DOLAR

34,0788$% 0.16

EURO

38,0973% 0.01

GRAM ALTIN

2.835,07%0,22

ÇEYREK ALTIN

4.699,00%0,23

TAM ALTIN

18.739,00%0,22

ONS

2.588,03%0,07

BİST100

9.975,61%2,06

İmsak Vakti a 05:18
Bursa AÇIK 23°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 34,0788

EURO 38,0973

ALTIN 2.835,07

BİST 100 9.975,61

İmsak 05:18

23°

Mö 7’nci Yüzyılda Babil’den Asur’a Beyin Göçü

ad826x90

Farz edin ki günümüzden 2700 yıl önce bugünkü Irak merkezli Orta Doğu’nun önemli bir kısmında hüküm süren bir Asur imparatorusunuz. Dünya görüşünüzde ‘tesadüf’ diye bir konsept tanımıyorsunuz. Rablerin gönlünü beğenilen tutarak elde ettiklerinizi onların lisanından anlamanın karşılığı olarak görüyorsunuz. Hışırdayan her yaprağı, meskeninize dadanan haşaratı, tavandan damlayan su dahil yaşadığınız her durumu varlıklarından şüphe etmediğiniz rablerin hükmünüzde verilmiş kararlarının alametleri sayıyorsunuz. Bu durumda etrafınızda bu alametleri anlayıp doğru yorumlayabilen ve geleceğe dönük öngörülerde bulunan insanları önemsemez misiniz? Sadece bunları algılayıp doğru yorumlamanız için bir nevi tercümana gereksiniminiz olacaktır. Bu şekilde tahminen başınıza gelebilecek büyük bir faciayı anlar, önleminizi önceden alıp sizi fazla etkilemeyecek şekilde yönlendirebilirsiniz.

Asur İmparatorluğu MÖ ikinci ve birinci binin ilk yarısında eski Yakın Doğu’nun en önemli politik ve askeri güçlerinden biriydi. Bu kudretli gücün imparatorları diğer çağdaş hükümdarlar gibi savaş, hastalık, göç, istila, kıtlık gibi felaketleri önlemek için fal bakan kahinler başta olmak üzere birçok konuda uzman alımlara ihtiyaç duydular. Bu kahin ve alımların yanında zanaatkar, müzisyen gibi yetişmiş meslek kümelerinin da askeri seferler sonucu kitlesel departasyonlarla farklı ülkelerden Asur’a getirildiklerini biliyoruz. Bu uygulamadan başka farklı ülkelerin kral ve yöneticilerinin imparatora hizmet etmeleri için kendilerine tabi kahin ve alımları Asur sarayına gönderdiğini de yazıtlar sayesinde öğreniyoruz. Bazen Asur imparatorunun kendisi de ünlü kahin veya alımları sarayına hizmet için istiyordu. Örneğin Yeni Asur’un güçlü Kralı Tiglath-pileser III kendisine bağlı Šubria Ülkesi (bugünkü Batman-Diyarbakır) hükümdarından ünlü kuş falı kahini Parnialda’yı ister. Tiglath-pileser III Parnialda‘dan Asur için hayati kıymette olan Urartuların olası hareket ve saldırıları ile ilgili bilgi ister (Parpola 1993: XXXIV n. 4). Bu durum devrin şartları göz önüne alındığında bölgede emperyal bir güce sahip Asur’a yapılan zoraki bir beyin göçünü temsil ediyor. Çünkü kahin Parnialda Šubria hükümdarına bağlıydı ve onun emriyle Asur’a gidiyordu.

Zincirli (Sam´al) Steli: Solda devasa boyutta tasvir edilmiş Asur hükümdxarı Esarhaddon, önünde dize getirdiği Mısır Fıravunu ve bir vasal kral. Berlin Müzesi.

Aslında elimizde bir ülkedeki kahin ve alımların toplu bir şekilde Asur sarayına hizmet için gönderilmesi ile ilgili çok sıra dışı bir olay örgüsü mevcut. Söz konusu beyin göçü Asur İmparatorluğu’nun en şaşaalı dönemi olan MÖ 670’lere denk geliyor, yani krallığın yerle bir olmasından yaklaşık 60 sene öncesine… Kral Esarhaddon, o periyodun başkenti Ninova’da ikamet ediyordu. Saltanatı süresince imparatorluğun sınırlarını daha önce hiç olmadığı kadar genişletti, hatta Mısır’ı ele geçiren ilk ve tek Asur hükümdarı olarak tarihe geçti.

