DOLAR

34,0815$% -0.03

EURO

37,9346% 0.01

GRAM ALTIN

2.793,94%-0,77

ÇEYREK ALTIN

4.616,00%-0,60

TAM ALTIN

18.403,00%-0,61

ONS

2.554,72%-0,56

BİST100

9.774,49%0,17

İmsak Vakti a 05:15
Bursa PARÇALI AZ BULUTLU 23°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,0815

EURO 37,9346

ALTIN 2.793,94

BİST 100 9.774,49

İmsak 05:15

23°

Kim Korkar Feminist Arkeolojiden?

ad826x90

Ülkenin sevimsiz yerel seçim gündemi bir yandan devam ederken, diğer yandan işçi katliamları, kadın cinayetleri, ekokırımlar hız kesmeden sürüyor. Bırakın insanların kendini gerçekleştirmesini, nefes almanın bile zorlaştığı günlerden geçiyoruz. Topluma ve politikaya aynı anda sirayet eden yozlaşma ve vasatlık hepimize bir virüs gibi iyice tutunmuş. İyi ve güzel olan kirleniyor, yok oluyor veya bu topraklardan gidiyor. Tüm bu nefes alınamaz hal içinde üniversiteler ve üniversite öğrencileri de hissesine düşeni almıyor mu? Bir yandan neoliberal eğitim siyasetlerine kapılar sonuna kadar aralanmış, akademik üretim bir sayıya veya yüzdeye indirgenmiş durumda. Akademide, nicelik ve nitelik arasındaki fark yok olmuş. Eğitim, sermayeye ucuz işçi üretmenin alanı haline getirilmiş. Diğer yandan, gericilik hiçbir dirençle müsabakadan eğitim sistemine entegre ediliyor. İlkokullarda din dersi, ortaokullarda peygamberin hayatı, yükseköğretimde aile ömrü dersleriyle gerici unsurlar genç beyinlere nakşediliyor. Yoksul ve bilgisiz bırakılmış toplum ayın sonunu getirme ve borçlarını kapatma kaygısındayken, sivil toplum da susturulmuş ve korkutulmuş durumda sembolik eylem ve basın açıklamaları yapıyor. Geriye kalan herkes zati mahpusta.

TÜM BUNLAR OLURKEN KİMİN UMURUNDA FEMİNİST ARKEOLOJİ?

Öyle demeyin… Konuyla çok ilgisi var. Bugün, üniversitede feminist arkeolojiden bahsetmek bir problem. Ya sizinle alay ediliyor veya görmezden geliniyorsunuz. “Akademide taciz var” demek problem. Büyük bir tabuyu delmeye yeltendiğiniz için cezalandırılıyorsunuz. Daha çok yakın zamanda kendi kurumumda bir erkek öğretim üyesi kendi ailesini (çocuğu da dahil olmak üzere iki kadını) katletti, birine ağır işkence uyguladı. Her gün ‘boşanma aşamasındaki’ kadınların katledilişini veya fizikî, ruhsal şiddete uğramasına şahit oluyoruz. Sokaktaki tacizler, laf atmalar, bakışlar vs. haber konusu bile olmuyor. O kadar kanıksanmış. O kadar doğal! Bu bilgiyle, bu endişe ve endişeyle yaşıyor, karşı cinsle sağlıklı ilişkiler yaşamaya çalışıyoruz. Kolay değil. Hangi sınıftan veya eğitimden olursa olsun kadın olan bu endişeyi bilir.

PEKİ TÜM BU BİTİMSİZ ŞİDDETİN NEDENİ NE? ONU YASAL KILAN NE?

Bu şiddetin nedeni patriyarkal yapı. Yani kadını nesneleştiren ve köle olarak gören erkek hükümran sistemden bahsediyoruz. Erkeğin ayrıcalıklarla donatıldığı bir yapı bu. Öyle ki, erkeğin bunun farkında bile olamayacağı kadar doğal görünen bir yapı. Bu yapının derin bir tarihi var. İşte bu derin tarihin anlaşılması, araştırılması, okunması ve analiz edilmesi için geliştirilmiş feminist arkeoloji ve/veya toplumsal cinsiyet arkeolojisi o nedenle toplumun gerici, eşitliğe karşı ve erkek hükümran bölümleri tarafından bir tehdit olarak görülüyor.

