DOLAR

35,4422$% 0.25

EURO

36,3421% -0.48

GRAM ALTIN

3.058,47%0,88

ÇEYREK ALTIN

4.980,00%0,50

TAM ALTIN

19.857,00%0,50

ONS

2.686,34%0,65

BİST100

9.910,61%-0,90

İmsak Vakti a 02:00
Bursa KAPALI 11°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 35,4422

EURO 36,3421

ALTIN 3.058,47

BİST 100 9.910,61

İmsak 02:00

11°

Kalem Tutan Kadınlar

ad826x90

Antik Yunan’da eğitim, öncelikle aileleri bir öğretmene ödeme yapabilecek maddi imkanlara sahip olan erkek çocuklara mahsus olsa da gelecekteki vatandaşlarını eğitmekten sorumlu siyasi bir organ olarak polis dahilinde, kız çocukları için de tamamen erişilmez değildi. Didaskaleion denen okullarda bazen kız çocukların da eğitim gördüklerini düşünmek için nedenlerimiz var. Örneğin, Teos’ta bulunan bir yazıtta Polythrous isminde varlıklı bir vatandaşın, kız ve erkek çocukların eğitimini finanse etmek üzere önemli bir sermaye bırakan vakfından bahsedilir. Atina’da, Attika seramikleri üzerindeki fotoğraflarda okuma yazma öğrenen genç kadın öğrenciler, üzerinde harflerin görülebildiği tabletler, styloslar veya bazen açılmış papirus rulolarıyla tasvir edilir.

Bu örnekler, antik müelliflerin yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız ‘kadın düşmanı’ imajla çatışmaktadır. Mesela Ksenophon, ev iktisadı üzerine yazarken, bir kız çocuğunun ancak ev kadını rolüne hizmet edecek ölçüde ve nitelikte bir eğitim alması gerektiğinden bahseder. Aynı şekilde Theophrastos da kız çocuklarına ev içi sorumluluklarını daha iyi üstlenebilmeleri için okuma yazma eğitimi verilmesini tavsiye eder. Menandros ise, bir kadını eğitmenin “bir yılana daha fazla zehir vermek” gibi olduğunu ileri sürer.

Eğitime en kolay ulaşabilen kadınların, anneleri tarafından ‘iyi’ bir hayat yaşasın diye fahişe olarak yetiştirilen hetairalar olduğunu biliyoruz. Eskort ya da geyşa olarak çevirebileceğimiz hetairalar, istedikleri erkekle ve istedikleri surece birlikte olma lüksüne sahip kadınlardı. Bu da onların ‘namuslu’ annelerinden daha iyi şartlarda yaşamaları anlamına geliyordu. Ancak, hetaira olmak erkeklerin sadece vücutlarına değil ruhlarına da hitap etmeyi gerektirdiğinden kadın, müzik ve dans gibi hususlarda eğitimli, şiir ve edebiyat gibi alanlarda donanımlı olmalıydı. Bu eğitimli hetairaların tahminen de en ünlüsü, Miletoslu Aspasia’dır. Perikles’in hayat arkadaşı olan bu kadın, Platon’un söylediğine göre, hitabet sanatında usta ve bunun eğitimini de veren bir bayandı.

MÖ 6’ncı yüzyıl gibi erken bir tarihte, Lesbos adasındaki Mytilene’de kadınlara açık bir eğitim merkezi vardı. Lirik şiirin temsilcisi sayılabilecek Sappho, sadece yapıtları günümüzde de okunan bir şair olmakla kalmamış, her biri sonradan ün kazanacak başka kadın şairleri de eğitmişti. Mesela onun öğrencilerinden biri olan Damophyla, Küçük Asia’nın güneybatısındaki Pamphylia bölgesinde bir okul kurdu. Şair kadınların saygın bir yere sahip olduğunu, başta Sappho olmak üzere diğer önemli kadın şairlerin de dokuz Mousa’dan sonra onuncu Mousa (ilham perisi) sayıldıklarını biliyoruz. Sadece şairler değil, müzik eğitimi alan genç kadınlar da ‘Mousa’ların dostu’ olarak anılırlar.

