32,6501$% -0.1
35,4693€% 0
2.507,01%-0,16
4.062,00%1,15
16.274,00%1,16
2.388,16%-0,12
10.851,78%-0,19
Almanya ziyareti dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Erdoğan, A Milli Futbol Grubu Teknik Yöneticisi Vincenzo Montella ile ilgili soruya, ‘Montella bir kere kendini zati ispatlamış bir insan. Şimdi bugün çabucak saldırmaya başlamışlar. Neymiş? Değişiklikleri vaktinde yapmamış. Yok artık bırak da yani onu da o yapsın. Yok 60’ıncı dakikada olması lazım işte, niçin 60’ıncı dakikada olmamış? Ya bunlar söylüyorlar. Yani ben işin bu yanında değilim. O kendini esasen ispatlamış bir isim. Dolayısıyla da elinden geleni ortaya koymaya çalışıyor, yapıyor. Galip geldiği zaman takım Montella iyi, yenilgi olduğu zaman kötü. Bunlar şık şeyler değil.’ karşılığını verdi.
Türkiye-Hollanda maçını izlemek için Almanya’ya giden Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönüş yolunda uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlandırdı, değerlendirmelerde bulundu.
TIKLAYIN – Erdoğan: Türkiye-Suriye münasebetlerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz
Erdoğan’ın açıklamaları şöyle:
“Öncelikle gerek Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığını, gerek teknik kadroyu, şampiyonanın organizasyonunda emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Biliyorsunuz bu maç UEFA’nın Merih Demiral hakkında çabucak aldığı haksız kararın da gölgesinde oynandı. UEFA’nın Merih’e verdiği 2 maç men cezası, açık söylemek gerekirse şampiyonaya önemli manada gölge düşürdü. Bunun izahı mümkün değil, tamamen siyasi bir karar. Bu karar vicdanları karartmıştır, ama millilerimizin moral ve motivasyonunu hamdolsun etkilememiştir. Tüm bu aksiliklere rağmen A Milli Futbol Takımımız Hollanda gibi bir futbol ekolüne bu akşam adeta kök söktürdü. Heyecan verici, kıran kırana geçen bir karşılaşma izledik. İlk golü çok erken attık, uzun süre maçın denetimini elimizde tuttuk. Maçın özellikle son on dakikasında birkaç önemli gol fırsatından da istifade edemedik. Hatta ben bir hakem değilim ama adeta futbol topunu kucaklayıcı bir tutum içerisinde olan Hollandalı futbolcu karşısında, hakem konumun yakınında olmasına rağmen, biz penaltı beklerken o penaltıyı da vermedi.
Millilerimizin bütün uğraşlarına rağmen yarı finale yükselen ilk dört takım arasına maalesef giremedik. Ne diyelim, kısmet buraya kadarmış. Son saniyeye kadar ellerinden gelenin en düzgününü yapan, bizlere büyük bir heyecan ve gurur yaşatan millilerimizi gönülden tebrik ediyorum. Bütün bunların yanında da gerek gurbetçilerimiz gerek ülkemizden bu maçı izlemek için gelen vatandaşlarımız, her şeyiyle buraya gönüllerini koydular ve bu üstün mücadelede onlar da katkılarını verdiler. Doğrusu Avusturya maçından sonra bizleri yine çok duygulandıran tüm tribünlerdeki gurbetçi vatandaşlarım olmuştur. O galibiyet, onların hayata bakışını adeta değiştirmiştir. Yaklaşık seksen bin kişilik Berlin Olimpiyat Stadı’nı bu kadar dolduran gurbetçilerimiz heyecana heyecan kattı. Onlar “Türkiye” dedikçe biz de gururlandık, onurlandık. Bunu bir de galibiyetle süsleyebilseydik durum çok başka olurdu. Ama en az galip gelmiş kadar stattan başımız dik ayrıldık. Maçın sonunda da soyunma odasında gerek Teknik Yöneticimiz Vincenzo Montella, gerek ekibi, gerekse bütün futbolcularımızla, Federasyon Liderimizle birlikte görüşme fırsatımız oldu. Tek tek kendileriyle kucaklaştık.
