu.

Bu, yapının uluslararası irtibatları konusunda önemli ipuçları veriyor. Örgütün bundan sonra alacağı şekil biraz da bu irtibatların nasıl seyredeceğiyle ilgili. Eski gücünü koruyacağı kanaatinde değilim. Çünkü bu robotik yapıların, kendince bir sır perdesinin ardında saklanmış bir şahsiyet etrafında bir araya gelenlerin, o şahsiyet sonrasında birliğini beraberini muhafazası çok zor. Burada muhtemel geride kalan mirasın nasıl paylaşılacağı yönünde bir iç gerilim yaşanabilir.

Devlet kurumlarında FETÖ mensuplarının boşalttığı yerlere başka kümelerin benzer şekilde girdiği iddiaları var. Bu konuda kaygınız var mı?

Verdiğim raporda o zaman bunu da ifade ettim. İster cuntalaşma şeklinde seküler isterse dini görünümlü olsun, hiçbir yapı devletin kurumsal işleyişine hiyerarşiyi bozacak şekilde nüfuz etmemeli, buna izin verilmemeli. Yani devlet hiyerarşisinde buyruğu kimden alıyorsa o otoriteyi tanıması lazım. Buna hiçbir şekilde müsamaha gösterilmemeli. Devlet yoksa işleyişini kaybeder.

‘HASTANELERİ LÜKS OTELLERE DÖNÜŞTÜRMEK İYİ SAĞLIK HİZMETİ ANLAMINA GELMEZ’

AK Parti’nin eğitim ve sağlıkta yaptıklarıyla geçmişte seçim kazandığı söylenirken bugün skandalları konuşuyoruz. Yenidoğan çetesi kan dondurdu. Sağlık Bakanı özel hastanelerle ilgili ıslahattan bahsetti. Sizce neden bunlar yaşandı? AK Parti’ye seçim kazandıran bu sistem niçin bozuldu, ne yapılmalı?

Şimdi işin bir sağlık sistemi boyutu, bir de Türkiye’nin genel iklimi, gidişatı boyutu var. Sağlık sisteminde doktorla hasta arasındaki münasebetten daha önemli bir şey yoktur. Hastaneleri lüks oteller haline dönüştürebilirsiniz. Bu iyi sağlık hizmeti anlamına gelmez. Doktorların meslekten memnuniyeti yoksa, baskı altındaysa psikolojik olarak, hastayla rakip gibi düşman bir hale gelmişse, lüks binaların hiçbir anlamı yoktur.

Şimdi yapılan vahim yanılgılardan birisi hekimliğin pahasını ve ahlaki özünü zayıflattılar. En sonunda ‘giderlerse gitsinler’ dediler. AK Parti’nin burada yaptığı vahim hata şuydu: Hastayı memnun ederek oyu artırmak için tabipler tabiri caizse değersizleştirildi. Doktorlarla hastalar arasındaki güven ögesi sarsılınca, hastanelerin gelenekleri bozulunca ve sistem kendisi özünden kopunca o zaman Türkiye’nin genel iklimine açık hale geldi.

Genel iklim de şu: Devletin imkanlarını çeteleşerek, bir takım mafyatik yapılar kurarak devletin imkanlarını sonuna kadar sömürmek. Bunun bazıları yenidoğan çetesi şeklinde, birtakımı FETÖ borsası şeklinde olur.

100 YATAĞIN 70’İNİN YOĞUN BAKIM YATAĞI OLDUĞU HASTANELER VAR

Sağlık sisteminin piyasaya teslim edildiği için bunların yaşandığı eleştirileri için ne dersiniz?