KADINLARIN MEZAR TAŞLARINDA PAİDEİA GÖRÜLMEZ

İlham perilerinin dostu olan şair kadınlara, müzik eğitimi alan genç kadınlara rağmen, genel eğitim kadınların çarçabuk erişebildiği bir alan değildi. Erkekler için en önemli faziletlerden biri olan paideia (eğitim, kültür) kadınların mezar taşlarında görülmez. Kadının eğitimli olması, onun faziletli, namuslu, iyi bir eş ve anne olması gibi özelliklerinin ardından onları tamamlayan değil, süsleyen bir öge olarak gelir. Okuyan kadının yanında her zaman eşi ya da babası gibi bir erkek figür olur. Elinde papirüs rulosu tutan kadın tasvirleri, kocalarıyla birlikte mezar stellerinde yer alırlar. Erkek bir klineye uzanmış ve elinde yarı açılmış bir papirüs tomarı tutarken tasvir edilir. Kadın ise klinenin ucunda ya da bir sandalyede, bir yandan iffetli bir şekilde peçesini tutarken, diğer eliyle de bir parşömen taşır ya da kölesi tarafından kendisine uzatılan bir tableti alır. Entelektüel bir figür olarak tek başına tasvir edilen kadın sayısı çok çok azdır. Bunlar da tek çocuk olduğu için ailesi tarafından bir erkeğe verilecek haklarla donatılmış olan Sardeisli Menophila gibi çok istisnai örneklerdir.

Mezar taşlarındaki kabartma figürlerin elinde gördüğümüz parşömen ruloları ya da tabletler, o kişinin eğitim almış, okur yazar biri olduğunu göstermek için kullanılırdı. Bazı durumlarda ise, bir ‘paideia’ simgesi olmanın ötesinde manalar da içerebilir, örneğin doktorluk gibi bir mesleği sembolize edebilirdi. Doktorluk, kadınların erkeklerle aynı alanda çalışabildiği ender mesleklerden biriydi. Kadın doktorların mezar yazıtları, olağanüstü hizmetlerinden dolayı erkeklerle aynı şekilde onurlandırıldıklarını ortaya koyar. Erkek meslektaşları tarafından kaleme alınan yapıtlarda, tıbbi çalışmalarını yazıya geçiren kadın tabiplerden hürmetle bahsedilir. Antik Yunan ve Roma dünyasında kadın doktorların sayısının hiçbir zaman çok fazla olmadığı bir gerçektir. Ancak tıp pratiği yapmak isteyen kadınların önüne aşılamaz mahzurlar de konulmamıştır.

Kadın Doktor Mousa’nın mezar steli. Byzantion. MÖ 2-1’inci yüzyıl.

Kadınlar Grek-Roma antik toplumunda çeşitli tıbbi misyonlarda bulunmuşlardır. En önemli rolleri, insanlık tarihinin en eski mesleklerinden biri olarak ebelikti. Bununla birlikte, zaman içerisinde, erkeklere özgü bir alan olan doktorluk mesleğine de el attılar. Kadın hekimlere ait delillerimiz erken periyotlara kadar uzanır. Attika’daki Akharnai’de bulunan MÖ 4’üncü yüzyıla ait bir yazıtta Phanostrate isimli kadın hem ebe (maia) hem doktor (iatros) olarak geçer:

“Ebe ve tabip Phano-strate burada yatıyor. Kimseye acı vermedi ve herkes onun ölümünün yasını tuttu.”

Yazıta eşlik eden kabartmada Phanostrate, etrafı çocuklarla çevrili bir ebe olarak tasvir edilmiştir. Phanostrate’nin eril bir isim olan iatros ile anılması, tıp alanında ebelik bilgisinin üzerine çıktığının göstergesidir. Bu mezar taşının, küçük bir köydeki ‘bilge bir kadın’ için değil, basit bir ebeden çok daha kapsamlı bir hizmet sunan ve bilgisi ve muvaffakiyetleri nedeniyle haklı olarak doktor terimini hak eden bir kadın için yaptırıldığı açıktır.

ANTİOKHİS, HEYKELİ DİKİLEREK ONURLANDIRILDI

Bu yazıt MÖ 4’üncü yüzyılda kadın bir hekimin varlığına dair tartışılmaz bir kanıt sağlamakla birlikte, bu devirde çok sayıda kadının doktorluk yapmaya başladığının kanıtı olarak ele alınmamalıdır. Ancak kadın doktorların sayısı bu tarihten sonra hızla artmış olmalıdır ki MÖ 4 ve 3’üncü yüzyıllarda, Yunanca iatrine terimi, muhtemelen artan sayıda kadın tabibin varlığına bağlı olarak, iatros’un dişil biçimi olarak ortaya çıkar. Bir başka terim olarak iatromaia ise eğitim alarak işinde uzmanlaşmış bir ebeyi tanımlar. Kadınların tıp alanındaki varlığı ve yükü gittikçe artmış olmalıdır. Öyle ki MÖ 1’inci yüzyıla gelindiğinde, Taraslı Herakleides’in kadın Doktor Antiokhis’e yazdığı bir mektupta görülebileceği gibi bir erkek doktor bir kadın doktora ‘meslektaşım’ diye hitap edebiliyordu. Antiokhis, Lykia’daki TLos kentindendi ve TLos kent meclisi tarafından ‘tıp alanındaki tecrübesi nedeniyle’ heykeli dikilerek onurlandırılmıştı. TLoslu olduğu halde mesleğine Roma’da devam ettiği bilinen Antiokhis’ten, Galenos da dalak ağrısı, kalça gutu ve romatizma ilaçlarının yaratıcısı olarak bahsetmekteydi. Hiç şüphe yok ki Antiokhis, erkek meslektaşlarıyla eşit seviyede saygın bir tabipti.