Tam da o yüzden, bu tarih anlaşılmasın, okunmasın, öğrenciler bunu öğrenmesin ve başka bireylere yaymasınlar diye daima olarak engellenmeye çalışılıyor. Üniversitelerde çok az öğretim üyesi toplumsal cinsiyet arkeolojisi çalışıyor veya bu bahislerde lisansüstü tezler yazılmasına sıcak bakıyor. Tüm bunlar sadece arkeoloji biliminin çeşitliliğini etkilemiyor, aynı zamanda kadınların eşitlik talebinin toplumsallaşmasını ve bilimsel destekleri de engelliyor.

Burada tespit etmemiz lazım gelen iki şey var. Birisi arkeolojinin Türkiye’deki gelişimindeki bazı temel arızalar. Oburu ise günümüzde eşitlik talebinin bastırılmaya çalışılması ve kadın, LGBTQ+ hareketinin kriminalize edilme çabası. Bu ikisinin birbirine güzelce entegre olmasıyla birlikte kadınların eşitlik talebi olan feminist görüşün ve hareketin akademiye sokulmaması gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.

ARKEOLOJİ, YAPISAL OLARAK DEVLETÇİ, MİLLİYETÇİ VE PRAGMATİST OLDU

Şimdi Türkiye’deki arkeolojinin genel politik tavrını ele alalım. Arkeoloji, 20’nci yüzyılın başlarında ulus devlet ideolojisinin toplumsal alana yerleşmesi için ortak dil, geçmiş, kültür iddialarını güçlendirmek ve Türklerin Anadolu’daki varlığını yasal kılmak amaçlı desteklenmişti. İlk başlarda Hititler (o zaman verilen ismiyle Etiler) ile Türkler arasında dilsel, etnik bağlar keşfedilmeye çalışılmış, yeni başkent Ankara çevresindeki arkeolojik kazılara önem verilmişti. Bu anlamda Sıhhıye’deki Alacahöyük imgesi rastlantısal değildir. Aynı şekilde, Alacahöyük’ün ilk kazıcısı Hamit Zübeyr Koşay’ın esasen bir Türkolog oluşu da bu tarihî bağlamda anlam bulur.

Devlet ideolojisi ile arkeoloji arasındaki yakınlık zaman içinde biçim değiştirmiş olsa da hala kuvvetlidir.

Bugünkü politik iklimde, arkeolojinin turizmin bir bileşeni ve katkı sağlayanı olarak araçsallaştırıldığını ve bu uğurda arkeolojinin kozmik ölçütlerde bilimsel üretiminden çok onarım ve konservasyon çalışmalarına evriltildiğini, dahası arkeoloji hocalarının da arkeolojinin bilimsizleştirilmesinin gururlu birer neferlerine dönüştüğünü görüyoruz. Kısaca; arkeoloji, yapısal olarak devletçi, milliyetçi ve pragmatist oldu. İlk vakitlerinde elitizme, sonrasında ise dünyayla teması sınırlı, içine kapalı bir zihniyete teslim edildi. Jenerasyonlar ilerledikçe akademisyenlerin kaliteleri ölçülebilir şekilde düştü. Ayrıca arkeologlar başarılı şekilde değişen politik atmosfere uyum sağladı. Mesela AKP döneminde arkeologların –normalde tüketmelerine rağmen- sosyal medyalarında alkollü içki paylaşımı yapmaması dikkat çekicidir! Böyle bir halin geçerli olduğu akademik topluluktan yenilikçi, özgün ve ilerici atılımlar beklemek fazla kaçabilir.

Umut Sarıkaya’nın efsane karikatürü. Kuram ve yenilik düşmanı bir bilim dalı bilimsizlikten mustarip olur ve her türlü araçsallaştırmaya açık hale gelir.

İkinci olarak arkeolojinin Türkiye’deki bilim geleneği tartışılmalıdır. Feminist arkeoloji veya toplumsal cinsiyet arkeolojisi deyince neden irkilir bir bilim topluluğu? Yanıtını vereyim: Bunlar hakkında hiçbir şey okumadığı ve bilmediği için.

Türkiye arkeolojisi geneli itibarıyla bir malumatlar arkeolojisidir. Kuramsal yönelimi ise kültür tarihçiliğidir. Arkeolojik objeler birbirleriyle mukayeseli olarak incelenir, nispî tarihlendirmeler yapılır.

