DOLAR

32,9059$% 0.3

EURO

35,7526% 0.41

GRAM ALTIN

2.517,90%0,68

ÇEYREK ALTIN

4.081,00%0,63

TAM ALTIN

16.350,00%0,64

ONS

2.379,21%0,35

BİST100

10.743,30%-0,49

Öğle Vakti a 13:14
Bursa HAFİF YAĞMUR 24°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Deniz Gök: Herkesin Başına Gelen İlişki Kaygılarını Yazdım

ad826x90

‘Çocuklar Duymasın’ ve ‘Seksenler’ gibi televizyon dizileri başta olmak üzere pek çok çalışmada yer alan senarist Deniz Gök’ün ilk romanı ‘Çıkma Teklifi Geri Gelsin’, Düşbaz Kitaplar tarafından yayımlandı. ‘Çıkma Teklifi Geri Gelsin’, bir gazetenin magazin servisinde editör olarak çalışan ve aynı zamanda yaşadığı toksik alakayı, ilgilere dair çıkmazları ele aldığı ilk kitabını yazmaya çalışan Melodi Mermerci’nin öyküsünü anlatıyor. Kitap, hem Melodi’nin hem de arkadaşlarının yaşadıkları üzerinden farklı ilişki çeşitlerini, çeşit çeşit erkeklik hallerini ve sonu çıkmaza varan ilgileri mercek altına alıyor. Deniz Gök ile ‘Çıkma Teklifi Geri Gelsin’i, toksik bağlantıyı ve kadın dayanışmasını konuştuk. Deniz Gök

‘HEPİMİZİN ORTAK SESİ OLMAK İSTEDİM’

‘Çıkma Teklifi Geri Gelsin’ nasıl ortaya çıktı? Yazım sürecinde zorlandığınız veya keyif aldığınız kısımlar neler oldu?
Son üç yıldır çok fazla ilişki kıssasına maruz kaldım. Dinlemeyi, istenmese de yorum yapmayı, yönlendirmeyi, akıl vermeyi haddimi aşmayı çok severim. Kimse de beni bozmaz sağ olsun… Çok fazla arkadaşım var ve arkadaşlarım arasında da siz deyin çağdaş Güzin Abla ben diyeyim ilişki bakanı böyle bir misyonum var. Deno acil koş, şöyle bir şey oldu. Ben şimdi ne yapacağım?, Acil koş bana böyle bir mesaj attı, ne cevap vereceğim?, Biz şimdi neyiz Deno?, Sence barışır mıyız?, Sence sevgili miyiz?, Sanki başka kızlarla görüşüyor mudur? gibi sorular için çalıyordu telefonum veya konutuma geliyorlardı. Ben de güya kendime verecek aklım varmış gibi arkadaşlarıma akıl veriyordum. Neyim ben ilişki yargısı falan mı? diyemediğim için kitap yazayım bari dedim. Şaka bir yana, gerçekten artık herkesten benzer kıssalar duymaya başlamıştım. Adı konmamış ne idüğü belirsiz bağların, içinde şüphe barındıran, tereddütlü sevgilerin tüm kadın arkadaşlarımın başına geldiğini görünce, paylaşılır bir sıkıntımız olduğunu fark edip, hepimizin ortak sesi olmak istedim. Kitap çıkalı neredeyse bir buçuk ay olacak, aldığım reaksiyonlara bakılırsa da o denli de oldu gibi gözüküyor. Aaa bu kız benim, Bu olay benim de başıma gelmişti, Off ben de bunları duydum, Ben de bu yanılgıları yaptım, inanamıyorum gibi bildiriler alıyorum daima. Kendi kız arkadaş grubum arasında da geyik muhabbet yapıyorduk. Sanki ‘Çıkma Teklifi Geri Gelsin’ diye Taksim’de eylem mi yapsak, duran adam gibi Bağdat Caddesi’nde dursak mı, kâfi bu tertibe baş kaldıralım diye. Durun dedim; jop falan yeriz, TOMA’yla ıslanırız, anamız babamız üzülür yapmayalım o denli şeyler. Ben bir kitap yazayım, çözeyim meseleyi… Umarım kitabımı okuyan kadınların hiçbiri çıkma teklifi almadan kimse ile ilişki kurmaz ve bu nizamı bozan ben olurum. Bu kitabı yazmak çok keyifliydi. Çok eğlenerek ve gülerek yazdım. Kendim yazdım diye demiyorum vallahi çok komik oldu. Arada sırada küçük küçük kısımları yakın etrafımla de paylaşıyordum, onların da eğlendiğini, güldüğünü görmek bana motivasyon oluyordu. Zorlandığım tek kısım, aynı zamanda çok fazla işim vardı. Bir yandan kitap yazıyor, bir yandan da farklı işler yapıyordum. Her birini aynı anda yürütmek benim için çok yorucu ve gerilimli oldu. Kitap kusursuz olmalıydı, vaktinde bitmeliydi. Diğer taraftan yine kusursuz şekilde yürütmem gereken bir iş sürecim vardı. Hata yapmadan, hiçbir alanı ihmal etmeden çalışmak istiyordum. Çok yoruldum, zorlandım yer yer gerilimden sinir harpleri geçirdim ama değdi. Şimdi hepsinin meyvesini topluyorum.