“Artık dünya şampiyonası ve bundan sonraki UEFA şampiyonasına hedef büyüterek yürüyeceğiz.” dedik. Genç bir milli ekibe sahibiz. Herhalde o zaman da yaş ortalaması 26, 27’yi bulur. Çok daha yetişmiş, çok daha organize bir milli grupla bu periyoda hazırlanırız. Bizim çocuklarla birlikte, aslanlarımızı turnuvaya en iyi şekilde hazırlayan teknik yöneticimiz Sayın Montella’yı ve ekibini, milli grubun tüm işçilerini de kutluyorum. Burada taraftarlarımızı tekrar unutamayız. Vatandaşlarımızı unutamayız. Onlara özel bir parantez açmamız gerekiyor. Sizler de hem stadın içindeki süper havayı hem de sokaklardaki muazzam coşkuyu gördünüz. Berlin caddeleri hamdolsun Türk bayraklarıyla donatıldı, onların coşkulu tezahüratlarıyla yankılandı. Bu caddeleri dolduran vatandaşlarımızla da ayrıca gururlandık. Göğsümüzü kabartan, gözlerimizi yaşatan bir kardeşlik iklimine şahit olduk. Türkiye’nin, Almanya’nın ve Avrupa’nın birçok farklı yerinden gelip, önce Berlin’i sonra maçın oynandığı Olimpiyat Stadı’nı bayram yerine çeviren, burada olmasa da dualarıyla ekranları başında grubumuza destek olan tüm kardeşlerime, Cumhurbaşkanı olarak çok çok teşekkür ediyorum. Milli Takımımız kendilerine yapılan haksızlığa karşılıklarını sahada oynadıkları harika futbolla verdiler. Sadece takımımız değil millilerimizi destekleyen taraftarımız da taşkınlığa prim vermeden Türkiye’nin ne kadar vakur bir ülke olduğunu, Türk milletinin de ne kadar gururlu bir millet olduğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterdiler. Rabbim hepsinden razı olsun. Bu vesileyle Hollanda milli ekibini da muvaffakiyetleri için ayrıca tebrik ediyorum. Güzel ve heyecan düzeyi yüksek bir atmosferde oynanan maç öncesinde ve sırasında Hollandalı taraftarlar da centilmence davrandılar. Kendilerini burada özellikle kutluyorum, teşekkür ediyorum.
SORU: Merih Demiral hakkındaki karar, tam olarak neyi cezalandırmaya yönelikti? Pak bir mücadele verilmişken, pak bir taraftar desteği varken, başarılı devam ettirilirken, gerçekten içtenlikle futbola siyaset sokulmaması yönünde bir eforun karşılığı mı bu? Yoksa karşıtı bir durum mu söz konusu? Çifte standart dediğimiz şey tekrar niçin karşımıza çıkıyor burada? Bir yandan bu haksız cezayı konuşuyoruz ama geçen hafta boyunca oyuncularımızla ilgili Batı medyasının yayın organlarında onların hem kapasitelerini, yeteneklerini hem sosyal zekalarını, üretkenliklerini öven yazılarla da karşılaştık. Sanki bu başarı inançla birlikte ortaya konulunca mı rahatsız eden bir resme dönüşüyor? Yine akla gelen sorulardan bir tanesi de bu, bu mu huzursuz ediyor?
