DOLAR

38,1137$% 0.18

Created with Highcharts 8.2.216:0016:3017:0017:3018:0018:3019:0019:3020:0020:30
EURO

42,0543% -0.85

Created with Highcharts 8.2.216:0016:3017:0017:3018:0018:3019:0019:3020:0020:30
GRAM ALTIN

3.709,46%-2,27

Created with Highcharts 8.2.216:0016:3017:0017:3018:0018:3019:0019:3020:0020:30
ÇEYREK ALTIN

6.226,00%-0,45

Created with Highcharts 8.2.200:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:00
TAM ALTIN

24.826,00%-0,36

Created with Highcharts 8.2.200:0012:0000:0012:0000:0012:00
ONS

3.038,10%-2,43

Created with Highcharts 8.2.216:0016:3017:0017:3018:0018:3019:0019:3020:0020:30
BİST100

9.379,83%-1,10

Created with Highcharts 8.2.210:3011:0011:3012:0012:3013:0013:3014:0014:3015:00
İmsak Vakti a 02:00
Bursa PARÇALI BULUTLU
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 38,1137

EURO 42,0543

ALTIN 3.709,46

BİST 100 9.379,83

İmsak 02:00

Homeros Destanlarında ‘Kötülük Kaynağı’ Olarak Kadın

ad826x90

Yunan mitolojisinin iki ana kaynağından biri, MÖ 8’inci yüzyılda Smyrnalı (İzmirli) kör ozan Homeros tarafından derlenip, o vakitten beri okunagelen ve Homeros Destanları olarak da bilinen İlyada ve Odysseia’dır (diğer kaynak ise Hesiodos’un İşler ve Günler isimli yapıtıyla Theogonia’sıdır). Her ne kadar Homeros Destanları MÖ 8’inci yüzyılda toparlanmış veya söylenmeye başlanmış olsalar da anlattıkları dönem MÖ 1200-1100 arasında bir tarihte yer alır. Bu nedenle hem Homeros tarafından okundukları dönem hem de anlattıkları dönem hakkında çok fazla bilgi içerirler. Bu bilgilerden kimisi zahiri bilgi iken kimisi de batıni bilgilerdir. Zahiri bilgiler daha çok anlatılan toplumların ve devrin nitelikleri açıkça belirtilmiş veya okunabilen somut kültürlerini içerirken, batıni bilgiler ise anlatılan olayların içindeki mitolojik sözlere saklanmıştır. Örnek olarak destanlarda ilahlara yakarmadan önce el ve yüz yıkamak ya da içilen şarabın bir kısmını rabler için yere dökmek zahiri birer bilgidir. Diğer taraftan İlyada’da hikayesi anlatılan Troialı kahraman Hektor’un karısı Andromakhe’nin, Akha kadınlarından farkının davranışlarıyla, kelamlarıyla ifade edilmesi ve genel karakter özellikleri kıskançlık, hırs ve öfke olan Akha kadınlarının bilakis, bir erdem timsali olarak kocasına sadık ve çocuğuna düşkün bir ev kadını olarak yansıtılması batıni bir bilgidir. Bu bilgi Andromakhe’nin davranış ve kelamlarında gizlidir.

