34,5438$% 0.17
36,0189€% -0.63
2.993,39%1,07
5.096,00%0,58
20.319,00%0,72
2.694,61%0,86
9.542,76%1,87
Konya Cihanbeyli Kuşça’da doğan ve Danimarka’da büyüyen Kürt ressam İlyas Kirkan, hayatına son sekiz yıldır Londra’da devam ediyor. Kirkan’ın solo gösterisi ‘Journey within Journeys’, Londra’da sanatseverlerle buluşuyor.
İlyas Kirkan ile 11 ülkede stant açmasına uzanan seyahatini konuştuk.
‘ŞEHRİN TÜM DUVARLARI BENİM İÇİN TUVALDİ’
Kendinizi kendi sözcüklerinizle anlatsanız nasıl tanımlardınız?
Dünyalı, Danimarkalı, Konyalı Kürt, yazmaya, çizmeye, fotoğraf ve sanata aşık… Ailem ile bir arada altı yaşımda Danimarka’ya göç ettik. Anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversiteyi orada bitirdim. Küçük yaşlardan itibaren resme ilgim vardı, şehrin tüm duvarları benim için tuval idi. Sanat derslerini lisede aldım, ilk yapıtım yıllarca lisede asılıydı. Hatta lisede öğretmenim bana “sanat okumayı düşünüyor musun?” dediğinde, hayır karşılığını vermiştim.
Neden ‘hayır’ demiştiniz?
Çünkü liseye başlayacağım sene, yaz tatilinde babama “Okuyacağım” dediğimde, babam “Ne okuması, git çalış para getir, katkıda bulun diğer çocuklar gibi” demişti. Onların hayallerinde daima geri dönmek vardı. Okuyabilmek için daima mücadele verdim. Lise hayatım boyunca, bu arbedeler son bulsun diye gece 4’te temizlik işine masraf, sabah 8’e kadar çalışır, 08.05’te derse girerdim. Böyle bir ortamda “Ressam olacağım” diyebilir misin?
Ailemin ilk okuyan ferdi olarak güzel sanatlar yerine sosyal bilimler fakültesine gittim. Kürtlerin verdiği mücadelede bir farklılık yaratmak için hayalimde daima gazeteci olmak vardı. Hatta üniversitedeyken beş yıl gazetecilik yaptım.
Danca, İngilizce, Kürtçe, Türkçe, Portekizce, az Fransızca ve Almanca bilmeme rağmen kendimi en iyi fotoğraflarda ifade ettim. Fotoğraf yapmak benim kendi dilim oldu.
‘ABLAMIN YASINI ATLATAMADIM, FOTOĞRAF YAPMAK TERAPİ GİBİYDİ’
Peki yeniden fotoğraf yapmaya nasıl başladınız?
Ablam ve eniştemi 1997’de bir trafik kazasında kaybettiğimde ben Londra’da master yapmak için bulunuyordum. O masterı maalesef bitiremedim. Ailemden uzak ve yalnız olduğum bir devirde bu yası uzun süre atlatamadım. Yaşıyorsun ama aslında yaşamıyorsun, bu da önemli hayat sorgulamalarını beraberinde geliyor. Bu süreçte “Hayatta beni mutlu eden ne ise onu yapmak istiyorum” diye bir karar aldım. O günden sonra her gün fotoğraf yapmaya başladım. Terapi üzereydi. İçimdekileri oraya yansıtıyordum. Herkes bana, “Deli” dedi. Herkes esasen biraz deli değil mi, sanatkarlar da biraz deli değil midir? Case Kenny’nin dediği gibi, “Hayat harika olmakla ilgili değil, insanların sizi biraz deli sanmasına neden olacak kadar gülünç derecede tutkulu olmakla ilgilidir.”
Kendinizi fotoğraf konusunda geliştirmek için ne yaptınız? Bir eğitim aldınız mı?
Hayır, eğitim almadım. Ama boş da durmadım. Araştırma yaptım, daima fotoğraf içerikli kitaplar okudum, sanatkarları gidip stüdyolarında izledim, sorular sordum, bol bol stantlara, galerilere ve müzelere gittim. Londra, bu anlamda çok şey öğrenebileceğiniz bir yer. İki, üç yıl böyle devam etti. Bir gün bir arkadaşım bana yemeğe geldi. Duvara üst üste yaslamış olduğum tablolarım vardı. “Bunlar çok iyi, sana stant açalım” dedi. Güldüm. Ama o ısrarla birkaç adedini aldı. Bir hafta sonra beni aradı ve “Hazırlan sergini açıyoruz” dedi. Maceram da böyle başladı.
