32,8826$% -0.25
35,1821€% -0.54
2.449,68%-0,30
4.001,00%-0,17
16.005,00%-0,18
2.326,34%-0,04
10.647,91%-0,31
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Kısmı Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Türkiye ve Yunanistan’ın Ege Denizi’nde 4 bölgede açık deniz muhafaza alanı oluşturabileceğini, bu bölgelerin biyoçeşitlilik açısından ehemmiyet taşıdığını kaydetti.
Deniz müdafaa alanları, deniz çeşitlerinin ve ekosistemlerinin korunması amacıyla karar alıcılar ve bilim insanları tarafından hayata geçirilirken bu alanlar deniz kıyısında ya da açık denizde olabiliyor ve gırgır, trol avcılığı, dalış gibi belli aktivitelere ya da her türlü aktiviteye kapatılabiliyor.
Ege Denizi’ndeki ekosistem üzerine çeşitli çalışmalar gerçekleştiren TÜDAV, bu çalışmalara ilişkin yaptığı yazılı açıklamada iklim değişikliği, aşırı avcılık ve kirlilik baskısı altında olan denizin korunması için Türkiye ve Yunanistan işbirliğiyle 4 başka “açık deniz müdafaa alanı” oluşturulması teklifinde bulundu.
Bu teklifin ayrıntılarını AA muhabiriyle paylaşan Öztürk, Ege Denizi’nin Türkiye için turizm, balıkçılık, askeri ve lojistik açıdan önemli olduğunu, sahip olduğu biyoçeşitliliğin de büyük kıymet arz ettiğini söyledi.
Öztürk, “Nesli azalan, korunması gereken cinsler var. Mavi üretimde levrek ve çipura, orkinos yetiştiriciliği var. Dolayısıyla Ege Denizi bizim için hayati değere sahip. Tıpkı Marmara, Karadeniz ve Akdeniz gibi. En değerlisi de Ege Denizi kıyılarında 30 milyon insan yaşıyor. Bu insanların besine ihtiyacı var. Besin güvenliği bakımından bu denize bağlıyız. Turizm faaliyetleri, balık üretimi, avcılık ve biyoçeşitliliğin korunması için Ege Denizi’nin sularının pak tutulması gerekiyor.” dedi.
İklim değişikliğinin Ege Denizi’ndeki biyolojik çeşitliliği tehdit ettiğini belirten Öztürk, şöyle devam etti:
“Balık avcılığında artışlar var, kara kökenli kirlenme fazla. Dolayısıyla iki ülkenin Ege Denizi’nin korunması için işbirliği yapması lazım. Bunun için de 1998’de ve 2000 yılında yapılan iki protokol var. İşbirliği için Akdeniz’in korunmasını içeren Barcelona Kontratı temel sözleşme. Biyolojik çeşitlilik için de protokoller var. Hem Türkiye hem de Yunanistan bunları imzaladı. Bundan ötürü işbirliği yapmaları gerekiyor, bir tarafın tek başına Ege Denizi’ni kurtarma uğraşları kâfi olmaz.”
Öztürk, iki ülkenin işbirliği halinde çalışacağı 4 farklı açık deniz muhafaza alanı teklifinde bulunduklarını, benzeri bir işbirliğinin Akdeniz’in korunması için İtalya, Fransa ve Monaco arasında hayata geçirildiğini bildirdi.
Küçük ve korunmaya ihtiyacı olan bir deniz olan Ege’de iki ülkenin işbirliği yapmasının mecburî olduğu değerlendirmesinde bulunan Öztürk, Yunanistan’ın kendi muhafaza alanlarını ilan etmek istemesi durumunda Türkiye’nin de aynı tavrı sergilemesi ve kendi muhafaza alanlarını ilan etmesi gerektiğini ifade etti.
Öztürk, önerdikleri muhafaza alanlarına ilişkin şu bilgileri paylaştı:
“Birisi Kuzey Ege’de Gökçeada Limni’de, oburu Orta Ege’de Midilli’nin ardında, bir oburu Girit’in karşısında ve bir başkası de Datça Yarımadası’nın yakınında. Kuzey Ege’deki bölgeler kılıç balıklarının yaşadığı ve yumurtlama alanlarının, ortak cinslerin yani hamsi, sardalya gibi balıkçılık bakımından ortak tiplerin olduğu bölge. Midilli’nin ardında korallijen (Ege ve Akdeniz’e has mercanlar) habitatlar, güneyde ise Türkiye’ye yakın bölgelerde köpek balıkları, yunus ve balinalar var. Bu bölgelerin korunması için uğraş gösterilmesi gerekiyor. Bunun iki ülkenin işbirliğiyle yapılması çok iyi olur, iyi bir örnek teşkil eder.”
Ege Denizi’nde Karaburun, Gökova Körfezi ve Foça’daki gibi muhafaza alanları bulunduğundan bahseden Öztürk, kıyı ve açık deniz muhafaza alanlarının birbirlerini destekleyeceğini, açık denizdeki muhafaza alanlarının tipler için sığınak olacağını dile getirdi.
‘Gelecek jenerasyonlara pak denizler bırakamayacağız’
Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı’ndan, 2030’a kadar ulusal deniz alanlarının yüzde 30’unun korunması kararı çıktığını hatırlatan Öztürk, şu ihtarlarda bulundu:
İki ülkenin işbirliğiyle, ortak uzmanlardan oluşan bir komitenin çalışmaya başlamasının çok doğru olacağı yorumunu yapan Öztürk, kelamlarını “Denizin korunması, Türkiye’nin korunması, gelecek nesillerin korunması anlamına geliyor. Aksi takdirde, Ege Denizi daha çok kirlenecek, daha az balık yiyeceğiz, gelecek jenerasyonlara pak denizler bırakamayacağız. Deniz çayırları, korallijen habitatlar yok olacak” diye tamamladı.
Adalet Bakanı Tunç’dan ‘Eylem Tok ve Timur Cihantimur’ Açıklaması: İadeleri İçin Girişimlerimizi Sürdürmeye Devam Edeceğiz
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.