32,8826$% -0.25
35,1821€% -0.54
2.449,68%-0,30
4.001,00%-0,17
16.005,00%-0,18
2.326,34%-0,04
10.647,91%-0,31
Sadece son 10 yıla baktığımızda bile önemli iklim değişikliğinin farkına varabiliyoruz. Uzmanlar “Bu süratte bir değişikliğin yaşanabilir olması gerçekten beşerde tasaya sebep oluyor” diyor ve bu değişikliklerin tesirlerinin yıkıcı olabileceğine, şayet kontrol altına alınmazsa dünya genelinde çevresel ve ekonomik felaketlere yol açabileceğine dikkati çekiyorlar. Ama mücadele konusunda da umutlarını ayakta tutmaya devam ediyorlar. Tıpkı Prof. Dr. Levent Kuzu’nun dediği gibi: “Bu konuda yapılacaklar bitti demek istemem. Bu havlu atmak olur ki basit bir dövüş maçında değiliz.”
‘Yaşam biçimimizi önemli şekilde değiştirmeliyiz’
Prof. Dr. Levent Kuzu,
İstanbul Teknik Üniversitesi
Dünyanın ısınması için çeşitli senaryolar mevcut. Yani tek bir yol haritası çizip şu şekilde bir iklim değişikliği olacak demek mümkün değil. Bunun yerine çok farklı disiplinden biliminsanlarının üretmiş olduğu yol haritalarından faydalanırız. Üç ana yol haritasından bahsedecek olursak; bunlar çevreci gelişim, orta yol ve karbona dayanan gelişim olarak özetlenebilir. Atmosfere salınan karbondioksidin dünyadan salınan uzun dalga uzunluklu ışımayı tuttuğunu biliyoruz. Atmosferde karbondioksit ve muadili gazların konsantrasyonu ne kadar fazla olursa dünyanın da ısınması o kadar yüksek olacaktır. Dolayısıyla dünyanın ne kadar ısınacağı bizim ekonomik gelişimdeki tercihlerimize bağlı. 2,5-3 derecelik sıcaklık artışı olması durumunu hayal etmek bile gerçekten güç. Bu sıcaklıkta yaşamaya alışmak için önemli oranda yaşam biçimimizi değiştirmemiz gerekir.
Isınmanın sonuçlarından biri de orman yangınları.
Biyolojik çeşitlilik tehdit altında.
‘‘Miami ve Amsterdam sular altında kalabilir’
Doç. Dr. Hülya Aykaç Özen,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Örnek üzerinden ifade edecek olursak; şayet küresel sıcaklık 2,5 derece artarsa Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sıcaklık 50 dereceye ulaşabilir, orman yangınları ve sıcaklığa bağlı ölüm oranları artabilir, dünya nüfusunun yüzde 8’i su kıtlığıyla karşılaşabilir ve hayvan, bitki tipinin yüzde 25’i yok olabilir. Aşırı kuraklıklar tarımı doğrudan etkileyeceği ve kullanılabilir su kaynağı azalacağından yetersiz beslenme ve yoksulluk endişe verici düzeylere çıkabilir. Birçok bölgede eşi gibisi görülmemiş sıcak hava dalgaları ve biyolojik çeşitliliğin geri döndürülemez kaybıyla karşılaşmak mümkündür. Örneğin, mercan resiflerini ve onlara bağlı olan bitki ve hayvanları tehdit eden denizlerdeki ısı dalgalarıyla, dünyanın 1,5 derece ısınmasında her yıl 16 kat,
2 derece ısınmasında 23 kat ve 3 derece ısınmasında 41 kat daha fazla karşılaşabiliriz. Miami veya Amsterdam gibi kalabalık şehirler, yüzyılın sonuna kadar tamamen sular altında kalabilir.
‘Yoksullar daha fazla etkilenecek’
Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu,
Bilgi Üniversitesi
◊ Evvelden iklim değişikliğinin etkilerini daha çok gelişmiş ve gelişen ülke ayrımı yaparak konuşurduk. Şimdiyse ülkeler içindeki farklı gelir kümelerini da dikkate alarak konuşuyoruz. Maalesef araştırmalar, fakirlerin bu sıkıntıdan her manada daha fazla etkilendiğini göstermekte.Çarpıcı örnek; iklim mültecilerinin sayısının, siyasi ve/veya dini kanılarından ötürü göç etmek zorunda kalanların sayısından çok daha fazla olması. İklim değişikliği, yeni sıkıntılara yol açmakla kalmayıp var olan her türlü sorunun daha da kötüleşmesine yol açıyor.
◊ Son yıllarda ilgimi çeken bahislerden biri de ekolojik vatandaşlık konusu. Vatandaşların oy verecekleri partilerden beklentileri arasında pak ve yaşanabilir bir çevre, su ve gıda güvenliği, iklim değişikliğiyle mücadele de olmalı. İklim değişikliği, artık önemli bir güvenlik sorunu, güvenliği sağlamak da hükümetlerin vatandaşlara karşı en klâsik vazifelerinden biri.