Özel hastaneler olabilir. Ama kamu hastanelerinin kapasitesini daraltmadan, kamu hastanelerini ikame etmeden bir alan açılabilir. Şimdi kamu hastanenin yoğun bakım üniteleri yetersiz bırakılmış. Kamu hastaneleri yetersiz olunca, yoğun bakım ünitesi kuvvetli olan bir yere sevk ediliyor. Mesela hastanelerin kimilerinde 100 yatak varsa 30’u normal, 70’i yoğun bakım yatağı. Kamu hastanelerinde yoğun bakım üniteleri yetersiz kalınca özel hastaneler bir alan açıldığını görüyor ve yoğun bakım ünitelerine SGK’dan ödeme yüksek olunca buraya yöneliyor. Sistemin yanlış kurulmasından kaynaklanan boşluğu bu çeteler dolduruyor.

Burada kontrolde de sorun var görünüyor.

Tabii. Normalde eğitim ve sağlık kamu hizmetidir. Eğer bu hizmeti birine devredecekseniz oraya çok iyi bir denetim düzeneği kurmanız lazım. Çetenin sacayakları belli. Bir 112 üzerinden İçişleri’ni ilgilendiriyor. Yargıyı ilgilendiriyor. Bahadır bir savcı bunu ortaya çıkarmak istiyor ama bunun ortaya çıkmasına engel olan yargı mensupları yok mu? Anlaşılan var ki adam ‘ben bunu Küçükçekmece’den Bakırköy’e alırsam orada halledeceğim’ diyor. Yargıya da nüfuz etmişler. Sağlığa nüfuz etmişler.

‘ÇOKLU ORGAN YETMEZLİĞİ GİBİ ÇOKLU KURUM YETMEZLİĞİ VAR’

Tıpta çoklu organ yetmezliği diye bir kavram vardır. Burada da çoklu kurum yetmezliği var. Siyasetin ahlakla kontrolü ve şeffaflık olmayınca mafyatik, karaborsa bir sağlık alanı oluşuyor. İktidarın hesap vermesi lazım. Bir haftadır Sayın Cumhurbaşkanı konuşmuyor bu konuda. Sağlık Bakanı’nın açıklamaları hiç kimseyi tatmin etmedi. Bir taraftan da öyle bir bataklığa dönmüş ki iş, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi olan CHP’li biri de işin içinde. Mustafa Kemal Zengin denilen adamın fotoğraf albümünü gördünüz. Fotoğrafların bir kısmının makamda, bir kısmının toplantı esnasında, bir kısmının özel olarak böyle muhabbetli bir görüntü içermesi iktidar dışında toplumsal bir çürümenin işareti. Kurumlarımızın hepsinin içine nüfuz edebilme kabiliyeti gösteren bir çeteden bahsediyoruz. Bu kelamın bittiği yer. Bu mevzularda çok sert ve radikal kararlar alamadıkça benzer çetelerin faaliyetlerine devam edeceği kanaatindeyim.

‘HİÇBİR KERVAN HÜKÜMDARIN YETKİLİSİ OLMADAN SOYULMAZ’

Öyle bir yolsuzluk sektörü var ki, bunlar nerede bir boşluk buluyorlarsa oraya nüfuz edip, gerekli kanalları oluşturup ardını da siyasete dayıyor. Sadi Şirazi’nin tabirle ‘hükümdar yol vermeden eşkıya kervan basamaz.’ Ben geçmişte siyasi ahlak yasası, şeffaflık yasası, imar yasası, ihale yasası ve bu mevzularda bir siyasi ahlak ihtilali yapmak gerekir diyerek başbakanlıkta başlattığım sürecin bedelini ağır ödedim. Ama toplum bunların çıkmamasının bedelini şu anda çok daha ağır ödüyor.

‘SEÇİMİN ÜZERİNDEN 1.5 YIL GEÇTİ, YAPISAL ISLAHAT MANASINDA ADIM ATILMADI’

İktidar yapısal reformdan bahsediyor. AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala’nın bu yönde açıklamaları oldu. Çürümeden kurtulmak için, bir arınma yaşanması için adımlar atılması mümkün mü? İktidarın bir değişim kapasitesi kaldı mı sizce?

