DOLAR

38,4292$% 0.2

Created with Highcharts 8.2.216:0016:3017:0017:3018:0018:3019:0019:3020:0020:30
EURO

43,8350% -0.02

Created with Highcharts 8.2.215:3016:0016:3017:0017:3018:0018:3019:0019:3020:00
GRAM ALTIN

4.099,20%-0,71

Created with Highcharts 8.2.216:0016:3017:0017:3018:0018:3019:0019:3020:0020:30
ÇEYREK ALTIN

6.779,00%-0,74

Created with Highcharts 8.2.200:0008:0016:0000:0008:0016:0000:0008:0016:0000:0008:0016:0000:0008:00
TAM ALTIN

27.034,00%-0,75

Created with Highcharts 8.2.200:0008:0016:0000:0008:0016:0000:0008:0016:0000:0008:0016:0000:0008:00
ONS

3.318,98%-0,90

Created with Highcharts 8.2.215:3016:0016:3017:0017:3018:0018:3019:0019:3020:00
BİST100

9.432,55%-0,61

Created with Highcharts 8.2.210:3011:0011:3012:0012:3013:0013:3014:0014:3015:00
İmsak Vakti a 02:00
Bursa HAFİF YAĞMUR 16°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 38,4292

EURO 43,8350

ALTIN 4.099,20

BİST 100 9.432,55

İmsak 02:00

16°
  • Bursa Gündem Haber
  • Siyaset
  • Kurtulmuş, Yeni Çözüm Sürecini Değerlendirdi: Meclis Üzerine Düşen Sorumluluğu Yerine Getirecek

Kurtulmuş, Yeni Çözüm Sürecini Değerlendirdi: Meclis Üzerine Düşen Sorumluluğu Yerine Getirecek

ad826x90

 

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, PKK lideri Abdullah Öcalan‘ın silah bırakma ve örgütü lağvetme çağrısıyla devam eden sürece ilişkin olarak, “Gerektiği zaman biz de devreye gireceğiz. Meclis üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek” değerlendirmesini yaptı. 

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, çeşitli medya kuruluşlarının genel yayın direktörleriyle bir araya geldiği iftar programında gündeme yönelik açıklamalarda bulundu.

Kurtulmuş’un iftar programında yaptığı genel değerlendirme ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

“Dünyamız zor ve kırılgan bir devirden geçiyor. Tabi biz de Türkiye olarak, dünyanın en sorunlu coğrafyasında yaşıyoruz. Ama çok şükür bu önemli geçiş döneminde, eski devirlerle kıyaslanmayacak kadar hazırlıklıyız ve Türkiye daha donanımlı bir şekilde bu sürece dahil olmuştur. Ümit ederim ki, yeni devrin ortaya çıkardığı bu gelişmeler, bizlere Türkiye için önemli fırsatları getirsin ve bunlardan yararlanabilmek mümkün olsun.

Dünyanın yeni bir sisteme doğru evrilmekte olduğu çok açıktır. Sadece son gelişmelerle birlikte değil, uzunca bir süredir artık tek kutuplu dünya sisteminin cari olmayacağı, dünyada yeni birtakım güç merkezlerinin, yeni birtakım güç denklemlerinin ortaya çıkacağı aşikardı.

Doğal olarak çok daha fazla gerilim, çok daha fazla çatışma, çok daha fazla sorunun olduğu olaylarla karşılaşmamıza, dünyanın her bölgesinde hemen hemen büyük sorunların ortaya çıkmasına vesile oldu.

Bundan sonraki dönem, -Amerika’nın hızla Afganistan’dan çekildiği tarihi dikkate almanın doğru olduğu kanaatindeyim-, tek kutuplu bir dünya olmayacak, çok kutuplu bir dünyaya doğru evriliyoruz. Çok kutupluluk aslında kutuplaşma, polarizasyon, ayrışma manasında değil, yeni birtakım merkezlerin, bölgelerin ortaya çıkması manasındadır, çok kutupluluk dediğimiz şey aslında çok merkezliliktir.

Öyle görünüyor ki Türkiye bu merkezlerden biri olacaktır. Bizim gibi 4-5 ülke daha önümüzdeki devrin avantajlarından istifade edebilecek potansiyele sahip gibi duruyor.

Bu süreç nasıl evrilecek, özellikle yeni Amerikan idaresiyle birlikte dünyada nasıl bir küresel denge ortaya çıkacak, bazı öngörülerimiz var ama bugünden kesin yargılara varmak çok kolay değil.

Temel ayrışmanın; “dünyadaki sorunlar güçle mi çözülecek, yoksa müzakereyle, karşılıklı uzlaşmayla, karşılıklı istekle mı çözülecek” sorusuna verilen karşılıklara göre olacağı açıktır. Bu ayrışma önümüzdeki devrin akışını belirleyecek en önemli konulardan birisi olacaktır.

