DOLAR

32,7082$% 0.12

EURO

35,4255% -0.09

GRAM ALTIN

2.476,35%-1,39

ÇEYREK ALTIN

4.025,00%0,42

TAM ALTIN

16.127,00%0,42

ONS

2.357,21%-1,41

BİST100

10.864,08%0,11

İmsak Vakti a 03:39
Bursa AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • Bursa Gündem Haber
  • Genel
  • Dr. Eşref Atabey, Türkiye’deki Gerçek ‘Beka Sıkıntısı’nın Ne Olduğunu Ortaya Koydu: Sömürge Madenciliği

Dr. Eşref Atabey, Türkiye’deki Gerçek ‘Beka Sıkıntısı’nın Ne Olduğunu Ortaya Koydu: Sömürge Madenciliği

ad826x90

Tıbbi Jeoloji Uzmanı Dr. Eşref Atabey Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

– Altın madenciliğinin sakıncası nedir? 

Altın cevheri, diğer metalik madenlerden krom, demir, kurşun gibi yer kabuğunda damar şeklinde bulunmaz. Kayaç içinde toz şeker teneleri gibi saçılı halde bulunur. Kayaç içinde damar şeklinde bulunan cevherler yer altı işletmesiyle ya da cevher damarı takip edilerek alınabilir, bu haliyle tabiat fazla tahrip edilmez. Lakin altın işletmesinde durum farklı. Önce etütlerle altın cevherinin nerede ağırlaştığı tespit edilir. Cevherin olduğu yere sondajlar yapılır, rezerv tespit edilir. Kayaç içinde saçılı haldeki altını elde etmek için o kaya kütlesi tümüyle yerinden sökülüp kaldırılır, bu cevherli kayaç kırılıp, çok ince tane boyutuna getirilir ve  liç adı verilen yığını sodyum siyanürle sürece tabi tutulup o şekilde altın elde edilir. Bu bakımdan altın madenciliği tabiata çok zarar verir. Cevher alındıktan sonra geriye işe yaramayan lakin çevre için etkisi yıllarca sürecek ve bir felakete yol açan sülfürlü ağır metallerin bulunduğu pasa (artık) bırakılır.

– Pekala siyanürün ziyanı için ne dersiniz?

Canlılar için bilinen zehirlerin en tehlikelisi hidrojen siyanür gazıdır. Siyanür; ağız, hava, su, temas yoluyla alındığında kısa sürede öldürücü güçlü bir zehirdir. 

Altın madenciliğinde Siyanür suya karıştığı zaman siyanojen klorür gazına dönüşür. Bu gaz zehirlidir. Toplu balık ölümlerine yol açar. Siyanür kanser yapmaz. Siyanür bedene girince karaciğerde Rhodanese denen savunma hormonları devreye girer, siyanür tiyo-siyanite dönüşerek idrar yoluyla bedenden atılır. Kanser olması için uzun süre hücrelerde birikim olması lazım. Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Zehirli Hususlar ve Hastalık Kayıt Ajansına göre (ATSDR) siyanürün kanser yaptığıyla ilgili bir bilimsel bilgiye ulaşılamadı. Fakat siyanür kimyasal olarak alındığında insan dahil tüm canlıları öldürür. Yani kanser yapmaz öldürür. Etkisi uzun müddetli değil, kısa vadeli öldürücüdür. Havadaki hidrojen siyanürünün beşere etkisi şöyle olur: Litrede 0.3 mg olursa çabucak öldürücü oluyor. Boğaz yoluyla, ağız yoluyla alınmadan kastetmiyorum, sadece nefes almaktan söz ediyorum. Madencilikte siyanür havaya karışırsa ve litrede 0.3 mg olursa çabucak öldürür. Dünya Sağlık Örgütüne göre içme suyunda siyanür litrede 0.05 mg’ı aşmamalı. Siyanürün diğer etkisi kayaç ve toprakta hareketsiz duran ağır metalleri yani kurşun, cıva, çinko, antimon gibi hareketli hale getirerek bitkilerin daha fazla toksik element almasını sağlar ve bitkiler ve organizmaları zehirler. Toprak yoluyla yer altı suyuna geçer.

– İliç’te toprağa siyanür karışmış mıdır?