Her ne kadar özellikle İlyada’da Troialı kadınlar faziletli kadınlar olarak övülse de bu faziletin tarifini yapan yine erkeklerdir. Hakikaten ataerkil nizama uyduğu, sistemi desteklediği sürece övülen kadının en önemli vazifelerinden biri olan annelik vasfı, kocasına sadakat göstermediği sürece çok da kayda kıymet değildir. Dolayısıyla bu tarifin dışına çıkan kadınlar hem Homeros destanlarında hem de Yunan mitolojisinde, açıkça ifade edilmese de kötü olarak tanımlanırlar. Öncelikle Troia Savaşı’nın İlyada’da belirtilen nedeni Sparta Kralı Menealos’un güzel eşi Helena’nın aşık olduğu Paris’le Troia’ya kaçmasıdır. Burada çeşitli güncel kaynaklarda savaş nedeni kısaca ‘Paris’in Helena’yı kaçırması’ şeklinde anılsa da aslında söz konusu olan, bugün Anadolu köylerinde de görülebileceği şekilde çiftlerin karşılıklı anlaşarak planlı kaçmasıdır. Evli bir kadının ki burada aynı zamanda bir kraliçedir kendisi, evinde veya sarayında oturup ip eğirmesi ve tezgahında dokuma yapması gerekirken
genç bir erkekle kaçması antik dönem için en büyük ‘ahlaksızlıklardan’ biridir. Hakikaten ip eğirme ve dokuma tezgahında dokuma yapmak antik devirde kadın için ‘namuslu olmanın’ simgesidir.

Helena ise dokuma yapmaktan çok uzaktır. İlyada’da birkaç yerde Helena dokuma tezgahının başında görülse de bu meşguliyeti kalıcı değildir, hemen tezgahın başından kalkıp başka işlerle uğraşır. Bu da onun namuslu(!) bir kadın gibi dokumayla uğraşamayacağını göstermektedir. Gerçekten yine İlyada’nın farklı yerlerinde kendi berbatlığı Helena’nın kendi ağzından da söylenir:

“Oğlunla buraya gelmeseydim keşke,
Evimi barkımı, o nazlı büyüttüğüm kızımı,
Hısım akrabamı, can yoldaşlarımı bırakmasaydım,
Kara ölüme razı olsaydım keşke.”
(İlyada, II: 172-176)

Bu satırlardan anlıyoruz ki Helena Paris’le kaçmak için kızını bile geride bırakmıştır. Bunun özellikle belirtilmesi sadece bir eş değil, aynı zamanda bir anne olduğunu da anlatmak içindir. Böylece annelik vazifelerinden de vazgeçmiştir ve bu antik dönem için kabul edilebilecek bir şey değildir. Başka bir yerde de Hektor’a şunları söyler Helena:

“Ah kaynım benim,
Dayanılmaz berbatlıklar yapmış bir köpeğim ben.
Anamın beni doğurduğu gün keşke,
Bir korkunç kasırga gelseydi,
Alsaydı beni, bir dağın zirvesine atsaydı,
Ya da bıraksaydı uğuldayan denizin içine.
Dalgalar sürükler götürürdü beni,
İnsanlar da bu acı günleri görmezlerdi.”
(İlyada, VI: 343-348)

Bu satırlardan Helena’nın, Paris’le birlikte Troia’ya kaçmasının sonuçlarını gördükçe kaçtığına pişman olduğu anlaşılmakta ve kendisini kötülemektedir. Bu bir özeleştiri gibi görülmekteyse de burada söylediği sebeplerle Menelaos’a geri de dönememektedir. Çünkü bu satırlardaki niyetler aynı zamanda Akhaların onun hakkındaki niyetleridir. Sonuçta 10 yıl sürecek kanlı bir savaşın sebebi olmuştur Helena!

ODYSSEUS’UN KARŞISINA ÇIKAN KÖTÜLÜK KAYNAKLARININ BİRÇOK DİŞİ VEYA KADINDIR

Nostoi (Dönüş) destanları olarak isimlendirilen ve Troia Savaşı’na katılan kahramanların ülkelerine dönüş öykülerini veya kendilerine yeni bir vatan arayışlarını anlatan destanlardan olan Homeros’un Odysseia destanı, Troia Savaşı’na katılan İthaka Kralı Odysseus’un ülkesine dönüş kıssasını anlatır. Odysseus on yıl süren bu seyahatinde türlü türlü maceralar yaşayarak badireler atlatır. Değişiktir ki onun bu seyahatinde karşısına çıkan canavarların ve kötülük kaynaklarının birden fazla dişi veya kadındır! Odysseus ve adamlarının Aiaie Adası’na çıktıklarında karşılaştıkları Kirke, Güneş İlahı Helios’la Okeanos’un kızı Perse’nin kızıdır. Ancak Kirke adaya çıkan her erkeği sihirli şarap içirerek hayvana dönüştürmektedir ve bu yüzden adası domuz, geyik gibi türlü türlü hayvanlarla doludur. Odysseus Aiaie Adası’na vardıklarında orayı şöyle tanımlar:

