38,0101$% 0.44
41,3365€% 0.69
3.689,17%0,28
6.056,00%0,11
24.150,00%0,11
3.022,03%-0,05
9.044,64%-7,81
DOLAR 38,0101
EURO 41,3365
ALTIN 3.689,17
BİST 100 9.044,64
İmsak 02:00
Türkiye’nin sanatla dolup taşan kentlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan tiyatro, stant, atölye gibi aktiflikleri derleyen Haftanın Sanat Rotası, bu hafta yirmi altıncı sayısıyla sizlerle. Bu haftanın derlemesinde birbirinden farklı stantlar ve tiyatro oyunları yer alıyor.
Her hafta cuma günü yayımlanan Haftanın Sanat Rotası’nda bu hafta 22-28 Mart tarihlerindeki aktifliklerine yer veriliyor.
İşte İstanbul, Ankara ve İzmir’de sizler için derlediğimiz kültür sanat aktiflikleri:
İstanbul’da bu hafta
– Tam da hikâye bitti sanıyorken / Umut Erbaş
Sanatçının doğa yürüyüşlerinde karşılaştığı amorf ve estetik yanmış plastik modüllerini enstalasyonlara dönüştürdüğü standa, Erbaş’ın süreç boyunca çektiği fotoğraflar, sinema sinopsisleri ve derlediği kısa öyküler eşlik ediyor.
Ahşap, kemik, yeşil ve mavi tonlarının hâkim olduğu sergide analog fotoğraflar, üst üste pozlanmış çizimler, bir nadire kabinesi denemesi ve ilginç objeler izleyiciyle buluşuyor. Stant 19 Nisan’a kadar ziyarete açık olacak.
– Mitoloji II: Kişisel bir Mitoloji / Andreas Georgiadis
Sanatçının Cihangir, Fatih, Kadıköy, Üsküdar ve Yeniköy gibi semtlere odaklanarak şehri ve insanlarını yorumladığı çalışmalardan oluşan sergide, pamuk kâğıt üzerine renkli mürekkeple boyanmış 24 eser yer alıyor.
Sanatçının “kişisel mitolojisi” ise Luigi Pirandello, George Seferis, Kiki Dimoula, Attilâ İlhan, Murathan Mungan, Andrei Tarkovsky, Paolo ve Vittorio Taviani, Paolo Sorrentino gibi yazar ve direktörlerin başyapıtlarına göndermeler içeriyor.
– Samih Rifat: “Çok İş Var Yapacak”
Fotoğrafları, şiirleri, belgeselleri ve çevirileriyle kültür dünyasında derin izler bırakan Samih Rifat’ın düşünsel seyahatini, disiplinler arası geçişlerini ve şiirsel hassaslığını ortaya koyarak sanat ve düşünce kozmosunu ziyaretçilere sunan stant, sanatkarın başta fotoğrafları ve desenleri olmak üzere tüm yaratım sürecini kapsayan bir seçkiden oluşuyor. Standın küratörlüğünü Serhan Ada, fotoğraf editörlüğünü Esra Özdoğan ve Ahmet Elhan, stant ve katalog dizaynını ise Bülent Erkmen üstleniyor.
Sergi, aynı zamanda Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın ilk yıllarında vakfın kurucu sanat danışmanlığını üstlenen, Pera Müzesi’nde pek çok projenin yanı sıra Henri-Cartier Bresson ve Josef Koudelka gibi fotoğrafçıların stantlarına de imza atan Samih Rifat anısına, Pera Müzesi’nin 20. kuruluş yılında gerçekleştirdiği bir vefa projesi olma özelliği de taşıyor.
– Gurur Ve Önyargı(*gibi bir şey)
BKM ve DOT ortak yapımı, Jane Austen’ın “Pride and Prejudice” romanından uyarlanmış“GURUR ve ÖNYARGI* (*gibi bir şey)” tiyatro oyunu sahnede!
Edebiyatın en sevilen klasiklerinden biri, eşsiz bir yorumla sahneye taşınıyor.
Aşk, gurur, önyargı ve toplumsal normların kesişiminde eşsiz bir seyahate çıkmaya hazır mısınız?
Bu unutulmaz tecrübesi kaçırmayın!
Aşk meşk! Romantizm! İhtiras! Balolar! Dans! Taşralıyla soylunun iki yüzyıllık aşkı! Hoşlar hoşu Elizabeth! Güzel mı yakışıklı Darcy!
Her şeye rağmen kavuşan, mutlu yarınlara koşan aşıklar… Gurur Ve Önyargı(*gibi bir şey) oyunu 21 Mart Cuma günü Maximum Uniq Hall’da olacak.
