32,6645$% 0.32
35,5639€% 0.42
2.509,16%1,72
4.049,00%1,37
16.220,00%1,37
2.390,92%1,48
10.851,78%-0,19
Bu konferans, sadece devletlerin ve devletler arası örgütlerin katıldığı bir etkinlikti. Sonuç bildirgesine de fakat bu özelliğe sahip olanlar imza atabilirdi. O halde Fener, böyle bir bildirgeye nasıl imza attı? Üstelik de “ekümenik patrik” unvanıyla. Hatırlayalım “ekümenik patrik” demek, Ortodoks dünyasının üst yöneticisi demek. Fener’in böyle bir statüye sahip olmasını ne Türkiye ne de Ortodoks dünyası kabul ediyor (Fener, Ortodokslar arasında sadece eşitler arasında birinci olarak görülüyor. Başka hiçbir yetkisi yok). Fener’i ekümenik yapmak isteyen ABD. Zira ABD, Fener aracılığıyla dünyadaki Ortodoks halkları yönetme peşinde.
Nedense milliyetçi veya laik-Atatürkçü kesitlerden bazıları de bunu normal karşılıyor. Kimisi Türkiye’nin Fener aracılığıyla -tıpkı Fatih devrinde olduğu gibi- Balkan halklarını denetleyebileceğini söylüyor, bazıları da “neredeyse tamamı Müslüman olan ülkede bir avuç Rumdan niçin ürktüğümüzü” soruyor.
Fener (veya İstanbul) Patrikhanesi, İstanbul’un fethinden beridir, yani 571 yıldır, Türkiye sınırları içinde. Ama bizde Fener hakkında çalışma, çok az (“Ben bu mevzuyu araştırdım” diyenlerin çalışmalarına baktığımızda pek birçoklarının kusurlarla dolu olduğunu görüyoruz). O nedenle, bu mevzuyu 20 yıldır inceleyen biri olarak müsaadenizle yazayım:
ABD, ekümeniklikle birlikte patriğin Türk vatandaşı olma kuralının kalkmasını istiyor. Yani ABD vatandaşı Ortodokslar da patrik seçilebilsin isteniyor. Bu, Türkiye’nin hiç denetleyemediği, ABD’nin kontrolüne geçen ve çevre ülkelere yönelik olarak siyasi haller ortaya koyan bir devlet içi devletin ortaya çıkması demek. Bunun İstanbul Rumlarının haklarıyla ne alakası var?
Fatih, Rum Patriği’ne çok geniş yetkiler verirken sonraki gün bu yetkileri geri alacak güçteydi. Bugün Türkiye’nin gücü, ABD vatandaşı bir patriği alaşağı etmeye kâfi mi? Sorunun yanıtı “hayır”sa bu kurum sizin gücünüz değil, ABD’nin gücü olur.
Fatih, Osmanlı’yı dini cemaatler aracılığıyla yöneten “millet sistemi”ni kurumsallaştırmış ve bütün Ortodoksların idaresini patriğe vermişti. Dünyevi yetkilerle donanan Fener patriği, Osmanlı’nın çağdaşlaşmasına, din ile dünya işlerinin ayrılmasına da şiddetle karşı çıkacaktı (Mustafa Reşit Paşa 1839’da Gülhane’de Tanzimat Fermanı’nı okuduktan sonra keseye sokarken Fener patriğinin “O ferman o keseye girsin de bir daha çıkmasın” dediği söylenir. Bkz: Bülent Tanör – Osmanlı–Türk Anayasal Gelişmeleri). Cumhuriyetin ilanıyla Uygar Kanun kabul edilip uygar hukuka ait yetkilerin laik mahkemelere geçmesine en çok itiraz edenlerden biri de Fener patriği idi. O nedenle Fener Patrikhanesi, Türkiye’deki gayrimüslimlerin bir temsilcisi değil, olsa olsa o kısmın en geri kurumudur.
Son olarak Fener Patrikhanesi’nin 1990’ların ikinci yarısından itibaren Fethullahçılarla (FETÖ) “dinler arası diyalog” adı altında nasıl sıkı fıkı olduklarını, FETÖ yayın organlarında patrikhaneye nasıl güzellemelerin başladığını hatırlayın. Gazetemizin önde gelen isimlerinden İlhan Selçuk, Erol Manisalı, Mustafa Balbay Ergenekon kumpasıyla hedef alınırken Fener patriği, bu kumpası tasvip eden açıklamalar yapıyordu.
O nedenle ekümenikliğe “evet” demek Cumhuriyetçiliğe de Atatürkçülüğe de uymaz.
Volkan Özdemir Dağıstan’daki Saldırıları Değerlendirdi: ‘Din Çatışması Amaçlanıyor’
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.