Karışmıştır. İliç Türkiye’de altın madenciliği yapılamayacak tek yer. Buranın topografik özelliği dik olması. 45 derece eğimli bir yamaçta. Güneyinde Munzur Dağının sırtları var. Kuzeyi Fırat’ın Karasu Nehri ile sonlu. Ortalarında derecikler var. Sabırlı Deresi’nin doğusunda atık havuzu, batısında işletme var. Munzur dağları yüksek olduğu için kar fiyat. Kar suları eridiği zaman yer altından süzülerek Karasu Irmağı’na ulaşır. Kayaç yapısı da kireçtaşı dediğimiz boşluklu, gözenekli kar ve yağmur suları bünyesinde biriktiren birer su deposu görevi görüyor. Madencilikte bu su depoları ortadan kalkar, tahrip olur. Siyanürle altın elde etmek için ortamın asitliği 9.5-11 arası tutulur. Ortam asiditesi 11 üzeri ise hidrojen siyanür yok üzeredir. Ortamın asitliği 9 civarında iken hidrojen siyanür ve siyanür derişimi eşittir. Asidite 7’nin altında ise ortamda sadece hidrojen siyanür görülür. Buharlaşır ve havaya karışır. Toprakta da siyanür bulunur. İliç liç yığını akması sırasında da böyle olmuştur. Kontrolden çıkan liç yığınında havanın nemi ve suyun etkisiyle ortam asiditesi 7’nin altına düşmüş ve hidrojen siyanür havaya, Siyanür bileşikleri de yer altı suyuna ve toprağa karışmıştır.

– İçme suyuna karışma riski konuşulur daima…

Madenciliğin etrafa ve tabiata tesirini ele aldığımızda, ilk olarak morfolojik yapı  bozulur. İkinci ziyanı ise içme ve yer altı sularına olur. Madencilikte bir yerde işletme evresine gelindiğinde önce yüzeydeki toprak sıyrılır, sonra bitki örtüsü ve orman ortadan kaldırılır. Zira cevherli kayaya ulaşmak için üstündeki ormanı, bitki örtüsünü ortadan kaldırmak gerek. Toprağı da kaldırmak zorundasınız. Toprağı da dozerlerle sıyırırlar ve maden bittikten sonra tekrar sermek için bir yere depolarlar.

– Depolanan toprak kaç yıl dayanır?

Diyelim ki o toprak 10 yıl depo yerinde durdu. Özelliğini kaybeder. İçindeki canlı organizmalar yok olur. Yağmur suyuyla yıkanır. Toprak özelliği kalmaz. İçinde organizmaların, minerallerin olmadığı canlılığı olmayan kuru bir madde olur. 

– İkinci etki yer altı sularına demiştiniz…

Evet, zira kayalar bizim içme suyu sağladığımız depolardır. Biz yeraltı kuyu sularından, barajlardan, içme veya kullanma suyu temin ederiz. Bunun da kaynağı kayaçlardır. Kayaların içindeki gözenekli, boşluklu yapılarda kar ve yağmur suları birikir.

Bir yerden yüzeye çıkar. Dereciklerden derelere, çaya oradan ırmaklara derken doğal bir sistem kurulur. Dolayısıyla madencilikte yeraltı suları kurur. Üçüncüsü ise patlatmalar. Madende yüzde 80-90’a patlatma işlemi yapılır. Özellikle cevher minerallerinde, metalik madenlerde genelde patlatma kullanılır. Patlatma toz kaldırır.

‘EKOLOJİK DENGE BOZULUR’

Önemli bir nokta da şu: Kükürt, madencilikte bir numaralı düşmandır. Altın madenciliğinde pasa olarak kenara koyduğunuz “artık” materyal, depoladığınız yerden yağmur suları ve kar sularıyla daima yıkanır ve aşağı doğru süzülür. Siyanür içindeki elementleri hareketli hale getirir. Pasa tabanında asidik bir su birikir ve sülfürik asite dönüşür. Yani en tehlikeli asit. Bu da yer altı sularına, içme sularına, barajlara karışır. Balıkların ve mikroorganizmaların topluca vefatına neden olur. Tabiatın ekolojik istikrarı bozulur.