– Çok Büyük Romulus
Takvim yapraklarıyla oyun oynamayı seven Tiyatro Hayali, bu kez, dahi yazar Friedrich Dürrenmatt’ın “Büyük Romulus” isimli oyununu “Çok Büyük Romulus” ismiyle sahneye taşıyor. Muharririn zekasını, dram sanatındaki ustalığını ve uzak görüşlülüğünü konuşturduğu eser; Tiyatro Hayali’nin genç ve dinamik yorumuyla, tavuklarla oyun karakterlerinin iç içe geçtiği, tüylerin havada uçuştuğu, çılgın müziğin ve capcanlı renklerin birbirine karıştığı sevinçli bir şölene dönüşüyor. Çok Büyük Romulus isimli oyun 22 Mart Cumartesi günü Kartal Sanat Tiyatrosu’nda olacak.
– Önüm Ardım Hislerim Sobe
Hayali tıpkı bir korsan gibi maceralı denizlere yelken açmak olan yedi yaşındaki Deniz’in o geceki yolculuğu annesinin anlattığı bir masal ile başlar. Deniz masalın sonunda ‘’sonsuz bir mutluluğun’’ ihtimalini sorgularken onu tıpkı bir hazine gibi denizin derinliklerinde bulmanın heyecanıyla baş başa kalır. ‘’Nerede sanki bu mutluluk? Denizin derinliklerinde mi gizli? Hatta tahminen de uzaya çıkmış yıldızların ortasından bize bakıyordur?’’ Deniz’in uykuya dalmasıyla, hislerini temsil eden gürler birer birer belirmeye başlar. Şaşkınlık ona hayatın renklerini ve merakın gücünü gösterirken, korku cesaretin kapısını ortalar, öfke kendini ifade etmenin manasını öğretir. Mutluluk ise çok oyunbazdır, biz tam onu yakaladık derken sarfiyat başka bir yere saklanır, saklandığı yerden bize göz kırpar. Her bir duygu, kendi değerini anlatırken Deniz’e rehberlik eder; böylece Deniz, hem hislerini daha yakından tanır hem de kendini keşfetmenin büyülü bir yolculuğuna çıkar. Cüretini toparlar, öfkesini dizginler, korkusunu sahiplenir, hüznünden alır gücünü. Önüm Ardım Hislerim Sobe isimli oyun 22 mart Cumartesi House of Performance Ana Sahne’de olacak.
Ankara’da bu hafta
– 2 tek
Argun Okumuşoğlu ve Esat Tekand’ın son dönem işlerini bir araya getiren stant, tek olanın kendi başına var olma hali ile ikiliğin getirdiği tamamlanma hissi arasında gidip geliyor.
Kavramsal seviyede varoluşun temel dinamiklerini taşırken derin bir araştırma alanı açan stant ikilik, zıtlık ya da tersliğin değil, bir aradalığın yaratıcı tansiyonunu sorguluyor. Bu bağlamda, birlikteliğin zorunluluğunun yanı sıra tekilliğin yalıtılmışlığını görünür kılıyor. Stant 19 Nisan’a kadar Galeri siyah Beyaz’da olacak.
– Grönholm Metodu
Bir akşam… Şık bir plaza… bir iş görüşmesi… Ama bu sıradan bir mülakat değil. Grönholm Metodu, dört adayın bir toplantı odasına hapsedildiği ve onları hudutlarına kadar zorlayan sıra dışı bir seçme sürecini gözler önüne seriyor. Bu süreçte manipülasyon, sırlar ve insan tabiatının karanlık taraflarını yeniden keşfediyoruz. Peki, bu oyunda asıl test edilen profesyonel yetkinlikler mi, yoksa kişisel sonlar mı? Bu adaylar sadece bir iş için mi yarışıyor, yoksa kendilerini kurtarmak için mi? Bu odada maskeler düşüyor, gerçek yüzler ortaya çıkıyor. Çağdaş iş dünyasının acımasız gerçeklerini zekice kurgulanmış bir gerilim ve kara mizahla sahneye taşıyan Grönholm Metodu, beklenmedik bir yolculuk vaat ediyor. Hazır mısınız?
Cesaretin varsa, bu zihin oyununa katıl! Unutma, burada hayatta kalmak kazanmaktan daha zor. Grönholm Metodu isimli oyun 22 Mart Cumartesi günü Bambu Sahne’de olacak.