“Gide gide Aiaie Adası’na vardık sonunda,
Orada Kirke otururdu, güzel belikli-saç örgüsü-,
İnsan sesli korkunç Tanrıça.”
(Odysseia, X: 135-138)

Evet; Kirke, Helios ve Perse’nin kızı olması nedeniyle bir tanrıçadır ama Odysseus’un da dediği gibi insan sesli korkunç bir tanrıçadır. Odysseus’un kendisine yolladığı bütün adamlarını – saklanan bir tanesi hariç – birer hayvana dönüştürür. Ancak Odysseus, Hermes’in yardımıyla Kirke’ye kurduğu bir düzen sayesinde, adamlarını tekrar insana dönüştürmesini sağlar. Lakin bu sefer de bir yıl boyunca gitmelerine izin vermemiş, bir yıl boyunca her gün bol et ve şarapla şölenler yaparak Odysseus ve adamlarının sıla hasreti çekmesine engel olmuştur. Ama bir yılın sonunda artık adamlarının ısrarıyla adadan ayrılmaya karar verir Odysseus ve Kirke’yle konuşur:

“-Getir yerine artık, ey Kirke, bana verdiğin sözü,
Beni meskenime göndereceğini söylemiştin hani,
Ben de can ceddin gitmek için, arkadaşlar da,
Sen biraz uzaklaştın mı buradan, sararlar etrafımı,
Ağlar sızlarlar durmadan, yüreğim parçalanır.-”
(Odysseia, X: 482-486)

Ancak bundan sonra Kirke gitmelerine izin verir; onlara seyahatleri için gerekli her şeyi sağlar ve karşılarına çıkacak tehlikeler hakkında da bilgi verir. Kirke’den ayrıldıktan sonra Odysseus ve arkadaşlarının karşısına çıkan ilk tehlike Sirenler’dir. Kirke Odysseus’a Sirenler’i anlatırken şöyle der:

“Sirenlere varacaksın sen en önce,
Onlar büyüler yakınlarına gelen bütün insanları,
Kim yaklaşırsa bilmeden ve dinlerse onları, yandı,
Bir daha evinde onu ne karısı karşılar ne çocukları.
Sirenler onu çayırda çınlayan ezgileriyle büyüler,
Çayırın çevresinde kemikler vardır, öbek öbek,
Bunlar kemikleridir etleri çürüyen insanların,
Büzük büzük durur kemiklerin üstünde deriler.”

SİRENLER, TASVİRLERDE KUŞ GÖVDEKİ VE KADIN BAŞLI GÖSTERİLİR

Yunan mitolojisinde Sirenler, yaşadıkları kıyıya yaklaşan gemilerdeki denizcileri söyledikleri müziklerle büyüleyerek kıyıya doğru yönelmelerini sağlayan ve böylece onların ölümlerine sebep olan yaratıklardır. En arkaik tasvirlerde kuş gövdeli ve kadın başlı olarak gösterilen Sirenler, zaman ilerledikçe kuş görünümlerini kaybederek tamamen bir kadın imajına bürünürler. Sirenler’in ‘kadın başlı, kuş gövdeli’ görünümleri açıkça Mısır tesirini gösterir ve Mısır mitolojisinde insanın ‘Ba’sını (ruhunu) tasvir eden kuş gövdeli, kadın başlı tasvirlerden farksızdırlar. ‘Ba’ ölüm ve sonrasına ait bir kavramken, Sirenler ise ölüme ait birer figür olurlar. Odysseus, Sirenler’le müsabakadan önce bütün adamlarının kulaklarını balmumuyla tıkayarak onların Sirenler’in müziğini duymalarına ve böylece büyülenmelerine engel olur. Ancak Odysseus bu şarkıyı dinlemek istediğinden, kendisini de adamlarına geminin direğine zincirlerle bağlattırır. Bu şekilde sağ salim Sirenler’in önünden geçip masraflar.