‘GERÇEK BİR İLİŞKİ ŞÜPHE BARINDIRMAZ’

Kitabın merkezinde toksik ilişki kavramı yer alıyor. Toksik ilişki kavramını nasıl tanımlarsınız? Bu temayı işlerken nelere dikkat ettiniz?
Yaşadığın şeyin ismini bilmediğin, ‘Ben ne yaşıyorum sence?’ diye bir diğerine sorma ihtiyacı hissettiğin, ‘Beni seviyor mu sanki?’, ‘Mesaj atsam mı sanki?’, ‘Arasam rahatsız olur mu sanki?’, ‘Buluşmak istesem ne der sanki?’ diye düşündüğün, başın içinde daima dönen ve sanki ile biten bu cümlelerin sayısı oldukça fazlaysa toksik bir ilişki içindesindir. Zira gerçek bir sevgi, gerçek bir ilişki şüphe barındırmaz. Sanki demezsin. Diğerine soru sorma ihtiyacı hissetmezsin zira soru yoktur sağlıklı bir bağlantıda. Bulanık, flu değildir. Nettir, berraktır. Falcı falcı dolaşıp, tarotçu ablalara kendini rezil etmene, özel hayatını deşifre etmene gerek kalmaz mesela gerçek ve sağlıklı bir münasebette. Toksik ilişki, içinde şüphe barındırırken, aynı zamanda harikulade de bir manipülasyon da içerir. Devamlı sende bir kaybetme korkusu, hata yapıyorum hissiyatı vardır. Bunu toksik ilişki içinde olduğun muhattabın sana ustalıkla yapar. Toksiktir, adı üstünde zehirlidir yani. Seni günden güne zehirler. Tavuktan zehirlensen istifra edince rahatlıyorsun ama işte ‘erkolardan’ zehirlenince kusarak kurtulamıyorsun. Keşke bir kussak da geçse. Kuşkular, manipülasyonlar kendin gibi olmanı, kendin gibi davranmanı mahzurlar. Zehirlenmiş bir insan olarak farklı davranırsın. Zombi istilasına uğrayan insanların rengi, yürüyüşü falan değişiyor ya motamot o denli… Akrep soksa ayağın şişer, morarır mesela. Vücudun bir tepki verir özetle. Aynı zehir ‘erkolardan’ geldiğinde de işte beyin işlevlerini kaybediyorsun. Love zehirlenmesi diyorum ben buna. Deno Hospital’a love zehirlenmesi şikayeti ile gelen hastalarımızı çabucak tedaviye alıyorum. Üstelik SSK, özel sağlık sigortası vb. bir sağlık güvencesi de aramıyorum. Kitabı alıp okumaları yeterli. Önce kitabı okutuyorum, sonra bir iyileşme reçetem var onu uyguluyoruz. En fazla bir haftada hasta fabrika ayarlarına geri dönüyor. Love zehirlenmesi yaşayan hastalarımı fal bataklarından, tarotçu ablalardan kurtarıyorum. Tezim bu yönde… Umarım bu röportajı okuyan falcılar beni dövmeye gelmez. Kendimi biraz ciddiyete davet etmem gerekirse, kitabımda bu temayı işlerken en çok didaktik olmamaya dikkat ettim. Umarım başarmışımdır. Okuyucuya ne yapması gerektiğini direkt değil de dolaylı yollardan aktarmak istedim. Zira başkası çok sıkıcı olurdu ve kişisel gelişim kategorisine girerdi. Ben eğlenceli bir hikaye anlatmak istedim, güldürmek istedim. İçinden de okuyucu kendi için isterse dersler çıkarsın, tavsiyeler alsın… ama isterse. Eğlenirken, gülerek okurken farkında olmadan kendi yaptığı yanlışları fark etsin ve onları bir daha yapmasın. Biz gülüp eğleniyorduk baktık bir anda getirmişiz çıkma teklifini hiç farkına varmadık diyelim. Ayaklanmamız da eğlenceli olsun istedim. Deno Akademi’de travmalardan şaka çıkarılır. Beklerim…