‘Afetlere hazır hale gelmeliyiz’
Prof. Dr. Mesut Başıbüyük,
Çukurova Üniversitesi
Önceleri ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri yoğun bir tüketim faaliyeti içindeydi. Şimdi Çin ve Hindistan gibi yaklaşık 3 milyar nüfusa sahip ülkeler de onlar gibi yoğun bir tüketim faaliyeti içine giriyor. Bu da yaşanan iklim felaketlerinin sayısının artmasının nedeni. Benim kişisel değerlendirmem; tüm dünyanın daha az tüketen, daha az atık üreten bir yaşam tarzına hızla dönmesi gerekmekte. Bunun dışında özellikle ülkemizin ortaya çıkan yeni iklimsel şartlara hızla adapte olması ve iklimsel afetlerin neden olabileceği kırılganlıkları ortadan kaldırabilecek çalışmalar yapması gerekiyor. Bunun için de kentlerimizi, tıpkı zelzeleye hazırlık gibi, iklim afetlerine hazır hale getirmemiz gerekiyor.
‘Sorun küresel, sorumlular bölgesel’
Prof. Dr. Gülen Güllü,
Hacettepe Üniversitesi
İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının en önemli kaynağı yüzde 73 ile enerji sektörü. Günlük hayatımızı devam ettirebilmek, ekonomi ve endüstrinin sürdürülebilmesi için güce ihtiyaç duyuyoruz. Bugün ürettiğimiz elektriğin büyük bir kısmı fosil yakıtlara dayalı. Yaygın olarak kullandığımız ve vazgeçilmesi zor olan fosil yakıtların kullanımından uzaklaşılmadığı sürece hızlı tepki vermek çok zor. Gelişmiş ülkelerin, elindeki düşük karbon teknolojilerini gelişmekte olan ülkelere vermesini sağlamak ekonomik bir mecburilik. Bu ülkeler gerekli fonları sağlamadığı sürece küresel sera gazı emisyonlarının gerektiği kadar azaltılması mümkün değil. Sorun küresel, sorumlular bölgesel, çözüm bu nedenle kolay değil.
‘Hedefleri tutturmakta epey geride kalıyoruz’
Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu,
Eskişehir Teknik Üniversitesi
İklim değişikliğiyle aktif mücadele edilebilmesi için Paris Anlaşması kapsamında belirlenen
küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sonlandırılması hedefine erişebilmek üzere çalışmaların hızlanması gerekiyor. Çünkü belirlenen amaçları tutturma konusunda epey geriden geliyoruz.
Bu da doğal olarak bizleri endişelendiriyor. Acil Durum Olayları Veritabanı’nın (EM-DAT) son raporunda verilen dünya genelindeki afet sayıları, afetlere bağlı vefatlar ve ekonomik kayıplarla ilgili datalara baktığımızda 2023 yılı sayılarının evvelki 10 yılın kıymetlerinden çok daha yüksek olduğunu görmek bile bu mevzudaki telaşlarımızın artması için kâfi.
‘Ülkeler mutabakatlar konusunda çok istekli değil’
Prof. Dr. Gürdal Tuncel, ODTÜ
Küresel ısınmanın nedenleri konusunda bilmediğimiz bir şey yok. Aynı şekilde, önüne geçilmesi için ne yapılması gerektiği konusunda da bilgi eksikliği söz konusu değil. Buna rağmen bir şey yapılamamasının nedeni bütün ülkelerin birlikte hareket etme zorunluluğu. Örneğin ekonomileri petrole dayalı ülkelerin ‘fosil yakıt kullanmayın’ diyen mutabakatlara imza atmaları, atsalar bile yükümlülüklerini yerine getirmelerini beklemek gerçekçi değil. Harekete geçmekte çok hızlı olunmamasının diğer bir nedeni, bazı ülkelerin imzalanan mutabakatların getirdiği yükümlülüğe uyamayacaklarını düşünmeleri. Birçok ülkede emisyon kotalarına uymak demek halka otomobilinizi kullanmayın demekle eşdeğer. Böyle bir talepte bulunan hiçbir devlet liderinin bir daha seçilme bahtı olmaz. Bu da ülkelerin neden çok da istekli olmadıklarını gösteriyor.
‘IPCC raporları ciddiye alınmalı’
Doç. Dr. Tuba Rastgeldi Doğan, Harran Üniversitesi
İkim değişikliğinin direkt ve dolaylı tesirleriyle ilgili başta ülkemiz olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden her gün üzücü haberler duyuyoruz, izliyoruz. Ülkemizde yaşanan daha fazla ısınma, kuraklık ve yangınlar, yıkıcı seller, aşırı deniz düzeyi olayları ve daha yoğun fırtınalar, dolu yağışı, hortumlar ve çöl tozu taşınımı vb. haberleri, bunların hepsi iklim değişikliği sonucu ortaya çıkan felaketler. Tüm dünya mutabakatlara imza atmalı, dünyanın en yetkili iklimbilim organı olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarını ciddiye almalı ve gerekli önlemler yürürlüe konmalı.