Yolculukları devam ederken, Odysseus ve adamlarının karşısına bu sefer bir boğazın iki kenarına konuşlanmış korkunç Skylla ve Kharybdis çıkar. Destanda her ikisi de korkunç bir görünümde tanımlanırlar ve sadece Argonotlar sağ salim kurtulabilmiştir ellerinden.

“Skylla oturur mağarada, ulur acı acı,
Sesi benzer yeni doğmuş bir eniğin sesine,
Ama kendisi öyle korkunç bir canavardır ki,
İstemez kimse onu görmek, istemez bir ilah bile.
On iki ayağı var, biçimsiz ve güdük on ikisi de,
Upuzun boyunları var, tam altı tane,
Her boynun üstünde korkunç bir kafa var,
Her başta üç sıra diş, üst üste, sıkı sıkıya,
Kapkara ağızlar durmadan ölüm saçar.
Mağaranın kovuğuna bele kadar gömülüdür o,
Uzatır başlarını korkunç uçurumdan dışarı,
Gezdirip bakışlarını kayalarda, olduğu yerden
Avlar yunus balıklarını, köpekbalıklarını,
Ve indirir gövdeye sürülerle deniz canavarını,
Uğuldayan Amphitrite’nin beslediği
canavarlardır bunlar.”
(Odysseia, XII: 85-98)

Homeros’un tarifine göre Skylla’nın on iki biçimsiz ve kısa ayağı, üstünde korkunç birer baş bulunan altı boynu vardır ve her başın ağzında üç sıra diş üst üste bulunur. Yunan sanatında ise Skylla belden üstü çıplak bir kadın, belden aşağısı ise sayıları değişen köpek şeklinde bacakları olan bir canavar biçiminde tasvir edilmiştir. Önünden geçen her canlıyı yemekle kalmaz, aynı zaman başka deniz canavarlarını da yer. Başka deniz canavarlarını yemesi özellikle belirtilmiştir destanda çünkü bu onun gücünü ve vahimliğini gösterir: Canavarları dahi yiyebilen bir canavardır o. Kirke bile Odysseus’a ondan bahsederken içine bir korku düşmektedir:

“Ölümsüz bir beladır Skylla, ölümlü değil,
Yok edilmez korkunç bir canavardır o,
Karşı gelemezsin ona, savunamazsın kendini”

Skylla’nın tam karşı kıyısında bir başka deniz canavarı beklemektedir: Kharybdis. Yunan mitolojisinde Pontos (Deniz) ve Gaia’nın (Yer) ya da Poseidon ve Gaia’nın kızı olarak anılan Kharybdis bir girdaptır ve ilahların eşyalarını çalıp vermediği için Zeus tarafından Messina Boğazı’nda deniz tabanına zincirlenir. Aslında bir girdap olan Kharybdis, günde üç sefer suları yutmakta ve o sırada oradan bütün gemileri ve canlıları yıkıma uğratmaktadır. O kadar güçlüdür ki Poseidon bile Kharybdis’in yuttukları için bir şey yapamaz. Homeros şu satırlarla anlatır onu bize:

