34,4779$% -0.01
36,1706€% -0.19
2.961,20%-0,02
5.045,00%0,00
20.118,00%-0,02
2.668,74%-0,11
9.367,77%3,72
Bir insan dil hakları olarak ne ister? Her şeyden önce anadilini hayatın her alanında sınırsız engelsiz kullanabilmek ister. Yine de çocuklarını cetlerinin dili ve kültürüyle engelsiz bir şekilde yetiştirmek ister. Bir de dilini de günümüz yaşam şartlarına göre yenileyebilmek ve geliştirebilecek imkân, kurum ve araçlara sahip olmak ister. Üstte sıraladığımız bu talepler en temel taleplerdir ve dil hakları için en dar çerçeveyi oluşturmaktadır. Her insan doğuştan bu haklara sahip olmalı, bu haklar olmadan bir insan onurlu bir yaşam süremez, bu nedenle hiçbir devlet bu hakları ihlal etmemeli, sınırlamamalıdır.
Bugün dünyadaki dilsel durum nedir? Buna birkaç sözle de cevap verebiliriz. Bugün, dünya çapında yaklaşık 7.000 konuşan dil var. Tahminlere göre, 2100 yılına kadar, yok olma riski altında olmayan ve ebeveynler tarafından yeni kuşaklara aktarabilme imkanına sahip sadece yaklaşık 300-600 güvenli dil kalacak.
Dünyamızda bazı lisanlarda konuşanların azalması ve hatta kalmaması ne doğal gelişme ne de kaçınılmaz bir şeydir. Bu durum kolonyalistlerin yürüttüğü işgal ve ırkçı siyasetlerin doğrudan eseridir. Sömürgeci devletin yetkilileri, amaçlarını ve taleplerini yerine getirmek için gücün dilini ve lisanın gücünü birlikte kullandılar. Dünyadaki birden fazla dil, bu dil siyasetlerinin bir sonucu olarak bugünkü durumuna düşmüştür.
Kısacası günümüzdeki mevcut sistem, insanlara kültürel ve dilsel tekçiliği dayatmaktadır. Tıpkı biyolojik cinsler alanında geliştiği gibi, kültürel alanda da insanlık tekçi bir yaşama doğru itilmektedir.
Birçok bilim insanı, kültürel ve dilsel bütünleşmenin, tabiatın ve hayvan tiplerinin tekdüzeliği gibi dünya için tehlikeli olduğu konusunda hemfikirdir.
Dilbilimci Tove Skutnabb-Kangas’ın değerlendirmesine göre, dilsel insan haklarının eksikliği, lisanların varlığı için bir tehdit oluşturuyor. Skutnabb-Kangas hükümran lisanda batırma sistemiyle verilen tekçi eğitimi soykırım olarak nitelendiriyor. Onun görüşüne göre, bir dili eritme siyasetleri, bir dil grubunu yok etmek amacıyla yürütülmekte ve bu da o kümeye soykırımı uygulanması anlamına gelmektedir. Üstte ismini andığımız dilbilimci bu görüşünü temellendirmek için “BM Soykırım Hatasının Önlenmesi ve Cezalandırılması Mukavelesi’nin ikinci maddesine atıfta bulunmakta, adı geçen madde şu kararları içermekte:
a) Bir kümenin üyelerini öldürmek;
b) Bir kümenin üyelerine zihinsel ve fizikî olarak zarar vermek;
c) Bir kümenin üyelerinin tamamen veya yarı yarıya fizikî fonksiyonsuz kalmasına neden olan siyasetler izlemek;
d) Bir kümenin çoğalmasını engellemek için onlara doğum kontrol teknikleri dayatmak;
e) Bir kümenin çocuklarını zorla başka bir kümeye nakletmek.
Skutnabb-Kangas’a göre eğitim yoluyla asimilasyon, bu kontratın 2b ve 2e unsurlarını ihlal etmek anlamına gelir ve bu nedenle soykırım hatalarına girer.
Saha çalışmalarıyla onlarca kez sınanan ve ispatlanan araştırmacıların bu değerlendirme ve argümanlarına karşı, ezilen kümelere tek lisanlı siyasetler dayatan güçler bazı münasebetler ileri sürmektedir. Bunlardan bazıları kültürel haklar talebini, çok dilliliğin ve çok kültürlülüğün korunmasını yabancı güçlerin, özellikle de misyonerlerin işi olarak görüyor, bu temelde yürütülen asimilasyon siyasetlerini yasal göstermek istiyorlar.
Yürütülen tekçi siyasetlerinin bazı destekçileri ve akıl daneleri de dil, kültür ve kimlik arasındaki güçlü alakayı reddetmektedir. Bu kısımlar görüşlerini desteklemek için de melez insanların varlığını öne sürüyorlar. Onların görüşüne göre, dil ile kültürel ve etnik kimlik arasında bir ilişki yoktur. Dil kaybolsa bile toplum başka bir lisanda kültürünü ve etnik kimliğini devam ettirebilir.
Bu kanıları ileri sürenler doğal olarak anadilde eğitime de karşı çıkıyorlar. Onlara göre azınlık lisanlara mensup ailelerin kendileri de böyle bir şey istemiyor ama bazı dilbilimciler ve düşünürler onlara bu inancı veriyor ve anadili taleplerini dile getirmeleri için onları teşvik ediyor.
Yukarıda sıraladığımız bu sebepleri bugün de birçok Türk siyasetçinin ağzından duyuyoruz. Temel dil haklarına karşı çıktıktan sonra şimdi de tahlilden, demokrasiden bahsediyorlar. Onların demokrasisi “Roma demokrasisi” gibi görünüyor; bu demokrasi sadece “Ne Mutlu Türküm” şiarını benimseyenler için var. Seçilmiş belediye liderlerinin yerine valilerin atanması da bu tutumu ispatlar niteliktedir. Birçok Kürt insanın da tavrına karşı, “Temel haklarımızı içermeyen bu demokrasiden bize ne?” demesi gayet doğal ve haklı bir tepki olur.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Dördüncü Cinste Sonuçlandı: Mehmet Akarca Kamu Başdenetçisi Oldu