DOLAR

35,4041$% 0.19

EURO

36,4322% 0.09

GRAM ALTIN

3.024,63%0,15

ÇEYREK ALTIN

4.903,00%0,16

TAM ALTIN

19.614,00%0,17

ONS

2.657,50%-0,05

BİST100

9.961,34%1,33

İmsak Vakti a 02:00
Bursa AZ BULUTLU 12°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 35,4041

EURO 36,4322

ALTIN 3.024,63

BİST 100 9.961,34

İmsak 02:00

12°

Freak Tiyatro’nun Genç Oyuncusu ve Yazarı Burak Can Aras: Tiyatroya Barzani’yle Yemek Yiyerek Başladım

ad826x90

T24 Kültür-Sanat

Genç tiyatrocu Burak Can Aras, yakın zamanda Boa Sahne’de prömiyerini yapan, hem yazdığı hem de oynadığı Kek isimli oyununu, lise arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Freak Tiyatro’yu, oyun arkadaşlarını ve tiyatro yapmanın tüm zorluklarına rağmen tiyatro seyahatini T24’e anlattı. 

– Tiyatroyla tanışman nasıl oldu?

Ortaokulda kantinde arkadaşlarımla sohbet ederken bir anda ortaya bir laf attım; “Dün Barzani’yle yemek yedim” dedim. O zamanlar televizyonda sıkça duyduğumuz Barzani aklıma geldi, tamamen uydurdum yani. Herkes kahkahalarla gülünce, bu durum aşırı hoşuma gitti. Türkçe dersinde hocam “Hadi gel, tahtada da anlat” dedi ve bir anda tahtanın önü sahne oldu benim için. Veli toplantısında hocam, “Bu çocuğu bir tiyatro kursuna yazdırın” demiş. Haftasına babam beni kolumdan tutup Duru Tiyatro’ya götürdü ve orada eğitim veren Banu Çiçek’e teslim etti.13-14 yaşlarındaydım gerçek bir sahneye ilk adımımı attığımda.

– Sonra eğitimine devam ettin mi?

Evet, ortaokul bitince lise sınavları başladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi’ne başvurdum ve kazandım. 4 yıl orada okudum. Sonra üniversitede İstanbul Aydın Üniversitesi Drama ve Oyunculuk bölümünü tam bursla kazandım ama 3 ay sonra keskin bir kararla okulu bıraktım. Aklımda başka bir okul vardı, denedim ama olmadı. Sadri Alışık Akademisi’nin Konservatuvar kısmına girdim ve 2 yıl orada eğitim aldım. İlk oyunum Domuz Tepesi’ni de orada yazdım.

– Domuz Doruğu ilginç bir isim. Kek de öyle.

Konusu da öyle; farklı yerlerde aynı gecede geçen bir polisiye oyun. Aslında Kek ortaya çıkmadan önce onu sahnelemeyi planladık ama 11 kişilik bir oyun olduğu için şimdilik rafa kaldırdık. Tarantino, Reservoir Dogs’un senaryosunu yazmadan önce ismini bulmuş ve “Çok iyi bir isim oldu, haydi şimdi buna senaryo yazalım” demiş. Domuz Doruğu de böyle ortaya çıkmıştı. Heybeliada’da bir yerdi; ismi hoşuma gittiği için notlarıma kaydetmiştim. Kek’in böyle bir kıssası yok, üzgünüm. Düz Kek.

– Daha önce profesyonel oyunculuk tecrüben oldu mu?

Evet. Liseye giderken Merhamet dizisinde rol aldım; o zamanlar ses getiren bir iş olmuştu. Sonra Öğretmen, Mezarlık gibi diziler oldu. Bu sene, Altın Koza Film Festivali’nde rol aldığım Hiçbir Şey Yerinde Değil isimli film üç mükafatla döndü. Sadri Alışık Tiyatrosu’nun Esaretin Bedeli ve Ozan Ağaç’ın yazdığı Hediye isimli oyunlarda da yer aldım.

BİZ DE BURDAYIZ DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ

– Kek’i konuşmadan önce hayal ettiğin tiyatroculuk hayatını yaşayabiliyor musun diye sormak isterim. Tiyatro yaparak hayatını idame ettirebiliyor musun? 