Bir başka ikilem ise demokrasi ile otokrasi arasındaki çatışma olacaktır. Yani dünyadaki sorunlara, sorunlara yönelik demokratik tahliller mi üreteceğiz, yoksa otokratik yönetimlere teslim mi olacağız?

Bir diğer sorun, unsurlu olmakla, çıkarcı olmak arasındaki seçimlerimiz olacaktır. Türkiye olarak şimdiye kadar karşılaştığımız sorunların tamamında, başta Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in 1.5 yılı aşkın bir süredir Filistin’de sürdürdüğü soykırım olmak üzere bölgemizdeki ve dünyadaki sorunlara, en zor koşullarda dahi, diplomasi yoluyla, müzakere yoluyla çözüm üretmeye uğraş ettik. Sorunların karşılıklı istekle çözülmesini prensip olarak kabul ediyoruz ve daima böyle davrandık. Rusya-Ukrayna sorunundaki halimiz da budur. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü başından itibaren savunduk. Rusya-Ukrayna arasında kalıcı, adil, her iki tarafın da rıza göstereceği bir barışı savunduk.

Aynı şekilde İsrail’in saldırganlığı karşısında daima uluslararası hukuka, uluslararası hukukun Filistin halkına vermiş olduğu haklara referans vererek, tahlilin uluslararası hukuk çerçevesinde olması gerektiğini savunduk. Bu durumumuz Türkiye’yi birçok konuda haklı noktaya getirmiştir.

Bundan sonraki süreçte de bu tutumumuzdan, yani prensipli, müzakereye dayalı dış politika yaklaşımımızdan vazgeçmeden bölgesel ve küresel sorunların tahliline katkı sunmaya inşallah çaba edeceğiz.

Çok önemli bir gelişme de Suriye’de gerçekleşen yeni durumdur, çatışmasızlık halidir. Suriye’de tutumumuzu, prensiplerimizi ortaya koyduk. Suriye’nin toprak bütünlüğü, Suriye’de hiçbir terör örgütünün, silahlı örgütün kalmaması, bunların bir tek ulusal silahlı kuvvetler çatısı altında ortaya konulması ve herkesi kapsayan bir sistemin, yeni bir idarenin kurulması. Bu temel taleplerimizdi, zati Suriye’nin yeni idaresine de daima bu tavsiyelerde bulunuyoruz, bu beklentilerimizi ortaya koyuyoruz.

Bu süreçte Suriye siyasetinde devre dışı kaldığını hisseden bazı aktörler bazı provokasyonlara girişebilirler, bunlara karşı da dikkatli olmak mecburiyetindeyiz. Ümit ediyorum, Suriye söylediğimiz üç temel prensip çerçevesinde çok kısa süre içerisinde derlenip toparlanır ve yoluna devam eder.

Avrupalı muhataplarımıza da bu süreç içerisinde daima şunu söylüyoruz. Suriye’nin kurumsal yapısının güçlendirilmesi, bu çerçevede devletin bütün kurumlarının yeniden gözden geçirilmesi ve özellikle ambargoların bir an önce kaldırılarak Suriye’nin yeniden inşası en önemli önceliklerden birisidir. Artık ambargonun devam etmemesi gerekir. Yakılmış, yıkılmış şehirler var, altyapının yeniden oluşturulması var. Suriye’nin kurumsal yapısının güçlenmesi için katkıda bulunulması lazım.

Suriyeli kardeşlerimize yapacağımız en büyük katkı, onlara demokratik rehberlik yapmaktır. Türkiye bedeli ödenmiş çok güçlü, olgun bir demokrasiye sahiptir, bu deneyimimizi Suriyeli dostlarımızın da istifadesine sunmak Türkiye’nin görevidir.

Yine hepimizi yakinen ilgilendiren bir diğer konu ise terörsüz bir Türkiye oluşturma gündemidir. 40 yıldır başımıza bela olan, 40 bini aşkın insanımızın hayattan koparılmasına neden olan terör belasının Türkiye’nin gündeminden kaldırılması, hatta Orta Doğu’nun gündeminden kaldırılması ve Türkiye’de birliğin, beraberliğin, iç kalenin tahkim edilmesiyle birlikte geniş coğrafyamızda da birlik ve beraberliğin sağlanması zorunludur, akıl bunu gerektirir.

Bunun için de her zaman söylediğimiz şey, bir eli silahta, bir eli sandıkta olmaz. Terörle irtibatlı bir siyasete, dünyanın hiçbir yerinde müsaade edilmez. Terörsüz Türkiye istikametindeki adımlar atıldı, İmralı’dan çağrı da geldi. PKK’yla irtibatlı, iltisaklı diğer örgütlerin de tamamen silah bırakmasıyla birlikte Türkiye bu belayı tarihin çöplüğüne atmış olacak.