SANHERİB BABİL’İ YAĞMALAMAKLA FELAKETE İMZA ATMIŞTI

Esarhaddon’un babası Sanherib MÖ 689’da Babil’i ele geçirdi. Bugün Bağdat’ın güneyinde yer alan tarihte Asma Bahçeleri olarak bilinen eski Babil şehri kendi döneminde Mezopotamya’da siyaset, ekonomi, eğitim ve din gibi hususların merkeziydi. Mezopotamyalı bakış açısıyla Sanherib bu kutsal şehri yağmalamakla büyük bir felakete imza atmıştı. Babil Pantheonunun en önemli ilahı Marduk’un tapınağını yağmalamakla kalmamış, aynı zamanda yaradanın heykelini alıp Asur’a götürmüştü. Bu olaylardan sonra eski Mezopotamya dünyasına göre rablerin gazabına uğraması sadece bir an sorunuydu. Eserhaddon’un sağlık durumunun tahta çıktığından beri kötü olduğunu biliyoruz. Büyük bir ihtimalle babası Sanherib’in Babil’de yaptıklarının vebalini çektiğini düşünüyordu.

Esarhaddon tahminen de bu nedenden dolayı alımları etrafında toplayıp rablerden medet umuyordu. Hakikaten Babil’e karşı farklı bir hal aldı. Babasının yıktığı şehri yeniden inşa edip Marduk’un heykelini Babil’e iade etti. Tahminen bu jestinden dolayı Babilli alımlarla yoğun yazışmaları oldu ve bir kısmı günümüze kadar ulaştı. Bu karşılıklı sıcak münasebetlerin bir göstergesi de aşağıdaki mektup olmalı.

Marduk‒šāpik‒zēri’nin Esarhaddon’a yazdığı mektubun sadece birkaç parçası. British Museum.

Bu tabletin alıcısı büyük bir ihtimalle Asur hükümdarı Esarhaddon’du. Mektupta hükümdarın ismi doğrudan verilmemiş, sadece ‘kral’ ve ‘efendim’ diye hitap edilmiş. Assirologlar bulunduğu yer ve içeriği itibarıyla alıcının Esarhaddon olduğu kanaatine vardılar. Çivi yazısı Sümerlerin icadı olsa da o coğrafyada birçok dile uyarlanmıştı. Bu örnekte ise Akadca yazılmış bir metinle karşı karşıyayız. Mektubun müellifinin ismi ise Marduk‒šāpik‒zēri. Bu bilginin Babilli olduğunu isminden de anlayabiliyoruz: İsmi Babil rabbi olan Marduk ile başlıyor. Öncelikle katip mektuba olağanüstü mütevaziliğini gözler önüne sererek giriş yapıyor: “Kölen, Marduk-šāpik-zēri, ölü bir vücut, […] bir kafatası, hükümdarın, efendimin, cesetler ortasından kaldırıp atadığı daralmış nefes. Hükümdarın yerine ben öleyim, efendim!”

Ardından tahsilinden bahsediyor. Kehanetlerle ilgili tüm tabletleri çalıştığını ve gökyüzünü gözlemleyerek kehanette bulunduğunu belirtiyor. Öğrendiğimiz üzere babasının mesleğini edinmiş. Tabletin bu kısmı biraz kırık ve kendinden bahsederken saydığı her özelliği okuyamıyoruz. Lakin hasar görmemiş başka bir satırdaysa babasının ağıt yakma konusunda uzman
olduğunu vurguluyor. Kendini ve uzmanlık alanlarını tanıttıktan sonra Marduk-šāpik-zēri 20 tane alımdan bahsederek bunların Asur İmparatorluğu himayesi altında çalışabileceklerini savunuyor. Bu kişiler arasında Sümerce ve Akadca’ya hakim katipler, karaciğer falı bakan kahinler, büyücüler, hekimler ve muharririn kendisi gibi gök bilimcileri ve ağıt yakma uzmanları mevcut. Aralarında Asur’dan, Babil’den ve Elam’dan gelenler yer alıyor. Günümüz İran topraklarının güneybatısında yer alan Elam Ülkesi zaman zaman Asur ve Babil’e karşı savaşmış bir krallığa sahipti. Burada bahsi geçen Elamlı alımların bu savaşlar sonucunda gerçekleşen deportasyonlar sonucu Babil topraklarına getirilmiş olmaları epey olası. Şimdi tablette sözü edilen meslek gruplarından birkaçına göz atalım:

