DOLAR

34,2700$% 0.04

EURO

37,1989% -0.1

GRAM ALTIN

3.012,47%0,58

ÇEYREK ALTIN

5.073,00%1,25

TAM ALTIN

20.231,00%1,24

ONS

2.737,19%0,58

BİST100

8.755,12%-0,44

İkindi Vakti a 15:53
Bursa AÇIK 14°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,2700

EURO 37,1989

ALTIN 3.012,47

BİST 100 8.755,12

İkindi 15:53

14°

İmamoğlu’ndan Fetullah Gülen Açıklaması: Allah Bildiği Gibi Yapsın

ad826x90

ANKARA- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ankara’da, gazete, televizyon ve internet medyasının temsilcileriyle yaptığı toplantıda İstanbul’da ve Türkiye Belediyeler Birliği’ndeki çalışmalarına ilişkin bilgi verirken gündemdeki mevzulara dair de önemli mesajlar paylaştı. İmamoğlu ABD’de ölen Fetullah Gülen için “Allah bildiği gibi yapsın” ifadesini kullanırken benzer başka örgütlerin de devlet içinde yayılma kapasitelerinin bulunduğuna dikkat çekti. Anayasa’nın ilk 4 unsurunun değişebileceği yönünde mesaj veren yeni İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu’nun ‘kötü bir başlangıç’ yaptığını belirten İmamoğlu, ahmak davasına ilişkin olarak ise “Ben yargıçlara güvenmek istiyorum” ifadesini kullandı. İmamoğlu önümüzdeki seçimlere yönelik de şu mesajı verdi: “Bugün itibariyle bu seçimi kazanacak bir iktidar önümüzde yoktur. Bu seçimi kaybedersek bir tek muhalefet olarak biz kaybederiz. Kendi kusurlarımızla, eksiklerimizle, uyuşmazlığımızla ya da hazırlıksız olmamızla kaybederiz.”

İmamoğlu’nun öne çıkan değerlendirmeleri özetle şöyle:

DEPREM NEDENİYLE GÖÇ EDEN VATANDAŞLARIMIZIN KENTLERİNE DÖNÜŞÜ ÖNEMLİ: Önemli bir mülteci ve sığınmacı göçüyle karşı karşıyayız. Deprem döneminde göç eden insanlarımızın Türkiye’nin farklı yerlerinde cazibe alanları oluşturularak yerleştirilmesi meselesin farklı baktığımı ifade etmek isterim. Çünkü o insanlarımızın yaşadığı o bölge aslında asıl cazibe bölgesi. Hatay’dan Osmaniye’ye, Adana’dan Gaziantep’e, Maraş’a varıncaya kadar olağanüstü bir coğrafya, olağanüstü bir tarım bölgesi. Tarıma dayalı endüstrinin olduğu ve farklı bir stratejiyle baktığımızda her şeyin kendi özelinde çok büyük avantajları olan bölge olduğunu ifade etmek isterim. Bu kapsamda o bölgede yürütülen iş ve işlemlerin çok iyi planlanarak ve iyi anlatılarak, doğru zamanlar tariflenerek yine o bölgeyi terk etmek zorunda kalan vatandaşlarımızın tekrar kentlerine, beldelerine, ilçelerine dönmesini sağlamanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Açıkçası demografik yapı, göç kavramı, Türkiye’deki kentleşme meselesi çok derin bir sorun. Biz kırsalı büyük oranda terk eden, yığın şeklinde kentlere nüfuz eden bir dönem yaşadık. Şu anda kentlerdeki pahalı yaşam ve insanları çok önemli anlamda köşeye sıkıştırmaktadır. Örneğin İstanbul gibi metropol bir şehrin gündemi büyük oranda sosyal dayanaklar ve dayanışmacı belediyeciliği önde tutan bir anlayışla yürümekte. Halbuki böyle olmamalıydı.

TBB OLARAK HER KENTTE TOPLANTILAR YAPMAYA BAŞLADIK: Bana göre Türkiye’de hem kentleşme kavramına hem yerleşim hem kentsel planlama hem de kentlerin stratejileri ve vizyonu noktasında önemli olarak ele alınması gerekiyor. Bu tarafıyla de Türkiye Belediyeler Birliği olarak bölgesel ve yerelde ilçe, il noktasında bir vizyon belgesi oluşturmak konusunda, strateji belgesi oluşturmak konusunda önemli destek vermeyi öneriyoruz. Her kentte bununla ilgili toplantılar yapmaya başladık. Adıyaman’da yaptık, Tokat’ta yaptık ve diğer vilayetlerimizde yapmaya devam ederek bir yanda envanter oluşturuyoruz.