Şunu iftiharla söylemek isterim ki, Türk medyası bu süreçte, terörsüz Türkiye hedefi konusunda, ortak makul bir çizgide durmuştur. Umarım ki, siyaset de ortak makul bir çizgide durur ve bunun bir an önce sonlandırılması için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir. Bu, polemik konusu yapılacak bir konu değildir. 40 yıldır verdiğimiz şehitler hepimizin ortak şehidi, acılarımız hepimizin ortak acıları ise bu sorunun tahliliyle birlikte kazanım da milletimizin ortak kazanımı olacaktır. Ümit ediyorum, iç ve dış birtakım tahrik ögelerinin devreye girmesine mani olunacaktır ve bu sürecin provoke edilmesine, bu sürecin zehirlenmesine müsaade edilmeden bir an önce bütünüyle sonuçlar elde edilecektir.

Daha riskli bir periyoda giriyoruz, ama daha büyük imkanlarımızın ve avantajlarımızın da olduğu bir periyoda giriyoruz, aynı zamanda…

Türkiye dünyanın büyük devletlerinden, deneyimli devletlerinden birisidir ve bu tarihi süreçlerde hem iç cephesini tahkim edecek hem de önüne çıkan bu fırsatları rasyonel bir şekilde kıymetlendirerek yoluna devam edecektir.”

-Muhalefetin bir tepkisi var, bu terör örgütüne silah bıraktırılmasıyla alakalı süreçte, siz de az önce değindiniz terörsüz Türkiye sürecine. Medyayı az önce izah ettiniz, medya neredeyse homojen bu konuda, siyasetten de bu yönde bir homojenlik bekliyoruz dediniz. Muhalefet partileri de televizyon ekranlarında özellikle söyledikleri şeyler genelde bir yol haritasının kendilerine izah edilmediği, bir program, bir plan dahilinde ilerlenip ilerlenmediğini bilmediklerini söylüyorlar. Bununla alakalı TBMM Başkanı olarak siz de inisiyatif alıp Meclis’i gerekirse kapalı bir oturuma, gizli bir oturuma davet edecek misiniz?

Bu sürece kadar, işin başından itibaren aslında problem açık, şeffaf bir şekilde yürütülmüştür. İmralı’ya giden heyet önce başta aynı heyet, sonra genişleyerek gitti. Bu görüşmeleri yaptıktan sonra önce Meclis Başkanı olarak beni ziyaret ederek başladılar, ne yapacaklarını, ne konuşacaklarını, nasıl bir yol haritası izleyeceklerini anlattılar, biz de onlara bu konuyla ilgili genel çerçevemizi anlattık. Ondan sonra partileri ziyaret ettiler, şimdi bu hafta içerisinde tekrar partileri ziyaret edecekler. Dolayısıyla İmralı’da ne konuşuldu, neler oldu, bu süreci anlatacaklar.

Tabi ki Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye’nin bütün problemlerinin çözüm yeridir. Dolayısıyla sorun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki siyasi partilerin ortak tutumuyla çözümlenecektir. Gerektiğinde gerektiği zaman biz de devreye girerek bu konuyla ilgili problemin şeffaf, açık, samimi bir şekilde yürütülmesini sağlayacağız. Sonuçta Meclis de üzerine düşen sorunluluğu yerine getirecek.

-Terörsüz Türkiye tartışmaları sağlıklı bir şekilde ilerliyor. Ama bir taraftan da malum Türkiye’nin bir anayasa ihtiyacı yıllardır dile getiriliyor. Bu terörsüz Türkiye görüşmelerinin sonlandırılmasıyla birlikte gerçekten sivil bir anayasaya ulaşabileceğimizi düşünüyor musunuz Meclis Başkanı olarak?

Açıkçası geçtiğimiz 2024 yılı Ekim ayından itibaren bir yıllık programı da yapmıştım. 12 ay boyunca neler yapılacak bunların programını çıkarmıştım. Bunu sadece Meclis’in, partilerin değil, işte üniversitelerin, hukuk topluluğunun, bütün sivil toplum kuruluşlarının da devreye sokulacağı bir tartışma ortamını takvimlendirmiştik ve Ekim 2025’te de Meclis’te yasalaşmak üzere süreci belli bir noktaya taşıyacaktık. Biraz tehir oldu, ama sonuçta Türkiye’nin bu ihtiyacı devam ediyor.

Bir de şunu söyleyeyim. Bu, benim şahsi görüşüm olduğu için ben anayasanın değiştirilmesini istediğim için olan bir durum değil. Sürece başlamadan önce partilerin hepsinin seçim beyannamelerini ve parti programlarını inceledim. İstisnasız hepsinde ya yeni anayasa tabiri var ya da anayasada köklü değişiklik teklifi var. Dolayısıyla Türkiye’nin bir anayasa değiştirme ihtiyacı var ki partiler bunu millete teklif ettiler.