“Göreceksin, Odysseus, daha alçak öbür kaya,
Çok yakınlar birbirlerine bu kayalar,
Vurursun birinden öbürünü bir okla,
Bir incir ağacı var üstünde, yaprak dolu, kocaman,
Tanrısal Kharybdis sömürür yutar kara suları ağacın
altından.
Üç kez kusar günde ve çeker içine sömürür üç kez,
Suları yuttuğu sıra varayım deme oraya sakın,
Yeri sarsan ilah bile seni yıkımdan kurtaramaz.”
(Odysseia, XII: 101-107)

Nitekim Kharybdis’ten kaçış olmadığı için Odysseus gemisini Skylla’nın tarafından geçirir ama o sırada Skylla gemiye saldırarak Odysseus’un altı adamını kapıp yer. Odysseus boğazdan geçer ama adamlarını da feda eder bunun için.

Odysseus seyahatinin son kademesinde, Zeus’un bir cezası olarak gemisi bir yıldırımla parçalandıktan sonra Ogygie Adası’na çıkar. Burada bir su tanrıçası ve Titan Atlas’ın kızı olan, Odysseus’a göre korkunç ve kurnaz Kalypso yaşamaktadır. Kalypso, Odysseus’a verdiği vaatlerle kendisiyle Ogygie’de kalması için onu ikna etmeye çalışmış ama Odysseus bunları kabul etmeyince bütün gemilerini maceraları sırasında kaybeden Odysseus’u yaptığı büyülerle adada kalmaya zorlamıştır.

“Ogygie isimli bir ada var, ta uzakta, denizin ortasında,
Atlas’ın kurnaz kızı oturur orada, Kalypso,
güzel belikli, korkunç bir tanrıça,
ne bir ilah uğrar ona, ne ölümlü bir insan.”
(Odysseia, VII: 244-247)

Kalypso’nun adası Ogygie herkesten uzakta, denizin ortasındaki bir adadır. Natürel ki bir adanın zati denizin ortasında olması beklenir ama burada Ogygie için bunun ayrıca belirtilmesi ve uzakta olduğunun vurgulanması, ardından ne ilah ne de insan hiç kimsenin uğramadığının belirtilmesi aslında Tanrıça’nın tecrit altında olduğunu göstermektedir bize. Hakikaten bu yalnızlık içinde adaya gelen ilk kişiyi alıkoymaya çalışır; bunun bir erkek olması da ayrıca manidardır burada.

“Tanrılar Ogygie Adası’na attılar beni
Kapkara gecenin ortasında onuncu günü,
Orada Kalypso oturur, o korkunç Tanrıça, güzel belikli,
Aldı beni, candan baktı bana, sevdi, besledi,
Seni ölümsüz kılayım, sıkıntısı, hiç yaşlanmayasın,
Ama göğsümde yüreğim bir türlü istemezdi bunu.
Orada yedi yıl kaldım zorla,
Islattım durdum rubalarımı gözyaşlarımla”
(Odysseia, VII: 253-259)

Bu satırlardan anlaşıldığı kadarıyla Kalypso, Odysseus’u zorla adasında meblağ, her ne kadar o sonsuza kadar Odysseus kendisiyle kalsın istese ve onu bu yönde kandırmaya çalışsa da Odysseus’un aklı ve kalbi ülkesi İthaka’da, karısı Penelope’dedir. Ogygie’de yedi yıl Kalypso’yla birlikte karı-koca hayatı yaşayan Odysseus, ancak adadaki sekizinci yılında Zeus’un araya girmesiyle serbest kalır. Sonunda Kalypso, içi yemek ve içeceklerle doldurulmuş, yan yana bağlanmış tahtalardan yapılmış bir salla Odysseus’u adadan gönderir.

