34,5580$% 0.22
36,0496€% -0.52
2.985,83%0,82
5.085,00%0,21
20.276,00%0,37
2.691,37%0,75
9.517,29%1,60
Pazar günü Alain Delon’un öldüğünü öğrendiğim an, onunla ilgili aklıma gelen ilk cümleyle Instagram’da şu paylaşımı yaptım:
‘Tanrının yarattığı en güzel erkek öldü’
Gelen yorumların pek birden fazla olumluydu.
Her zamanki birkaç ‘Memleketin çok sorunu varken sen nelerle uğraşıyorsun?’ banalliği dışında biri dikkatimi çekti.
‘Yine abartmışsın’ diyordu.
Oysa bu benim niyetim ve aklıma gelen ilk hissiyatımdı bu cümle…
Hiç de saklamadığım ve kendimde çok beğendiğim bir yanımı anlatıyordu.
Evet, hislerimi ancak abartarak anlatabiliyorum.
Ama abartı aynı zamanda güçlü bir hissin en samimi tabiridir.
Benim Alain Delon’la ilgili ‘obituary’m de ancak böyle bir cümleyle başlayabilirdi.
Jean-Claude Brialy
1970’de Paris’e ilk ayak bastığım gün karşılaştığım iki kişi
20 Temmuz 1970 günü Paris’i ve Avrupa’ya ilk ayak bastığımda 23 yaşında bir Türk genciydim.
İlk kez yurt dışına çıkıyordum ve bildiğim tek yabancı dil, İzmir Namık Kemal Lisesi’ndeki sevgili öğretmenim Şükran Hanım’dan öğrendiğim İngilizceydi.
Bize ne kadar sağlam bir dil temeli verdiğini orada anlamıştım.
Şanslı yıldızın altında doğmuş bir çocuğum.
Paris’e ayak bastığım gün benim için sinema efsanesi olan iki beşerle sokakta karşılaşmıştım.
Birincisi Jean-Claude Brialy’di…
Fransız sinemasının Rock Hudson’ı da diyebilirsiniz.
Ama asıl şok ikincisiydi…
Tam hatırlamıyorum ama ama Montmartre civarında bir yerde Alain Delon’u görmüştüm.
Onunla ilgili fikirlerim ilk sefer o müsabakada şekillenmeye başladı.
Alain Delon hayranlarına imza verirken
Ve onunla ilgili başımı kurcalayan en kritik soru
Ve ilk kritik soru:
Alain Delon’u kadınlar mı daha çok sever erkekler mi?
Benim bu soruya karşılığım daima şu oldu:
Alain Delon’u erkekler bayanlardan daha çok seviyor…
Çok savlı ve asıl değerlisi birçok erkeği çok rahatsız edecek bir soru.
Olsun yine de soralım.
Bizimki gibi, kendini maço sanan bir ülkede erkekleri rahatsız etmek olağanüstü faydalı bir vatan görevidir.
Öyleyse şahsi Alain Delon obutarime’a tam bu noktadan başlayalım.
Luchino Visconti ve Alain Delon
Luchino Visconti onun ilk gördüğü an şöyle haykırmış
Benim için sinemanın Boticelli’si sayılan Luchino Visconti, Alain Delon’u ilk gördüğün an şöyle haykırmış:
‘İşte bu..’
Sinema tarihine geçmiş bir cümledir bu.
‘Venedik’te Ölüm’ve ‘Il Gattopardo’ gibi, yer ve insan estetiğinin şaheseri sayılacak Rönesans tablosundan fırlamış iki başeseri yapan Visconti’nin gördüğü ilk şey bir ‘yüz’dü…
Sadece bir insan yüzü…
Bu ilk haykırıştan dün öldüğü güne kadar yeryüzünde bir çok insanın başındaki asıl imaj daima buydu.
Bir yüz…
Yıl 1960’dı ve ‘İşte o’ diye haykıran yönetmen Visconti, erkek hoşluğuna hayran bir geydi…
Hayatının en büyük aşkı olacak olan Helmut Berger‘le tanışmasına daha 4 yıl vardı.
Bunu bir kenara not edelim.