Anayasanın önce niteliğiyle ilgili tartışmalar, sonra içeriğiyle ilgili tartışmalar yapılacaktır, en nihayetinde de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ortak bir yöntem geliştirilecektir. Hatta partilere şunu da teklif ettik. Yöntemi ben belirlemeyeyim, sizler yöntem teklif edin, bu teklif ettiğiniz yollar içerisinde en uygun olan yöntemi bularak Meclis’te müzakereyi öyle başlatalım. Bu görüşmelere zamanlamasını tespit ederek tekrar başlarız ve ümit ederim ki Türkiye bir anayasa yapma sürecine girer.

Burada ısrarla vurgulamak istediğim şey şudur. Özellikle İmralı süreciyle yeni anayasa çalışmalarının birbiriyle bağlantısı yoktur. Daha İmralı sürecinin ilk adımı dahi atılmamışken, ondan bir sene, hatta 1.5 sene önce anayasa sıkıntısını Meclis’in 28. Dönemi’nin açıldığı ilk günden itibaren gündeme getirmeye başladık, dolayısıyla ikisi birbirinden ayrı hususlardır, ikisini karıştırmamak lazım.

-Bu arada 2007’den beridir daima yeni anayasa gündeme geliyor. Şaşırtan olan, aslında herkes yeni anayasa gereksinimine dem vuruyor ama hiçbir şekilde de bu yeni anayasa bir türlü olmuyor. Aslında yeni bir şey de değil, yani benim hatırladığım, tahminen daha öncesi de var. Herkesin istediği bir şeyi yıllardır bir türlü yapamamak… Bu mevzudaki değerlendirmeniz nedir?

Partilerin programlarında, seçim beyannamelerinde bunlar olduğuna göre, partilerin niyetlerinin samimi olduğunu düşünürüm. Ama Türkiye’de, bunu da sorduğunuz için söyleyeyim, daima bir odak var olmuştur. Bunlar anayasanın yapılması probleminin, millete bırakılmayacak bir sıkıntı olduğunu, eğer bir anayasa değişikliği yapmak gerekirse bunu da kendilerinin teklifleri ve tazyikleriyle yapılmasının mümkün olduğunu düşünürler. İşte bu tür demokrasi dışı odaklara, daha açık söyleyeyim, darbenin gölgesinde ya da darbecilerin teklifleriyle anayasanın yapılmasını isterler. Dolayısıyla onlara da fırsat vermeden sivil siyaset bu anayasayı yapsın. Çünkü bir-iki partinin anayasası olmaz. Ortaya konulacak olan metin, bir toplumsal mukaveledir ve benim gönlümden arzu ettiğim, onu yapmaya çalışıyorum başından itibaren, 400’ü aşkın bir oyla parlamentoda bunun ortak bir metin olarak benimsenmesi, kalıcı bir şekilde sorunu çözecektir.

-Esed rejiminin bitirilmesinden sonra büyük bir oyun bozuldu, burada Türkiye’nin büyük bir çabası vardı. Şimdi PKK’nın silah bırakmasıyla ikinci büyük oyun bozuldu diyebilir miyiz? Buradan olumsuz etkilenen ülkeler var mıdır efendim?

Açıkçası bu sıkıntıya “milli menfaatler” çerçevesinden bakmak lazım. Bu bölgenin daha fazla bölünmesinde, menfaatleri olan ülkeler var. Onun için bu bölgede mezhep sıkıntısını, etnik sorunları, daha fazla bölünmeyi kurcalayabilirler. Zati bu terör örgütlerinden bahsederken DEAŞ’ından YPG’sine, PKK’sına kadar demiyor muyuz? Bunları kendi vekilleri olarak tayin edip alana sürenler kimlerdi? Onlar bu bölgeyi bölmek, parçalamak tezlerinden vazgeçmeyeceklerdir. Ama dünya yeni bir periyoda evriliyor, bu genel gidişatla birlikte bunu görmek lazım.

Hatta biz bunu söylediğimizde bu kadarı da ağır oluyor diyordu bazıları. Ukrayna’yı vekil devlet olarak kullanıyor bazıları diyorduk, şimdi Amerika’dan açıklama geliyor, biz artık Ukrayna’yı vekil devlet olarak kullanmayacağız. Şimdi YPG/PYD vesaire falan, tahminen birileri için bunların da işi bitti, bir kenara koyacaklar. Burada önemli olan, bizim devlet olarak kararlı durmamızdır. Biz bölgemizde terör örgütü istemiyoruz. Israrla Sayın Cumhurbaşkanımızın da söylediği, artık bunu da bir alışkanlık haline getirmemiz lazım, inşallah bu iç kalenin tahkimiyle birlikte, biz kendi içimizdeki bu tam ezeli, ebedi kardeşliğimizi yeniden tahkim ettiğimiz zaman bu bölgenin kardeşliğine sirayet edecektir; buradan terör örgütlerinin çıkması, PKK’nın bitmesi inanın ki başka yerlerde de YPG’nin, DEAŞ’ın, vesairenin bitmesi demektir. Dolayısıyla bu çerçevede biz önlemimizi alıyoruz.

