32,5530$% 0.08
34,9655€% -0.04
2.435,09%-0,01
3.979,00%0,02
15.940,00%0,03
2.330,66%0,06
10.446,24%1,00
Prof. Dr. Harun Tepe’nin ‘Etiğe Giriş: Teorik Etikten Pratik Etiğe’ adlı kitabı BilgeSu Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İdeoloji Kısmı emekli öğretim üyesi Harun Zirve, bu kitabında hem üniversitelerde “Etik” dersini ya da etikle ilgili herhangi bir dersi alanlar için hem de hayatın içinde herhangi bir konuda “etik kaygı”ları olan herkes için yol gösteriyor.
Felsefeyi yaşamın içinde hem bir bilme yolu hem de bir yaşama yolu olarak düşündüğümüzde bana kalırsa en başta etiğin ne olup ne olmadığının herkesçe çok açık anlaşılması gerekiyor.
Tepe, bu kitabıyla olabildiği kadar geniş bir yelpazede etiğin hem teorik hem de pratik sorunlarını ele alıyor ve her birimize her şeyden önce etiğin hayatımızın ve her türlü ilgilerimizin tam kalbinde olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Zira etik, her türlü hareketlerimizde ve bağlantılarımızda ortaya çıkan bedel sorunlarına ve değerlendirme sorunlarına ışık meblağ.
Bir yandan da ideolojinin bir insanlaşma yolculuğu olduğunu söyleyebiliriz. İnsanın değeri ve insanın kıymetleriyle ilgilenen ve ideolojinin alanlarından biri olan etik de, insanlaşma seyahatimize çok yakından eşlik eder. Ama etiğin ne olup ne olmadığıyla ilgili soru işaretleri de her birimizin aklında daima dolanır durur. İşte bu sorulara cevap bulabilmek için Harun Tepe’nin ‘Etiğe Giriş’i bize yardımcı olabilir.
ETİK, ‘AHLAK’ DEMEK DEĞİLDİR
Çoğumuzun sandığı gibi “etik” ve “ahlak” sözcükleri birbirini karşılayan iki sözcük değildir. “Ahlak”, muhakkak bir toplumda ya da kümede, muhakkak bir zaman içinde geçerli olan bedel yargıları ve davranış kurallarıdır; “iyi”lerle ve “kötü”lerle ilgilenir. Kökensel manalarından biri kişilik özellikleri olan “etik” ise “iyi”lerle ve “kötü”lerle ilgilenmez; onun sorun alanı, insanın değeri ve insanın kıymetleriyle her birimizin her gün yaptığı değerlendirmelerdir.
TEORİK ETİĞİN VE PRATİK ETİĞİN İÇ İÇELİĞİ
Dikkatle bakarsak, yaşamın içinde çabucak her gün karşılaştığımız hem bedel sorunlarında hem de değerlendirme sorunlarında teorik etiğin ve pratik etiğin iç içe olduğunu da görürüz. Zira aslında etik, ne sadece teorik ne de sadece pratiktir. Etik, günlük hayatımızda karşılaştığımız ve merkezinde daima insanın olduğu sıkıntılara çözüm bulabilmek için ortaya çıkan bilgi alanlarından biridir, ama ortaya koyduğu bilgi(ler) daima aksiyonlarımıza ve/veya insanlar arası bağlantılarımıza dönüktür. Bunun için etik, ideolojinin en uygulanabilir alanlarındandır.
İNSANLAŞMAMIZDA ETİĞİN YERİ
Tek tek her birimizin her türlü alakasının ve her türlü hareketinin beşere yakışır olabilmesi için etik-değer bilgisine sahip olmamız gerektiği açıktır. Dahası, “insan” olabilmek de, sadece doğal ya da canlı bir varlık olmaktan kurtulup sırf “tür olarak insan”ın yapısında (doğasında) bulunan bazı özellikleri ve/veya imkanları da hayata geçirebileceği uzun ve zor bir yolu yürüyebilmekten geçer, yani insan olabilmek ya da insanlaşabilmek “tür olarak insan”ın diğer canlı varlıklardan farkını ortaya koyabilmesine, diğer canlı varlıklardan farklı yapıp etmelerine, seçimlerine, münasebetlerine, başarılarına karşılık gelir. Bütün bunlar bir araya geldiğinde de, aslında sadece insanın yarattığı, kurduğu “ikinci bir dünya” oluşur. Başka bir deyişle, artık bu oluşan “ikinci dünya”, sadece insanın yaratabildiği, kurabildiği insansal dünya ya da tarihî varlık alanıdır.
BAŞKA BİR DÜNYA VE TARİHİ VARLIK ALANI
Öyleyse “tür olarak insan”ın başarılarından, aksiyonlarından, etik bedellerinden, ilişki bedellerinden oluşan tarihî varlık alanıyla birlikte insan “başka bir dünya”yı var eder, yaratır. Bir yandan da, bu oluşan sadece beşere özel “ikinci dünya”da insan kendi kendini inşa eder. Dahası, esasen tıp olarak insan yapısı (doğası) gereği böyle bir “ikinci dünya” yaratmaya da mecburidir. Zira “tür olarak insan” yine yapısı (doğası) gereği içinde bulunduğu hayata böyle bir insansal dünya olmadan katlanamaz, yani bu “ikinci dünya”, aynı zamanda “tür olarak insan”ın hayatı katlanılabilir hale getirebilmek için de yarattığı, var ettiği, oluşturduğu bir dünyadır.
‘HER BİRİMİZ KENDİ ÖMRÜMÜZLE BELLİ BİR HİKAYE CİSİMLEŞTİRİRİZ’
Böyle bir dünyada, yani zorunlu olarak yarattığımız insansal dünyada bir yandan da, Doç. Dr. Muttalip Özcan’ın da MacIntyre’dan aktararak dile getirdiği gibi “Her birimiz kendi hayatımızla muhakkak bir hikaye cisimleştiririz. Bu hayat ya da hikaye içinde makul bir giriş, gelişme ve sonuç kısmı vardır. Muhakkak bir başlangıç ve makul bir son (ölüm) vardır. Dönemler vardır ve beklentiler, planlar, çatışmalar ve mefkureler vardır, ama aynı zamanda boşa çıkan planlar, kaçınılmaz çatışmalar ve gerçekleşmeyen ülküler vardır. Diğer taraftan, bizlerin hayatında cisimleşen hikaye başka hikayelerin içinde gömülüdür; tahminen oburlarının hikayeleri de bizim öykümüzde”. Dolayısıyla, içinde yaşadığımız bu dünyada, paylaştığımız kıssalarla, yaptıklarımızla ve yapmadıklarımızla, birbirimize yaşattığımız ilişki cinsleriyle birbirimizi etkileriz ve böylelikle ya birbirimize bağlanırız, birbirimizle çok daha yakın bağlar kurarız ya da birbirimizden uzaklaşırız, hatta giderek birbirimize yabancılaşırız. Böyle bir toplumda ve/veya böyle bir dünyada da etikten, etik eylem(ler)den veya etik bakıştan zati söz edemeyiz.
İşte, Harun Tepe’nin ‘Etiğe Giriş’i de her gün yeniden yaratmaya mecbur olduğumuz insansal dünyada en öncelikli yönlendiricilerimizden biri olan “etik” hakkında daha detaylı bilgilerle buluşabilmemize yardımcı olabilecek güzel kitaplardan.
Dirmit’in Gözünden Dirmit’in Hikayesi Sahnede…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.