– Çok büyük ziyanlardan söz ediyorsunuz. Altına bu kadar ihtiyaç var mı? 

Altın mücevherhat, yatırım aracı, elektronik ve Merkez Bankası’nda külçe biçiminde garanti aracı olarak biriktiriliyor. İşin tuhaf istikameti şu: Altın yer altından çıkartılıyor, sonra tekrar kasalarda yer altına koyuluyor, koruma ediliyor. Yer altından yeryüzüne çıkartılıyor, sonra tekrar yer altına sokuluyor, biriktiriliyor. 

– Pekala teknolojideki kullanımı…

Elektronikte kullanım oranı yüzde 6 civarında. Bu ölçüde altın da Dünyada ve Türkiye’de yetecek kadar mevcut. Altın, diğer metaller gibi ihtiyaç olan bir maden değil.  O zaman altın madeni ocağı açmaya ve altın elde etmeye, doğayı da tahrip etmeye gerek yok. Son yıllarda altın yerine geçebilen bazı elementler olduğu için elektronik endüstrinde de oranın düştüğünü biliyorum. Yani en büyük pay mücevheratta. Bu da altının insanlığın mecburî ihtiyacı olmadığının ispatı. 

– Zenginler için mi çıkıyor altın?

Evet. Altının zorunlu insan ihtiyacı değil, bir lüks aracı olduğunu söyleyebilirim. Günlük yaşamını sürdürme telaşı içinde olan insanların altınla bir ilgisi yok.

‘ALTIN VARSILLAR İÇİN’

– Yani tabiata zarar veren altın madenciliğinin beşere iyi yönde bir geri dönüşü yok mu?

Yok. Altın ve diğer madenlerin kullanımı daha çok varsıl insanlar için. Örneğin her yıl otomobilini, kol saatini, cep telefonunu değiştirenler veya ellerindeki aletleri beğenmeyip daima yenileyenler daha çok metal harcamış oluyor. Zira o değiştirdiği araçların hepsi krom, demir, bakır, altın… Bu da tabiattan elde ediliyor. Böyle bir yaşam biçimi olanlar, ormanı, içme sularını, yeraltı sularını, havayı daha çok kirletiyor anlamına gelir. Özetle altın madenciliği varsıllar için yapılıyor dersek yanlış olmaz.

– Altın madenin ömrü ne kadar?

Her madenin bir ömrü var. Altını çıkarmak morfolojik yapıyı bozar. Yıllar boyunca devasa çukurlar oluşturulur. Metalik madenlerin ömrü rezerv durumu ve işletme şartlarına göre değişir. Türkiye’deki Altın ocakları ömürleri 10 ile 30 yıl arasında değişiyor. 5 yıl olan da var.

– Pekala ömrü bittikten sonra?

O bölgedeki kaya kütleleri yerlerinden kaldırıldığı için devasa çukurlar oluşuyor. 40-45 hatta 90 derece eğimli devasa çukurlardan söz ediyorum. Uzaydan baktığınızda yerin derinliğine konik şeklinde inen kara delik şeklinde görülür. 

– Çukurlar kapatılmıyor mu?

Bu çukurlar o yöredeki insanlar, canlılar ve yabani hayvan için bir tehlike oluşturuyor. Çukurlara düşüyorlar, yuvarlanıyorlar. Bir de suyla doluyor. Hayvanlar boğuluyor. Suyla dolduğu zaman oraya düşen bir canlının kurtulma talihi yok. 

– Neden doldurmuyorlar?

Bununla ilgili yönetmelikte madenlerin işletildikten sonra eski haline getirilme şartı var. Bütün maden şirketleri: “Biz cevheri aldıktan sonra eski haline getirdik, ağaçlandırdık” der. Benim gezdiğim gördüğüm maden ocaklarında çukurlar daima motamot bırakılmış durumda. 

– Bölgeyi eski haline getirmek mümkün mü?

Toprak milyonlarca yılda oluşur. Peynir gibi kestiğiniz kayanın üstünden fidan dikemezsiniz.

Diyelim ki diktiniz, onun yeşermesi, kök salması yıllar alır. Orman oluşturamazsınız. Tarım toprağı canlı bir varlıktır ama siz bunu bozup yapay bir park oluşturuyorsunuz. Karşıdan bakın, cılız fidanlar görürsünüz. Bunu gösterip “İşte ağaçlandırdık” diyorlar. Bunun adı orman değil. 