Bence şu an kurulan bizim gibi genç ekiplerin tiyatrodan bir para beklentisi yok. Biz de yola çıkarken kendi içimizde bunu konuştuk, asla maddi bir beklenti içinde olmadan, elimizdeki imkânlarla yapabileceğimiz en iyi işin peşinden gideceğiz dedik. Keşke bütün bu koşturmanın emeğinin içinde bunun tatmin edici bir maddi karşılığını bulabilsek ama günümüz kurallarında bu hayli zor. Biz, üç arkadaş Harun Osman Timur ve Baran Aktaş ile birlikte Freak’i kurduk. Yola çıkmadan önce ne gibi zorluklarla karşılaşacağımızı tahmin ediyorduk. Bugün en uygun salon kirası 10 bin lira artı KDV. Biz yeni kurulan bir takımız, ne kadar seyirci çekeceğiz, ne kadar bilet kesilecek, ne kadarının salona, ne kadarının çektiğimiz krediye gideceği belli değil. Bugün oyuncu arkadaşlarımıza ne kadar vereceğiz gibi büyük sıkıntılar yaşadık ve hâlâ yaşamaya devam ediyoruz. Bu sorunları yaşayan bizim gibi birçok ekip olduğunu da biliyoruz. İmkansız değil doğal ki, bir gün her şeyin daha güzel olacağına inancımız tam olduğu için bu sistemin içinde savaşmaya, ayakta kalmaya ve biz de buradayız demeye devam edeceğiz.

– Bu zorluklar yaratım sürecini etkiledi mi?

Elbette. Kek’in yazım sürecinde çok şeyi silip attım metinden. Hizmet etmiyor diye değil, bunu yapmak çok para ister diye. Bu bir yerde tetikleyici bir şey aslında. Esasen dayanılmaz imkânlarımız var diyip işi tamamen gösteriye döküp büyük yapımlı birden fazla kötü iş gibi dekorun, kostümün orkestranın gerisine gizlenen bir oyun yapabilirdik ve yaptığımız şeyin inanılmaz iyi olduğuna kendimizi inandırır, tek başımıza kaldığımızda da oyundan gizli gizli nefret ederdik. İyi ki paramız yok demeyeceğim natürel ki de ama şu an bu imkansızlık, elde olanı en iyi hale getirmek için güçlü bir azim göstermemize sebep oluyor.

– Oyun yazmaya nasıl başladın? 

O da sanırım lisede başladı. Çok hızlı kompozisyon yazıyordum ve bunu yaparken aşırı eğleniyordum. Ama alışılmış üzerine çok düşmedim. Yıllar sonra Ozan Ağaç’la tanıştım. Yönetmen-oyuncu ikilisi olarak başlayan bağımız, zamanla abi-kardeş bağına dönüştü; ardından da Training Day sinemasındaki Alonzo ve Jake ikilisine evrildi. (Referans verdiğim bu sinemaya çok şaşıracaktır, eminim) Ufkumu açan film teklifleriyle bana hikaye anlatıcılığını, diyalog mantığını ve karakter yapısını öğreten, yazdığım her şeyi sabırla okuyup gelişmem için vakit ayıran sevgili hocama da buradan sevgilerimi iletmek isterim.

– Provalar nasıl geçti?

Provaları mezun olduğumuz lisede aldık. Harun, Baran ve ben, lise arkadaşıyız. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi mezunuyuz. Okul dağıldıktan sonra sahneye biz giriyorduk. Prova yerimizin rahat olması bizi çok ileri taşıdı. Yavaş yavaş, her anı oturta oturta ilerledik. 

– Diğer oyuncularla gücünüz nasıl uyuştu? Nasıl bir araya geldiniz?

Işıl Yılmaz ve Ezgi Bayramoğlu fevkalade yetenekli kadınlar. Işıl ve Ezgi’yi Harun tanıyordu aslında. Ezgi, yüksek lisanstan arkadaşı; Işıl’la da konservatuvar imtihanlarından tanışıyorlar. O kefil olunca, biz de Baran’la hemen tamam dedik. İyi ki de öyle olmuş. Metni tamamen sahiplenip en iyi hale getirebilmek için çok uğraştılar. Bu bence işin en değerli yanı. “Geldim oynadım, gittim” değil, “Hadi daha iyi nasıl olabiliriz?” sorusunu daima kollamak, tiyatronun kolektif yapısına yakışan bir durum. Tanımadığınız biriyle işe başlamak esasen zor bir şey; bir de o iş tiyatro olunca zorluk ikiye katlanıyor. “Acaba anlaşabilecek miyiz? Sanki gerçekten metne inanacak mı? Disiplinli mi, uyumlu mu?” gibi bir sürü soru dönüyor başta. Ya da, “Dünya yeterlisi bir insan ama oyunculuğu pek iyi değil, nasıl söyleriz? Ne deriz? Çok üzülür ama söylemezsek süreçte biz daha çok üzülürüz. Allah kahretsin, neler yaşayacağız?” diye dertlendik epey. Ama hiçbiri olmadı, çok şükür, sıkıntısız atlattık süreci.

– Metni yazarken özellikle neye dikkat ettin?