Suriye’deki rejim değişikliğinin ardından Avrupalı siyasetçilerle yaptığımız görüşmelerde, Suriye’de ne olduğunu, nasıl olduğunu, bundan sonra nasıl hareket edeceklerini, kendi gündemlerinin ne olacağını inanın ki bizden öğrenmeye çalışıyorlar. Yani herkes Türkiye’nin bu konuda hazırlıklı olduğunu görüyor. Tabi onlara da ısrarla şunu söylüyoruz. Gelin, eğer samimiyseniz yaptırımların kaldırılmasını sağlayın ve buranın kurumsal yapısının kuvvetlendirilmesi için siz de elinizden gelen çabası ortaya koyun. Yani çok açık, Türkiye, Suriye konusunda hazırlıklı. Tabi her şey bizim istediğimiz gibi gidecek anlamına gelmiyor, en kötü senaryo bile olsa Türkiye ona da hazırlıklıdır.

-Dünyanın çeşitli bölgelerinde tansiyonlar artıyor. Bir de ticaret savaşları daha fazla artamaya başladı, bir üçüncü dünya savaşı riski görüyor musunuz? Çok dillendiriliyor son periyotta.

Aslında uzunca bir süredir üçüncü dünya savaşı çoktan başladı, yani bu bildiğimiz eski klasik savaşlar manasında bunu görmemek lazım. Ben bunu Başbakan Yardımcısıyken, Hükümet Sözcüsüyken yaptığım bir basın toplantısında söylemiştim. Son 15 yılımızda bütün dünyada çok büyük vekalet savaşları çıktı. Ondan sonra ticaret savaşları. Vekalet savaşlarının ve ticaret savaşlarının bir sonu var. Güç kullanımının son raddeye ulaştığı bu ortamda herkes aklını başına alır ve ortadaki problemleri müzakereyle çözmeye başlar. Bunun test alanlarından birisi Rusya-Ukrayna sorunuydu, bir oburu ise Filistin problemidir.

Bu sorunların tahlilinde uluslararası hukuku esas alan, devletlerin hükümran eşitliğini esas alan bir yaklaşımla ortaya çıkılır ve müzakere edilirse sonuç alınır ve bu risk ortadan kalkar ya da en azından tehir edilir.

Gücü kullanırım ve karşımdaki herkese diz çöktürürüm diyen olursa kendi başını da belaya sokar, dünyanın da başını belaya sokar.

-Yeni süreçte, yeni periyotta Türkiye’nin dünyadaki pozisyonunu nerede görüyorsunuz? Çünkü NATO üyesiyiz, ama Trump’ın gelişiyle birlikte NATO’da çatlak sesler çıkarılma ihtimali daha da arttı. İlk Başkanlık döneminde de bunu vurguluyordu, şimdi daha sık vurgulamaya başladı. Örneğin Putin’i yanına çekti, Avrupa’yı biraz dışarıda tutuyor ve NATO’yla ilgili de şikayetleri var Trump’ın ve bu şikayetler de artıyor. Siz Türkiye’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dolayısıyla her şey kendi planladıkları, düşündükleri gibi olmuyor. Tekraren söylüyorum, bunu önümüzdeki günlerde çok daha net göreceğiz, ne iki kutuplu dünya, ne ondan sonra kurulan tek kutuplu düzen, bunların ikisi de artık geride kaldı, bundan sonra çok kutupluluk-çok merkezlilik olacak. Dünyada yeni güç merkezleri ortaya çıkacak. Diyelim ki Amerika Çin’le ilgili bir denklem kurmaya çalışıyorsa çok fazla sayıda devletin işin içerisinde olduğu, ortak ara kesitler bulmak mecburiyetinde… Ben yaptım oldu bölümü bitti artık.

Burada temel ölçüt, uluslararası hukuktur, dikkat ederseniz hem Siyonist çevrelerin hem de Siyonistlere destek olan çevrelerin yapmaya çalıştığı şey uluslararası hukuku tamamen geçersiz kılmaktır. Bir devlet başkanının durduk yerde Uluslararası Adalet Divanı’nın ya da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin üyelerini tehdit etmesi hangi siyasi rasyonaliteyle uyuşur? Siyonist katliamcı çetenin aldığı cezalar ve sürmekte olan mahkeme lehimize bir tablo ortaya çıkarıyor.

“Yeni bir dünya kuruluyor, Türkiye burada yerini alacaktır”, ama bence kendisine gösterilen yerde oturmayacak, kendisi istediği yerde oturacaktır, bu imkân önümüze çıkmıştır. Birliğimizi, beraberliğimizi devam ettireceğiz, imkanlarımızı artıracağız. Türkiye’nin çok daha şanslı bir periyoda girdiği kanaatindeyim.

