34,5651$% 0.24
36,1670€% -0.19
2.998,36%1,24
5.096,00%0,41
20.323,00%0,57
2.697,80%0,98
9.482,85%1,23
MİLLİ Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Atatürk Üniversitesi’nin ‘2024-2025 Akademik Yılı Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, tamamlanmış ya da bitmiş bir çalışma değil, eğitimin muhtevasına yönelik dinamik bir dönüşüm sürecidir. Bu dönüşüm süreci, gençlerimizin hem doğal ve fıtri gelişimini esas alan hem de pedagojik ihtiyaçlarını karşılayan zengin bir içerikten ve ihtiyaç duyulan her evrede güncellenebilecek canlı bir müktesebattan beslenmektedir. Bakanlığımızın bu perspektifle hazırladığı yeni maarif modeli akademik-sosyal-duygusal maharetler ve milli bedellerle harmanlanmış bir eğitim sistemini desteklerken, genel olarak teknolojiyi de bu sürecin merkezine yerleştiriyor” dedi.
‘DURGUN SU KİRLİ OLUR’
Eğitim-öğretim yılının ilk dersini veren Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Bilimsel olanın kozmikliğini ve kültürel olanın milliliğini içeren kapsayıcı bir perspektifle eğitim olgusunu yeniden ele almak ve onu kendi özgünlüğümüzü yansıtacak şekilde tanımlamamız gerekiyor. Belirtmek isterim ki, bu gereklilik tarihî bir sorumluluk olduğu kadar acil bir muhtaçlığa da denk düşüyor. Eğitim sistemlerinin daima değiştiği ve araştırma imkanlarının hiç olmadığı kadar geliştiği günümüz dünyasında bizim özgün ve özgür bir bakış açısını esas alan yeni bir dil ve perspektif inşa etme zorunluluğumuz söz bahsidir. Eğitim alanı, tabiatı itibarıyla dinamik bir alandır. Bu dinamizmi dolayısıyla da daima bir değişimi öngörür. Bilimsel, pedagojik ve teknolojik gelişmeler, yenilenen ve dönüşen toplumsal ihtiyaçlar, küresel ve yerel seviyedeki farklılaşmalar, kişisel taleplerdeki çeşitlilikler. Bütün bunlar hayatın her alanında olduğu gibi, eğitim alanında da değişimi zorunlu kılmakta, bizi daima daha düzgününü aramaya yöneltmektedir. Bu alandaki değişim taleplerine cevap vermediğiniz zaman donar kalırsınız ve içinde bulunduğunuz çağı da ıskalarsınız. Bir atasözümüzde ifade edildiği gibi, ‘Durgun su kirli olur’. Biz ne ülkemizin durağanlaşmasına ne izin verebiliriz ne de eğitim sistemimizin kirlenmesine müsaade edebiliriz” dedi.
DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM
Ülkede eğitim alanındaki değişim dönüşüm ataklarının yakın vakitlere dek işin ya da daha doğru sözüyle sorunsalın temeline odaklı bir perspektif üzerinden yapılmadığını kaydeden Bakan Tekin, “Ana motivasyonunu çoğunlukla konjonktürel talep ve gereksinimlerin oluşturduğu bu ataklar eğitim alanına dönük biçimi müdahalelerden ibaret kalmış; sosyolojik temelleri, ülke gerçeklerini, bilimsel ve pedagojik unsurları muhtevi bir felsefi zemin üzerine oturtulamamıştır. Bu nedenle, yapılan değişiklikler etkileri itibarıyla dar kapsamlı, zamansal açıdan ise kısa ömürlü olmuştur. Öyle ki bazı uygulamalar, bu uygulamalar vesilesiyle elde edilmek istenen sonuçların dahi ortaya çıkmasına imkan tanınmadan ortadan kaldırılmış, kaldırılabilmiştir. Evet, AK Parti iktidarlarının kümülatif birikimleri eşliğinde devam eden yaklaşık çeyrek asırlık süre boyunca, Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde eğitim sistemimizi daha verimli sonuçlar üretecek şekilde ve geçmişteki yanlışları tekrar etmeden geliştirmeye çalıştık. Gerçekten bu süreçte eğitim ortamlarımızı insani, fizikî, bilimsel ve teknolojik altyapı açısından geçmişle mukayese edilemeyecek ve çağdaş dünyadaki standartları yakalayacak şekilde geliştirdik. Ancak bizler eğitimi sadece bu tarafıyla, yani ülkemizin maddi refahını artıracak zorunlu bir yatırım alanı olarak ele almadık, almıyoruz. Onu aynı zamanda kültürel ve toplumsal varlığımızın ihyasını sağlayacak dinamik ve daima bir öğrenme süreci olarak da tanımlıyoruz. Eğitim sürecini, yeryüzündeki varoluşumuzun temel münasebetini ve son amacını oluşturan ‘iyi insan’ olmanın ve ‘kendini tanımanın’ tüm koşullarını içerecek bir özgürleşme süreci olarak görüyoruz. Bu, elbet ki bizim müntesibi ve takipçisi olduğumuz büyük ve kadim medeniyet vizyonumuzun da bir gereğidir” diye konuştu.