– Bendeniz
Deniz, çocukluktan bu yana ağabeyinin ölümünün kendisinde yarattığı travmayla başa çıkmaya çalışıyordur. Bu travma onu hayatın her alanında etkiler. Yaşadığı kentten kaçar, annesinden kaçar, birileriyle arkadaş olmaktan kaçar. Daima bir şeylerle meşgul olarak kendi zihinden kaçar. Bir yanda da ne olduğunu bilmediği bir arayışı vardır. Bu arayış sırasında atölyeler ile tanışır. Gittiği her atölyeden de farklı farklı sebeplerden kaçan Deniz için atölyeler bir süre sonra bağımlılığa dönüşmüştür. Bu alanda yüzlerce deneyim yaşayıp kendinden kaçarken bir anda işten istifa edip kendi atölyesini açmaya karar verir. Atölyeler ufak ufak boşluklarını dolduruyordur doldurmasına ama bu sefer da kirayı ödeyemiyordur. Çareyi destek haftası düzenlemekte tanınan isimleri davet etmekte bulur. Destek haftasının ilk etkinliği olan Bendeniz Giray Show günü ise Deniz için çok zor bir deneyim olacaktır. Hiç beklemediği zamanda karşısına çıkan tahminen de bundan sonraki hayatını değiştirecek bir deneyim. ‘’Bisiklete bindiysen düşmekten de korkmayacaksın Deniz’’ abim düştüğümde beni kaldırırken bu sözleri söyledi. O vakitten beri düşmekten hiç korkmadım. Ama güya daima düşüyormuşum gibi…
– Fareler ve İnsanlar
John Steinbeck’in klasikleşmiş yapıtından uyarlanan Fareler ve İnsanlar, hayalleriyle hayatta kalmaya çalışan iki dostun çarpıcı öyküsünü sahneye taşıyor. Büyük Buhran devrinin yıkıcı etkileri arasında gezinen George ve Lennie, hayatın sert gerçekleriyle başa çıkmaya çalışırken umutlarını daima canlı tutmaya gayretler. Lennie’nin suçsuz ama tehlikeli güçsüzlüğü ile George’un hami hali arasında gelişen dostluk, insan olmanın kırılganlığını derin bir şekilde hissettiriyor.Küçük bir çiftlikte geçen bu hikâye, özgürlük, aidiyet, yalnızlık ve hayallerin peşinden gitme gayretini yalın ve etkileyici bir lisanla anlatıyor. Her karakter, kendi trajedisini taşırken, izleyenlere insan olmanın karmaşıklığını düşündürüyor.Gerçekçi anlatımı ve güçlü karakterleriyle tiyatro sahnesinde sizi duygusal bir seyahate çıkaracak Fareler ve İnsanlar, unutulmaz bir deneyim vaat ediyor. Hayallerine tutunmanın manasını yeniden sorgulamak isteyen herkesi bekliyoruz.
– Frekans 11
Ölümcül bir virüs salgını sonrası hayatta kalma uğraşı veren bir grup insanın öyküsünü anlatır. Dr. Quinn, virüsün tedavisini bulmak için yoğun çalışmalar yapmaktadır. Grup, eski bir radyo istasyonunu üs olarak kullanarak güvenli bir bölgeye ulaşmayı planlar.
Zombilerle dolu post-apokaliptik bir dünyada geçen bu oyun, hayatta kalanların dış dünyayla iletişim kurma ve zombileştiren bir hastalık için tedavi bulma uğraşlarını ele alır. Dr. Quinn, grubun merkezi figürüdür ve bir aşı üzerinde çalışmaktadır. Radyo istasyonunda geçirdikleri süre boyunca, bağlantılarda güven ve ihanet temaları işlenir ve Dr. Quinn’in geçmişteki sırları ortaya çıktıkça grup içinde gerilim artar.
Hem içsel hem de dışsal tehditlerle mücadele eden grup, zombi saldırıları ve iç çatışmalarla dolu bu dramatik seyahatte hayatta kalmak için zorlu seçimler yapmak zorunda kalır. Hayatta kalma çabası verirken fedakarlıklar ön plana çıkar.
– Sırça Köşk ve diğerleri
Usta yazar Sabahattin Ali’nin gürül gürül kaleminden çağlayan “Devlerin Ölümü”, “Sırça Köşk” ve “Koyun Masalı” isimli masallarının ilk kez bir arada tiyatro sahnesine aktarılmasının eseridir.
Bireysel hırs ve çıkarlar ile toplumsal ihtiyaçlar, kıymetler ve önceliklerin bitmek bilmez çetin savaşını “Sırça Köşk”tekiler ve köşkün dışında kalan “diğerleri” üzerinden ele alan oyun, aynı zamanda aklıyla dünyaya hükmedip pekçok canlı cinsinin sonunu getiren insanın, aklını yine berbata kullanarak kendi soyunu tüketme ihtimalini de vurguluyor.