BÜTÜN TEHLİKELERİN KADIN BİÇİMİNDE VEYA DİŞİ OLMASI TESADÜF DEĞİL

Gerek İlyada’da savaşın sebebinin bir kadının kaçırılmasına bağlanması, gerekse Odysseia’da Troia Savaşı sonrasında Odysseus’un evine olan seyahatinde karşısına çıkan bütün pürüzlerin ve tehlikelerin kadın biçiminde ya da dişi olması destanlarda gizli olan bir bilgiyi bize gösterir. Bütün bu tehlikelerin, canavarların kadın biçiminde veya dişi olması tesadüf değildir; aynı şekilde Odysseus’un bunları Sirenler ve Skylla’da olduğu gibi alt etmesi veya Kirke ve Kalypso’da olduğu gibi sonunda kendisine boyun eğmeleri de tesadüf değildir. Çünkü sadece Homeros destanlarında değil bütün bir Yunan mitolojisinde kahramanın yolculuğu sırasında karşısına çıkan ‘dişil berbatlıklar veya canavarlar’ çok daha eski bir inancın izlerini taşırlar: Ana Tanrıça. Özellikle Odysseia’da neredeyse bütün berbatlıklar veya tehlikeler kadın şeklinde tasvir edilmiştir. Kirke, Odysseus’un denizcilerini (dolayısıyla erkekleri) hayvana çevirmekte, onları adasında alıkoymakta; Kalypso da Odysseus’u yedi yıl boyunca zorla kendi adasında tutmaktadır. Bu motifler kadının yani Ana Tanrıça’nın erkek üzerindeki egemenliğinin simgesi olarak karşımıza çıkar. Gerçekten hem Kirke hem de Kalypso neredeyse bütün dünyadan tecrit edilmiş veya sürgün edilmiş şekilde bir adada, tek başlarına yaşamaktadır (Bugün de ada yerleşimleri hapishane veya sürgün yerleri olarak kullanılmaktadır). Elbet onları o adaya sürgün eden Zeus’un baş yaradanı olduğu yeni ve eril Yunan pantheonudur. Her ne kadar destanda Kirke ve Kalypso’dan korkunç ve kurnaz olarak bahsedilse ve Odysseus’a çeşitli berbatlıklar yapsalar da kendileri tanrısal ya da tanrıça olarak tanımlanmakta ve güzel belikli (saç örgüleri güzel) olarak anılmaktadır. Dolayısıyla denizde Odysseus’un karşısına çıkan diğer tehlikeler de dişidirler ve Ana Tanrıça’nın eril düzen için oluşturduğu tehlikeyi ifade ederken, eril sistemin de Ana Tanrıça’yı ve diğer dişi ögeleri kötü/korkunç gösterme çabasıdırlar.

Diğer taraftan elbette Odysseus’un karşısına Polyphemos ve Helios gibi eril kaynaklı maniler de çıkar ama bu şahıslardan gördükleri zulmün veya cezanın bir sebebi vardır: Odysseus’un adamları Polyphemos’un koyunlarını çalmaya çalışıp, Helios’un da sığırlarını yer. Dişi kötülüklerin ise sebebi yoktur, tabiatları öyledir! Ayrıca bu kötülüklerin denizin içinde veya denizin ortasındaki ulaşılmaz bir adada olmaları da yine Ana Tanrıça’ya bir göndermedir. Çünkü deniz veya su; kadınlığın, doğumun, ana rahminin simgesidir. Aphrodit’in deniz köpüğünden doğması denizin dişi bir öge olduğunun göstergesidir. Azra Erhat da Odysseia çevirisinin giriş kısmında Kirke ve Kalypso’nun Ana Tanrıça’nın farklı görünümleri olduklarını belirtir: “Odysseus’un yedi yıl tesirinde kaldığı tanrıça, Ana Tanrıça’dır besbelli. Odysseus, matriarkal bir tertibin egemenliğine girmiş demektir, yani Hacı-lar’dan çıkan heykelciklerde gördüğümüz gibi, tanrıçanın dolgun bedenine yapışık, bir araçtan başka bir şey olmayan bir erkek.”. Gerçekten Odysseus’un on yıl süren, maceralı bir deniz yolculuğu ardından, yirmi yıl uzak kaldığı evine dönmesi onun yeniden doğumunu gösterir ve erkek kahramanın yeniden doğabilmesi için de Ana Tanrıça veya onu temsil eden ögelerle savaşarak onları alt etmesi gerekmektedir. Yunan mitolojisindeki bütün erkek kahramanlar, ‘erkek olabilmek’ için Odysseus’unki gibi bir deniz yolculuğuna çıkıp, karşılarına çıkan dişi canavarları, dişil kötülükleri yenmek zorundadırlar: Aineias, Theseus, Argonotlar (İason ve Adamları), Herakles ve başkaları bu kahramanlardandır. Ana Tanrıça’ya boyun eğmeyip erkekliklerini ispatlayan kahramanlar!