-Avrupalıların bizimle iş birliği yapma konusunda harikulade bir çekingenlik değil, kaçması var. Parayı verelim, oradan ortak olalım, buradan ortak olalım, orada birlikte çalışalım, ama siyasi bir paye vermeyelim, siyasi bir iş birliğine gitmeyelim. Buraya gelenlere baktığımızda da onu gördük Alman Cumhurbaşkanı, Başbakanı geldi, sonra savunma bakanı geldi, Vonder Leyen geldi, herkes küçük küçük şeylerden bahsediyor. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan en son büyükelçilere, bana kalırsa tahminen bugüne kadar olduğundan daha fazla net bir konuşma yaptı ve siyasi süreç talep etti. Şimdi bu yönde bir adım var mı? Biz bunları konuşuyoruz, evet ihtiyaçlar da var doğru, bizim önümüz açılıyor doğru, ancak adamlar hala sırtlarını bize dönüp duruyorlar gibi hissediyorum. Oralarda siyasi alanda bir açılım var mı? Birtakım doruklar, davetler vesaire falan onu görüyor musunuz?

Bir liderlik boşluğu içerisinde Avrupa. Doğal Amerika’yla, Avrupa’nın alakalarının nasıl devam edeceği de çok belirleyici bir faktör olacak. Biz burada prensipli durmak durumundayız. Rasyonel olarak hangi adımlar atılması gerekiyorsa o adımları atıyoruz ve bu, nihayetinde sonuç almamızı sağlayacaktır. Türkiye’ye böyle bir yaklaşımın olduğu, bir kısmı öğrenmek amacıyla, bir kısmı bağlantıları kuvvetlendirmek amacıyla, bir kısmı Türkiye’yle tahminen ortak şeyler yapmak amacıyla böyle bir arayış içerisinde olduğunu görüyorum.

Avrupa’da aşırı sağın yükselişi Avrupa’nın ana akım siyasetini de zehirleyecek bir gelişmedir. Almanya’da tahminen bir sonraki seçimde aşırı sağ birinci parti olacak, Hollanda’da bir sonraki seçimde tahminen aşırı sağ birinci parti olacak ve bu sadece bizimle Avrupa’nın bağını etkileyen bir şey değil, Avrupa’nın kendi iç bağlantılarını de olumsuz etkileyen bir gelişme olacak. Bu gelişmeler nedeniyle otokrasi mi, demokrasi mi diyoruz. Avrupa demokrasiyle öne çıkan bir bölge, bir kıta ama Avrupa’da otokratik eğilimler çok kuvvetli, popüler hale geliyor. Avrupa’nın Türkiye’yle irtibatının olması, Türkiye’ye açılımının olması Avrupa’yı da zenginleştirecek. Avrupa’nın da iç zehirlenmesini de önleyecek önemli işlerden birisidir bu…

Ben İsrail için bütün limitlerin dolduğu kanaatindeyim. Nereden anlıyoruz? Uluslararası Adalet Divanı İsrail’e dokunuyor… Sonuç olur olmaz o ayrı bir şey. Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrail’e dokunuyor… Dokunulmaz zannedilen İsrail imajı yerle bir oluyor. Bunun sebebi ne? Bunun ortaya çıkmasının temel nedeni hükümetleri şovları yasaklamasına rağmen, Gazze sorununun başından itibaren başta Batı ülkelerinde yüz binlerce insan sokaklara çıktı ve büyük bir insanlık cephesi oluşturdu. Eğer o insanlık cephesi oluşmasaydı böyle bir sonuç almak mümkün değildi. Ben onun için insanların zihninde, insanların gönlünde İsrail’e verilen bütün payelerin arttık bittiğini, limitlerin dolduğunu, uluslararası alandaki bütün hukuki kuralların da İsrail tarafından yerle bir edildiğini, bunun tahammül edilemez bir noktaya geldiğini düşünüyorum. Bunu söylerken devletler, hükümetler nezdinde söylemiyorum, halklar nezdinde söylüyorum. Ama bir süre sonra halklarla, hükümetler arasındaki bu farkın da halkların lehine sonuçlanacağına inanıyorum, yani siyasi gidişat ona doğru. Eninde, sonunda artık iki devletli bir çözüm olacak. Şimdi neredeyse büyük bir kitle uluslararası toplulukta iki devletli çözüm sorununa olumlu bakıyor. Esasen onun içindir de İsrail bir an önce işi bitirmek istiyor.

Tabi burada maalesef insanın yüreğini burkan da bizim İslam dünyasının çaresizliği, İslam dünyasının tutarsızlığı… Gelinen sonuç, İsrail’in gücünün yansıması değil, İslam dünyasının güçsüzlüğünün, iradesizliğinin yansımasıdır. Burada da hükümet ve devlet olarak çok şükür ortak ses çıkaran ender ülkelerden birisi Türkiye’dir.