Keşke olabilse. Yani ben o açıklamaları 28 Mayıs seçiminden sonra ciddiye aldım. Bir 5 yıl var önlerinde. Sorunların kaynağı olan şahıslarda değişiklikler oldu. İşte Süleyman Soylu gidip Ali Yerlikaya geldi. Efkan Ala görev aldı. Bu mevzuları fark eden isimlerin kabinede ya da partide yer almaları beni ümitlendirmişti. Erdoğan’ın da bu mevzularda açıklaması vardı. Ama seçimin üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçti. Gelinen nokta, performans son derece yetersiz. Yapısal ıslahat manasında herhangi bir adım atılmadı. Şu alanda şunu yaptık diyemezler. İçişleri Bakanlığı’nda bazı operasyonlar yapıldı, hemen gerisinden o operasyonları yapanlar da bir başka çete mensubu diye operasyona tabi tutuldu. Şimdi böyle bir ortamda kimse kendini güvende hissetmez.

‘BÜYÜK ISLAHATLAR GÜÇLÜ ŞAHSİYETLERLE YAPILIR, SAYIN ERDOĞAN DIŞINDA HERKES DÜŞÜK DÜZEYLİ’

Bakın bu iş nasıl temizlenir? Bir, en dorukta çok net talimat verilecek. Kurallar konulacak. 2015-2016’da bir çerçeve ıslahat planı çıkarmıştım. Alsınlar onu, şu anda uygulasınlar. Ama en baştan kendilerine uygulasınlar. Siyasi ahlak yasası çıkaracaklar. Siyasetin her kademesine mal beyanı şartı getirecekler. Şeffaflık yasası çıkaracaklar. Siyasetin finansmanı yasası çıkaracaklar. Bunların hepsi bir paket olarak tepeden uygulandığında olur. Bu adımların hiçbiri atılmıyor. Var olan sistem kötüleşerek devam ediyor.

Şunu ifade etmek isterim: Büyük ıslahatlar güçlü şahsiyetlerle yapılır. Türkiye’de Sayın Erdoğan dışında herkes düşük seviyeli oldu. Ben ayrılırken “Düşük profilli başbakan” aramışlardı. O vakitten beri herkes düşük profil haline geldi. Kendi başına karar alma gücü hissetmeyen bir İçişleri Bakanı, bir Sağlık Bakanı, bir Adalet Bakanı büyük ıslahatların içinde bulunamaz. Yarın benden de hesap sorulursa diye korkan birisi büyük ıslahat yapamaz. Keşke olabilse ben mutlu olurum.

‘BU SİSTEMDE BAKANIN HİÇBİR ANLAMI YOK, ATANMIŞ SEKRETER KONUMUNDA’

Değişimi zamana yaydılar. Hem partide hem de Kabine’de değişim iddiası var. Yapamazlar mı?

Bu sistemde bakanın hiçbir anlamı yok, atanmış sekreter pozisyonunda. Bakan değişiklikleri sadece şuna sebebiyet veriyor: Yeni gelen bakan kendini göstermek için eski bakanın yaptıklarını bozmaya çalışıyor. Mümkündür ki yeni Sağlık Bakanı Memişoğlu, eski bakanla olan kavgası sebebiyle, onun periyoduyla ilgili bir zaafı ben soruşturuyorum diye ortaya çıkarmak istiyor. Ama sen de il müdürüydün o sırada…

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilirken samimi bir şekilde Cevdet Bey’e ve Efkan Bey’e “Müsteşarlıkları kaldırmayın” dedim. Bakan yardımcılarının hepsi bir sonraki bakan olma niyetinde. O yüzden de var olan bakanın altını oyuyor. Sayın Cumhurbaşkanı da hiyerarşiyi bırakıyor. Bakanı aşarak bakan yardımcılarıyla görüşmeye başlıyor. Bu sefer bakan kendini güvende hissetmiyor. Böyle bir tablo varken, Allah aşkına şahsiyet sahibi kim bakan olmak ister?

Yani bir değişim kapasitesi görmüyorsunuz?