Antik Çağ’da tıp eğitimi genel olarak usta-çırak bağına dayanıyordu. Büyük tıp okullarında eğitim alarak ya da ünlü ve saygın doktorların yanında çalışarak doktor olanlar genelin içinde azınlıktaydı. Doktor olmak için bir diploma ya da sertifikaya ihtiyaç yoktu. Herkes doktor olarak çalışabilirdi. Kişinin ünü ‘sertifika’ fonksiyonu görürdü. Tıp mesleği genellikle bir aile geleneği olarak babadan oğula geçerdi. Kadın doktorların çok büyük bir kısmının da bu aile geleneği içinde yer aldığını görüyoruz. Yani, akademik tıp eğitimi alan bir kadın doktora rastlanmazken, babası veya eşi doktor olan kadın doktorlara ilişkin çok sayıda delilimiz var. Tıpkı üstte bahsettiğimiz, eğitimini kendisi de ünlü bir doktor olan babasından almış olan Antiokhis’in durumunda olduğu gibi… Kocası doktor olan Pantheia’nın yazıtına bakalım. Pergamon’da bulunmuş olan ve MS 2’nci yüzyıla tarihlenen bu mezar yazıtı, kadın Doktor Pantheia için babası Philadelphos ile birlikte kendisi de bir doktor olan kocası Glykon tarafından diktirilmişti:

“Al, Pantheia, karım, senin ölümüne neden olan kader tarafından ebedi yas içine atılan eşinin veda selamını. Çünkü evliliğin koruyucusu Hera, daha önce hiç senin kadar harika hoşlukta, mizaçta ve bilgelikte bir eş görmemişti. Bana kendi suretim olan oğullar verdin. Sırayla kocana ve çocuklarına göz kulak oldun. Ev halkını ustalıkla yönetim ettin ve benimle birlikte tıp hekimi olarak ün kazandın, çünkü sevgili eşim, bu sanatta benden daha az nitelikli değildin. Bu nedenle kocan Glykon seni, ölen Philadelphos’un vücudunun de gömülü olduğu ve vefatımdan sonra benim de içinde yatacağım bu mezara gömdü; evlilik yatağını nasıl paylaştıysam, yeraltında da senin yanında yatacağım.”

Yine Küçük Asia’daki Neoklaudiopolis’ten MS 2-3’üncü yüzyıla ait bir yazıtta, bir koca, doktor olan karısı Domnina’nın gidişinden duyduğu acıyı şu şekilde ifade eder:

“Ölümsüz yaradanlara koştun Domnina ve beni, kocanı unuttun. Vücudunu yıldızlı göklere yükselttin. İnsanlar senin ölmediğini, ülkeni hastalıktan kurtardığın için rablerin seni kaptığını söyleyecekler. Elveda; sevdiklerine sadece ıstırap ve sonsuz acı bırakmış olsan da cennet tarlalarında sevinç bulabilirsin.”

‘Ülkesini hastalıktan kurtaran’ Domnina, MS 2’nci yüzyılın ikinci yarısında tüm Roma İmparatorluğu’nu vuran Antoninler Vebası sırasında hekimlik yapmış ve bu sırada ölmüş olmalıdır.

Kadın hekimlere verilebilecek epigrafik örneklerin sayısı arttırılabilir. Yazıtlarda, birçok ebe, bir kısmı da doktor olarak geçen kadınların sayısı azımsanmayacak ölçüdedir. Üstelik yazıtlar bize dolaysız bir şekilde, antik muharrirlerin önyargılı erkek bakış açısı tarafından çarpıtılmamış gerçeklerden bahsettikleri için ayrıca kıymetlidir. Bütün bu örnekler bize, tıp mesleğinde kadınların, sayıca erkek meslektaşlarından çok daha az olsalar da kendi toplumları tarafından önyargısız bir şekilde kabul edildiklerini göstermektedir. Uzmanlıklarından dolayı onurlandırıldıklarını, kimilerinin bilgilerini yazıya döktüğünü ve yapıtlarıyla sonraki önemli tabipler tarafından kabul gördüklerini anlayabiliyoruz.

Hypatia’nın Jules Maurice Gaspard (1862-1919) tarafından yapılmış portresi.