HER ŞEHİR İSTANBUL, İZMİR GİBİ DAVRANIYOR: Türkiye’de hiçbir şehrin kendi gücünün farkına vararak, o gücü odağına alarak bir vizyon oluşturduğunu göremiyoruz. Her şehir, 300 bin kişilik bir şehir dahil İstanbul gibi davranabiliyor. İzmir gibi davranabiliyor herhangi bir Anadolu şehri. Böyle değil, her şehrin kendi kabiliyetleri var. Hayranlık duyduğum alanlar görüyorum ve ne kadar geri bırakıldığını da hissediyorum. Örneğin Kars. Kendi başına büyük bir şehir. Tarihi dokusu, hayvancılık, doğal güzellikleri; muazzam. Ama kentlerin böyle bir vizyonu ne yazık ki oluşmuş durumda değil. Bu kapsamda bir altyapı çalışması talimatını verdim. Türkiye Belediyeler Birliğinin çok yakın zamanda bu konuda önemli bir envanter ortaya koyacağını düşünüyorum.

MÜLTECİ SAYISINI SUDAN ÖLÇÜYORUZ, 2 MİLYONUN ÜZERİNDE MÜLTECİYİ KONUK EDİYORUZ: İstanbul’da mülteci meselesi önemli. Biz bunu sudan ölçüyoruz. Sudan ölçtüğümüz zaman da görüyoruz, 2 milyonun üzerinde sığınmacıyı, mülteciyi konuk ediyoruz. İstanbul’un nüfusu 15 milyon 800 bin. 16 milyon. Sadece beş yıllık, altı yıllık su tüketimi sayılarına baktığımızda, 2 milyon 600 bin metrekareküplerdeyiz. Bu sadece 5-6 yıllık. Mülteci meselesi 11-12 yılı buldu neredeyse.

MÜLTECİ PROBLEMİNİN HİÇBİR SAYFASINA DAHİL EDİLMEMEMİZ GÜLDÜRÜ: Kaldı ki bizim bu mülteci sorununun hiçbir sayfasına dahil edilmememiz bir güldürü. Biz yaşamın içindeyiz. Mültecilerle her gün yüzleşen, aldıkları hizmetin büyük bir bölümünü yöneten biziz. Mültecilerle yürütülen siyasetlerde belediyelerin hiçbirisi hiçbir masada yok. Olacak iş değil. Bu çok komik bir durum. Nereye giderseniz gidin bu temel olarak belediyelerin masasında bir sıkıntıdır. Bütçe oraya aktarılır. Biz bu konuda ne bir ek bütçe ne bir muhataplık ne de bir istatistiki bilgiye ulaşabiliyoruz.

DEPREM MESELESİ BÜTÜNCÜL BİR SIKINTIDIR: Deprem probleminin ilçe belediyesi, büyükşehir belediyesi, bakanlık gibi çok katmanı, çok paydaşı var. Bunun tartışıldığı doğru üzerinden oluşması lazım. Geçen kapsayıcı bir AFAD toplantısında bu bahisleri konuştuk. Sayın Valimiz, garnizon komutanımız, biz birlikte bütün yapıları ele alarak, özellikle deprem anını konuştuğumuz bir planlamayı konuştuk.

25 YILDAN DAHA FAZLA DAYANIKSIZ BİNAYI 5 YILDA YIKTIK: Deprem Konseyi mi olur, Deprem Başkanlığı mı kurulur? Bunun başka bir yolu yok. Hızlı karar alacak ama şeffaf. Bakın İstanbul’un her yanı kentsel dönüşü diyerek inşaatlarla dolduruldu. 2016’da darbe teşebbüsünün olduğu tarihten itibaren askeri alanların şehrin dışına taşınacağı ve şehirde kalan askeri alanların tamamen toplum refahı için yeşil alanlar şeklinde düzenleneceği ifade etti. Şimdi neredeyse tamamı inşaata açıldı. Yüzde 85’e yakını lüks konut olarak yapıldı. Bunun ismini kentsel dönüşüm gibi algıladılar. Biz 25 yılda yıkılan zelzeleye dayanıksız bina sayısından daha fazla binayı 5 yılda yıktık. Ama bu dediğim devede kulak. Sıkıntı bütüncül ele alınmalıdır. Bu iş İstanbul ve yakın bölgesi Marmara’da başlatılmalıdır. Daha sonra Türkiye’nin farklı deprem bölgelerinde uygulanabilir bir hale getirilmelidir.

HER BİREYİN BU MEMLEKETİN EŞİT HİSSEDARI OLDUĞUNU HİSSTTİĞİ BİR VATAN: (Ağır çürümede bahsettiniz, nasıl çıkış bulunur?) Türkiye elbette çıkış yolu bulur. Geçmişte de, tarihimizde de en zor şartlarda tekrar toparlanmayı ve ayağa kalkmayı başarmıştır. Ama sıkıntı şudur; kalıcı bir biçimde bu memlekette hukukun üstünlüğünü tesis etmek, demokrasinin tabanını geliştirmek ve demokrasinin gerçekten içselleştirilmesini sağlamak, her yurttaşın, her vatandaşın, her bireyin etnik kökenine bakmadan kendisine bu memleketin asli birer vatandaşı ve aynı zamanda bu memleketin eşit hissedarı olduğunu hissettiği bir vatan haline getirmek.