Ancak onun filmografisine baktığımızda açıkça görüyoruz ki
O sadece bir yüzden ibaret değil…
Saygon’da cezaevi hücresinde kutlanan 20’nci yaş günü
Alain Fabian Maurice Marcel Delon 8 Kasım 1935 günü Fransa’nın Sceaux kasabasında doğdu.
Geliri iyi bir ailenin çocuğuydu ama annesi ile babası ayrılınca küçük yaşta bakıcı ailenin yanından büyüdü.
Hayat ona serseriliğe çok yakın bir güzergah planlamıştı denilebilir.
Ama biraz tesadüfler biraz daha çok kendi arzuları…
Hiç şühnesiz en çok yüzü onu yıldızlar aleminin en güzel galaksisine götürdü.
Yirminci yaş gününü Saygon’da cezaevinin bir hücresinde kutlamıştı.
Bir de ona yardımcı olan insanlar.
En başında onu elinden tutacak üç insan vardı.
İki erkek ve biri kadın…
Onu ‘Güzel bir erkek’ olarak seven yaşça büyük bir kadın.
Ve onu güzel bir erkek olarak sev en iki erkek.
Alain Delon’un çocukluğu
Hitchcock oyuncusu kadınla Cannes şenliğine giden yol
Sinema mesleği Paris’in Saint Germain des Pres bölgesinde başladı.
Yani Albert Camus‘nün ‘Yabancı’ romanının tamamladığı, Sartre ve Beavoir’in kafelerinde oturduğu, egzistansiyalizmin kült semtinde.
Orada Fransız sinemasının o periyottaki en ünlü kadınlarından biri ile tanıştı.
Brigitte Auber‘le…
O günlerde Alfred Hitchcock’la ‘Hırsızlar Kralı’ (To Catch A Thief) sinemasını tamamlamıştı.
Tabii ki ondan yaşlı ve güzel erkeklerden hoşlanan bir kadın.
Bir anlamda onun ‘metresi’ veya jigolosu olarak birlikte yaşamaya başladı.
Cannes Şenliği’ne giderken kırmızı halıda yanında o güzel çocuğun olmasını istemişti.
Alain Delon
Kırmızı halıda Fransa’nın Rock Hudson’u ile tanışıyor
Ama o Cannes Alain Delon’un hayatında çok önemli yeri olacak ilk erkekle tanışmasına yol açmıştı.
Jean Claude Brialy ile…
Tesadüfe bakın ki, Paris’e ilk adımımı attığım gün o kader beni de Alain Delon ve onu sinemaya götüren yolu açan Jean Claude Brialy ile karşılaştırmıştı.
Alain Delon’a Fransız sinemasının yollarını açan ilk erkek Jean Claude Brialy olacaktı..
Yazının başında demiştim ya…
Fransa’nın Rock Hudson’ı…
Yani güzel erkek rollerinin gey oyuncusu.
Artık vardiya genç erkek meraklısı kadından, genç erkek meraklısı bir erkeğe geçmişti.
Rocco ve Kardeşleri sinemasından bir kare
Rocco ve Kardeşleri sinemasıyla gelen ikinci erkek
Yıl 1960’dı…
Luchino Visconti, ‘Senso’ ve ‘Roma Sarsılıyor’ filmlerinden sonra yeni gerçekçiliğinin en trajik filmlerinden birini yapmaya hazırlanıyordu.
Rocco ve Kardeşleri’ni…
İşte tam o günlerde Alain Delon’u getirdiler ona.
Ve gördüğü an haykırdı:
‘İşte o…’
Rocco’ların yalnız ve hüzünlü kardeşini oynayacaktı.
Tanrının yarattığı en kusursuz yüzü en kusursuz şekilde hepimize sunabileceği bir rol…
Henüz 25 yaşındaydı ve sinema yolculuğu işte böyle devasa bir yönetmen ve muazzam bir yeni gerçekçilik sineması ile başlamıştı.
Vısconti ‘işte o’ dediği zaman neyi kastetmişti
Visconti onu ilk gördüğünde ‘İşte o’ dediği zaman neyi kastetmişti?
Benim için daima bir muamma oldu.
O yüzü sinemadaki genç kardeş rolü için mi çok beğenmişti?
Yoksa kendi için mi?
Yeni 12 yıl sonra çekeceği Venedik’te Ölüm sinemasındaki Aschenbach gibi tertemiz bir estetiğin peşinde miydi?