Batı’nın bugüne kadar zihniyet itibarıyla bize yaklaşımı hiçbir zaman değişmemiştir. Batı aynı zihniyetiyle devam etmiştir ve aynı şekilde de devam etmektedir. Merih Demiral’a verdikleri ceza, adeta ilk andan itibaren kararı verilmiş olan bir ceza. Ben Kazakistan’dan dönüşte uçak söyleşimizde de ifade etmiştim. Şayet olay bozkurt işaretini cezalandırmaksa Almanlar’da kartal var, kartalı cezalandırıyor musunuz? Yok. Fransızlarda horoz var, ‘Niye horozlanıyorsun’ diyerek kalkıp da Fransızları cezalandırıyor musunuz? Yok. Ancak Türkiye’de o golün ve arka geriye atılan gollerin heyecanı içerisinde bizim efsanelerimizde yer alan bozkurt işaretini yapan Merih’e verilen bu ceza, Merih’in şahsına değildir. Aslında Türkiye’nin millet olarak yapısına dönük verilmiş olan bir cezadır. Bunun en güzel karşılığı da aslında bu maçtan bizim galip olarak çıkmamız olacaktı. Ben aslında inanıyorum ki bütün futbolcu arkadaşlarımız, kardeşlerimiz de bu aşkla, bu heyecanla alana çıktılar. Onlara sahada güzel bir ders vereceklerdi ama ne yazık ki bu son 3-5 dakika içerisinde yakalanan konumlar gole döndürülmüş olsaydı, oradan ağlayarak dönen onlar olacaktı. Maalesef olmadı. Sorunuzda yatan o ruh maalesef bizim de beklentimizdi olmadı. Artık şimdi 2026’da Dünya Kupası, 2028’de Avrupa Şampiyonası var. Şimdi bizim bunlara en güzel şekilde hazırlanarak, Montella’nın da dediği gibi inşallah bunların rövanşını orada alma şansımız var. Böyle de bir ekip inşallah hazırlandı.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım bu jenerasyonu nasıl görüyorsunuz? 2008’de yaşadık benzer bir şekilde ama devamını getiremedik. 2010-2012’de de ıskaladık şampiyonaları. Önümüzdeki süreçte az önce söylediğiniz turnuvalarda daha iyi olabilmek adına, bu sürekliliği yakalamak adına nelere dikkat edilmesi gerekiyor? Buradaki kritik nokta ne sizce?
Önemli olan iki konu var. Bir tepeden tırnağa federasyonun yapısı, iki teknik takımların kalıcılığı… Dikkat edin Batı’ya veya dünyadaki işleyişe, çorap söküğü gibi bir taraftan ör bir taraftan sökülsün, böyle bir şey yok. Yani oturtacaksan bir yapıyı, kalıcılığı çok önemli. Şimdi bu kalıcılığı yakalayabilmek için de şu anda güzel bir tırmanış, genç bir ekip var. Dolayısıyla bu genç takımla bir arada, bir diğer taraftan da yönetim takımlarını kalıcı kılmak suretiyle atılacak adımlardan ben sonuç alınabileceğine inanıyorum. Yoksa durmadan değiştir, tekrar getir. Bugüne kadar o denli olmadı mı? Daima değişti. Teknik takımlar o denli değişti. Federasyon da aynı şeyleri yaşadı. O denli olmaz. Yani Batı’da veya dünyada başarıyı yakalayanlar daima o kalıcı takımlarla yakaladılar. Onunla sonuca ulaştılar. Şimdi mesela Mesut Özil, bizimle beraberdi. Mesut Alman milli grubunda oynarken kaç yaşındaydı? Bizi 3-1 yedikleri maçı ben Merkel’le birlikte seyretmiştim. O zaman 22 yaşındaydı. Bir tane de bize gol atmıştı. Türkiye’de şimdi futbol okulu, akademisi kuruyor. Almanya’daki ve Real Madrid’deki yapıyı bizde oluşturmak istiyor. Böyle bir adım hakikaten atılırsa o yapı motamot bize geçerse, o zaman bırak sen 22 yaşı, 10-12 yaşlarındaki yavruların futbol alanında yetiştiğini görürüz. Bunlar topa vurmaktan önce saygıyı sevgiyi bu akademide görecekler.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım izninizle iki sorum olacak, birincisi Arda Güler’le ilgili fikirlerinizi gerçekten çok merak ediyorum. Siz de futbolu çok yakından takip eden biri olarak gelmiş geçmiş en yetenekli Türk futbolcular içerisinde Arda’yı nereye konumlandırırsınız? Bir de Mert Günok’un Avusturya maçının bitime bir saniye kala yaptığı bir kurtarış vardı, o an ne hissettiniz, çok merak ettim?
