DOLAR

33,9008$% 0.03

EURO

37,6352% -0.04

GRAM ALTIN

2.809,88%0,81

ÇEYREK ALTIN

4.610,00%0,88

TAM ALTIN

18.383,00%0,88

ONS

2.577,74%0,76

BİST100

9.685,49%1,73

İmsak Vakti a 05:13
Bursa AÇIK 24°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 33,9008

EURO 37,6352

ALTIN 2.809,88

BİST 100 9.685,49

İmsak 05:13

24°

Okurken Duracak Dünya

ad826x90

Burçe Bahadır’ın 33. Haldun Taner Hikaye Ödülü’ne değer görülen kitabı ‘Deliliğe Şık Bir Giriş’ten sonra beklenen ikinci öykü kitabı ‘Şimdi Dönecek Dünya’ geçtiğimiz Mart ayında İletişim Yayınları’ndan çıktı.

‘Şimdi Dönecek Dünya’; ilk hikaye kitabına kıyasla muharririn içsel seyahatinin sonucu olduğu aşikâr, geçmişin geçip gitmediği, şimdinin yeni ve tamamen taze bir soluktan ibaret olmadığı tezinin etrafında konuşlanmış on bir hikayeden oluşuyor.

ZAMAN TÜNELİ

Kitabın ilk hikayesi Güneş Kızıl Doğacak hemen gerisinden gelen iki hikaye ile birlikte oluşmuş bir üçlemenin de ilk hikayesi. Bu hikaye aynı zamanda bir ailenin ve bir ülkenin trajik tarihinin anlatıldığı kronolojik hikayelere bir prelüde niteliğinde.

Güneş Kızıl Doğacakta yazar bizi sonun başlangıcına, Türkiye’nin en kaotik periyotlarından biri olan seksen ihtilalinin kapılarımızı çaldığı günlere götürüyor. Çok yakın bir gelecekte ülke için büyük bir trajediye dönüşecek bu vahim olay; halihazırdaki korku, şiddet ve kaosun ortasında, ailesinin sevecen ve güvenli kollarındaki küçük bir kız çocuğunun gözüyle pembe bir perdenin ardından aktarılıyor.

Küçük kızın babasının dizleri dibinde; huzurlu ve mutlu olduğu bir noktada perde, diyor yazar. Hemen ardından 1980’li yılların çalkantılı günlerinde, Ankara’nın tam kalbinde, Meclis’in karşısındaki güvenli bir bölgede yaşayan küçük kızın bakış açısıyla ailesini tanıyoruz. Kız çocuğu, yaşı itibariyle şimdi içinde bulundukları devrin tartısının ayırdında olamadığından hatta babasının devlete yakın konumu itibariyle güvende olduğundan onun sevinçli ve naif sesinden; ebeveynlerini, aynı apartmanda yaşayan anneannesi ve ağabeyleri gibi olan iki dayısı ile ortalarındaki sıcak ve samimi bağını keyifle anlatışına eşlik ediyoruz. Ancak kısa bir süre sonra karşımıza çıkan ODTÜ’lü, uzunluklu poslu, güzel Semih dayı karakterinin sağ sol olaylarına karışması, tüm ısrarlara rağmen bu yolda diretmesi tehlike ve kaosu evin salonuna kadar getiriyor.

BİZ ONLARDAN DEĞİLİZ

Üçlemenin ikinci hikayesi Kıl Hissesinde artık bu güvenli eve dahi giren tehlikenin ayak seslerini daha güçlü duymaya başlıyor küçük kız. Epey zeki ve iyi de bir gözlemci olan kızın, olayların şiddetini arttırıp ailesine ve yakınlarına zarar verme noktasına gelmesiyle artık bu durumdan etkilenmeye başladığını görüyoruz. Kızın, annesinin olaylar karşısındaki tavrını betimlerken kullandığı cümleler, ardında nüfuzlu bir kocası olmasına rağmen annenin yaşadığı endişe ve paniği anlattığı cümleler devrin karmaşası karşısında ailelerin tasasını çok güçlü bir şekilde okuyucuya geçirmeyi başarıyor.

