34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
“Ellili yılların sonunda bir gece, Viyana şehir parkında bir soygun gerçekleşir. Aşağıdaki kişiler yürüyen bir adamı yakalar: Rainer Maria Witkowski, onun ikiz kız kardeşi Anna Witkowski, Sophie Pachhofen, eski ismiyle von Pachhofen ve Hans Sepp. Rainer Maria Witkowski’nin adı, Rainer Maria Rilke’den geliyor. Hepsi on sekiz civarında, Hans Sepp birkaç yaş daha büyük, ama onda da olgunluktan eser yok…”
Nobel ödüllü feminist şair, romancı, oyun yazarı, mütercim Elfriede Jelinek’in ‘Dışarıda Kalanlar’ı bu cümlelerle başlıyor… Romanı Almancadan çeviren Anıl Alacaoğlu.
AMANSIZ ŞİDDETİN EŞLİK ETTİĞİ HIRSIZLIKLAR
Birbirinden farklı sosyal sınıflara mensup adı geçen dört genç, bir adamı feci bir şekilde dövüp cüzdanına el koyuyor. Amansız şiddetin eşlik ettiği hırsızlıkların devamı geliyor. Aile içinde sıradan bir hayat süren gençler, saldırı sırasında çocuk rolünden çıkıp tekinsiz gençlere dönüşüyor. Soygun sonrası ise hiçbir şey olmamış gibi kalabalığa karışıyor.
Yazarın anlatımıyla Rainer çetenin beyni, Hans elleri, Sophie bir nevi dikizcisi, Anna ise tüm insanlığa kızgın… Gelelim Jelinek’in yarattığı sıra dışı karakterlerin özelliklerine…
İkiz kardeşler Rainer ve Anna liseden mezun olmak üzere. İsmini şair Rilke’den alan Rainer, entelektüel olma isteğinde. Şiddetten kalan vakitlerini edebiyata ve bir gün yayımlanmasını umduğu kitabını yazmaya ayırıyor. Sartre’ı ve Camus’nün ‘Yabancı’sını okuyor. Çetesindeki üyelere felsefi söylevler çekmeye bayılıyor. Toplumsal yaşamın kurallarını küçümseyen Rainer’in anarşiye eğilimi var.
Kardeşi Anna piyano çalıyor ancak kendini ifade etme konusunda sıkıntılı. Bir anda dili tutuluyor. Bu yüzden bir psikiyatristten destek alıyor. Anna iki tip insandan nefret ediyor: Birincisi malı mülkü, arabası ve ailesi olanlar, ikincisi diğer herkes. Kardeşler işledikleri suçlara “De Sade, suç işlememiz gerektiğini söylüyor” diyerek felsefi kılıflar yaratıyorlar.
KRONİK ZORBALIK
Babalarına gelince; savaştan tek bacakla dönen eski bir Nazi subayı. Baba Witkowski yeni nizamda malul maaşı yetmediğinden gece bekçiliği yapıyor. Sık sık, öldürdüğü insanların kararmış iskeletlerini düşünüyor. İçindeki denetimsiz öfkeyi ailesine yöneltmekte hayli cömert. Anna çocukken bir doğum gününde babasına bir demet müge hediye ettiğini, babasının çiçeği klozete atıp sifonu çektiğini hatırlıyor.
Witkowski’nin savaş sonrası edindiği bir hobisi var: Porno fotoğrafçılığı. Zorbalıkla eşinin müstehcen fotoğraflarını çekiyor. Eşine poz verdirirken muktedir olduğu günleri ve yarattıkları vahşeti huşu içinde anımsıyor. “Soyun Margarethe, bir iki çıplak fotoğrafını çekeceğiz! Korku dolu bir ifade takınman lazım. Direnci kırmak her zaman daha caziptir, ben de savaşta sayısız insanın direncini kırdım, onları şahsen yok ettim.” Kronik zorbalık ‘Herr Witkowski’yi gün geçtikçe daha yaratıcı kılıyor: “Aklımda yeni bir fotoğraf serisi var, derinde kesikler, yarıklar ve küçük delikler açabilirim.”