Zor bir süreç başlıyor, on yıllar sürecek olan politik bir süreç… Sonuçta Filistin davası çok uzun yıllar sürecek siyasi bir mücadele gerektiriyor. İlk kez Filistin gayreti uluslararasılaşmıştır hem devletler-hükümet nezdinde hem de halklar nezdinde.

-Güvenlik siyasetleri yükseldiği her yerde demokrasi gerekir. Avrupa Birliği’nde de aynı şey geçerli. Avrupa şimdi sahada bize diyorlar ya, beyaz Avrupa kökenli Hıristiyan adamı iktidar ve Türkiye hedef olacak çok belli bu da geliyor yani Almanya’daki koalisyon mutabakatlarında bile bu gözüküyor. Dostluk gruplarımızla mı mücadele edeceğiz, silahlı kuvvetlerimizle mi mücadele edeceğiz, iktisatla mücadele etmek zor süreçte bu adamlarla, nasıl bir yol haritası olacak Avrupa aşırı sağında Türkiye’nin?

Tabi ki aşırı sağın Avrupa’da yükselmesi, Türkiye açısından da olağanüstü zor bir tablo ortaya çıkaracak, zati çıkarıyor. Avrupa’ya Türklerin en hızlı entegre olmasına rağmen orada Türkleri de istemeyen faşistlerin olduğunu biliyoruz. Artık aşırı sağ falan da demeyelim.. Burada başta devletlerarasındaki münasebetlerle bu süreci mümkün olduğu kadar yumuşatmaya uğraş edeceğiz. Hakikaten “Bizi tam üye olarak alın” meselesi, sadece bizim açımızdan önemli bir kart değil, aslında Avrupa için de rahatlatıcı bir işlev. Bunu aklı başında olanların değerlendireceklerini ümit ediyorum. Ama hepimizin de ittifak halinde herhalde kabul edeceğimiz bir şey, Merkel’den sonra Avrupa başkansız kaldı. İsrail’in saldırganlığına seyirci kalmakla birlikte de prensipsiz kaldı. Sorun orada, yani hem başkanları yok hem unsurları. Avrupa’nın kurucu değerleri ne? Demokrasi, insan hakları, devletlerin egemenlik eşitliği… Maalesef bunların hepsi ayaklar altına alındı ve büyük oranda da Avrupalı devletler bu değirmene su taşıdı. Zor bir süreç gelecek, ama biz hiçbir platformu boş bırakmadan devam edeceğiz inşallah.

-Amerika’yla Avrupa arasındaki çatlağın derinleşmesi ve genişlemesi konusunda fikirlerinizi sormak isterim. Bu uçurum bu şekilde devam edecek mi, yoksa bir yerde durdurup tekrar yaklaşma gayretleri ortaya çıkacak mı?

Bu sefer çok köklü fikir ayrılıkları var, Anglosakson ittifakının da büyük oranda burada zedelendiğini görüyoruz. Bu da yeni başlamadı, aslında İngiltere’nin Avrupa Birliğinden çıkması öyle sadece İngiliz halkının artık bu yükü taşımayalım diye kenara koyduğu bir şey değil. Yani temel noktalarda birtakım fikir ayrılıklarının ortaya çıktığı, Ukrayna meselesi…

Almanya aslında Amerika’yla olan ittifakları konusunda ters bir noktada, ama bunu sürdürebilecek bir gücü yok, potansiyeli yok. Açıkçası Avrupa Birliği Ukrayna’nın Kırım’ı ilhak ettiği anda oyun kurucu olma vasfını kaybetti. Eğer o zaman Avrupa Birliği müdahale edebilecek gücü olsaydı veya Merkel’in dışında birileri çıkıp çok kuvvetli bir şeyler söyleyebilmiş olsaydı sonuç değişir değişmez ayrı bir şey ama Avrupa’nın en azından Kırım’ın ilhakına sessiz kalmadığı ortaya konulurdu ve başka bir siyaset gelişirdi. Onu yapamadılar, aşırı sağ yükseliyor. İşte İngiltere’nin Avrupa Birliğinden çıkmasını önleyemediler. Dolayısıyla Avrupa, tabiri caizse o koskoca Avrupa Birliği, sağı-solu budanmış bir vaziyette oldu. Kaldı ki, Cumhuriyetçilerin Amerika’da iş birliği iktidara gelmesiyle birlikte de Avrupa için, özellikle Trump’ın gelmesiyle birlikte yeni bir sayfa oldu.

Gerilim olacağı açık, nerede duracağını açıkçası onların da bildiğini zannetmiyorum, ama istikrarlı bir şekilde götürecekler. Şu teze de katılmam. Amerika’yla, Avrupa bütün bağları koparacaklar, irtibatsız olacaklar noktasında olduğunu zannetmiyorum. Büyük tansiyonlar olacak aralarında, ama bunları koparmayacaklar.