PARLAMENTER SİSTEMİN VAR OLDUĞU DÖNEM: İnanılmaz bir genç nüfus var. Ümitsizliğini de görüyorum ama beklentilerini de her gün dinleyen birisiyim. Bu anlamda ortak akılla süreci iyi yöneten, kurumsallığını net olarak ortaya koyan, bugünkü üretilen kötü sistemin, tabiri caizse ekonomiyi batıran, hukuku sıkıntılı hale getiren birçok tertibi yıkan bir ortamı var eden bu sistemin ortadan kalktığı demokratik ve -net ifade edelim- elbette ki demokratik bir parlamenter sistemin var olduğu, milletin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin etkili olduğu, ama güç denge sisteminin de kurulduğu, birbirini denetleyen düzeneklerin da ortaya konulduğu bir devrin var olması her şeyi tek tek düzeltecektir. Ekonomide bizi ne batırdı? Liyakatsizlikten geldi. Bir sıkıntıyı eş dost akrabayla yönetmeye kalkarsanız olmaz. Ama milletin iyi yetişmiş evlatlarına teslim ederseniz milletin sırtı yere gelmez. Tam tersine kaçan trenler değil, trenlerin kompartımanına geçen bir millet haline geliriz. Bizim baktığımız pencere budur.

BU SEÇİMİ KAYBEDERSEK MUHALEFET OLARAK BİZ KAYBEDERİZ, TEK SORUMLU BİZİZ: Bugün itibariyle bu seçimi kazanacak bir iktidar önümüzde yoktur. Bu seçimi kaybedersek bir tek muhalefet olarak biz kaybederiz. Kendi yanlışlarımızla, eksiklerimizle, uyuşmazlığımızla ya da hazırlıksız olmamızla kaybederiz. Bu manada da buna fırsat vermeyecek bir muhalefet yapısını kurmak, toplumsal muhalefeti güçlü bir biçimde bir araya getirmek, çocuklarını dahi, gençlerini dahi Türkiye’nin geleceğini nasıl hazırlayacağını, kalem kalem her konuda izah edecek hale getirecek bir muhalefet duruşu ve ortak aklın hakim olduğu bir ortam bize seçimi kazandırır. Kâfi ki bunu yapalım. Bana göre bugünün iktidarı Türkiye’nin hem ulusal hem uluslararası alanda yarattığı yükü taşıyacak kapasiteye sahip değildir. Yönetim ediyor durumundadır. Yenilikçi diye tanım ettiği hiçbir adımın inandırıcı olacağını da düşünmüyorum. Bu süreçten sonra tek sorumlu biziz.

SAYIN KABOĞLU KÖTÜ BİR BAŞLANGIÇ YAPTI, ÜZÜLDÜM ŞAHSI ADINA: Anayasa’nın ilk dört maddesi, olumlu anlamda tarifleyerek değişebileceği yönünde bir yorumda bulunmuş Sayın Kaboğlu. İlk dört maddesi gayet olumlu bir biçimde, gayet güçlü bir biçimde tariflenmiştir ve bu dört hususun Türkiye’mizde konu edilecek bir durumu ve durumu yoktur. Bu çok net. Bu bağlamda yapılan açıklamayı çok şanssız bir başlangıç açıklaması olarak görüyorum Sayın Kaboğlu adına. Tabii ki avukatları temsil ediyor, baronun bir tercihi var, ona bir şey diyemem. Ama bahtsız bir açıklamadır. Bugünden ürettiği polemiğin hem anlayışına hem kapsadığı baronun anlayışına ters olduğunu düşünüyorum. Artık bulunduğu makam tek başına, hele hele yargıyla, yönetimle, hukukla ilgili mevzularda kişisel fikrini açıklayabilir, özgürlüğü vardır ama baro öbürleri artık kişisel fikrini açıklamaktan çok baronun bakışını temsil eden açıklamaları yapmasını buradan öneriyorum. Kötü bir başlangıç yapmıştır, üzüldüm şahsı adına.

FETULAH GÜLEN’İN ÖLÜMÜ: ALLAH BİLDİĞİ GİBİ YAPSIN: Türkiye’nin bir dönemine kara bir leke olarak işlenen örgütsel yapının başındaki insanı vefatından sonra Allah’a havale ediyorum, Allah bildiği gibi yapsın isterim. Başka bir kıymeti yok benim için. Ama bu ülkeye çok büyük bir travma yaşatılmıştır.