Melodi Mermerci karakterini yaratırken gerçek yaşam tecrübelerinden ilham aldınız mı?
Ben sosyoloji mezunuyum. İçinde yaşadığımız toplumun dinamiklerini analiz etmek, yorumlamak, tanımak benim işim. Bunun eğitimini aldım. Ben, son yılların ilişki haritasını çıkardım aslında. Toplumda en çok rastlanan kadın ve erkek tiplerinden ürettim karakterlerimi. Başlarına gelen öyküler de yine günümüzde en çok rastladığımız ilişki öyküleri oldu. Aslında bir grup insan üzerinden, son yıllarda yaşanılan ilişki modellerinin tablosunu çıkardım. Herkesin yaşadığı ilişki sorunlarının, maruz kaldığı erkek veya kadınların bir simülasyonu oldu bu kitap. Başarılı da oldu gibi gözüküyor çok şükür. Benim de başıma geldi, Benim de böyle bir arkadaşım var dedirtmek istiyordum. Çok şükür her okuyan diyor.

‘PAYLAŞILIR DERTLER KİTABI OLDU’

Melodi ve arkadaşlarının yaşadıkları ilişkiler, toplumda yaygın olarak rastlanılan durumları da yansıtıyor. Bu karakterlerin kişisel gelişimlerini nasıl kurguladınız?
Çok özel şeyler yaşıyoruz, bir tek bizim başımıza geliyor zannediyoruz ama resme uzaktan baktığımda o denli olmadığını görüyorum. Bize sosyoloji derslerinde olayları bir çemberin içine almayı öğrettiler. Normal insanlar- yani sosyolog olmayanlar- çemberin içini görebiliyor. Kendini çabucak o çemberin içine sokuyor. Birinden taraf oluyor. Mesela o an çemberin içinde bir kavga var diyelim… Şiddete, kötü kelama maruz kalıyor, tahminen öfkeleniyor, taraflı oluyor, cevap veriyor, savunuyor vs. gayet doğal zira çemberin içinde. Kendi de çemberin içinde olduğu için kendini, tepkilerini, nasıl gözüktüğünü göremiyor ve sonuç olarak sağduyulu davranamıyor. Ama bir sosyoloğun çabucak o çemberin dışına çıkması, çemberin dışından o kavgaya ve insanlara bakması, analiz etmesi, tarafsız olması ve yorumlaması gerekir. Ben de bir sosyolog olarak içinde bulunduğumuz bu ilişki çemberinden çıktım ve çemberin dışından analiz ettiğimde gördüm ki kadın erkek münasebetlerinde herkes çok anonim şeyler yaşıyor. Yaş, meslek, eğitim, köken her şey değişiyor ama love bölümünde hengameler, uyuşmazlıklar, kaygılar, beklentiler daima aynı. Sonuç olarak herkesin başına gelen ilişki kaygılarını yazdım, bir kişinin başına gelen değil. Karakterlerimi herkesin arkadaşlarından yarattım, özelliklerini o denli bir seçtim ki kesinlikle herkesin o denli bir arkadaşı vardır, buna çok dikkat ettim. Paylaşılır dertler kitabı oldu.