– ÇED raporları için yorumunuz nedir?

Altın ruhsatı alan işletmek için Çevresel Etki Değerlendirme Raporu hazırlamak zorunda. Bunu, bakanlığın yetkili kıldığı, piyasadaki özel ofisler aracılığıyla hazırlıyorlar. Ankara Öveçler’de, Balgat’ta her bina neredeyse ÇED ofisi olmuş. Yüzlerce ÇED raporu inceledim. Adresleri belli, şirketleri paylaşmışlar. Kolaylıkla raporu alıyorsunuz. “Kopyala yapıştır” raporlar hazırlanıyor. Sonrası kolay Bakanlık maden alanını görmeden rapor üzerinden ÇED onayını veriyor. Her şey bilimsellikten uzak ve fizibilite etütlerine dayanmadan prosüdüre uygun düzenleniyor. Denetleme yok. Bakanlığın kâfi elemanı yok. 

‘BU GÜCE KARŞI MÜCADELE ZOR’

– Yargı kararlarına rağmen işletmeye devam edilmesinin sebebi nedir?

Yerel halk ziyanı gördükçe mahkemeye başvuruyor. Bu sefer avukat ücretleri devasa olduğu için bunun altından kalkamıyorlar. İstekli çevre avukatları buluyorlar. Bu istekli avukatlar dava açıyor, davayı takip ediyor ve iptal ettiriyorlar. Ama neden ötürü yürütme durdurma verilmişse, ÇED iptal edilmişse 2009/7 sayılı genelgeyle eksiği tamamlayıp ve işletme devam ediyor. Sonra tekrar dava açılıyor. Yol masrafı, konaklama, dava takibi… Yine bir sürü maddi zorluk çıkıyor. Bu sırada madenciler de kirletmeye devam ediyor. Halk eylem yapıyor, bu hareketler kolluk gücü ile durduruyorlar. Bazı köşe müellifleri o madenin ne kadar yararlı olduğunu anlatan yazılar yazıyor. Dolayısıyla vatandaşın karşısında büyük bir güç var. Bu güce karşı mücadele etmek çok zor.

‘YÜZDE 99.2’Sİ ÖZEL BÖLÜMÜN ELİNDE’

– İpin ucu ne zaman, nasıl kaçtı? 

Yıllarca toprakta yaptığım çalışmalarda, madenciliğin yabanî şekilde yapıldığına şahit oldum.

1935’te Atatürk tarafından ülke madenlerinin aranıp bulunması için kurulan MTA, 1985’te genel müdürlük oldu, özerkliğini, enstitü kimliğiyle birlikte araştırmacı kimliğini de kaybetti. 2000’lere kadar önemli şekilde Türkiye’deki tüm madenler aranıp bulundu ve işletilmesi için ETİBANK’a devredildi fakat ETİBANK’ta özelleşti. 1963’te madenlerin yüzde 75’i kamunundu. Geldiğimiz noktada madenlerin yüzde 99,2’si özel dalın elinde.

– Ne kadarı yabancı?

Bunun yüzde 80’i yabancı şirketlerin elinde. Yani şu anda sömürge madenciliği var.

– Nedir sömürge madenciliği?

Bir ülkenin şirketleri, başka bir yabancı ülke sınırları içinde o ülkenin iş gücünü ve imkanları kullanarak maden işletip, maden üretiyorsa, cevher elde ediyorsa ve bunun büyük hissesini kendi ülkesine götürüyorsa bunun adı sömürge madenciliğidir. Türkiye’de şu anda yapılan sömürge madenciliğidir.

– Türkiye bunu neden kabul ediyor?

Çünkü yabancı şirketler Türkiye’deki ortaklar eliyle altın madenciliği başta olmak üzere tamamen çıkar alakasına dayalı sistemi kurmuş durumda. Bu yönetenlerin özel bir siyaseti, tercihi. 24 Ocak 1980’tan sonra bu kararlar alındı, özelleştirme yapıldı, tüm varlıklarımız satıldı. Madencilik de şu anda siyaseti besleyen önemli ögelerden biri haline geldi.

– Nasıl besliyor?