Anlatıcı karakterin periyodun yaşam usulünü, günlük hayatı, alışkanlıkları ve atmosferi tanımlayışı seksenlerin nostaljisini canlı canlı yaşatıyor okuyucuya. Abla Kastelli’den ne biçim para kaldırmış, davacılar Dikmen’de uluyarak haberleşiyorlarmış, bu da nereden çıkmışmış. Kahkahalar atarlar, sigara dumanı artık camdan çıkamayacak kadar ağırlaşır, herkesin bir elinde viski ya da şarap başkasında sigara olur, konken oynuyorlarsa sigaralı elleriyle kâğıtları hiç düşürmeden meblağlar, sehpanın üstündeki kristal gondolda yığılı sigaraları bir gecede bitirirler. Ay bu Amerikalılar da biliyormuş işi vallahi, Maltepe gibi pis pis kokutmuyormuş ortalığı bunlar. Sabaha kadar konuşurlar konuklar gelince.” (Syf,26)

Ailenin dikkat çeken bir başka istikameti ise, birkaç nesildir Meclis’te, adliyede ve devletin kilit noktalarında görev alan bireylerden oluşmasıdır. Etraflarındaki insanların, dostlarının, komşularının bile savcı, milletvekili gibi önemli durumlarda olması, ailenin toplumsal statüsünü daha da bariz hale getiriyor. “Biz onlardan değiliz, öbür taraftan hele, hiç değilmişiz.” (Syf,28) Burçe Bahadır, ailenin bu ayrıcalıklı pozisyonunun altını çizerek, okuyucuyu periyodun sağ veya sol siyasi görüşlerinden bağımsız, tarafsız ve güvenli bir perspektiften olaylara bakmaya davet etmektedir. Bu anlatım, okuyucuya devrin karmaşık siyasi atmosferini anlamada farklı bir bakış açısı sunuyor.

CENNETTEN KOVULANLAR

İntiharın Vadelisi üçlemenin de sonuncu hikayesi ve anlatıcı yine ilk iki hikayedeki küçük kızın şimdi artık genç bir kadın olmuş hali. İlk iki hikaye boyunca ismini defalarca duyduğumuz, ilk gençliğine şahit olduğumuz; uçarı, sevinçli küçük dayı Barış’ın intihar ettiğini öğreniyor ve kendimizi hüzünlü bir anlatının içinde buluyoruz bu kez. Burçe Bahadır’ın işaret ettiği gerçek soğuk bir rüzgâr gibi çarpıyor yüzümüze. Çok yakınımızda ve dahi çok yakınımız bile olsa bazı insanların iç dünyasına ne kadar uzak olduğumuz, o kişinin göstermek istediği kadarını görebildiğimiz gerçeği. Bu noktada Marcel Proust’un Uzaktaki şeyler bazen yakındakilerden daha tanıdık olabilir bizim için sözü yankılanıyor kulaklarımızda. Ne cevval bir gözlemci olan anlatıcı küçük kız ne de ailesi Barış’ın iç dünyasındaki fırtınaları sezebilmeyi başarabilmiş onca zaman. O ailenin zıpır, sevinçli, dirençli çocuğu gibi görünürken aslında ta o vakitlerde başlamış içindeki yıkımlar. Bizler okuyucu olarak elbette anlatıcının gördükleri ve bize aktardıkları dışındakileri sezemediğimizden aynı kusura düşüyor ve intihar edenin hiç beklemediğimiz bir karakter olduğunu anladığımız anda benzer bir şaşkınlık ve boşluk hissiyle baş başa kalıyoruz. Ve beklemediğimiz karakterin gerçekleştirdiği bu planlı eylem sonucu yaşanılan buhranlı periyodun yıllar geçse de bugünü nasıl etkilediğinin, geçmişin trajedisinin geleceğin yakasını bırakmayışının idrakine de varıyoruz.

Şimdi Dönecek Dünya, Burçe Bahadır, 120 syf., İletişim Yayınları, 2024.