‘YAŞADIĞIM HER SORUNUN ÜSTÜNDEN SADECE ARKADAŞLARIM SAYESİNDE GELDİM’

Melodi başına ne gelirse gelsin tahlili daima arkadaşlarının yanında arıyor/buluyor. Arkadaş bağlantısı ve kadın dayanışması kitapta önemli bir yer tutuyor diyebiliriz. Bu dayanışmayı kitaba nasıl entegre ettiniz ve okurlara vermek istediğiniz mesaj nedir?
Bu sorunuz için çok teşekkür ederim. Artık size kitapla ilgili gelen sorulardan en sevdiğiniz hangisi oldu sorusuna verecek bir karşılığım daha var sayenizde.

Bu benim hayatta en önemsediğim konu. Deniz böyle biri, kitaba kendimden kattığım tek ve en güzel anekdot. Her zaman söylerim, sıhhatin, paran ve arkadaşların olsun çözemeyeceğin konu, aşamayacağın sorun yoktur. Bu üçü hariç herkes, her şey az ötede oynayabilir. Ben yaşadığım her türlü sorunun üstesinden sadece arkadaşlarım sayesinde geldim. Aynı şekilde başarılarımı da bir arada kutladık. Bir arada ağlamak kadar birlikte gülmek de önemli. Çağımızda oburunun başarısına sevinmek, derdine üzülmekten daha zor maalesef. Neyse ki ben her konuda olduğu gibi bu konuda da çok çok şanslıyım. Hiçbir şeyin arkadaşlardan önemli olmadığını, herkesin, her şeyin bir gün seni bırakıp gidebildiğini deneyimledim. Sıhhatin, hoşluğun, aşkın, aklın bile sadece bir insanın değil… Ama arkadaşlarının asla seni bırakmadığını gördüm. Her birinin varlığı için her gün şükür ediyorum. En çok ertelediklerimiz aslında bizi hiç bırakmayacağından emin olduğumuz, garanti gördüklerimiz oluyor. Hiçbir aşk, hiçbir ilişki veya hiçbir iş, arkadaşların önüne geçmesin istedim. Bu yüzden benden tarihe bir not kalacaksa bu ahir ömrümde, kitabımda da arkadaşlık ve dayanışma teması ön planda olsun sonsuza kadar dünyada kalsın istedim…

Kitabınızdaki olayların akışını belirlerken gerçek hayatta şahit olduğunuz kıssalardan veya duyumlardan esinlendiniz mi?
Röportajın başında ayrıntılı belirttiğim gibi anlattığım öyküler bir kişinin başına gelen değil, herkesin başına gelen ve en çok rastlanan hikayelerdi. Paylaşılır bir kitap olması açısından özellikle dikkat ettiğim bir konu oldu bu. Toplumda en çok görülen ilişki ve insan tiplerinden kurguladım öyküyü. Günün sonunda okuyan herkese ben de böyle bir şey yaşadım, benim de böyle bir arkadaşım vardı dedirttim.