Yoksa aradığı sevgili mi…
Sinema tarihinin karşılığı verilememiş sorularından biridir.
Visconti aradığı güzel erkeği 4 yıl sonra buldu
Bildiğimiz şu…
Visconti o günlerde aradığı erkeğin peşindeydi.
O erkek Alain Delon olmadı ama Visconti 4 yıl sonra Perrugia’ya sanat okumaya gelen bir çok güzel bir Alman genciyle tanışacaktı.
O genç Helmut Berger’di…
Daha sonraki yıllarda Visconti’nin, Arupa hanedanların en ünlü geyi olan Bavyera Kralı Birinci Ludvig’in hayatınız anlatan filminde gey kralı oynayacaktı.
Helmut Berger geçen yıl Salzburg kentinde öldü.
Venedik’te Ölüm filminde erkek hoşluğunun estetiğini anlatan Visconti’nin hayatındaki en büyük aşkı oydu.
Alain Delon’a gelince…
O yıllarda Fransa sinemasında en sevdiği aktörlerin başında Jean Marais geliyordu.
O da Jean Cocteau‘nun büyük aşkıydı.
Kısaca yirmili yıllarda onun hayatına yön veren erkeklerin neredeyse tamamı geydi…
Rene Clement
Üç yetenekli Bay Ripley’den en karmaşık olanı Delon ‘du
Benim gözümde onu o yapan asıl sineması bu 3 erkekten önce çekmişti.
‘Kızgın Güneş…’
Bu kere Fransa’nın dev bir yönetmeni talipti ona…
Rene Clement…
Yıl 1959’du ve tahminen de ondaki bu hünsa karakteri ilk keşfeden yönetmen oydu.
Patricia Highsmith’in ünlü ‘Yetenekli Bay Ripley’ romanı ilk sefer sinemaya aktarılıyordu.
O Ripley Alain Delon olacak, Alain Delon ise bu romanın bütün versiyonlarının en kusursuz Mr. Ripley karakterini çizecekti.
Çizdiği karakter romanın muharririni bile mest edecekti.
O film iki yıl sonra Türkiye’de gösterime girecek ve o yıllarda şimdi 15 yaşında bir İzmir çocuğu yani benle yolunu kesiştirecek bir daha da hayatımdan hiç çıkmayacaktı.
Faibles Femme (Üç Sevgililer)
Aslında onun önce Üç Sevgili sinemasını seyretmiştim
Aslında onu ilk kere ‘Üç Sevgili’ adı altında gösterilen bir sinemada görmüştüm…
Çok güzel, kızları deli eden bir karakteri oynuyordu.
İzmir’de büluğ çağına girmeye çalışan bir çocuk için alışılmış ki ülkü rol modeliydi.
Ama ben aynı yıllarda Sartre ve Camus okumaya başlamıştım ve o karakterleri sevsem de gözüm daha karanlık profillerdeydi.
İşte o profil Kızgın Güneş sinemasıyla geldi.
Oradaki Mr. Ripley karakteri, ezik ama hırslı kahramanlar çocukları için harika bir rol modeliydi.
Mr. Ripley tam bizim gibi bir çocuktu.
Parası yoktu ama gözü güzel şeylerdeydi. Bizim Amerikan pazarında gördüğümüz ama alamadığımız şeyler…
Zengin arkadaşın gardrobu mesela…
Filmde onu seyrederken gözümüzün önünde İzmir’in rantiye zengini Enis Berki vardı.
Çizgili ceketler, Persol gözlükler
Ve ah o kahredici espadriller…
Çıplak ayağa giyilen ve hafif kısa beyaz pantolonların altında rengarenk parlayan espadriller…
İlk kere sinemada görmüş ve deli olmuştuk.
Bizim neslimizin ilk vesayet cinayeti oydu
Bizim neslimiz ilk cinayetini işte o sinemada Alain Delon’la işlemişti adeta…
Bir vesayet cinayetiydi yani.
Zengin çocuğu Dickie Greenleaf‘i birlikte öldürmüş, o gardroba ve o güzel Marge Sherwood‘a birlikte sahip olmuştuk.