Anlatıcının ikinci tekil anlatımı tercih ederek Barış karakteri çevresinde anlattıklarıyla da ana karakterin çocuk sevincini kaybedişini, büyüdükçe gerçeklere sertçe çarpışını görüyoruz. Kaotik bir periyotta bile olsa çocukluğun insanın tahminen de en mutlu vakti olduğunu açık seçik söylemese de ince ince sezdiriyor yazar bu hikayede. Sanki biz çocukken mi hoştu her şey veyahut biz çocuk olduğumuz için mi, dedirtiyor okuyucuya. Çocukluğun o büyülü cennetinden kovulduğumuz andan itibaren arzın acısını yüklenişimizi iliklerimize kadar hissediyoruz.

ANNELER, TEYZELER, KIZ KARDEŞLER

Üçleme ile son hikaye arasında kalan hikayeleri genel olarak kadınlar ve ince ayarlar başlığı altında toplayabiliriz. Burçe Bahadır, bu hikayelerde kadınlığın her haline dokunup bu halleri ustalıkla kaleme almış. Kontrol meczubu ablalar, ablasının hegemonyası altındaki küçük kız kardeşler, süper anneler, tabiri caizse kız kuruları, bir ömürlük ahiretlikler, katı anneler ve onlara tezat oluşturan cilveli teyzeler… Hepsi, kadınların kendi dünyalarında, kendi hukuklarında ve birbirleriyle olan bağlantılarında var olan hassas hususlara değen incelikli temaların merkeze alındığı hikayeler.

Bazen kısa bir anı, bazen de bir ömrü anlattığı bu metinlerde yazar, ustalıkla bir kanca atarak okuyucuyu hikayenin içine çekmeyi başarıyor. Özellikle kadın okurların kendinden kesinlikle bir parça bulacağına inanıyorum. İlk kitabındaki gözleme dayalı, dışarıdan yazılmış hikayelerden büyük oranda farklı olduğunu düşündüğüm bu hikayeler, işledikleri temalar bakımından nispeten daha mütevazı ve sıradan olsa da çok daha derin, karakterlerin benliğinin gizli haritalarında sessizce dolaştığımızı hissettirecek kadar da yakın ve gerçekler. Yazar, ‘Şimdi Dönecek Dünya’daki bu metinlerde kadınların ömürlerinin inceliklerini ve derinliklerini, her bir karakterin iç dünyasını ve alakalarını titizlikle öyküleyerek okuyucunun zihinlerinde iz bırakacak, illaki kalplerine dokunup kendilerinden bir şeyler bulabilecekleri yapıtlara dönüştürüyor.

#ASIL KIZLAR SÖZ DİNLEMEZSE DÖNECEK DÜNYA

Kitabın son hikayesi Kızlar Söz Dinlemezse Nasıl Dönecek Dünya?, Burçe Bahadır’ın ilk öykü kitabı ‘Deliliğe Şık Bir Giriş’teki anlatım biçimini hatırlatıyor. Yazar, okura başlangıçta sıradan gelebilecek bir temayı, farklı bir perspektiften, günümüz sosyal hayatına yaklaştırarak epey farklı bir biçimde ele almış ve adeta küllerinden yeniden doğurmuş. Geçmişten, feodal nizamın hâkim olduğu düşünülen periyotlardan bir mevzuyu alıp, bugünün teknolojisi ve karmaşasıyla harmanlayarak okuyucunun önüne seriyor. Tahminen de bizler bu ilkel olaylar yakınımızda gerçekleşmediğinden, epey kanuna rağmen var olmasının mümkün olmadığını, uygar yaşam usulümüze yakıştıramadığımızdan bu durumların geçmişe daha çok yakıştığını düşünüyoruz. Bu tahminen de muharririn Aslında özellikle ülkenin bir kısmında kadına dair hiçbir şey değişmedi, sadece uzakta kalan, gündemi meşgul etmeyen unutuldu, görülmez oldu, demesinin özgün bir yolu olsa gerek. Toplumun izin verdiği ölçüde sosyal medyanın da dönüştürücü etkisiyle, kadınların ve yaşam stillerinin bazı istikametleri süslü bir perdenin gerisine gizlense de, belirli kesitler için aslında pek bir şeyin değişmediğini hissettiriyor ve hikaye boyunca o perdeyi yavaşça yırtarak bu kanlı gerçeği göz önüne seriyor Burçe Bahadır.