Gerçek neyse onu bulmak için uğraştım. Öyle olunca empati kurmak bence daha kolay bir hâl alıyor. Seyirci, yani en azından benim için, oyunu izlerken karakterle empati kurduğu an keyif almaya, yanındaki arkadaşını koluyla dürtüp “Bak, aynı sen!” dediği an metnin içine girmeye başlıyor bence. Öbür türlüsü facia esasen. Seyircinin bir tane cumartesi akşamı var, onu da seni izlemeye ayırmış, bilet almış, kalkmış, neredeysen gelmiş yanına oturmuş ve izlediği şey saçma sapan, ne olduğu belli olmayan abuk sabuk bir şey. Öyle olunca o insan çıldırıyor olağan ki. Cumartesi gecesine mi yansın, 400 lirasına mı? Olağan bunun biletin bin küsür lira olduğu versiyonları da var, onları saymıyorum.

– Artık oyuna geçelim. Nasıl bir motivasyonla bu oyuna başladınız?

Harun ve Baran’la bütün yaz metin okuduk. “Onun dekoru zor, bunun oyuncu sayısı çok, ötekinin yazarı çok Euro ister” derken asla bir şey bulamadık. O ara internette gezinirken Kuvvetli Bir Alkış dizisinin fragmanına denk geldim. 1 dakikalık bir şeydi. Ama başa sarıp sarıp izliyordum. “Ya, sanki böyle bir şey olur mu?” diye düşünerek izlemeye devam ettim. Bir rehberlik öğretmeninin zamanla ilişki terapistine dönüşeceği bir oyun… Aynı gece 4 sayfa bir şeyler karalayıp Harun’a attım. Sabah okuyup aradı sağ olsun, “Kimin bu? Hemen yapalım” dedi. Öyle başladık. Olağan sonra yol boyunca çok şekil değiştirdi.

– Kek bize ne anlatıyor?

Bu oyun ne söylüyor? sorusu fevkalade bir anksiyete yaratıyor bende. Yazarken hiç “Ya, yazıyorum ama bir şey söylemek de lazım” gibi kanılarım olmuyor. Seyirci olarak gittiğim oyunlarda da işin bana ne anlattığıyla değil, ne hissettirdiğiyle ilgileniyorum daha çok. İyi bir oyun izlemenin üzerinde bıraktığı etki, o gece seninle evine kadar geliyor; dayanılmaz bir şey bence bu.

Berkun Oya bir yazısında şöyle diyor: “Asıl suç, suçlu hissettirmektir esasen birçok zaman ve biz suçlu hissederek gizleriz bu suçu, kendini yutan kara deliktir suçluluk duygusu. Bir insana kıymak da illa şakağına silah dayayıp tetiği çekmekle olmuyor, gerçeğin, sevdiğin biri tarafından gizlenmesi de bir tür cinayet. Üstelik gerçek, kendinden kaçanı en gülünç durumlara düşürüyor her zaman. Bir gün geliyor, gerçekten kaçanlar, tutmayan dizilerin çakma jönleri gibi kalıveriyor ortada.” Bu yazı oyunun en iyi tanımlaması olabilir, en azından benim için.

– Harun Osman Timur oyunun direktörü. Süreçte yazar-yönetmen arasında uyuşmazlıklar yaşandı mı?

Yazım sürecinde Baran ve Harun’un daima desteği oldu; o dünyayı birlikte kurduk sayılır. Bu yüzden metin bittiğinde aşağı yukarı neler yapacağımızı zati biliyorduk. Harun, ne istediğini bilen ve bunu karşı tarafa iyi aktarabilen bir yönetmen. O yüzden her şey problemsiz işledi.

– Bazı muharrirler, metni uzun süre başlarında tasarlayıp bir anda yazmaya başlar. Sen de öyle misin?

Uzun vakittir yazmayı düşündüğüm bir hikaye var; genç bir polisin başına gelen tatsız bir olayla ilgili. Ama yazmıyorum, sebebi de başımda tasarladığım için falan değil, sadece nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Tahminen o bahsettiğin şey 35’imden sonra olur, bilmiyorum. Şimdi, daha her şeyin çok başındayım.

– Yazım sürecinde etkilendiğin ya da esinlendiğin bir yazar ya da iş oldu mu?

Scenes from a Marriage var, Bergman’ın. O olabilir. HBO uyarlamasından bahsediyorum ama.

– Son olarak oyun takviminden bahsedelim ve gündeminizde yeni projeler var mı ?

En yakın tarih 11 Ocak Cumartesi saat 20:30’da Taksim Ara Sahne’de olacağız. Aylık program takvimi için sosyal medya hesabımızı takip edebilirsiniz. Yeni projeler üzerinde konuşmaya başladık ama ne zaman, nasıl olacağı şimdi belirsiz. Umarız yine en hoşu olur. 

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İstanbul Modern’in Hikayesi, Müzenin Yirminci Yılında Kitaba Dönüştü

HIZLI YORUM YAP