Kitapta ele aldığınız çeşitte ilişkiler kendi hayatınızda da karşınıza çıktı mı? Bu tecrübeler yazma sürecinizi nasıl etkiledi?
Tövbe diyelim. Kendi başıma gelmedi. Allah düşmanımın başına bile vermesin kitapta yazdığım ilişki modellerini. Biz çemberin dışından bakan garip bir sosyolog-yazarız sadece efendim. Allah çemberin içine düşürmesin. Çok dinledim, çok gözlemledim. Sadece Türkiye’de değil, Avrupa ve Amerika’da yaşayan arkadaşlarımın farklı milletlerden oluşan arkadaşlarını da dinledim. Yunan da olsa ghostlanıyor, Alman da olsa gashlightinge uğruyor, İngilizler love bombinglenmez diyorduk ama o denli oldu diyerek kaleme aldım. Münasebetlerin globalde bir değişime uğradığını görünce ilişki bakanı olarak bu konuya ben el atmayacağım da kim atacak dedim. Çıkma teklifini geri getirmeden de susmayacağım. Bu yolda bana yol arkadaşlığı yapmak isteyen herkesi El Ele partisine beklerim. Kitabın sonunda parti için üyelik formu var. Okuyanlar görmüştür. Çıkma Teklifi Geri Gelsin, Deniz Gök, 192 syf., Düşbaz Kitaplar, 2024.

Ele aldığınız, toplumsal beklentiler nedeniyle şekillenen ilişki dinamiklerine dair neler söylemek istersiniz? Kitapta işlediğiniz temaların toplumsal yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben medya çalışanlarının beklentilere göre üretim yaptığını değil, şahsen beklentileri belirleyecek şeyler ürettiklerine inanan biriyim. Yani bizler ne yazarsak ne söylersek, alışılmış ki bu kollektif bir biçimde olursa daima bir ağızdan yaparsak bunu, toplumda bir beklenti yaratır. İşte o zaman bir şeyleri değiştirip dönüştürebiliriz. Nasıl Japon çocuklarını kahveye alıştırmak için kahveli şekerler dağıttılarsa okullarda, bizler de okutan, izleten insanlar olarak okuyucunun ve izleyicinin zamanla damak tadıyla oynayabiliyor, onu ve tercihlerini etkileyebiliyoruz. Bunun farkında olan, buna inanan kadın bir yazar olarak da özellikle kadınların ve tahminen erkeklerin dürüst ve sağlıklı aşk veya arkadaşlık ilgileri kurabilmelerine naçizane bir katkım olması için yazdım.

‘BİR ŞEYİN ÖĞRETİCİ OLMASI İÇİN ÖNEMLİ BİR ŞEKİLDE ANLATILMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM’

‘Çıkma Teklifi Geri Gelsin’, mizah ögesinin da güçlü bir şekilde kullanıldığı bir kitap. Mizahın bu kadar yoğun olmasını nasıl sağladınız ve bu dengeyi nasıl kurdunuz?
Öğretici bir kitap olmasını temenni ederken, didaktik ve sıkıcı olmasından kaçındım özellikle. Şekil olarak da sevinçli ve latifeli biri olduğum söylenir. Biraz günlük hayatta konuştuğum gibi, olaylara verdiğim tepkiler gibi yazdım kitabımı da. Başıma ne gelirse gelsin kesinlikle dalga geçerim, şaka yaparım. Eğlence yoksa ben yokum, durmam çabucak ‘çıkış’ yaparım. Bir şeyin öğretici olması için de önemli bir şekilde anlatılması gerektiğini düşünmüyorum. O yüzden sadece kendim gibi oldum, kalbimden geldiği gibi aktardım müşahedelerimi. Eğlenceli oldu günün sonunda içerik. Kendi hayatımda dengeyi kurmaya çalışırken de düşündüğüm bir şey vardır daima. Hayat bir okul aslında, yaşadığımız her gün de bir ders. Görebilene. Öğrenmek için, birinin bizim başımıza vurarak ve bas bas bağırarak anlatmasına gerek yok. Gün içinde ne yaşarsak yaşayalım ondan bir şey öğrenmek üzerine benim yaşam ideolojim. Başıma gelen herhangi bir olaya reaksiyonum salt üzülmek veya salt sevinmek olmaz hiçbir zaman. İyiyi de kötüyü de hafızaya atar ve devam ederim. Geçerim onu. Sıradaki gelsin derim. Diyelim sevgilimden ayrıldım, tamam üzüldüm teşekkürler devam edelim şimdi sıradaki olay ne oynat Uğur şeklinde yaşarım. Yoğun bakıma kaldırıldığım düşünülür ama ben o esnada muhtemelen üçüncü toplantıma giriyorum, bir ay sonraki tatilimi çoktan organize etmişim, akşam arkadaşlarımla gideceğim yemekte giyeceğim kombin başımda hazır ve sevgilisinden ayrılan arkadaşıma teselli mesajı yazmakla meşgulüm. Çoktan unuttum bile ne olmuştu birkaç saat önce? Ya da kitabım çok okundu çok sevildi, çok mutlu olurum arkadaşlarıma haber veririm, bu birkaç saat sürer sonra yine devam ederim. Evet sıradaki güzel şey ne? Yapmam gereken işler ne? Unuturum onu çabucak, geçerim yani, kalmam ben o anda o histe hiçbir zaman. Hayat da böyle, ırmaklar de böyle, tabiat da böyle. Akar, değişir, dönüşür. Tutunmak, kalmak iyi veya kötü herhangi bir histe, tabiata karşıt, benim normalim değil özetle. Amuda kalkıp yürümek gibi olağandışı.