Mert Günok’un şu anda yaşı 30’u geçti. Yani bu yaşı yakalamış olan Mert’in o refleksi ortaya koyması harika bir şey. 35 yaşında bir kalecinin böyle bir refleks ortaya koyması anlatılır bir şey değil. Yani adeta yaylandı ve topu oradan çıkardı. Bir evvelki maçta maalesef hakemlerin vurdumduymazlığı ortaya çıktı. Kalktılar sayılmaması gereken golü saydılar. Bir kalecinin biliyorsunuz altıpas, onsekiz içerisinde kusurlu hareketi olmaz. Ona faulü yapan ortada zati. Arda Güler’e gelince, Arda natürel şu anda 19 yaşında ama Arda 10 yaşın altında top oynamaya başladı. Allah gerçekten kendisine çok farklı kabiliyetler de verdi. Biraz sabretmek ve Arda’ya fırsat vermek gerekiyor. Mesela bugün şimdi 90 dakika oynadı. Top dağıtımları filan güzeldi. Hele hele duran toplarda, geriye attığı kornerlerde Arda harikuladeydi. Kendisine telefon konuşmamda onu söyledim, dedim “al da at diyorsun ve top adrese gidiyor.” Bugün de birebiri oldu. Herkes bu kadar kabiliyetli değil. Şu anda eksiği hava topları… Uzun toplarda Arda ayrı bir kabiliyet. Şımarmadan, kararlı ve istikrarlı bir şekilde yola devam ederse Arda’dan Türkiye çok istifade eder. Şu anda bulunduğu Real Madrid ekibi da çok istifade eder.
SORU: Turnuva öncesinde beklentiniz neydi? Kadronun gösterdiği performans sizi ne kadar tatmin etti? Çeyrek final performansı ne kadar tatmin etti? Ayrıca size göre öne çıkan, turnuvada en beğendiğiniz oyuncularımız kimlerdi? Bir de şunu eklemek istiyorum. Bir yandan da EURO 2032’ye sahipliği yapacağız. Bu turnuvadan hangi tecrübeleri oraya taşıyacağız? Hem futbol manasında hem de organizasyon manasında.
Şunu çok açık net söylemem lazım. Ben bu maçlarda görev alan futbolcularımızın hiçbirini birbirinden ayırt edemem. Hepsi de gerçekten ortaya kabiliyetlerini döktüler. Kalecimizden tut, sağ bek de sol bek de, orta saha da… Yani şimdi mesela bakıyorsun bir Ferdi Kadıoğlu’na, çok hırslı. Biz futbol oynadığımız zaman da hocamız bize kederi ki, “oğlum topu yiyeceksiniz.” Top yenir mi? “Yiyeceksiniz.” Yani bu ne demek? Hırsını ortaya tam manasıyla koyacaksın. Şimdi mesela Ferdi’de bu var. O uzunluğuyla Ferdi çok hırslı. Topu aldığı zaman, söktüğü zaman geriden forvete katılması çok çok sağlam. Şimdi onunla ilgili bazı sayılar konuşuluyor. Fenerbahçe Teknik Yöneticisi Jose Morinho, ‘gidemez’ dedi. Ferdi’nin de istikbaliyle oynamamak lazım. Maşallah Barış Alper de gayet iyi. Arda’yı aslında konuştuk. Ondan sonra geride Abdülkerim stoper olarak oynadığı zaman düzgündü. Libero olarak oynadığı zaman yine uygundu. Ama bir şey söyleyeceğim. Şimdi mesela Portekiz’de özellikle libero olarak Beşiktaşlı Pepe. Şu anda 41 yaşında. Yani 41 yaşında bir adam geri dörtlüden orayı nasıl koordine ediyorsun? 