KARACİĞER FALI KAHİNİ (AKADCA BĀRÛ, BARU)

Karaciğer falı Mezopotamya’da bir bilim dalı haline gelen ve binlerce yıl boyunca kendi dinamiklerini geliştiren bir disiplindi. MÖ 3’üncü binyıldan itibaren Mezopotamyalılar karaciğer falı bakarak geleceği ön görmeye çalıştılar. Günümüzde kahve falı bakmanın tersine, bu çok basamaklı ve yıllar süren tahsil sonucu elde edilen bir uzmanlık alanıydı. Ancak allahın karaciğere ‘yazdığı’ olumlu bir cevap sonucunda herhangi bir işe kalkışmak tavsiye ediliyordu. Mezopotamyalılar karaciğere ‘tanrıların kil tableti’ diyorlardı. İnsanlar nasıl kil tablete yazı yazıyorsalar, ilahlar da aynı şekilde karaciğerin belirli bölgelerini ‘işaret bırakarak’ beşerle irtibata geçiyordu.

Fakat söz konusu karaciğer herhangi bir hayvanın organı değildi. Karaciğerin sahibi genelde bir erkek kuzu olurdu. Merak edilen soru, kuzu yaşarken kulağına fısıldanırdı. Ardından kuzu kurban edilir, karaciğeri incelenirdi.

MÖ 17’nci yüzyıldan kalma bu karaciğer formundaki üzeri Akadca çivi yazılı kil örnek kahinlik eğitimi amaçlı yapılmıştır. British Museum.

AĞIT YAKMA UZMANI (AKADCA KALÛ, KALU)

Muhtemelen çok eski vakitlerden süregelen ağıt yakma geleneğini Eski Yakın Doğu’da MÖ 3’üncü binyıldan itibaren yazıtlarda takip edebiliyoruz. Solo veya koro halinde ağıt yakan bu rahiplere birden fazla zaman enstrümanlar da eşlik ediyordu. Kendileri ağıt yakarak rablerin onlara bahşettiği bu yeteneği sergileyerek onların gönüllerini beğenilen tutuyor, kalplerini onarıyor
ve her daim takviyelerini esirgememeleri için dualar ediyorlardı.

MÖ 7’nci yüzyıldan kalma Sanherib’in Ninova‘daki sarayına ait duvar kabartması. Enstrüman çalan iki müzisyen. British Museum

BÜYÜCÜ VEYA SAĞALTICI, (AKADCA ĀŠİPU, AŞİPU)

Bu meslek grubu için literatürde zaman zaman ‘egzorsist’ çevirisiyle de karşılaşılabiliyor. Ama günümüzde egzorsist denildiğinde akla ilk gelen kuşkusuz şeytan çıkarmadır. Ancak Mezopotamya’da bu büyücüler farklı disiplinleri içinde barındırıyordu. Aynı zamanda doktor, cerrah, psikolog, eczacı, şifacı ve daha fazlası olarak çalışıyorlardı. Bütün bu uzmanlık alanlarına hakim olmasının nedeniyse asıl misyonunun elinde olan tüm kozları kullanıp hastalığı insanlardan uzak tutma uğraşıydı. Hasta tedavisi sadece semptomları tedavi etmek değildi. Hastalığın kaynağını bulup yok etmek ve hastalığa yol açan varlıkları def etmek de bir o kadar önemsenmeliydi. Kollayıcı ilahların geri dönmesini sağlar ve semptomları ilaç vererek, merhem hazırlayarak, tütsü yakarak ve muska yaparak hafifletmeye gayretlerdi. Zaman zaman cerrahi teşebbüslerde de bulunabilirdi.

MÖ 8’inci? yüzyıldan kalma bir muskanın orta frizinde iki balık kostümlü büyücü/sağaltıcı hasta yatağının birer ucunda yer alıyor. Louvre Müzesi.

Mektubumuza geri dönersek burada uzman bir büyücüden bahsedildiğini görüyoruz:

“Sana Asur ülkesinden göçen Aqrea’yı yolluyorum […] büyücülüğe/şifacılığa çok hakim!”