Aklını, gerçek bir “insan” olabilmek için kullanmanın hasreti ve insanlığın kurtuluşunun yine insan tipinin kendiyle yüzleşip hesaplaşmasında olduğu umudunu/umutsuzluğunu taşıyan oyunda; masal dili-halk ağzıyla anlatılan ve yaşanan olaylar da toplumsal tabloların içine yerleştirilen kişisel portreler de daima çok tanıdık, daima bizden…
İzmir’de bu hafta
– Tartuffe
Tartuffe, Jean-Baptiste Molière’in 350 yılı aşkın süredir sahnede olan ve her zaman seyirciyi memnun eden parlak bir komedisidir. Adı, herkesin bildiği bir isim haline gelen, bir ikiyüzlü ve bir aldatıcının maceralarının hikayesi. Asil ve zengin lord Orgon, Tartuffe’ye güven duyar. Lakin Tartuffe ihanet eder, aldatır ve baştan çıkarır. Görünüşte, her şeyini Allah’a adamış olan kutsal adam Tartuffe, bir yandan Orgon’un genç eşi Elmire’yi elde etmeye çalışırken, bir yandan da Orgon’ un kızı Marianne ile O’nun rızası dışında evlilik planları yapmaktadır. Üstüne üstlük, Orgon’un evini de elinden almaya çalışmaktadır. Hiçbir şey Tartuffe’nin sinsi planlarını engelleyemez gibi görünmektedir , ancak hizmetçi Dorine, olaylara müdahale eder. Bakalım, Dorine’nin kıvrak zekası, Tartuffe’nin kötülükleri ile baş etmeye yetecek mi? Bu mücadelede ona kim yardım edecek? Marianne ve sevgilisini neler bekliyor?
– No Man’s Land
Dostoyevski “Yeraltından Notlar” isimli yapıtında şöyle der: “ … hepimiz daracık dünyalarımızda insanlardan kopuk yaşıyoruz, çünkü gerçek hayata öylesine yabancılaşmışız ki ismini bile duymak istemeyiz. Peki neden bazen olmadık, aptalca istekler peşinde koştururuz? Sebebini biz bile bilmiyoruz. Üstelik bu olmadık isteklerimiz gerçekleştiğinde en çok zararı görecek olan da biziz. Deneyin isterseniz. İçimizden birinin bağlarını çözüp esaretini kaldırınız. Emin olun o yine esaret altına girmek isteyecektir.
– Kaçaklar
Kaçmak isteyen iki kadının kıssası. Yetmişli yaşlarında bir genç kız olan Claude ile kırklı yaşlarındaki ihtiyar Margot’nun kaçış planları hiç beklemedikleri bir şekilde çakışır.
İki kadın oyuncu için şahane bir ritimde yazılmış, içinde hüznü ama daha çok güldürüyü barındıran sıra dışı bir hikâye.
– Rüstemoğlu Cemali’in Tuhaf Hikayesi
Osmanlı İmparatorluğu’nun son demlerinde, Girit’teki yurtlarından sürgün edilen bir ailenin İstanbul’a uzanan yolculuğu… Rüstem’in, Cemal’in ve hayatlarına dahil olan birçok kişinin kimi zaman gülünç kimi zaman hüzünlü hikâyeleri…
Oyun klasik tiyatroyu çağdaş bir yaklaşımla ele alıyor. Seyircisini, tiyatronun müzikle, dansla, şiirle buluştuğu maceralı bir seyahate çağırıyor.
– Ben Pandora
Türk tiyatrosunun klâsik öğeleri ve anlatım biçimine çağdaş bakış açımızı ekleyerek dünyanın ilk ölümlü bizce ölümsüz kadını Pandora’nın kıssasını bir kara mizah olarak anlatıyoruz. Pandora’nın kutusuna bu sefer kötülük yerine neşeyi koyuyoruz. Sizleri de bu öykünün seyircisi olarak davet ediyoruz.
– Otogargara
Otogargara, Yılmaz Erdoğan tarafından yazılmış bir oyun olup, ilk kez 1995 yılında Beşiktaş Kültür Merkezi’nde sahnelenmiştir. Oyun, Ankara ve İzmir dışında 1995-99 yılları arasında Anadolu’nun birçok il ve ilçesinde toplam 468 kez sergilenmiştir. Otogarda yaşanan gerçek ve garip olayları trajikomik bir şekilde ele alan oyun, şehirlerarası seyahatlerdeki insan hayatlarını anlatmaktadır. Oyunda, otogarın etrafında yaşayan insanlar ve onların hayatlarına da yer verilmektedir. Böylece, izleyiciye otogarda yaşanan olayların yanı sıra, olayların tesirini hissedeceği bir atmosfer sunulmaktadır. Ayrıca, oyunun müzikleri epeyce başarılıdır ve oyuna ayrı bir anlam katmaktadır. Otogargara, Türk tiyatrosunun en özgün ve başarılı oyunlarından biridir.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Osman Sınav’ın Vefatı Sanat Dünyasını Yasa Boğdu