EVRENSEL İNSAN HAKKI
Bugün tüm dünyada eğitimin üniversal bir insan hakkı olduğu ve bu hakkın aynı zamanda diğer insan haklarına ulaşmanın bir yolu ve sosyal-ekonomik kalkınmanın ön şartı olduğu yönünde küresel uzlaşının da söz konusu olduğunu söyleyen Bakan Tekin, şöyle devam etti:
“İnsan Hakları Üniversal Bildirgesi, bu uzlaşının kozmik seviyede geçerli olan hukukî ifadesini oluşturmaktadır. Eğitim ile demokratik pahalar arasında karşılıklı etkileşime dayalı olarak cereyan eden çok yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Eğitim, bir taraftan demokratik kıymetlerin özümsenmesine ve gelişmesine katkı sunarken, diğer taraftan demokratik kültürden etkilenmekte, içerik ve metodoloji açısından daha çoğulcu ve kapsayıcı bir mahiyet kazanmaktadır. İleri demokrasiler, bir yanıyla vatandaşlarının özgür düşünme yeteneklerinin gelişmesi için ihtiyaç duydukları her türlü önlemi alan yönetim biçimleridir. Bu açıdan bakıldığında, eğitim alanının bireylerin özgür düşünme yeteneklerinin gelişmesi için düzenlenmesi gereken alanların başında geldiği söylenebilir. Gerçekten ileri demokrasiyle yönetilen ülkelerin eğitim sistemleri incelendiğinde, bu ülkelerin artık 20’nci yüzyılda kalmış olan ‘bilgiyi kontrol etme ve öğrencilere belirli niyetleri aşılama’ misyonunu terk ettikleri ve öğrencilerin özgür düşünme kapasitelerini artıracak şekilde örgütlendikleri görülmektedir. Bu nedenle demokratik yönetimler, daima bir şekilde öğrencilerin ferdi hünerlerine ve ilgi alanlarına, kişisel öğrenme suratına ve karakter özelliklerine uygun pedagojik bir arayış içerisindedirler. Bu arayış, bir yanıyla başta okullar olmak üzere tüm öğrenme alanlarının demokratik bir içerik kazanmasını sağlarken, diğer yanıyla da demokratik şuuru yüksek ve çağdaş değerlere entegre bir öğrenci/vatandaş profilinin oluşmasına katkı sunmaktadır. Bu da günümüzde eğitimin sadece okullarla sınırlı tutulmaması gerektiğini ve temelinde tüm yaşam alanlarının bu doğrultuda fonksiyonel kılınabileceğini göstermektedir. Milli Eğitim Bakanı olarak şu hususun da altını özellikle çizmek isterim. Okulların klasik misyonunu tamamladığı istikametindeki görüşün günümüz gerçekliğini tam olarak yansıtmadığını düşünüyorum. Evet, globalleşmenin ve bilimsel-teknik seviyede yaşanan gelişmelerin de etkisiyle eğitim, artık belirli zaman dilimlerine ve belirli yerlere özgü olarak gerçekleştirilen bir olgu olmanın ötesine geçmiş durumda. Ancak bu durum, dünyanın her tarafında ve eşit ölçüde geçerli olan bir hususiyet de arz etmiyor. Özellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde eğitim alanındaki ilgilerin temel karakteristiğini hala klasik tertibin oluşturduğunu söylememiz mümkün. Kaldı ki, savaşlar ya da başka nedenlerle yoğun göç hareketlerinin yaşandığı günümüz