Büyücü (veya Sağaltıcı) Aqrea (Akrea) Asur’u tahsili için geri dönmek üzere mi terk etti yoksa özgür iradesi dışında mı yollandı? Asur göçmeni Aqrea’nın ne zaman ve hangi nedenlerden memleketi Asur’u terk edip Babil’e yerleştiğini bilmiyoruz.

Tabletin birçok yerinin kırık olmasına rağmen toplam 20 alımdan bahsedildiğini Marduk-šāpik-zēri’nin mektubun sonunda eklediği şu cümleden öğreniyoruz:

“Kralın isteğine layık, hükümdara, efendime faydalı olacak ve hükümdarın, efendimin dileğini karşılayacağı garanti olan 20 yetenekli alım. Onları toplayıp hükümdara vereceğim, efendim!”

Burada Asur’a gönderilen bu alımların sonunu bilmiyoruz. Anlaşılan Eski Yakın Doğu’da zorbalığının ve buna bağlı üstün güç olmasının verdiği avantajla Asur bir çekim merkezine dönüşmüştü. İmparatorluk finansı ve desteği ile yürütülen bu bilimsel çalışmaların meyvelerini örneğin Esarhaddon’un oğlu Asurbanipal’ın kütüphanesinin kurulmasında, Asur’un mimari, askeri teknolojik, siyasi alanlarında ilerlemelerini görmek mümkün. Tarih boyunca olduğu gibi bilim, muktedirlerin emperyal emellerine hizmet eden etkili aygıta dönüşmekte ve alışılmış ki arada tüm insanlığı ilgilendiren keşiflere de imza atabilmektedir.

Bu mektup Esarhaddon’un iktidarda olduğu devirde yazılmış, yani MÖ 680 ve 669 arası. Dolayısıyla mektupta bahsi geçen tüm alımların ömürleri Asur İmparatorluğu’nun MÖ 610’larda çöküşüne şahit olmaya yetmedi. Lakin bir sonraki nesil kesinlikle bu acı sonu yaşadı. Eğer hayatta kalmayı başardılarsa hayatlarına nerede ve nasıl devam etmiş olabilirler? Büyük bir ihtimalle Aqrea ve başkaları onlardan sonra gelen nesile mesleklerini aktardılar.

Eski Yakın Doğu’da imparatorluklar birer birer çökmüş olsa da sağ kalan insanlar farklı coğrafyalara bilgi birikimlerini ve uzmanlık alanlarını da beraberinde götürdüler. Çünkü Eski Yakın Doğu asıllı alımlar Antik Yunan Çağı’nda bile karşımıza çıkıyor. Bu akımın en meşhur örneklerinden biri ise Berossos’tur. Babilli rahip ve astronom MÖ 4’üncü yüzyılın sonlarında ve 3’üncü yüzyılın başlarında yaşadı. Rivayete göre Kos Adası’nda Astrolog okulu kurdu. Yani mektupta bahsi geçen uzmanlıklardan bir kısmını yüzyıllar sonra farklı bir coğrafyada uygulanır şekilde bulabiliyoruz. Bu yabancı uzmanlar bize Eski Yakın Doğu ve etrafının tahmin ettiğimizden çok daha kozmopolit bir tabiata sahip olduğunu ve imparatorlukların son bulmasına rağmen bilgi transferinin son bulmadığını gösteriyor. Ancak bu sadece Eski Yakın Doğu için geçerli değil…

Tarih boyunca göçmenler bilgi transferinde ve gittikleri yerde bu bilginin ilk elden kullanımında önemli roller oynadılar. Göçün trajikliği gibi bu göçe maruz kalanların yeni yerlerinde insanlığa yaptıkları muazzam katkılar ülkemizde olduğu gibi dünyada da yeniliğini koruyor. Bu o denli bir tesirdir ki insanlığın bahtını değiştirebilir! Birçok insanın bildiği gibi Yahudi asıllı Albert Einstein Nazi döneminde Almanya’yı terk edip Amerika’ya yerleşmek zorunda kaldı. Orada Manhattan Projesi’nde kendisi gibi Yahudi asıllı Alman göçmen bir aileden gelen Robert Oppenheimer ile birlikte Atom bombasının gelişimine önemli katkılarda bulundu. İnsanlık için tarifsiz sonuçları olan korkunç bir trajedi olsa da İkinci Dünya Savaşı’nı bitiren Atom Bombası oldu…

*Ruprecht-Karls-Universität Heidelberg, Almanya, Assirolog.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Türkiye Anlaşılabilir Mi?’

HIZLI YORUM YAP