BAŞKA ÖRGÜTLERİN ÜREME KAPASİTESİ VAR: Şu korkumu da dile getirmek isterim; başka örgütlerin, başka oluşumların üreme ve türeme kapasitesi vardır bu ülkede. Hala ülkenin kurumlarına sızan güzel dinimizi ve inancımızı alet ederek sistemler oluşturan yapılar vardır. Bunların karşısında hala susanlar vardır. Buna susanlar, buna imtiyaz gösteren anlayış Türkiye’nin niye hala o uçurumun kenarında gezdirilmesine fırsat veriyorlar? Bu kadar rezil bir dönem, 30-40 yıllık bir süreçten sonra ülkeye utanç verici bir 15 Temmuz gününü yaşatan, bu devrin sonrasında hala bu tür kurum ve kuruluşlara yaslanmayı, onlara iyi gözükmeyi, onlara hizmet etmeyi neredeyse manevi bir hizmet gibi göstermeyi bırakmayacaklar mı? İnsanını yaşat ki, devlet yaşasın. Bu bizim ruhumuzda var, hücremizde var. İnsanını yaşat, bireyi yaşat. İnsanını koru, çocuğunu koru, bebeğini koru. Bırak cemaati şunu bunu. Bu bakımdan ben yeni tehditleri daha çok önemserim bu konuda.

AHMAK DAVASI, HAKİM ÇIRPINIYOR: Bu sürecin adil ve objektif bir şekilde işleyeceğine inanmak isterim. Ne yazık ki ilk mahkemede öyle olmadı. Ben istinaf mahkemesinde adalete olan inancımı, hukuka olan inancımı korumak istiyorum. Teammüllere uygun olmayan şekilde hakim değiştirildi, Samsun’a sürüldü. Daha acısı, son İBB Meclisinde AK Parti grup sözcüsü, ‘Hakimin Samsun’a neden sürüldüğünü birazdan anlatacağım’ dedi. Bakın bu trajik bir durum. Aslında aksiyonun kine vurulmuş hali. Dil sürçmesi falan değil. Bu bakımda hukukumuz kozmik standartlarda olsa gerçekten bir politiğin aklına bu cümlenin gelmesi mümkün değil. Bu cümle onun aklına geliyor ve onu ifade ediyorsa bu acil bir durumdur, trajik bir durumdur. Neymiş, hakim kararını birkaç kişiye söylemiş. Bu da doğru değil. Kaldı ki hakim çırpınıyor. Haksızlığa uğramış. Biz HSK’ya başvuru yapıyoruz. Diyoruz ki ‘ifadesini alın’. HSK defalarca bunu reddediyor. Bizim başvurmamızı bırakın, HSK’nın çoktan çağırıp tabirine başvurması gerekiyor. ‘Ne yaşadın sayın hakim’ demesi lazım. Bunu demiyor. O zaman ben nasıl şüphe duymayacağım? Onun için eğer hakim kalkıp ‘Bu davada 2 yıldan fazla ceza verilemez’ demişse der. Ama buna başsavcının verdiği tepki, HSK’nın duyarsızlığı ne?

CİDDİ BİR YARGISAL TACİZE UĞRADIĞIMI DÜŞÜNÜYORUM: İşin özü şudur: Ben kimseye ahmak demedim. Bana ahmak diyene sözümü iade ettim, çok net. Bunu sokaktaki çocuğa sorun size bunu anlatacak durumda. Ama bu konu tartışılıyor, ülkemizi meşgul ediyor. Ben de açıkçası bundan çok üzüntü duyuyorum. Ben önemli bir yargısal tacize uğradığımı düşünüyorum. 2019 yılından beri bu konunun gündemde tutulması, yaşandığı ortamdan yaklaşık bir buçuk yıl sonra yargıya sevk edilmesi komik bir durum. Bazen yurt dışında soranlar oluyor, anlatın diye, nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Utanmıyorum ve anlatamıyorum.

BEN YARGIÇLARA GÜVENMEK İSTİYORUM: Hükümeti temsil eden, hukuk kanadından temsil eden hiç kimse bu konuda olumlu anlamda; ‘biz de yargıdan bu utanç verici duruma son vermesini bekliyoruz’ ya da ‘yargının bu utanç verici gündemi memleketin gündeminden çıkartmasını bekliyoruz’ diyemiyor. Bir kişi bile diyemiyor. Üzüntü verici. Ama ben yargıçlara güvenmek istiyorum. Ve istinafın da bu işi artık sonlanarak gündemden çıkarmasını istiyorum.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Hakan Fidan’dan Fethullah Gülen Açıklaması: Bu Ölüm Bizi Rehavete Sokmayacak

HIZLI YORUM YAP