Şu anda görmüyorum. Keşke olsa. Bir buçuk yıl geçtikten sonra hala bir ıslahat havası estiremiyorsanız başka bir sorun var burada? Çünkü hepsi kendi bulunduğu yerden emin değiller. Abdullah Güler bir röportajında benim ismimi zikrederek bir değerlendirme yapmış.

‘DÜŞÜK PROFİLLİ ŞAHISLARLA DEVLET YÖNETİLMEZ’

Evet benim de sorularım arasında. AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler, “Erdoğan’ın yerine kim gelecek diye bir şey olmaz, bir daha Ahmet Davutoğlu örneği yaşanmaz. 2030’a doğru tüm dünyada yapılan hesaplar var. Bu nedenle de Erdoğan’ın liderliği çok önemli” diyor. Nasıl yorumladınız?

Abdullah Bey’i 1 Ekim resepsiyonunda gördüm. “Açıklaman çok doğru ama bir şey soracağım dedim. Açıklamanın doğru kısmı, -orada çakarlı otomobiller nedeniyle rahatsızlıklardan bahsetmiş- bir çürüme olduğunu siz de fark ediyorsunuz. Yanlış tarafı ise bu çürümenin sebeplerini araştırmak yerine ismimi zikrediyorsunuz” dedim. Tahminen de şöyle düşünmeniz gerekmez mi? Davutoğlu Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra Türkiye daha mı iyi oldu? Davutoğlu’nun söylediği ıslahatları önüne al dedim. Benim aleyhime imza toplanmasına sebep olan o ıslahatlar -siyasi ahlak ıslahatı, imar ıslahatı, imar yasası, şeffaflık- uygulansaydı AK Parti bugün bu sıkıntılarla karşı karşıya kalır mıydı? Davutoğlu örneğinden kastınız argümanlı bir isim değil düşük profilli bir başbakansa, bunu yaşadılar. Ben şu anda kamuoyunun önündeyim. Düşük profili başbakanının nerede olduğu tartışılır. Düşük profilli şahıslarla devlet yönetilmez.

‘BİR SİYASETÇİ KENDİSİNDEN SONRA DEVLETİ EMANET EDECEĞİ İSİMLER BIRAKMAMIŞSA BAŞARILI SAYILMAZ’

Bu yorumda Erdoğan dışında bir başka seçeneğin katiyen tartışılmayacağı da var. Erdoğan Cumhurbaşkanlığında iki dönemi doldurdu. Ancak Cumhurbaşkanının yeniden aday olmak için yollar denemeye başladığı konuşuluyor. Yeni anayasa, erken seçim tartışmaları bunun üzerinden yürüyor. Siyasette normalleşme iklimi de buna bağlanıyor. Bu yorumlara katılır mısınız?

Bir siyasi partinin iç dinamizmini, sürdürülebilirliğini sorgulatan şey, onun kurucu lideri sonrasında ne olabileceğiyle ilgili kaygıdır. Şimdi AK Parti içinde, Tayyip Erdoğan sonrasında bu işi dirayetle yapacak olan birinin çıkamıyor olması bir sorun. Sayın Erdoğan da hepimiz gibi bir fani. Bir siyasetçi de kendisinden sonra devleti emanet edeceği isimler bırakmamışsa başarılı sayılmaz. Şmdi öyle bir yere geldi ki güya devletin bekası bir kişiye bağlı. Aslında bu tıkanıklık, kamuoyunda desteğine sahip AK Parti tabanının ve insanların da içini rahatlatacak bir ismin çıkamaması Sayın Cumhurbaşkanı’nın döneminin uzatılması tartışmasını beraberinde getiriyor. Tekrar ediyorum, düşük profilli siyasetçilerle devlet yönetilmez.

‘DEĞİŞEN SİYASİ İKLİMİ OLUMLU BULUYORUM’

Yeni devirde geçen 1.5 yılda ıslahat yapamadıklarını söylediniz. Ama siyasette konuşulan bir iklim değişikliği var. CHP Genel Başkanı ile Cumhurbaşkanının görüşmeleri yumuşama, normalleşme olarak nitelendirildi. Ardından MHP lideri Bahçeli’nin DEM Parti’ye uzattığı el var. Sayın Bahçeli sizi de sert sözlerle eleştirirken Meclis açılışında aranızda olumlu diyalog geçti. Bu iklimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerisinde hesaplar olduğu konuşuluyor. Sizce de var mı? Nasıl yaklaşıyorsunuz?