Çok gerçekçi bir Mr. Ripley’di Alain Delon…
O sinemada de güya sadece onun yüzü vardı ve bize yetmiş de artmıştı.
Tanrının yarattığı en güzel erkek yüzü o sinemada de bir yıldız gibi parlıyordu ve kenar mahallede Rocco’nun hüzünlü kardeşi ve bizde yeni yeni oluşan sol dalgaların ilk kahramanı Mr. Ripley bir anda bizim idolümüz olmuştu.
L’Eclisse sinemasından bir kare
Film başladığında salonda 15 kişi vardı, bittiğinde 3 kişi kalmıştı
Sonra onu benim gözümde apayrı bir yere taşıyacak olan ve o yıllardaki egzistansiyalist gençliğime en uygun sineması geldi.
L’Eclisse (Batan Güneş)
Sinametek yıllarımız başlamıştı ve o alemin kralı Antonioni’ydi.
Alain Delon işte onun filminde oynamıştı….
Üstelik bu kez yanında aşık olacağım bir kadın vardı.
Monica Vitti…
Filmi İzmir’de Konak’taki sinemada seyretmiştim.
Film başladığında salonda 15 kişi vardı.
Bitip ışıklar yandığında ise sadece 3 kişi kalmıştık.
Tuhaf gelebilir ama 3 kişi kalmamız gururumu okşamıştı.
Benim için 3 kişinin izdiham sayıldığı yıllardı.
Hala da öyledir.
Her sahnede fırça yeme kıymetine Godard’la çalıştı
1960’ların sonuna geldiğinde sadece güzel bir erkek yüzü sanılan Alain Delon; Visconti, Clement ve Antonioni gibi o günler sinemasında yepyeni olan şeyleri temsil eden 3 direktörün tezgahından geçmişti.
Sonra öteki büyükler geldi.
Joseph Losey, Fransız yeni dalgasının büyük ismi Jean Pierre Melville, Jacques Deray…
Geriye son bir altın vuruş kalmıştı…
Fransız yeni dalgasının tahminen de en karanlık direktörü..
Jean Luc Godard.
O biraz geç geldi.
Alain Delon’un isminin bütün Fransız sinemasının üzerine çıktığı yıllardı.
İşte öyle bir devirde Jean Luc Godard’dan her sahnenin çekiminde fırçalar yemeyi içine sindirerek altın beşlisini tamamladı.
Geriye sadece Fransa’yı Fransa yapan bir roman kalmıştı
Ama o tam bir Fransız’dı ve geriye Fransa’yı Fransa yapan karakterlerden birini oynamak kalmıştı..
Proust’un ‘Kayıp Vaktin Peşinde’ romanından çekilen Swan’in Aşkı…
O artık sadece ilahın yarattığı en güzel erkekten ibaret değildi.
Sinema sanatının seçkin bir oyuncusuydu.
Ama içindeki adam onu başka bir tarafa çekiyordu.
Kolonyalist Fransız ordusu ile Uzak Doğu’da geçirdiği bir yılda peydahlanan serseri bir ruh yakasını bırakmıyordu.
O ruh kendisini daima yeraltı dünyasına, onun karanlık ve yalnız karakterlerine, polisiye alemlere çekiyordu.
Ünlü Borsalino ve öteki bilumam ‘Flic'(Aynasız) sinemaları işte o serseri ruhun daveti olarak geldi.
Bazılarında çok da başarılı oldu.
Ama benim için Alain Delon daima 1960’lardaki o olağanüstü sinemaların kahramanı olarak kaldı.
Alain Delon ve Monica Vitti
Benim için en sıkıcı şey sevişme ve öpüşme sahneleri
Şimdi baştaki soruya dönüyorum.
Bütün bunları okuduktan sonra yanıtınız hala aynı mı?
Sizce Alain Delon’u kadınlar mı, yoksa erkekler mi daha çok seviyordu…
Ben ısrarcıyım…
Erkekler onu daha çok seviyordu.
Peki ya Delon?
O daha çok kimi seviyordu?
1970’li yıllarda onunla yapılan bir mülakatta şunu söylemişti:
‘Benim için en sıkıcı şeylerden biri sevişme ve öpüşme sahneleri. Ben sinemada dövüş sahnelerini seviyorum.’