Üç öge besliyor. Bir enerji sektörü, iki inşaat sektörü, üç madencilik sektörü. Yenilebilir enerji son yıllarda çok moda oldu. Güneş enerji santralları, HES’ler vs. Üçü de ihale yoluyla yapılıyor. İhale kanunu onlarca kez değişti, her seferinde farklı bir şey konuluyor. Şu anda madencilikle ilgili yabancı şirketlerin yararlandığı düzenlemeler, Osmanlı’dan gelen kapitülasyonların bir devamı şeklinde olup yabancı sermayeli şirketler TÜBİTAK’ın verdiği ARGE dayanağından Maden Kanunu’nda öngörülen teşvikler ile diğer her türlü teşvikten yararlanıyor.

Üstüne üstlük bu şirketler ülkemizde madencilikten elde ettikleri yararları kendi ülkelerinde borsada kullanıyor. Diğer taraftan çifte vergilendirmeyi tedbire mutabakatlarına dayanarak kendi ülkelerinde vergi ödüyorlar. Türkiye’deki ortakları bürokrasideki işlerini takip etmek, işlerini kolaylaştırmak, maddede yönetmelikte bir tıkanıklık olduğunda bunları aşmak için yardım ediyor. İliç örneğinde olduğu gibi.

‘5 MİLYON KİŞİ ÖLDÜ’

– Madenciliğin iktisattaki yeri nedir?

Madenciliğin gayri safi milli hasıla içindeki payı 2022’ye göre yüzde 1,4. Biz doğayı yok eden madencilik yerine bu güzelim, dağları, kayaları, taşları, turizm için teşvik etsek, dünyadaki turistleri çeksek, değil yüzde 1, tahminen yüzde 10 katkı koyarız. Örneğin Kemaliye dünya UNESCO listesi içinde, tahminen Türkiye’nin en güzel yerlerinden birisi, Fırat Vadisi’nin yamacında. Ama etrafı İliç altın, Divriği demir dahil madenlerle çevrili. Burada turizm potansiyeli var. Dutu ünlüdür ama üretemezseniz, bal, İliç peyniri şu anda riskte. Zira Erzincan tulum peyniri, İliç madeninin bulunduğu meralarda oluyor. Şu anda oralar madencilik adı altında işletiliyor, meralar yok ediliyor ve yerler tahrip ediliyor. Dünyada tek madenciliğe dayalı zenginleşen bir ülke yok. Dünyanın en fazla değerli madenlerini cep telefonların vazgeçilmez metali koltan cevherini bulunduran Demokratik Kongo Cumhuriyeti dünyanın en yoksul ve acılar yaşayan ülkesi. Sömürge madenciliği, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne acı ve gözyaşından başka bir şey vermeyen, 1994 yılından beri iç karışıklıklarda yaklaşık 5 milyon kişinin vefatına neden oldu.

– Diğer ülkelerde madencilik nasıl yapılıyor?

Kanada’da bir kadın, parktan çiçek koparıp bir kafeye oturuyor. Herkes tuhaf tuhaf bakıyor. Beş dakika sonra iki polis geliyor. Alıyorlar elindeki çiçeği, ölçüyorlar. 40 santimetre. 40 santim 400 dolar yapıyor ve soruyorlar: “400 dolar mı ödemek istersiniz, 4 gün hapishanede kalmak mı”. Diğer taraftan Kanadalı şirket Türkiye’ye geliyor, ülkemizin altın üstüne getiriyor. Hiçbir kural tanımıyor. Dünyada böyle değil maalesef. Çevreyi güzelleştirerek de madencilik yapılabilir.

– İstihdama da mı yararı yok?

2022’ye göre kamuda 13 bin 800 kişi çalışıyor. Özelde 131 bin 690. Tüm ülke sathına yayılan ruhsat sayısı 384 bin. Ailelerle birlikte 3 ile çarpsanız 400 bin yapar. Köylüye; “Gençleri işe alacağız” deniyor ama tümü hayalden ibaret. Bu madencilik yerele hiçbir yarar getirmedi. Her madenci önce muhtarla anlaşır. Masraf köyün mescidine, çeşmesine, yoluna bakar. Halısı var mı, ne eksik… Tüm bunları yaptıktan sonra köylünün gönlünü alır.