Ben böyle bir sürece siyasi bir hesaptan önce o adımın, o teşebbüsün nasıl bir sonuç doğuracağı açısından bakarım. Kişilerin, yapanların hesabı iyi olur, kötü olur bilemem. Ama ben bunu olumlu görüyorum. Bahçeli’nin bana karşı söylediği kelamlardan daha önemli olan bunun birkaç aksiyonla birlikte tavır haline dönüşmüş olması. DEM’le tokalaşması, bir hafta sonra yaptığı konuşma, çok iyi bir konuşma.

Türkiye için uluslararası konjonktür çok riskli hale geldi. Yeni bir periyodun önündeyiz. Böyle bir periyoda Türkiye kendisini rehabilite ederek, kurumlarını güçlendirerek, siyasetini yumuşatarak mı girecek? Yoksa kutuplaşmanın devam ettiği, kurumların zayıflığının devam ettiği, siyasete inancın azaldığı, devlet adamlarının birbiriyle alakalarının olmadığı şekilde mi girecek? Soru burada. Genel seçim öncesi aşırı kutuplaştırıcı, beka telaffuzuyla herkesi tehdit gören, herkesi hain gören, kimseyle diyalog kurmayan bir Cumhur İttifakı yerine herkesle konuşabilen, ülkedeki kutuplaşma iklimini değiştirme eğilimi gösteren bir iktidarı tercih ederim. Bahçeli’nin verdiği demeçler bu açıdan önemli.

Bir de şu açıdan önemli. Türkiye’de 3 fay hattı var. Çağdaşlaşmayla başlayan, 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde devam eden fay sınırları. Etnik, mezhebi, laik-muhafazakar fay hatları… Üç fay sınırını sert tansiyonları olan çizgiler olmaktan çıkarmamız lazım. Bunlar sert hale döndüğünde Türkiye kırılgan bir iç yapıyla, riskli uluslararası konjonktürün arasına sıkışır.

‘KÜRTLERİN SORUNLARINI TÜRKLER DİLE GETİRMEYE BAŞLADIĞINDA SORUN ÇÖZÜLMEYE BAŞLAR’

AK Parti’nin ilk 10-12 yılı niçin başarılı oldu? Bu üç gerilimi de yönetebiliyordu. Bir taraftan terörle mücadele ediliyor, diğer taraftan kendi vatandaşlarımızın aidiyet bağlarını zayıflatmamaya itina gösteriliyordu. Maalesef Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra AK Parti ve MHP öyle bir simbiyotik ilişki içine girdi ki AK Parti MHP’lileşti. MHP de AK Parti’nin yolsuzluklar konusunda halini değiştirdi, eski muhalefeti kalmadı.

Bütün bu deneyimlerin öğrettiği bir şey var. Buna içtenlikle inanıyorum. Ben bir Türkmenim, yörüğüm, Sünniyim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Kürtlerin sorunlarını Türkler konuşmaya ve dile getirmeye başladıklarında sorun çözülmeye başlar. Kürtlerin sorunlarını Kürtlere bırakmamak lazım. Türklerin gerektiğinde bunu dile getirmesi lazım. Bulgaristan’daki soydaşlarımız için ne talep ediyorsak burada bunlara da ihtimam göstermek lazım diye bakar bir Türk. Kürtler de Türklerin korkularını gidermeli: Biz bu ülkenin vatandaşıyız, İstiklal Savaşı’nı bir arada yaptık, Türkiye’yi bölme niyetimiz yok…