Kafaları karıştıran sözlerdi…
Ama daha sonraki yıllarda bu cümlenin eksik kalan tarafını tamamlamıştı.
‘Ben sevişmeyi evde seviyorum…’
En kritik soru: Alain Delon gerçekte neydi
O zaman en kritik ikinci soruya gelelim.
Alain Delon’un latent bir gey tarafı var mıydı?
Kendi hisseme bununla ilgili hiçbir bilgim veya hissiyatım yok.
Kariyerinin başında güzel erkek düşkünü sinema yöneticileriyle böyle bir bağlantısı olmuş mudur?
O konuda da bildiğim bir şey yok.
Zaman zaman onun ‘Mizojin’ (kadın düşmanı) bir tarafının olduğu yazıldı, söylendi.
Bizzat kendisi bir kadını tokatladığını itiraf etti.
Aynı zamanda homofobik sayılabilecek hallerinden da bahsedildi.
Bütün bunlar aşırı sağ siyasete düşkün bir erkek kişiliğine uyan şeylerdi.
Alain Delon
Bir erkek olarak onu güzel bulduğunuzu itiraf edemiyorsanız
Pazar günü, gerisinde işte hepimiz için böylesine muğlak bir güzellik bırakarak gitti.
Diyorum ya…
Tanrının yarattığı en güzel erkekti…
Ama onu sevmeyi itiraf edemeyen bir erkekseniz, ‘Tanrının yarattığı en güzel kadındı’ da diyebilirsiniz.
Çünkü androjen bir hoşluktu o.
Onu sevebilmeniz için bir neden: Alain Delon kıskanç bir erkekti
Alain Delon’un karakter profilinde herkesi şaşırtan bir detay var.
Bunu da Johnny Hallyday’in anılarında okumuştuk.
Alain Delon aşırı kıskanç bir erkekmiş.
Romy Schneider’le aşk yaşarken yanına hiçbir erkeği yaklaştırmazmış.
Johnny Hallyday, ‘Hiçbirimizin Romy’le konuşmamıza izin vermezdi’ diyor.
Alain Delon gibi bir erkek kadınlar konusunda kendine bu kadar güvensizse…
Tanrının yaratırken o kadar cömert olmadığı biz zavallı kulları ne yapalım?
Sırf o çekilmez kıskançlıklarına mazeret olabileceği için erkek olarak da bu kıskanç erkeği sevebilirsiniz.
Bir kadın gözüyle Alain Delon: Küstah ve androjen
Onunla ilgili en güzel tahlili tahminen Manohla Dargis yazdı.
Bir kadın gözüyle onun yüzünü ve bakışlarını şu sıfatlarla tanım etmişti:
‘Küstah, baştan çıkarıcı ve androjen…’
Yani hem erkek hem kadın…
Tıpkı Roma’da Borghese Müzesi’ndeki, sırtını bize dönüp uzanmış ‘hermafrodit’ heykeli gibi…
Saint Sulpice Kilisesi
Cenazesi Da Vinci Şifresi klisesinden kaldırılacak
Alain Delon’un cenazesi 28 Mayıs günü Paris’ten Saint Sulpice Klisesi’nde düzenlenecek özel bir törenle kaldırılacak.
Saint Sulpice, biz Türklerin de yakından tanıdığı bir kilise.
Dan Brown‘ın ‘Da Vinci Şifresinin’ başında geçen yerlerden biri.
Cenazeyle ancak özel bazı davetliler katılabilecek.
Tabii ki Cumhurbaşkanı Macron ve eşi.
Robert de Niro, Monica Belluci, Tilda Swinton, Vincent Cassel, Sophia Loren,Isabelle Huppert, Robert de Niro…
Bir de ilginç bir isim…
Quentin Tarantino…
Alain Delon
Sizin için ölüm nedir diye sorulduğunda verdiği cevap
Bundan sonrası?
Son yıllarında onunla yapılan bir mülakatta sormuşlardı:
‘Senin için ölüm nedir?’
‘Aile’ demişti ve sözünü şöyle tamamlamıştı:
‘Çünkü annemle babamı ilk kez orada birlikte göreceğim…’
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bozcaada’da Otluk Alanı Ateşe Veren Şüpheli Güvenlik Kamerasında