‘TABLOLARIMIN BİRÇOĞU KİMLİK VE LİSANLAR ÜZERİNE’
Nelerden etkileniyorsunuz? Ne çiziyorsunuz ve bunu nasıl yansıtıyorsunuz?
İnsanın hayatı kocaman bir yolculuk ve bu seyahatte fikirlerin, kanıların, hayata bakışın değişiyor. İlk başlarda sadece mavi tablolar çiziyordum çünkü mavi benim için özgürlüğün simgesiydi. Mavi bir gökyüzünün sonsuzluğu, özgürlüktür. Mavi bir denizin ya da bir okyanusun önümüze serdiği fizikî ya da düşsel seyahatler özgürlüktür. Bazıları bu seyahate aileleri ile birlikte bir gemiye binerek çıkar, bazıları da yamalı şişme bir botta hiç tanımadıkları beşerlerle bir umut yolculuğuna çıkar. Yol özgürlüktür.
Tablolarımın birçoğu kimlik ve lisanlar üzerine. Öncelikle Kürtlerin ama özünde ezilen herkesin yaşadığı sorunlara ilişkin kolajlar yapıyorum. Gazete ve dergi kupürlerini, yazılan yazıları veya fotoğrafları topluyor, onların üzerine fotoğraf yapıyorum. Çizdiğim fotoğraflarda somut, ele gelir maddeler kullanıyorum. Konuya ilişkin o yöreyi, o mevzuyu ilgilendiren bir parça olsun istiyorum çalışmalarımda. Fotoğraflarımda kolajlarla, o çağı, o anı, o kişiyi yansıtıyorum.
‘KÜRT SANATÇI, HER ÇALIŞMASINDA KÜRTLERLE İLGİLİ BİR ŞEY YAPACAK DEĞİL YA…’
Tenkit aldığınız oldu mu?
Bir tablo yaptığınızda herkes onu beğenmeyebilir. Biri bir tabloya baktığında farklı bir yolculuk yaşıyor, oburu farklı bir duygu yaşıyor. Bazen beğenilmiyor alışılmış. Biri geliyor, “Bunu ben de yaparım” veya bir oburu “Şunu benim çocuğum da yapar” diyebiliyor. Bazen Kürt arkadaşlarım standıma geldiğinde “Burada Kürtlerle ilgili bir yansıma yok” diyebiliyor. Yani Kürt bir sanatçı her çalışmasında Kürtler ile ilgili bir şey yapacak değil ya…
Bir de bu unutmamak gerek; bir yapıtınızı bir duvarda sergilediğinizde tenkitlere açık olmanız gerek çünkü eleştiriler sağdan soldan gelir.
Bu eleştirilen sizin şevkinizi kırıyor mu peki?
Tabii ki hayır, Andy Warhol’un dediği gibi “Sanat yapmayı düşünme, sadece yap. Herkesin iyi mi kötü mü olduğuna, sevip sevmediklerine veya nefret edip etmediklerine karar vermesine izin ver. Onlar karar verirken daha da fazla sanat yap.” Ben de daima böyle yaptım. Danimarka, İngiltere, Fransa, Portekiz, Kanada, Amerika’dan, Japonya’ya kadar 11 ülkede birçok karma ve ferdî standım açıldı.
Kimliğinizden dolayı mesleğinizde olumlu ya da negatif ayrımcılık yaşadınız mı?
Yani sanırım hem olumlu hem negatif tarafları var. Kürt kimliğini vurgulayan birçok sanatçı gibi hiçbir zaman Türk Büyükelçilikleri’nde yapılan stantlara, etkinliklere davet edilmedim. “Kürt sanatçıdır” diye standıma gelmeyenleri biliyorum. Yani her ne kadar Türkiye’den hoşnut olmadıkları için yurt dışına kalkıp gelmişlerse de ne yazık ki bazı şeyler aşılamamış. Kimlik farkı hala kabullenilmiyor.