dünyasında okullara ve okulların klasik misyonlarına duyulan gereksinimin da artarak devam edeceği gerçeği orta yerde duruyor. Ancak çağdaş dünya devletlerinin artık terk ettiği modası geçmiş formülleri bir kenara bırakmamız ve yeni yöntemsel arayışlar içine girmemiz gerektiği fikrini de yadsımıyorum. Bu arayış sürecinde, özgün ve ilk sefer kullanılacak prosedür ya da teknikler üretilebileceği gibi, Montessori yaklaşımı üslubunda alternatif eğitim sistemleri de tercih edilebilir. Çünkü içinde bulunduğumuz çağda, öğrencilerin ferdi marifetlerine ve ilgi alanlarına odaklanan, ferdi öğrenme suratlarına ve karakter özelliklerine uygun bu stil pedagoji formüllerinin giderek revaç bulacağına inanıyorum.”
‘ELEŞTİRİLERLE KARŞI KARŞIYAYIZ’
Bakan Tekin, kendisini eleştirenlere yönelik olarak, “Bakanlığımızın bu perspektifle hazırladığı yeni maarif modeli akademik-sosyal-duygusal hünerler ve milli pahalarla harmanlanmış bir eğitim sistemini desteklerken, genel olarak teknolojiyi de bu sürecin merkezine yerleştiriyor. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni gerçekleştirdik. Belli ideolojik gruplar tarafından önemli bilimsel içerik olmayan tenkitlerle karşı karşıyayız. Önce şu eleştiriyi yapıyorlar. Türkiye’ye özgü bir model olur mu? Ben de cevap olarak diyorum ki, 1 milyon 200 bin öğretmenimiz var, üniversitelerimizde çalışan yüz binlerce akademisyenimiz var. Bize Türkiye’ye özgü bir model olur mu diyen muhalefet, bana Finlandiya modeli, Singapur ya da Güney Kore modeli diyor. Ben şu soruyu soruyorum; ‘Türkiye’de öğretmen ve akademisyenler bahse konu ülkelerin kendilerine özgü ürettikleri modeli üretemeyecek kadar yeteneksiz midir?’ Anadolu halkı, irfanı kendine has bir model üretebilir. Muhalefet de diyor ki bu toplum bunu üretebilecek kapasiteye sahip değildir. Aramızdaki ana fark ideolojik bir referanstan besleniyor. Ben buradan bu eleştiriyi yönetenlere karşı çıkıyorum. Herhangi bir ülkenin sorgusuz sualsiz transfer etme metodunu de iyi niyetli bulmuyorum. Başka ülkelere hayranlık ülkenin egemenlik meselesi açısından da tartışılması gereken noktadır” dedi.
ÖĞRENCİLERLE BİR ARAYA GELDİ
Açılış dersinin ardından Rektör Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu, Bakan Tekin’e tablo hediye etti ve toplu fotoğraf çekimi yapıldı. Törenin ardından Bakan Tekin ve beraberindekiler Atatürk Üniversitesi’nin 700 metrekare alana kurulu stant ve matbaa kısımlarından oluşan ‘Hurufat Baskı Müzesi’nin açılışını yaptı. Bakan Tekin, daha sonra yerleşke içinde düzenlenen 16’ncı Uluslararası MEB Robot Yarışı’nın yapıldığı alana giderek öğrencilerle bir araya geldi.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Wd Bazı Ssd Modelleri ile Karşılaşılan Windows 11 24h2 Mavi Ekran Yanlışları İçin Firmware Yayınladı