‘Politikalar ve yatırımlar çevre odaklı kurgulanmalı’
Prof. Dr. Fehiman Çiner, Niğde Üniversitesi
Yetkililer yerel ve bölgesel tahliller üretse bile iklim değişikliği küresel bir sorun olduğu için yetersiz kalıyor. En büyük sera gazı üreticisi olan 5 ülkenin önemli adımlar atması gerekiyor. Lakin küresel politika ve para sermayesi buna kısıtlı ölçekte izin veriyor. Gerçekten, ekonomik dengeleri elinde tutan ve teknolojik gelişmelerin öncüsü olmak isteyen dünya devlerinin iklim değişikliğiyle tam mücadele edebilmesi, siyasetlerini ve yatırımlarını çevresel açıdan kurgulamasıyla mümkün. Elektrikli motorların yaygınlaştırılması, otonom dijital ikiz teknolojisi (analiz etmek için bir ortamın dijital kopyasının oluşturulması), iklim dirençli kentlerde yeşil altyapı dönüşümleri ve endüstriyel simbiyoz (normalde birbirlerinden bağımsız çalışan iki veya daha fazla ekonomik işletmenin iştirak kurması) gibi basit ama etkili uygulamalar teşvik edilmeli.
‘Nano ölçekteki iklim olaylarına dikkat!’
Prof. Dr. Sabahattin Sıddık Cindoruk,
Bursa Uludağ Üniversitesi
Meteoroloji bilimi veya iklim araştırmaları çoklukla 4 ölçek altında inceleme yapar. Bunlar dünya, makro ölçek; kıtalar, sinoptik ölçek; bölgeler, mezo ölçek ve yerel, mikroölçektir. Lakin bir de benim literatüre kazandırmaya çalıştığım nano ölçekteki iklim olayları var. Bundan kastettiğim konu, çok küçük ölçeklerde aşırı hava olaylarının meydana gelmesidir. Yani bir sokakta aşırı yağış meydana gelebilirken veya bir caddeden hortum geçerken diğer yerlerde herhangi bir yağış görülmemesini örnek gösterebiliriz. Bir başka örnek olarak bir bölgede dolu yağarken veya don görülürken diğer bölgelerin etkilenmemiş olmasını verebiliriz. Bu çeşit aşırı hava olayları hassas gruplar veya ekonomik seviyesi düşük gecekondu bölgelerinde etkilenebilirliği azamî seviyeye çıkarabilir.
‘Bitki bazlı diyetler sera gazı emisyonunu azaltabilir’?
Prof. Dr. Hasan Merdun,
Akdeniz Üniversitesi
◊ Güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmalıyız.
◊ Enerji verimliliğini arttıran teknolojilere ve uygulamalara yatırım yapmalıyız.
◊ Karbon salımını fiyatlandırarak şirketleri ve bireyleri daha düşük karbonlu seçeneklere yönlendirebiliriz.
◊ Ormanları koruma, ağaçlandırma, sulak alanları restore etme gibi doğa temelli tahliller önemli.
◊ Karbon tutma ve depolama (CCS) teknolojileri, atmosfere salınan karbondioksidin yakalanmasını ve güvenli bir şekilde depolanmasını sağlayabilir.
◊ Elektrikli araç ve toplu taşımayı teşvik etmeliyiz.
◊ Kentlerde yürüme ve bisiklet yolları arttırılmalı.
◊ Sürdürülebilir tarım uygulamalarını benimseyerek tarımın karbon ayak izini azaltabiliriz.
◊ Bitki bazlı diyetlerin teşvik edilmesi, et üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltabilir.
‘Bu bir çevre sorunu değil, bir beka sorunu’
Prof. Dr. Doğanay Tolunay, İstanbul Üni. Orman Fakültesi, orman mühendisi
Mücadeleye daha yeni başlıyoruz. 20 yılı aşkın bir müddettir iklim değişikliğinin var olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Hala de iklim değişikliği olmadığını hatta küresel soğuma olacağını iddia edenler var. Bunlar maalesef tedbirlerin gecikmesine neden oldu. Tedbirleri 20 yıl önce almaya başlasaydık bugün çok farklı bir noktada olurduk. Henüz geç değil ama hızlanmamız gerek. Bu noktada her bir bireye, STK’ya, şirketlere ve siyasilere önemli vazifeler düşüyor. Öncelikle biz bireylerin iklim değişikliğinin bir çevre sorunu olmadığını, ülkemizin beka meselesi olduğunu karar vericilere ısrarla anlatmamız gerekiyor. Siyasalların bir sonraki seçimlerde iklim değişikliğiyle uğraşın, seçilmelerini etkileyeceğini anlamaları halinde tedbirlerin daha çabuk uygulamaya geçeceğini düşünüyorum.
Dev Koşuya Renkli Gala
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.