Aynı adımı başka bir siyasi atsa, Bahçeli kadar önemli olmayabilir. Benim attığım adım da önemli. Yörük Ahmet’in Diyarbakır’da Serok Ahmet olması benim için değerli. Aynı şey, Alevilerin cemeviyle ilgili taleplerini bir sünni olarak benim dile getirmem sıkıntıyı çözer. Aleviliği ayrı bir din gibi tanımlama üzerinden sanki Müslüman kimliği bölme çabası mı var telaşını gidermek de Alevilerin, canların vazifeleri. Sayın Kılıçdaroğlu, başörtüsüyle ilgili yasa teklifi getirdi. Eğer CHP’nin teklifiyle başörtüsü sorunu çözülürse bir daha kimse başörtüsü sıkıntısını gündeme getiremez. Kimin sahiplendiği önemli.

‘ÇÖZÜM SÜRECİNDE İKİ HATA VARDI’

Bahçeli’nin uzattığı el “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor” sorusuna neden oldu. AK Parti’den ise ‘Yeni bir çözüm süreci yok’ açıklaması geldi. Siz de o dönem hükümetteydiniz. Çözüm sürecinde hata neydi?

Çözüm sürecinde iki tane hata oldu. Açık ifade edeyim. 2013 haziranında Türkiye’de silahlı tek bir kişi kalmayacaktı. Ama aynı periyotta bir taraftan Gezi olayları, bir tarafta Mısır darbesi, bir taraftan Suriye’de kimyasal silah kullanımı ve İŞİD tehdidinin oratay çıkmasıyla değişen konjonktür gibi olaylar yaşanınca terör örgütü silahları bırakmak yerine kentlere yığınak yapmaya başladı. Bu onların iyi niyetinin olmadığını gösteriyor. Bu tarafta hata ise, böyle süreçler kamu sistemi yok edilerek yürütülemez. 2014 yılında görevi devraldıktan kırk gün sonra 6-8 Ekim olayları yaşandığında ülkemizin bir kamu tertibi problemiyle karşı karşıya kaldığını gördüm.

‘YENİ ÇÖZÜM SÜRECİNİN İKİ SÜTUNU: TAM VE EKSİKSİZ DEMOKRASİ, ODUNSUZ KAMU DÜZENİ’

Çözüm süreci deneyiminden hareketle yeni bir süreç olacaksa iki tane sütunu var. Birisi tam ve eksiksiz demokrasi. Kayyuma karşı olmaktan Kürtçenin sosyal hayatta kullanımına kadar… İnsanların kendilerini ait hissetmeleri için verdiği oyun değerli olması lazım. Kendi dilinin değerli görünmesi lazım.

İkincisi de odunsuz kamu sistemi. Öyle yasa dışı mahkemeler kurmak, alan hakimiyetine gitmeye çalışmak, devlet dışında yargı erkini kullanacak, vergi toplayacak bir yapı olamaz. Kamu tertibi Türklerin, Kürtlerin, Sünnilerin, Alevilerin hepsinin ortak tertibi. Bugün bu iki sütun ve birlikte olmazsa yeni bir süreç olmaz.

‘AK PARTİ’NİN DİLİ 90’LI YILLARIN DİLİNE DÖNÜŞTÜ’

Bizden sonra yapılan hata ise neredeyse sorunu örgüte değil Kürtlere ve Kürtçe’ye bağlayan bir yaklaşım sergilenmesi oldu. Süleyman Soylu dönemi. Giderlerse gitsinler Kürdistan’a sözleri… Kürtlere 90’lı yıllarda kullanan dile benzer bir dile dönüştü AK Parti’nin dili.

Bugün için uzatılan bir el var ama DEM Partililer ‘bir merhabayla bu iş olmaz, somut adımlar atılmalı’ diyor. Sizce nasıl bir adım atılırsa samimiyet testinden geçerler? Yeni bir çözüm sürecinin şartları var mı?