Anne Margarethe ise yediği dayaklar yüzünden yorgun. Çocuklara göre annenin yediği dayaklar dünya savaşının kaybedildiği gün başlıyor çünkü babası, üniformalıyken yabancı insanları dövüyordu, şimdiyse elinde olanı yani anne ve çocukları dövüyor. Kadın evdeki şiddet ortamına inat evlatlarına insanlık öğretmeye çalışıyor. Bedeni ve ruhundaki yaralara rağmen hiç olmazsa küçüklere yaranabilmek için kayısılı turtalar yapıyor. Ancak aradığı anlayışı onlarda da bulamıyor. Yine de onların kalplerine güveniyor. Oysa “kalplerinin ritminin çoktan bozulduğunu” inkar etmeyi yeğliyor.
Gelelim çetenin diğer iki üyesine: Personellik yapan güzel Hans Sepp ve Sophie… Hans Sepp’in işçi hareketinden gelen babası Mauthausen toplama kampında öldürülenlerden. Annesi işçiler için mücadelesini sürdürüyor. Oğlunu afiş yapıştırmak için hareketin içine çekmeye çabalasa da Hans’ın gözü yükseklerde. Sophie’nin ailesinde ise çokça para var ancak ilgi ve sevgiden mahrum. Bir villada yaşıyor ve sık sık arkadaşlarını evinde ağırlıyor. Sporun her türlüsüne yatkın. Hans da tıpkı Reiner gibi zengin Sophie’ye aşık. Hans’ın annesi ise bu durumdan rahatsız, “Böyle devam edersen farkında bile olmadan işçi davasına ihanet edeceksin” diyor. Hans’ın hayali ise bir gün öyle veya böyle bir villada yaşamak.
SAVAŞ SONRASI ORTAMI
Yazar öyküsünü anlatırken savaş sonrası ortamının da fotoğrafını çekiyor. Yoksul sınıfa mensup halkın ezberlerini şöyle anlatıyor: “Tasarruf yapmayı bilen insanlar. Eskisi hâlâ orada dururken gidip hemen yenisi alınamaz” veya “Burada yaşayan insanlar bir şeylere göz yummakta deneyimlidir.”
Ve bir pazar yeri tasviri; “Savaş vaktinden kalma yünlerin sökülüp yeniden örülmesiyle yapılmış yün başlıklar, geniş kayak pantolonları, ağır ve güçlü ayakkabılar ve en berbatı: korkunç öğlen yemeği çıkını.”
Ve bir diğeri; “Polonya’nın karları artık el değmemiş ve beyaz değil, el değmiş ve kanlı. Ancak kar yağmaya devam ediyor, şimdiye kadar kayıpların izi bile kalmadı.”
KİRPİ MESAFESİ
Kurmacada, olay örgüsü tüm taraflarıyla ortaya konduğu için okurda bir empati duygusu doğar. Ancak Jelinek’in yarattığı karakterler ile arasında “Kirpi Mesafesi” oluşuyor. Okur; psikolojik-sosyolojik bir bağa tutunup karakteri anlamaya çalıştığı anda kirpinin dikenlerine hedef olabiliyor.
MÜNZEVİ HAYATTAN DÖKÜLEN SATIRLAR
‘Dışarıda Kalanlar’ın huzursuzluğu tetikleyen karanlık yapısına bu denli değinmişken, yazar üzerine de birkaç hatırlatma yapmakta yarar var. Jelinek, yaşadığı tasa bozukluğu nedeniyle edebiyata tutundu. Terapi niyetine yazdıkça tanındı ve beğenildi. Müelliflik, kalabalıklara karışamayan Jelinek için bir sığınak oldu. Çalışırken tek başına olmayı gerektiren edebiyat, sosyal fobisini yenmeye yetmese de Jelinek’in en itibarlı ödülleri kazanmasını sağladı. Yazdıkları, görüşleri hatta aldığı mükafatlar bile tartışmalara neden oldu. 2004 yılında Nobel Ödülü’ne layık görülen yazar, anksiyetesi yüzünden merasime katılamadı. Onun yerine bir video mesajı gösterildi. Nobel’i kazandıktan sonra tamamen inzivaya çekildi. Bir röportajında kendisi için “Yakın etrafımdaki tek kişi benim” dedi. Elbet, yazdıkları kadar dış dünyadan kopukluğu, kendi kabuğundaki gizemli ömrü da yazarı ilginç kılıyor. Meraklı okur, göz önüne olmayı sevmeyen muharririn gizemli dünyasının ipuçlarını yazdığı satırlarda ve eski röportajlarında arıyor.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Yalnızlığın Sınırları: Bukowski’nin Battaniyesi