J. Campbell erkek kahramanın bu seyahatini ‘Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’ olarak isimlendirir ve tıpkı Odysseus’un seyahatinin son basamağında Kalypso’nun onu adasında yedi yıl alıkoyması gibi, kahramanın Ana Tanrıça tarafından alıkonduğunu belirtir: “Genellikle bütün mahzurlar ve devler aşıldığında gelen en son macera, başarılı kahraman ruhun Dünyanın Kraliçe Rabbiyle mistik evliliği (Hieros Gamos) olarak sunulmuştur. Bu en alt noktadaki, doruktaki ya da dünyanın ucundaki, kozmosun orta noktasındaki, tapınağın sunak yerindeki ya da kalbin en derin noktasının karanlığındaki krizdir.”

Ancak Yunan mitolojisinde kahraman bu evlilikten memnun değildir, zorla tutulur tanrıça tarafından ve kahramanın aklında başka bir kadın vardır: Faziletli, bir anne, evinde yirmi yıl boyunca sabırla kocasını bekleyen ve kocasına sadık Penelope.

Bu kadın tipi yeni eril sistemin yarattığı veya talep ettiği bir tiptir ve özgür, savaşçı, tek başına başının devasına bakabilen, erkeğe sadece soyunun devamı için ihtiyaç duyan, doğayla iç içe gibi nitelikler taşıyan Ana Tanrıça ve temsil ettiği anaerkil sistemin tam karşısında durur. Bu noktada Yunan mitolojisinde Ana Tanrıça’nın en büyük temsilcileri hiç elbet Amazonlar’dır.

Yine en büyük ve güçlü Yunan kahramanları Theseus, Herakles, Akhilleus, Argonotlar ve öbürleri seyahatlerinin ya da hayatlarının bir kademesinde kesinlikle Amazonlar’la çarpışarak onları yener. Erkek olmaları için Amazonlar’ı yenmeleri kuraldır; böylece eski nizamı yok etmiş, Ana Tanrıça’yı da öldürmüş olurlar.

Baş ilahın erkek olduğu ve hatta bu yeni erkek rabbe doğurma yetisinin bile verildiği -Zeus’un başından Athena’yı, bacağından Dionysos’u doğurması gibi- Yunan mitolojisinde neredeyse bütün kötülüklerin kaynağı kadınlar veya dişi ögedir. Pandora’dan Helena’ya, Sirenler’den Medusa’ya, Kirke’den Kalypso’ya hepsi kadın, dişidir. Burada Yunan pantheonundaki tanrıçaların varlığı da sorgulanabilir elbette, ancak bunların da birçoklarının babası baş ilah Zeus’tur ve hepsi erkek baş ilaha tabidirler. Hatta Zeus zeka tanrıçası olan Athena’yı kendi başından doğurur ki bu da zekasını erkeğe borçlu olduğunu ifade eder. Tıpkı Tanrı’nın Havva’yı Adem’in sol kaburga kemiğinden yaratması gibi yeni eril nizamda kadın varlığını erkeğe borçludur!

*Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü, Öğretim Görevlisi, Dr.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s


En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

En Güzel Senfoni Cumhuriyet

HIZLI YORUM YAP