Mizahi bir üslupla yazmanın avantajları ve zorlukları nelerdir? Bu üslubu seçmenizde etkili olan faktörler nelerdir?
Mizahi bir üslupla yazmak inanın, önemli ciddi yazmaktan çok daha zor. Sosyoloji okurken bizim sınavlarımızın tek bir sorusunun yanıtı on sayfa oluyordu. Makale yazıyorduk toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine mesela veya toplumsal katmanlaşma üzerine. Uygarlık Tarihi dersinin imtihanlarında yaz Allah yaz, koskoca tarihi yazarak bitirebilir misin? Okuyarak da bitmedi bu arada, çok uzundu… Neyse şaka bir yana kolaydı ama yazması zira sadece analiz, tespit ve yorum yapıyorsun. Okuyan kişiye sadece bilgi ve görüşlerini aktarıyorsun. Onu eğlendirmek veya güldürmek gibi bir kaygın yok, neden olsun esasen. Birini uygarlık tarihi ile güldürmek sanırım isteyeceğim ilk üç şeyden biri olmaz. Zira isteyeceğim ilk üç şey çoktan belli. Bir bir milyon dolar, iki iki milyon dolar, üç üç milyon dolar. Zira geri kalan her şeye sahibim çok şükür. Konumuza dönecek olursak, herkes farklı şeye gülüyor. İşin riskli yanı insanları güldürmek, eğlendirmek için özellikle şaka yapmak. Genellikle de başarısızlıkla sonuçlandığını görmüşümdür. O yüzden ben Şu latifeyi yaparsam çok gülerler haa diye yazmadım. Formülüm kendi güldüğüm, kendi eğlendiğim biçimde yazmak oldu. Böyle daha doğal olduğunu düşünüyorum. Zorlama şakalardansa gönülden geldiği gibi ifade etmeyi daha iyi buluyorum kendim için diyelim.

Benim de gönlüm daima eğlenmekten yana olduğu için, organikte kitap da bu şekilde mizahi bir lisanda gelişti.

‘YAZARIN ANLATMAK İSTEDİĞİ BİR HİKAYESİ OLUYOR’