-Amerikan üniversitelerinde tekrar Filistin lehine hareketler başladı. Columbia Üniversitesi özellikle ve 400 milyon dolarlık fonunu askıya aldı Trump. Üniversitelerdeki bu şeyin devamını bekler misiniz?

Bu devam edecek, yani bunda bir ateş yandı orada üniversiteler de devam edecek, üniversite hocaları arasında devam edecek, yani nihayetinde bu baskı karşı şeyini de doğuracak yani orada da yanlış yapıyorlar. Amerika bu kadar çok İsrail’in peşine takılmaması lazımdı. Yani Amerika’nın entelektüel etraflarını de kaybediyorlar bu devam eder.

-Şimdi bize 2010 yıllarında bir anayasa değişikliği rüzgarı estirildi ülkede, herkes bunun gönüllüsü oldu, işte 28 madde üzerinde mutabakat sağlandı, 5 madde ya da yanılmıyorsam 3 madde Anayasa Mahkemesinden geri döndü, 25 hususla ilgili bir referandum yapıldı ve halkın gayri ekseriyeti buna evet dedi, ancak bu evet dediğimiz anayasa değişikliğini bizim geleceğimizi karartan, ülkemizi çok önemli manalarda ipotek altına alan birtakım uygulamaların zemin taşlarını döşediğimizin farkına vardık sonra. Bu yeni anayasa değişikliğinden sonra, biz ne yaptık adam gibi toplumsal mutabakatı sağlayamadık, sivil toplumu kuşatacak bir şey yapamadık, yine kasvetlere duçar olduk der miyiz?

Bu birtakım temel varsayımlara bağlı. Yani bir sefer her şeyden önce partilerin anayasa çalışmaları var, teklifleri var. Yani işte AK Parti’nin de Milliyetçi Hareket Partisinin de bildiğim kadarıyla Cumhuriyet Halk Partisinin de anayasa teklifleri var. Ama herkes şunu görmek durumunda. Yani partilerin anayasası olmaz, milletin anayasası olur. Partiler, Meclis’te bu milletin anayasasını tartışırlar. Burada tartışmanın topluma yayılması gerekir. Onun için üniversitelerin, STK’ların, yargı topluluğunun, hukuk topluluğunun yapacağı tartışmaları önemsiyorum. Bu nihayetinde bir siyasi iklim sorunudur. Siyasi iklim oluşursa insanlar farklı fikirlerde olmakla birlikte aynı masanın etrafına gelirse, bu siyasi iklimin ben olumlu tartışmaları gündeme getireceğini ve nihayetinde de bir matematik işi, 400’ün üstünde bir oyla da Meclis’ten geçeceğini düşünüyorum. Yani ben bugüne kadar hiç anayasanın içeriğiyle ilgili konuşmadım konumum dolayısıyla, benim de hayatım boyunca anayasayla ilgili birikimim, çalışmalarımız var, partide yaptığımız çalışmalar var. Ama burada yani bir defa çoğulcu, kapsayıcı, demokrat, sivil, toplumun bütün kesitlerinin kendisini işin içerisinde gördüğü, güçler ayrımı prensibini tam manasıyla benimsemiş ve bu anlamda da hukukun üstünlüğü prensibini gerçekten yerleştirmiş kapsamlı bir anayasaya ihtiyacı var Türkiye’nin.

Anayasa deyince kanaatimce 3-4 temel alandaki teklifler önem kazanıyor. Bunlardan birincisi hak ve özgürlükler. Hak ve özgürlüklerin genişletilerek yeniden yorumlandığı bir anayasanın olmasının doğru olduğu kanaatindeyim. İkincisi, yargı arasındaki hem yargı hiyerarşisi hem de yargının nasıl çalışacağıyla ilgili tekliflerin yapılması, olgunlaştırılması. Cumhurbaşkanının yetki, görev ve sorumlulukları cumhurbaşkanlığı sistemi dolayısıyla ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetki, görev ve sorumlulukları. Bu dört ana başlığın esas olduğu bir metnin ortaya çıkması mümkündür. Zor olduğunu biliyorum ama inşallah sonucu alırız.

Cemil Bey vaktinde yapılan 64 unsurluk bir anlaşma var, yani partiler bir araya gelmiş anlaşabilmişler. Yani daha önce yapılan çok sayıda anayasa değişikliği var. Şimdi bazı arkadaşlar şöyle tenkitte bulunuyor. Daha ne anayasa diyorsunuz bu kadar çok anayasa değişikliği olmuş, yamalı bohçaya dönmüş anayasa, bir daha niçin anayasa değişikliğine ihtiyaç var? Tam da bundan dolayı ihtiyaç var. Yani anayasanın birçok maddesini değiştirmişiz, ama ruhu orada duruyor.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s


En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Dem Parti’nin Siyasi Parti Ziyaretlerinde İkinci Tur Başladı: “Süreçte Yasallık Yerin Olması Çok Önemli”

HIZLI YORUM YAP