Öykünün ana karakteri Şükran, ağabeyinin kusurunu örtmek amacıyla küçük yaşta berdelle yakın akrabalarına veriliyor. Bu ilkel töre, tabiatı gereği bir erkeğin fütursuzca, sonuçlarını bile bile açtığı kara deliği kapatmak için yine bir kadını kurban etme anlayışını barındırıyor. Berdelin her eril düzen destekçisi törede olduğu gibi kadınları yaş, uygar durum ve annelik kavramlarını hiçe sayarak zalimce öğüten bir canavar olduğunu, Şükran’ın şimdi on iki yaşında bir kız çocuğu olmasına rağmen ağabeyinin gerisini temizlemek için kuzenine berdel verildiğinde tekrar anlıyoruz.

Fakat Şükran, o çelimsiz ve çocuk haliyle direniyor, insan eliyle ona yazılan kaderi kabul etmiyor. Hikaye boyunca deliliğin sonlarında dolaşan Şükran, bir süre sonra vücudunu teslim etse de ruhu ve zihni daima güçlü bir direnişçi olarak kalıyor. Yazar, Şükran’ın trajik hikayesi üzerinden berdel töresinin kadınları nasıl kurban ettiğini ve onların insanlık onurunu hiçe sayarak nasıl bir felakete sürüklediğini anlatıyor. Şükran’ın direnişi, onun içsel gücünü ve insanın kendi mukadderatını yazma iradesini vurgularken, hikaye boyunca süregelen gerilim, okuyucuyu derin niyetlerle baş başa bırakıyor.

Burçe Bahadır, bu hikayesinde Feo Aladağ’ın yazıp yönettiği Ayrılık sinemasına de açık göndermeler yapıyor. Bu şekilde, her telaffuzun başka bir söylemi yinelediğini ve yazılmış her metnin daha önce başka bir biçimde yazılmış olduğunu da vurguluyor. Yazar, hikayenin sonunda, bugüne dek aynı trajediyi yaşamış tüm kadınların intikamını alırcasına, okuyucunun içine sözlerden su serpiyor ve en azından Şükran için #şimdi dönecek dünya, dedirtiyor.

SON

Burçe Bahadır ‘Şimdi Dönecek Dünya’da içsel müşahedeler ve duygusal derinliklerle örülmüş incelikli bir anlatımı tercih etmiş. Tercih etmiş diyorum çünkü onu tanıdığımız ilk hikayeleri daha dış gözleme dayalı, farklı sınıflardan gelen karakterlerin ömrüne ve davranışlarına odaklı öykülerdi. Sonuç olarak yazar her iki bakış açısıyla da yazabildiğini, üstelik bunu gayet iyi yapabildiğini ispatlamış görünüyor. Bahadır, sıkça tekrarlanan temaları bile özgün bir bakış açısıyla ele almış ve karakterlerinin iç dünyalarını, toplumsal ve ailesel dinamikleri ustalıkla işlerken, sade ama etkileyici bir dil kullanmış. Hikayelerinde besbelli bir şekilde hissedilen gerçekçilik ve empati, okurun karakterlerle güçlü bir bağ kurmasını sağlıyor. En çok dikkatimi çeken ise Burçe Bahadır’ın toplumsal ve ferdi trajedilerden sıkça bahsetmesine rağmen umut ve direnişten asla elini çekmemiş olması.

Ülke olarak elimizde kalan son şeyin umut olduğunu varsayarsak müellifin bu tavrını bir sanatçı olarak epey manidar buluyorum.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

‘Bekleyecek Sebebiniz Olduğunda Hayatta Kalmak Çok Önemlidir’

HIZLI YORUM YAP