50 metre, 60 metre, 70 metre, topları dağıtması olayı rastgele olay değil. Ronaldo 38 oldu o da aynı. Mesela Ronaldo’nun en çok dikkatimi çeken özelliği, hava toplarındaki hakimiyeti. Gol olarak esasen penaltıdan iki golü var. Bir uzatmada attı, bir de bir evvelki penaltıdan attı, bir de kaçırdı. Özetle bizim milli kadromuzda “şu daha güzeldir, bu değildir” diyeceğim hiçbir futbolcumuz yok. Hepsi de sahada işin hakkını verdi. Hepsinin de gözlerinden öpüyorum. İşte bu tecrübeleri 2032’ye yansıtacağız. Orada da İtalyanlarla dayanışmamız çok çok önemli. Aslında İtalyanlarla bir arada bu işi üstlenmek biraz altyapı sebebiyle, tesisler sebebiyle oldu. O zaman Montella İtalyan olarak yine vazifesinin başında olursa işimiz herhalde daha kolay olur.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım ben de tam Montella’yla ilgili bir soru soracaktım. Milli gruba gelen yabancı teknik adamlar genelde daima yerli isim olsun diye eleştirilir. Ancak Montella’nın sıcak bir tarafı var. Hem verdiği bildirilerle hem de Türkiye’ye olan sevgisiyle ve sizin galibiyetlerden sonra aradığınızda da sizinle olan diyaloglarda da epey sıcak ve samimiydi. Hatta yabancı basında “acaba ataları Türk mü?” diye yorumlar da çıktı. Siz Montella için ne düşünüyorsunuz? Teknik yöneticiliğini beğeniyor musunuz?
Her teknik yöneticinin savunulan yanı olur. Yanılgısız insan olmayacağı gibi olağan ki kusursuz teknik direktör de olmaz. Basketbolda, voleybolda da koçlar var onlarda da durum aynı. Montella bir sefer kendini aslında ispatlamış bir insan. Şimdi bugün çabucak saldırmaya başlamışlar. Neymiş? Değişiklikleri vaktinde yapmamış. Yok artık bırak da yani onu da o yapsın. Yok 60’ıncı dakikada olması lazım işte, niçin 60’ıncı dakikada olmamış? Ya bunlar söylüyorlar. Yani ben işin bu yanında değilim. O kendini zati ispatlamış bir isim. Dolayısıyla da elinden geleni ortaya koymaya çalışıyor, yapıyor. Galip geldiği zaman takım Montella iyi, yenilgi olduğu zaman kötü. Bunlar şık şeyler değil. Hele hele bir Cumhurbaşkanı olarak bana hiç yakışmaz. Biz sadece “elinden geleni yaptı” dedik. Şimdi bundan sonra ne konuşuluyor? Türkiye ilk beşte deniliyorsa demek ki bir yere varmış.
“Yerli futbolcularımızın önünü açmak lazım”
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım benim sorum futbol kulüplerinin yabancı kontenjanı ile ilgili. Önümüzdeki dönem yabancı kontenjanı kalkıyor ve ilk 11’de 11 yabancı oynayacak. 11 yabancı oynayacak. 8’de 11’e çıktı. Bizim futbolcularımız dünyaca ünlü kulüplerle oynayabiliyor. Şimdi de şampiyonada elde edilen muvaffakiyetten sonra yine futbolcularımız dünyaca ünlü kulüplerin radarına gitti. Yani yerli futbolculara kulüplerimizin daha çok yer vermeleri konuşuluyor. Siz bu konuda nasıl bir tavsiyede bulunursunuz?
Bence yerli futbolcularımızın önünü açmak lazım. Ben çok fazla yabancının olmasını milli futbolumuz için doğru bulmuyorum. Yoksa futbolcu nasıl yetişecek? Yoksa kulüplerimizin altyapılarından, Başakşehir Akademi gibi, Mesut Özil’in kuracağı akademi gibi yerlerden yetişecek olan 10 yaşın üstü çocuklarımız için bu kapı açık olmaz. Buna fırsat vermemek lazım. Yani belli bir sayı özellikle piyasa oluşturma bakımından isabetli olabilir. Çok sayı da piyasayı öldürür. Buna fırsat vermeden kapıyı açmakta yarar var.