Diğer taraftan evet eminim bazı yerlerde Kürt olduğumdan dolayı avantajlar yakalamış olabilirim. Direkt hissettiğim ya da gözlemlediğim bir şey olmadı açıkçası.
‘TÜRKİYE’DE HERKESE KARŞI BİR AŞAĞILAMA VAR’
Türkiye’de hiçbir stant açtınız mı ya da açmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye’de hiç standım olmadı. Açmam demiyorum ama şimdi vakti gelmedi diyelim. Türk vatandaşlığından uzun yıllar önce çıktım. Ben kendime sansür koyan biri değilim, ne düşünüyorsam onu söylerim. Şimdi oraya masraf, ben de karşılığında bir şey söylerim, başım belaya girer. Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan hakkında en ufak bir tenkitte ya içeri atılıyorsunuz ya da hakkınızda dava açılıyor. Benim dilim durmaz, çalışmalarım da rahatsız edebilir.
Bunun dışında Türkiye’de genel bir üslup sorunu var. Son gittiğimde şahsen şahit oldum. Bir kafede otuyordum, çalışan muhtemelen Suriyeli’ydi. Siparişi verenin o çalışanı Suriyeli olduğu için aşağıladığını gördüm. Ben utandım. Araplar’a, Suriyeliler’e, Afganlar’a, Kürtler’e daha doğrusu, Avrupalı veya Amerikalı olmayan herkese karşı bir aşağılama var. Bu beni içten içe rahatsız ediyor.
Yurt dışında yaşadığınız yerlerde de ırkçılık olmuyor mu?
Doğru, her ülkenin aşırı sağcıları var ve yabancılara karşı fevkalade bir direnç oluşturuyorlar ancak burada yasalar önemli manada işliyor. Üstü kapatılmıyor. Sokakta bir İngiliz size gelip İngilizceniz aksanlı diye aşağılamaz mesela, cürümdür aynı zamanda. Cezası da var, yaptırımı da. Türkiye’de ceza olmadığı için caydırıcılık da yok.
‘TÜRKİYE’DE SUYA SABUNA DOKUNMADAN YAŞARSAN SORUN YOK’
Peki yurt dışı ile Türkiye’yi kıyasladığınızda Türkiye’de sanata ve sanatkara paha verildiğini düşünüyor musunuz?
Sanatçıya varıncaya kadar kimlere kimlere kıymet verilmiyor… Türkiye’de suya sabuna dokunmadan yaşarsan sıkıntı yok. Müellifler, gazeteciler, siyasetçiler, avukatlar… Hangisine kıymet veriliyor?
Bir de teknoloji yanı var. Yapay zeka gelişti, insanlar yapay zekayla fotoğraf de çizebiliyor. Bu sizin mesleğinizi nasıl etkiler?
Bir ressam açısından etkisi olmaz diye düşünüyorum. Örneğin ben fotoğraf yaparken kendimden geçiyorum, hayatı ve vakti unutuyorum. Teknoloji de bunu yapıyor diye fotoğraf yapmayı bırakmam. Diğer açıdan baktığımızda ise teknoloji ile yapılan şeyler tek ve bir değil. Çoğaltılabilir şeyler. Oysa bir ressamın yaptığı fotoğraf eşsiz, tek ve bir. Bir ressam bile aynı tabloyu ikinci kez aynı şekilde yapamaz; hisler, hisler değişir. Dolayısıyla teknoloji, resmi bitirmez diye düşünüyorum. Ama birçok mesleği etkileyeceği de bir gerçek.
Yaratmak, meraklı olmamı sağlıyor. Meraklı olmak da beni daha hamasetli kılıyor. Yürek ettiğimde etrafımda daha eğlenceli olabiliyorum, korku göstermiyorum. Korkusuz olduğumda ise beni çevreleyen dünyada daha araştırmacı olabiliyorum ve bir seyahate çıkıyorum. Ve inanılmaz bir dönüşüm yolculuğu başlıyor. Standıma gelen her ziyaretçilere şunu söylüyorum; “Her fotoğrafla vakit geçirin ve sizi nereye götürdüğünü görün. Önemli olan gördüklerinizi beğenmek değil, sizi götürdüğü seyahattir. Zaman ve mekanda bir yolculuk”. Teknoloji bunu yapabilir mi?
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Starsailor: Türkiye’de İnsanlar Siyasi Zorluklara Rağmen Güçlü Kalmayı Başardı