Bütün süreçlerin en asli, en önemli, en kritik boyutu psikolojik boyuttur. Uygulamalar ayrı. Psikolojik boyutta tutarlılık görmek ister insanlar. Bir de sonrasında ne yapmak istiyor bunlar diye bakarlar. Şimdilik durumu yönetim edelim, anayasa tartışmalarından sonra böyle bir tartışmayla ekonomiyi, çeteleşmeleri unutturalım gibi taktikler varsa buradan bir hayır çıkmaz. Stratejik bir adım ise şöyle bakarız: Dünya değişiyor. Biz bu değişen ve gitgide daha fazla risk üreten uluslararası iklimde Türkiye’ye çekidüzen vermek lazım. Nasıl çekidüzen verilir. Orada en kritik kavram, aidiyet şuurunun güçlendirilmesi. Bu ‘Kürtlerin, Türklerin, Sünnilerin, Alevilerin aynı anda ‘bu devlet benim devletim’ diyebilmesiyle güçlenir. Bugün bunun söylenmesine ne engelse o engeli kaldırırsın. Kürtçe bir levhadan rahatsız olmaya başlamışsan Kürtlerin bu aidiyet kurmalarını imkansızlaştırırsın. Alevilerin Cemevine gitmesinden rahatsız olursan Alevilerin bu devleti sahiplenmesini isteyemezsin. Kürtçe de bizim lisanımız. Yabancı dil denmez. Bu toprakların dili.

Koşulları beklersek devlet adamı iş yapamaz. Devlet adamı şartları değiştirir. Sayın Erdoğan’ın bu konuda umut uyandırması, şartların hiç uygun olmadığı dönemlerde bile gereken adımları atmasıydı. Kimsenin ne diyeceğine bakmaksızın yapması gereken o.

Sayın Cumhurbaşkanı da DEM’e uzatılan el tartışmasıyla ilgili Bahçeli reddetse de yeni anayasa çalışmalarına işaret etti. Muhalefette de yumuşayan iklim yeni anayasa umuduna bağlanıyor. Siz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkisini ben ayrı değerlendiriyorum. AİHM kararlarını yok sayarsanız, yeni anayasa getirseniz ne yapacaksınız. Bazı AİHM kararları doğrudan bu meselelerle ilgili. Bunları tedavi mi edeceğiz, yoksa hastalıkları derinleştirecek miyiz? Cumhur İttifakı bu hastalıkları derinleştirerek iktidarını muhafazaya çalıştı. Tedavi edeceksek bu konuda gözü pek adımlar atmak lazım. Bunu görürsek destek veririz.

‘CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNİN TARTIŞILMADIĞI YENİ ANAYASANIN HİÇBİR ANLAMI YOKTUR’

Yeni anayasada birbirimizi aldatmayalım. Anayasa toplum sözleşmesi, hukuki referans ve devlet kurumlarının birbirleriyle alakasını tanımlar, denge kontrol sistemleri kurar. Numan Bey’le konuştuk. Net bir soru sordum. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu tartışmanın içinde olacak mı? Olmayacak dedi. Şu anda anayasanın kritik konusu, ilk dört madde de değil, insan haklarıyla ilgili konular da değil. Anayasanın kritik sorusu, cumhurbaşkanı hükümet sistemi devam edecek mi, etmeyecek mi? Bizim anayasaya bakışımız çok net. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini de içine alan kapsamlı bir anayasa değişikliğini tartışmaya da, destek vermeye de hazırız. Ama kamuoyunda gündem değiştirmeye odaklı ya da ilk dört madde etrafında ideolojik kutuplaşmalar yaratmaya odaklı yeni anayasa tartışmalarını faydalı bulmuyoruz.

Sizin ilk dört hususa bakışınız nedir?

Çok açık söylüyorum. 12 Eylül anayasasının tümünün yeniden yazılmasını doğru görürüm. İlk dört unsurun özüyle ilgili kimsenin bir sorunu olduğu kanaatinde değilim. Ankara’nın başkent olması, cumhuriyet olması, cumhuriyetin nitelikleriyle ilgili sorun yok. Ama özgüvenle benimsenen şeylerin illa bir koruma altına alınması gerekir mi? Bu ayrı bir tartışma konusu. Ama bugün sorun da gündem de Anayasa’nın ilk dört maddesi değil. Mevzuyu buna odaklamak mevzuyu mecrasından saptırmak olur.