OTUZ FİLOZOFTAN BİRİ KADINDI

Eli kalem tutan, erkeklerin hükümran olduğu entelektüel dünyada varlık gösterebilen bayanlardan söz ederken kadın filozoflara da değinmeliyiz. Elbette sayıca çok azdılar. Adı günümüze kadar ulaşmış olabilenleri daha da azdı. En ünlüsü, beşinci yüzyılın başında İskenderiye’de Hıristiyanlar tarafından öldürülen Neoplatonist filozof Hypatia idi. Onun dışında, antik müelliflere konu olmuş başka kadın düşünürlere de rastlıyoruz. Mesela Pythagoras’ın biyografisinin yazarı olan Iamblikhos’un bu yapıttaki filozoflar listesinde Pythagoras’ın öğretisine bağlı birkaç kadın filozoftan bahsedilir. Edebi, tarihi, epigrafik ve papirolojik kaynaklara dayanan bir çalışma olan ve antik çağda filozof olarak tanımlanan üç binden fazla kişiyi içeren Dictionnaire des Philosophes Antiques, bize yüz kadar kadın filozofu da tanıtır. Bir başka deyişle, başlangıçtan Yeni Platonculuğun sonuna kadar, Hıristiyan müellifler da dahil olmak üzere, otuz filozoftan biri bayandır. Ayrıca bu kadın filozoflar hemen hemen her zaman bir felsefi okula bağlı olarak tanımlanmıştır. Yeni Platoncu, Stoacı ya da Epikourosçu olarak geçerler. Yine sözlükte geçen bütün kadın figürler bir erkek filozofla akrabadır. Bir filozofun kızı, kardeşi, karısı ya da gelinidir. Tıpkı kadın tabiplerde olduğu gibi, kadın filozoflar için de bilime, ideolojiye erişimin tek yolu ailedir. Elbette, kadının dünyasının evin içiyle sınırlı olması gerektiğini savunan erkek filozofların dünyasında, bir kadının ailesinden bağımsız bir biçimde, hatta ona rağmen ideoloji eğitimi alabileceğine, ideoloji okullarında yer alabileceğine inanmamız çok safiyane olurdu. Sokrates ile Iskhomakhos arasında geçen diyalogda Sokrates tarafından ifade edildiği gibi, kadının yeri ‘içerisi’ idi:

“İçerinin ve dışarının bu çifte fonksiyonu emek ve ihtimam gerektirdiğinden, tanrısallık bana göre en başından beri kadının tabiatını içerinin bakımı ve işi için, erkeğinkini de dışarının işi ve bakımı için tahsis etmiştir. […] Aslında kadın için daima kaçmaktansa içeride kalmak doğrudur. Erkek içinse dışarıdaki işlerle ilgilenmektense içeride kalmak utanç vericidir.”

Antik Yunan’da kadının ‘ait olduğu’ yere ilişkin bu genel tutumu yok sayamayız. Ancak kesinlikle ki ideoloji çevresinde kadının ev dışında, üstelik entelektüel faaliyetlerde bulunabileceğine inanan erkekler de olmalıydı. Antik çağın tek gerçek feminist filozofu olduğunu söyleyebileceğimiz Platon bunlardan biriydi. Kız ve erkek çocuklara aynı eğitimin verilmesini, yönetici sınıftaki kadınların ev işleri ve çocuk bakımından kurtarılmasını ve aynı sınıftaki erkeklerle eşit hale getirilmesini öneriyor, kadınların hamilelik ve çocuk doğurma dışında erkeklerden hiçbir farkı olmadığını savunuyordu. Antik Yunanca’da ‘yurttaş’ (polites) sözü sadece eril olarak kullanılırken, Platon bu kelimeyi dişil olarak kullanan, erkek ve kadın yurttaşlardan bahseden tek yazardı. Platon’un fikirlerinin çok sayıda erkek tarafından benimsendiğine inanmak fazla iyimser olmayı gerektirecektir.

Tıp ve ideoloji gibi alanlarda kadınların dikkate bedel bir yere sahip olması, erkek meslektaşlarının diğer sosyal çevrelere mensup erkeklere kıyasla ileri görüşlü olmalarından kaynaklanmıyordu. Yine de bu etraflarda, ailelerinden yana şanslı olan ve aile geleneğinin bir parçası olarak ‘paideia’ya ulaşabilen kadınların da dahil olabildiği bir alana izin verilmişti. Ve bu anlamda, bundan 2 bin yıl önce bir Yunan kentinde, varlıklı ve eğitime önem veren bir ailenin içine doğmuş olan bir kadın, tahminen de 19’uncu yüzyılda ve 20’nci yüzyılın başlarında tıp fakültesine girmek isteyen ya da ideoloji alanında bir kürsü hayal eden hemcinslerine göre çok daha şanslıydı.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Massimo Dutti Zorlu Center Mağazası Yenilendi

HIZLI YORUM YAP