– Birçok farklı yerde itirazların olduğunu görüyoruz…

İnsanlar bilinçlendi. Madenin nelere mal olduğunu, suları kirlettiğini, hayvanları, meraları nasıl yok ettiğini gördüler, artık gözleri açıldı. Şimdi maden dendiği zaman, etrafa, eserlerine, suyuna, toprağına, hayvanlarına verdiği ziyanı gördüğünden vatandaş doğru ya da yanlış hepsine karşı çıkıyor. Ama şuurlu bir şekilde.

‘ALTIN MADENCİLİĞİ YASAKLANMALI’

– Pekala hepsine karşı çıkmak ne kadar doğru?

Bu da tehlikeli. Sonuçta madencilik yapmamız gerekiyor. Bizim refahımız, hayatımız için metal önemli. Endüstrinin lokomotifi, endüstrinin destekleyici bir ögesi. Gereksinimimiz var. 

Doğada her maden işletmesi aynı tahribatı yapmaz. Maden kümelerine göre tahribat durumu değişir. Metalik madenler, bunlar içinde de altın madenciliği doğayı en fazla tahrip eder, ekosisteme zarar verir. Bundan ötürü ve altına da zorunlu ihtiyaç olmadığından altın madenciliği yasaklanmalıdır.

– Nasıl yapmalıyız?

Öncelikle kamu eliyle yapacağız. Gerektiği yerde, gerektiği kadar, gereksinimimiz kadar yapacağız. Ham madde madenciliği değil, cevheri işleyen tesisler kuracağız. Yurt içinde ham maddeyi işleyen tesisler yaparak, ürün elde ederek kendi cevherimizi kendimiz işleyeceğiz ve kendimiz kullanacağız. İhracat yapmayacağız. Gerek yok.

– Şu an Türkiye’nin her yeri “Maden var” diye denetimsizce kazılıyor mu?

Türkiye’de maden tarifinde sıkıntı var. Tarif şöyle yapılıyor: “Ticari değeri olan, üretilip satılabilen petrol, doğal gaz, jeotermal dışındaki tüm hususlar madendir”. Buna göre Türkiye’nin her tarafı maden tarifinde. Maden bulunduğu yerde mevcut olan, başka yerde bulunmayan cevheri içerir. Maden olmayan tortul malzemeler ile kayaçlar ise her yerde bulunurlar. Bu durumda mermer ve taş ocakçılığı, kum ve çakıl maden değildir. Kanundaki bu maden tarifi tüm yabancı şirketlere, ülkenin bütün kaynaklarını peşkeş çekme anlamı taşıyor. Bu tanıma göre Türkiye’nin her tarafı madenciliğe açıldı. Her yer taş ocağı mermer ocağı, Türkiye şu an felaket durumda. Şayet “beka meselesi”nden söz edilecekse, bizim yaptığımız madencilik, ülkemiz için çok büyük bir tehlike, bir beka sıkıntısıdır. Gelir yok, zarar ediyoruz. Ülke toprakları ve suyu tamamen kirletiliyor. Yani sıhhatimiz, geleceğimiz şu anda büyük tehlike altında.

PORTRE: DR. EŞREF ATABEY

İstanbul Üniversitesi’nden jeoloji yüksek mühendisi olarak mezun oldu. 1995’te Ankara Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 1987 yılında TODAİ’ye devam etti ve kamu yönetimi uzmanı oldu. 35 yıl MTA’da çalıştı, 2014’te emekli oldu. Türkiye’nin farklı yerlerinde birçok projenin başkanlığını yürüttü. Jeoloji bilim dalıy la ilgili tıbbi Jeoloji, tabiat afetleri, deprem, jeolojik miras, çevre jeolojisi, su, sedimantoloji, stratigrafi hususlarında çeşitli mecmualarda yayımlanmış makaleleri, bildiri, etüt raporları bulunuyor. Tıbbi jeoloji alanında 2006-2011 yılları arasında Türkiye’de tıbbi jeolojik ögeler ve halk sağlığı projesini yürüttü. Aynı alanda yayımlanmış 48 kitabı bulunuyor.

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Dünya Şampiyonu Oldu Filistin Bayrağı Açtı

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.