SORU: Efendim, Gazze’yle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum size. Gazze’de yaşanan son gelişmeleri yakından takip ediyorsunuz biliyorum. Bir ateşkes ve esir takası ihtimali yeniden gündemde mi, siz bunu daima gündemde tutuyorsunuz. Bu yönde önemli bir ilerleme var mı? Bir ateşkes için umutlu musunuz? Türkiye’nin bu süreçte rolü ile ilgili neler söylemek istersiniz? Bir de İsrail-Hizbullah gerginliği huzursuz edici, yeni bir savaş söz konusu olabilir mi? Böyle bir gelişme karşısında Türkiye’nin bölge ülkeleriyle diplomatik inisiyatif manasında neler yapabileceğiyle ilgili görüşlerinizi merak ediyorum. Gazze’yle ilgili genel bir değerlendirme alabilir miyiz?
Gazze konusunda iki üç gündür önemli manada olumlu bazı gelişmeler var. MOSSAD’ın başındaki şahsın Doha’da Hamas yetkilileriyle yaptığı görüşmeler söz konusu. Görüşmelerde daimi ateşkesi öngören bazı olumlu adımlar atıldı. Artık ateşkes için “an be an” diyorlar. Yani an be an oradan isabetli bir haber gelebilir. Ama bütün sıkıntı Netanyahu’nun halleri. İsrail bu caniliği, bu vahşeti daha fazla sürdürememeli. İsrail bu katliamları devam ettirmek noktasında ayak diremeyi artık bırakmalı ve bu insanlık dışı saldırıları sonlandırmalıdır. Bu konuda uluslararası toplumun ve özellikle Batılı ülkelerin İsrail’e yönelik baskılarını artırması kaidedir. Bugüne kadar saldırıda direten, katliamları sürdüren İsrail’dir. İnsan haklarını ve uluslararası hukuku ayaklar altına alan İsrail’dir. Şimdi kalkmış çatışmaları bölgeye yaymak, kendilerini rahatlatmak için Lübnan’ı tehdit ediyorlar. İsrail çatışmaları bölgeye yayma niyetinden vazgeçmelidir. Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Batılı ülkeler, bu noktada İsrail’e verdikleri dayanaktan vazgeçmelidir. Türkiye, ilk andan itibaren barıştan yana olmuştur. Türkiye bu çatışmaların sona ermesi gerektiğini, 1967 sonlarında iki devletli tahlilin kalıcı barışı sağlayacağını en yüksek sesle dile getiren ülkedir.
SORU: İran’da geçtiğimiz günlerde bir seçim oldu ve Türk kökenli bir Cumhurbaşkanı seçildi. Her seferinde de Türk kimliğini saklamayan, iftar ettiğini de söyleyen birisi yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan. Bundan sonra Türkiye-İran ilgilerinde bu durumun bir etkisi olacağını düşünüyor musunuz? Bununla ilgili değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Mesut Pezeşkiyan aslında Azeri kökenli bir Türk. Mesela Tebriz’de Türkçe konuşuyor. Ama Kürt bölgelerine gittiği zaman oralarda da Kürtçe konuşabiliyor. Farça’ya da gayet hakim. O şekilde onu da konuşabiliyor. Ben döndüğümüzde kendisiyle irtibat kurup tebrik edeceğim. Bundan sonraki süreçte Türkiye-İran ilgileri inşallah daha iyi olacaktır. Kaldı ki İran’la bölgede münasebetleri en iyi olan ülke Türkiye. İran bizim tarihi ve kültürel bağlarımız bulunan önemli bir komşumuzdur. Yeni periyotta Türkiye-İran ikili ilgilerinin artan bir tempoda olumlu istikamette gelişmesini bekliyorum.
