34,3369$% -0.07
36,3539€% 0.01
2.829,68%-0,47
4.810,00%-0,41
19.238,00%-0,42
2.561,90%-0,45
9.300,30%0,80
Yıllar önce, Açık Radyo’daki Vertigo programında, Sibylle Baier isminde Alman bir folk müzikçisinin müzikleri çalmıştı. Baier’in ‘Colour Green’ isimli tek albümü onun 1970’li yıllarda, şimdi çok gençken, evinde kendi kendine kaydettiği melankolik müziklerden oluşuyordu. Bu müzikler bize 2000’lerin başında, Baier’ın oğlunun çabalarıyla ulaşmıştı.
Bense duyar duymaz onlara gönlümü kaptırmıştım. İlk dinleyişte aşktı bu, başka bir açıklaması olamazdı. Açık Radyo’nun bana verdiği sayısız armağandan biri olmuştu bu müzikler. Onların hiç gün yüzüne çıkmayabileceklerini, karanlıkta kaybolup gidebileceklerini düşündükçe de kendi kendime mahvolmuştum.
O günden sonra Sibylle Baier’i dinlemek benim için mutlu olmanın bir yolu haline geldi. Onun müziği bana ilham verdi ve bana kalırsa bu, talih meleklerinin işiydi. Yıllar önce o karanlık akşamda onu karşıma çıkaran, bu küçük meleklerdi.
KADERİN TA KENDİSİ: ŞANS
“Ben sadece bahta inanıyorum,” derdim ilkgençlik yıllarımda. Baht dediğimiz şey, tesadüf ya da tesadüften farklı bir kavramdı benim için. Mukadderatın ta kendisiydi, bizim için ya da bizim tarafımızdan yazılan. Kader ise tahminen de tesadüflere yüklediğimiz manaların toplamından başka bir şey değildi.
O zamanlar bir yazar olmaya yazgılı olduğumu düşünüyor ve baht meleklerinin beni doğru yola yönlendireceklerine inanıyordum. Çok sevdiğim Paul Auster’ın müsaadeden gideceğime…
Bu yolu tıpkı karıncalar gibi çok çalışarak şahsen benim yaratmam gerektiğini ve bu yolda yürümenin ne kadar büyük bir azim gerektirdiğini ise aklıma bile getirmiyordum. Ben sadece kendi köşemde kendi küçük hikayelerimi yazmak istiyordum.
Öte yandan, Baier hiçbir zaman gerçek bir müzik mesleğinin peşine düşmemişti. O sadece odasında oturup o küçük müziklerini kaydetmiş ve sonrasında kendine apayrı bir yol çizmişti. Bir aile istemişti. Başka biri olmak istemişti… Bir daha müzik yazmak istememişti.
Bense hikayelerimi yazmaya devam ediyorum ve umuyorum ki daima edeceğim. Genç bir kızın 1970’lerde evinde karıncalar gibi çalışıp didinerek kendi kendine kaydettiği o olağanüstü hoşluktaki müzikler bugün kalbimi ağırlaştıran ıstırapları dağıtabiliyorsa, günün birinde benim küçük öykülerim de birilerinin kalbindeki çatlaklardan içeri dolar tahminen de. En azından, buna inanmayı her şeyden çok istiyorum.
SIBYLLE BAİER’IN EV KAYITLARI
Şimdiyse, bu ılık yaz sabahında, tıpkı yıllar önce yaptığım gibi defterimin üzerine kapanmış çalışırken, bir kez daha Sibylle Baier’ın ev kayıtlarını düşünüyor ve güzel olan hiçbir şeyin boşa gitmeyeceğine inanmaya başlıyorum.
Açık Radyo’yu açıyorum, Tom Waits’in sesini duyunca kendi kendime gülümsüyorum. Derken komşu konutlardan birinin penceresinden bizim bahçeye doğru nefis bir kurabiye kokusu yayılıyor.
Ben de kaçınılmaz olarak hayat, cihan ve kurabiyeler hakkında tuhaf kanılara dalıyorum. Bir şeyleri durmaksızın romantize etmek zorundayım güya, yoksa gündelik hayatı çok tatsız bulmaya başlıyorum.
Belki de yanılıyorum… Kaybolup giden çok fazla güzel şey var tahminen de. İyi ama neyin gidip neyin kalacağına kim karar veriyor? Dahası, bir şeylerin kaybolacak olması beni neden bu kadar çok yaralıyor?
Hiç düşünmeden, çikolatalı kurabiyeler ve dünyanın bütün kaybolup gitmeleri hakkında hızlı hızlı bir şeyler karalamaya koyuluyorum. O sırada Tom Waits müziğini bitiriyor ve Sibylle Baier’ın hüzünlü sesini duyuyorum.
ÇİKOLATALI KURABİYELER HAKKINDA FELSEFE
Bu, baht meleklerinin işi olsa gerek. Omzumda oturup gülümsediklerini hissedebiliyorum. Gözlerimi kapıyorum ve içimden müziğe eşlik etmeye başlıyorum. Düşünüyorum da, Açık Radyo’yu ne kadar çok seviyorum! Bu arada kurabiyeleri fırından çıkaran komşumun da bu şarkıyı duyduğunu düşünerek bir anda mutlu oluyorum.
Tıpkı ilkgençlik yıllarımda yaptığım gibi, hiçbir şey planlamadan ve hiçbir şey düşünmeden, sadece yazmanın memnunluğu için yazıyorum şimdi. Saçmalıyorum. Ya da saçmalamıyorum, bilmiyorum. Çikolatalı kurabiyeler hakkında ideoloji yapıyorum. İşimi talihe bırakıyorum.
Biliyorum ki, birazdan müzik bitecek. Hikayem bitecek. Güneş yükselecek. Bahçeyi saran çikolata kokusu kaybolup gidecek. Biliyorum ki, günün birinde hepimiz kaybolup gideceğiz. Dünya kaybolup gidecek… Ve hiçbir şey kalmayacak ondan geriye.
Ama şimdi, bu ılık yaz sabahında, her nasılsa, her şey tam da olması gerektiği gibi görünüyor gözlerime.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Hayko Bağdat: Egemenlerin En Korkulu Rüyası Mizah