Uzun yıllar televizyon senaristliği yaptıktan sonra roman yazmaya nasıl karar verdiniz? İki yazım şekli arasında ne gibi farklar gözlemlediniz?
Kitap tek başına ürettiğin bir şey. Yazarken hiçbir şey gözetmeksizin sadece aklından ve gönlünden geçenleri beyaz sayfaya aktarıyorsun. Bu yüzden inanılmaz konforlu. Ama dizi veya film o denli değil. Yazdığın sahnenin çekim pratiğini de gözetmen gerek. Hava durumunu, çekim yerinin uygunluğunu, oyuncularının veya ekip arkadaşlarının programını. Her şeyi ama her şeyi düşünmen lazım. Özgür olduğun bir alan değil. Kitap yazmak tek başına tatile çıkmak, dizi yazmak çeşitle tatile çıkmak diyebilirim. Seninle seyahate çıkan bir otobüs dolusu insan, bir sürücü ve bir rehber var. Yüz kişinin aynı fikirde olması imkansız. İkisinin de değişik keyifleri var. Bir iş birliği içinde güzel bir ürün ortaya çıkarmanın tadı da çok başka, o sevinci o başarıyı paylaşmak, bir arada gururlanmak süper bir duygu. Tek başına üretmek de hoşmuş, yeni deneyimledim. Yazmak karar vererek yaptığın bir eylem değil, en azından benim için o denli. Dolayısıyla da bir sabah uyandım ve kitap yazmaya karar verdim, olmadı. Muharririn anlatmak istediği bir hikayesi oluyor. Anlatmak, göstermek, paylaşmak… Kalbine ve aklına girdiğinde kendine saklayamıyorsun, çabucak döküyorsun, akıtıyorsun… Akıttığında ister onu bir kitaba dönüştür, ister diziye, ister sinemaya. O sana kalmış. Mantıyı ister borcama koy, ister tencerede kalsın, ister tabaklara servis et. Üretim bittikten sonra, gerisi sunum.

Kitabınızı okuyanlardan gelen en ilginç veya beklenmedik geri bildirim neydi?
Sevgili Oya Doğan bu kitabın sadece bir ilişki kitabı değil politik de bir kitap olduğunu söylemişti. Şaşırdım ama bir o kadar da mutlu oldum. Kitabı derinlemesine okuyan birkaç kişiden biri diyebilirim. Görmek isteyene, çok fazla mesajı var ve evet politik de… Sadece bir romantik güldürü değil. Hayat gibi. Hayatın içinde ekonomi, siyaset, aşk, sağlık, aile, arkadaşlar, hayvanlar, spiritüel dünya gibi her türlü şey varsa, bu kitap da o denli.

Bu kitap sonrasında başka müelliflik projeleriniz var mı? Yeni projelerinizden bahsedebilir misiniz?
‘Çıkma Teklifi Geri Gelsin’in sinemasını yazacağım. Aynı zamanda ikinci kitap ‘Erkolar Kapatılsın’ı da yazıyorum. Çok kült efsane bir mecmuada yazmak için görüşmeler yapıyorum, şimdilik ismini söylemeyeyim. Zira güzel kızlar hasta olmazlar, onlara nazar paha… Şimdilik planlarım bu şekilde ama bana güven olmaz her an başka şeyler de yazabilirim.

Romanınızın bir televizyon dizisine uyarlanmasını ister miydiniz? Şayet öyleyse, hangi istikametlerinin ekranlara taşınmasını özellikle isterdiniz?
Tabii ki çok isterim. İçeriğime aşığım sineması, dizisi, TV programı, YouTube programı, yapılabilecek her şeyi yapmak isterim bu kitaptan. Hatta geçen kapağını bez çanta yapıp kullanmaya karar verdim. Turşusunu bile kurabilirim kışın… İçerik olarak her türlü projeye çok uygun bir kitap. Her şey olur ondan, dizi olursa olaylar ve karakterler daha derinlemesine aktarılır. Zira biliyorsunuz TV dizileri yüz altmış dakika ve şayet bir de izlenirse yüzü aşkın bölümler yazıyor senaristler. Bu da her hafta yüz otuz sayfa demek. Daha fazla karaktere, daha fazla yere ve daha fazla kıssaya muhtaçlığın var. Kitapta iki üç sayfa ile geçtiğim bir mevzuyu muhtemelen dizisi olursa bir dönem anlatabilirim. Ben en çok arkadaşlık dayanışmasını, kadınların birliğini ve ayaklanmasını ön plana çıkarmak isterim. Bunu pastanın keki yaparım. ‘Erkolar’ ve romantik ayrıntılar da pastanın kreması ve süsü olur.

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Aşkın ve Hayal Dünyasının Kitabı: ‘Saklı Yürek’

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.