SORU: İngiltere’de de biliyorsunuz seçim oldu ve iktidardaki Muhafazakar Parti büyük bir hezimet yaşadı. Üstelik de Rishi Sunak katı göçmen siyasetine rağmen büyük bir mağlubiyet aldı. Bu yeni periyotta İngiltere ile münasebetlerimiz nasıl olur ve siz bu katı göçmenlik siyasetleri sunan Rishi Sunak’ın kaybetmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu ana kadar uyguladıkları siyasetler ve İngiltere’nin ekonomik alanda yaşadığı sıkıntılar Rishi Sunak’ın bana göre en önemli kayıp sebebi olmuştur. Sola gelince, 14 yıldır malum İşçi Partisi İngiltere’de bir sonuç alamadı. Ama şimdi bu seçimde 411 milletvekili kazandılar. Bugüne kadar İşçi Partisi Tony Blair vaktinde bile böyle bir sayıya ulaşamamıştı. Şimdi ise bu milletvekili sayısını yakalamak suretiyle İngiltere’de ikinci defa İşçi Partisi böyle bir güce erişti. İşçi Partisi önderi Keir Starmer’ı da şimdi tebrik için arayamadım. Şimdi döner dönmez ilk yapacağımız işlerden bir tanesi onu da aramak olacak. Avrupa Birliği’nden ayrılmış bir ülke olarak tekrar katılmayı düşünmediğini söylüyor. Yapacağımız görüşmede “bundan sonra Türkiye-İngiltere ilgilerini nereye vardırırız?” bunları da konuşacağız. Türkiye ile İngiltere ikili münasebetleri son derece köklüdür. Biz, iktidarımız döneminde gerek İşçi Partili gerek Muhafazakar Partili başbakanlarla çalıştık. Önemli olan iki ülkenin ortak çıkarları doğrultusunda çalışmalar ortaya koymaktır. Yeni periyotta de müttefikimiz İngiltere ile bağlarımızı her alanda geliştirmeye devam edeceğiz. Önümüzde önemli gündem başlıkları var bunları ele alarak münasebetlerimizdeki olumlu seyri ilerletmek niyetindeyiz.
Kayseri’deki olaylar
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım son bir yılda özellikle provokatif olaylar birbiri ardınca geliyor. Son örneğini de Kayseri’de gördük zati. Bunların gerisinde bir organize el olabilir mi? Çok sayıda olay oldu zira. Ne düşünüyorsunuz?
Muhakkak ortada bir mikser var. Yani bu cins olaylarda bir siyasi mikserin olmaması mümkün değil. Onlar ne kadar bu işi karıştırmaya çaba ederlerse etsinler esasen biz güçlü bir devlet olarak bunlara gereken tokadı anında attık. Bundan sonra da atmaya devam ederiz. Türkiye’nin gücü sayesinde nasıl ki PKK’yı, PYD’yi, KCK’yı, FETÖ’yü çökerttiysek, aynı şekilde bunları da çökertiriz. Ama kâfi ki bizim içimizdeki siyasetçiler bu noktada akıllı hareket etsin. Artık biliyorsunuz ana muhalefet diye bir şey kalmadı. Bu muhalefet daima kışkırtıcılık yapmaya devam ediyor, rahat durmuyor. Hala kalkıyor, mültecilerle uğraşıyor. Şu anda Suriye’den 3 milyonu aşan mülteci ülkemizde. Şimdi o denli bir noktaya geldik ki, Beşar Esed şu anda Türkiye ile münasebetleri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Zira biz dün Suriye ile düşman değildik ki, biz Esed ile ailece görüşüyorduk. Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilgilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. Davetimiz her an olabilir. Türkiye’de görüşme olması konusunda ise Sayın Putin’in yaklaşımları var. Irak Başbakanı’nın bu konuda yaklaşımları var. Biz her yerde arabuluculuktan bahsediyoruz da sınırımızdakiyle, komşumuzla niçin olmasın?
Özgür Özel’den ‘Muharrem Ayı’ Mesajı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.