‘İKİ BİLİNMEZ: ECEL VE ERKEN SEÇİM’

Erken seçim mümkünlüğü görüyor musunuz?

Türkiye’de iki şeyi bilemezsiniz. Her an hazır olmanız lazım. Biri ecel, oburu de erken seçim. İnanmış bir kişi her an Azrail’in gelebileceğini bilmeli, ona göre yaşamalı. İyi bir siyasetçiyseniz de her an erken seçim sandığının gelebileceğini bilmeli ve ona göre siyasetinizi yapmalısınız. İktisadın bu kadar kötü, asayişin bu kadar sorunlu olduğu bir yerde erken seçimin toplumsal baskıyla esasen gelmesi lazım. Kararsızlar yüzde 30-40’ı bulmuşsa bu iktidara güvenoyu yok demektir. Doğal olarak seçime gitmesi gerekir. Bu toplumsal, ekonomik koşullar devam ederse ülke 2028’e kadar seçimsiz gidişi kaldıramaz.

‘AK PARTİ YAŞAMAK İSTİYORSA PARLAMENTER SİSTEME GEÇMELİ’

Parlamenter sisteme geçiş mümkünlüğü görüyor musunuz?

AK Parti yaşamak istiyor, varlığını Türk siyasetinde devam ettirmek ve tekrar toparlanmak istiyorsa parlamenter sisteme geçmeli. Şu anda bunu tartışmaz ama tartışacağı günler gelir.

‘DEVA İLE BİRLEŞME: KAPILAR KAPANMIŞ DEĞİL’

DEVA ile birleşme mümkünlüğü rafa kalktı mı?

Türk siyasetinde iki tehlike görüyorum, bir kutuplaşma, iki atomizasyon. Aynı eksen üzerinde çok sayıda parti var ve bir araya gelemiyorsa bu sıkıntıdır, kutuplaşmaya yardım eder. Vatandaşlar burada bir alternatif oluşturulamıyorsa eski partimde devam edeyim der. En başından bu yana her türlü uzlaşıyı gösterdik. Her şey benim olsun, genel başkan da bizden olsun, partinin ismi de bizim olsun derseniz ilerleme kaydetmek zor olur. Şu anda kapılar kapanmış değil. Sadece DEVA ile ilgili değil. Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi ile de görüşüyoruz. Bu dağınıklığı gidermek ve milliyetçi-muhafazakar diyeceğimiz, gerçek anlamda temiz siyaseti savunan bir alternatif oluşturmamız lazım. Ama bu konuda herkesin fedakarlık yapması gerek. Fedakarlığı bir taraftan bekleyip sonra da o tarafı suçlamak doğru değil.

Açıkça sorayım. Cumhurbaşkanı adaylığınızın ilanını şart koştuğunuz için sürecin tıkandığı iddia ediliyor.

Ülke menfaati için, AK Parti parçalanmasın, dağılmasın diye elinde olan başbakanlığı bırakmış birisinin muhayyel bir Cumhurbaşkanlığı üzerinden engel olduğunu kimse düşünmemeli. Ama iki parti birleşecekse -mesele kişilerin bir araya gelmesinden çok bu partinin tabanlarının kurumlarının birleşmesiyse- hem genel başkan bizden olsun hem de birleşme bizim partide olsun dediğiniz zaman, engelleyen şey odur. Ben alternatif çözüm yolu gösterdim, kamuoyuna ilan ettim. Bizim tekliflerimiz her zaman masada. DEVA şimdi bir grup kuralım diyor. Bizim bir kümemiz var. Saadet Partisi’yle bir mutabakata varmadan başka bir grup görüşmesi yapmayız kimseyle.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Hatimoğulları’ndan Sağlık Bakanı’na ‘Yenidoğan Çetesi’ Tepkisi: Derhal İstifa Et

HIZLI YORUM YAP