Kazılardan elde edilen ve tipolojik olarak sınıflandırılan obje kümeleri içinden birbirine benzeyenler tespit edilir ve bu iştirakler bir ‘kültür’ ismi olarak tanımlanır. Gerçek şu ki birçok arkeolojik araştırmanın çıktısı sınıflandırılmış nesnelerin bir dökümü ve izafi tarihlendirmesinden ibarettir. Yorumlar birçok zaman bariz olanın ifşası niteliğinde kalır ve arkeoloji makalelerinin sonunda iki cümlelik cılız teklifler olmaktan ileriye geçmezler. Kültür tarihçiliği arkeolojinin tek yapma biçimi olarak lanse edilir ve böyle öğretilir.

Türkiye’de birçok akademisyen arkeolog bırakın arkeoloji dışındaki bilim kısımlarıyla ilgilenmeyi veya kuram üreten disiplinlerle temas kurmayı, arkeoloji içinde değişen teorik tartışmaları bile takip etmez. Teorik arkeoloji birkaç kişinin ilgilendiği ‘boş beleş işler’ olarak görülür. Böyle bir bilimsizlik ve cehaletle başa çıkmak kolay mı ey okur?

Kurama yabancı söz konusu durum, kuram düşmanlığını da beraberinde getirir. O yüzden özgün ve yenilikçi çalışmaların önü acilen tıkanır, topluluk içinde böyle ‘aykırı’ duruşlara müsamaha gösterilmez. Malumatçılık tarafından domine edilen akademik ortam kendine benzemeyenleri saf dışı bırakmak için çaba içine girer. Bunda da birçok zaman başarılı olur. O nedenle tıpkı Collingwood’un tarihçiler için ifade ettiği gibi, Türkiye arkeolojisinde, “dar çerçeveli sorunlar üzerindeki eşi görülmemiş uzmanlık, geniş çerçeveli sıkıntılarla uğraşmaktaki eşi görülmemiş zayıflıkla” bir arada görülür. Geçmiş olsun!

Biri feminist arkeolojiden korkuyorsa, eşitlikten korkuyor demektir.

İşte bu iki tespit, bize Türkiye’de feminist arkeolojinin neden gelişemediği yönünde bazı ipuçları veriyor. Bir yanda politik konjonktürümüz diğer yanda arkeolojinin yapısal problemleri. İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldıran, LGBTİQ+ bireyleri kriminalize eden, “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yoktur” diyen bir politik iktidar elbette kadınların eşitlik ve özgürlük çabasına destek vermeyecektir.

Feminist arkeolojiden bahsetmek bir cüret haline gelmiş durumda.

Ama bizi özne kılacak şey tam da bu politik ortam içinde alacağımız otantik tutum değil mi? Her güne ‘boşanma aşamasında’ katledilen bir kız kardeşimizin haberiyle başlarken, nesneleştirilmiş ve köleleştirilmiş kadını tarihin ve yaşamın dışına iten bir anlayışa nasıl boyun eğeriz? Bir sınıf şuuru gibi toplumsal cinsiyet şuurunu yaymanın, eşitliği talep etmenin ve gece-gündüz sokaklarda olmanın ve en kıymetlisi kendi kapasitemizi gerçekleştirmenin yollarını aramaya devam etmeliyiz. Bu uğraşın ve eşitliğin toplumsal alanda içselleştirilmesi için feminist arkeoloji dahil tüm toplumsal cinsiyet çalışmalarının hem üniversitelerde hem de akademi dışında yaygınlaşması gerektiğine inanıyorum. Türkiye gibi otoriter, tek adam rejimine sahip ülkelerde kadınlar ve tüm dezavantajlı toplumsal kısımlar için yaşama tutunmanın tek yolu çabadan geçiyor. Tarihimizi bilmek, patriyarkayı tanımanın ve kadının nesneleştirilmesinin farklı üsluplarını görmenin bir yöntemi. Feminizm, kadınları ve erkekleri birlikte özgürleştirecek, onları eşit bireyler kılacak niyetin ismidir. Bundan korkulmaz. O nedenle, bilin ki eğer biri feminist arkeolojiden korkuyorsa, o kişi eşitlikten korkuyor demektir. Eşitlik talebini bilmeyenlere ve anlamayanlara aktarmak bizim vazifemiz. Vazifemizin başındayız!

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Borusan Contemporary, Ebedi Prelüt ve İçimdeki Şehir Stantlarını Açıyor

HIZLI YORUM YAP