DOLAR

38,2890$% 0.06

Created with Highcharts 8.2.200:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:0012:0000:00
EURO

43,6799% -0.2

Created with Highcharts 8.2.200:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:00
GRAM ALTIN

4.125,07%-0,85

Created with Highcharts 8.2.200:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:00
ÇEYREK ALTIN

6.827,00%-0,79

Created with Highcharts 8.2.200:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:00
TAM ALTIN

27.223,00%-0,80

Created with Highcharts 8.2.200:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:00
ONS

3.357,51%-0,71

Created with Highcharts 8.2.200:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:0000:00
BİST100

9.312,13%-0,10

Created with Highcharts 8.2.210:3011:0011:3012:0012:3013:0013:3014:0014:3015:00
İmsak Vakti a 02:00
Bursa AÇIK 18°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 38,2890

EURO 43,6799

ALTIN 4.125,07

BİST 100 9.312,13

İmsak 02:00

18°

Opera Sanatçısı ve Ressam Suat Arıkan, 50. Sanat Yılını Kutluyor: Ben Sanat ve Aşk İçin Yaşadım

ad826x90

Opera sanatçısı ve ressam Suat Arıkan, sanat ve aşkın kendisi için önemine işaret ederek, “Tosca operasında ikinci perdede ‘vissi d’arte, vissi d’amore’ diyor yani ben sanat ve aşk için yaşadım. Aynı beni tanım ediyor. Benim de Ankara’daki yıllarımdan sonra bütün hayatımın merkezinde sanat ve aşk var.” dedi.

Yurt içi ve yurt dışında birçok konser ve temsil gerçekleştiren 68 yaşındaki Arıkan, sanat hayatı boyunca şan müsabakalarında birçok mükafata kıymet görüldü, başta İtalya olmak üzere birçok şan yarışının heyetinde yer aldı.

Opera sanatı üzerine mecmualarda köşe müellifliği ve çeşitli radyo programları yapıp sunan sanatçı, solistlik çalışmalarını da sürdürdü.

Suat Arıkan, 2002- 2003 döneminde Mersin Devlet Opera ve Balesinde müdür ve sanat direktörlüğü yaptı. 2003- 2005 ve 2007- 2022’de İstanbul Devlet Opera ve Balesinde müdür ve sanat direktörlüğü misyonunu üstlendi.

Başta Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olmak üzere İstanbul ve Haliç Üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak şan dersi de veren sanatçı, opera sanatına katkıları nedeniyle İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi tarafından 2006’da “Şövalye Nişanı”yla ödüllendirildi.

“Resim çok bağımsız, özgür bir alan, onu okulsuz da yapabilirim galiba dedim ve konservatuvarı tercih ettim”

Usta sanatçı, İstanbul Cihangir’de hem atölye hem de sanat galerisine çevirdiği evinde, sanat hayatını, operanın hayatındaki değerini, resme ilgisini ve son çalışmalarını anlattı.

– Suat Bey, nerede doğdunuz, biraz çocukluğunuzdan bahseder misiniz?

Tekirdağ’da doğdum ama o sırada babam çok meşgulmüş. Bitlis’e tayin olmuş. Köy İşleri Bakanlığında Anadolu’da toprak dağıtıyorlardı. Yani Tekirdağ’da doğmuşum ama nüfus cüzdanımı Bitlis’te almışım. Şu anda nüfus cüzdanımda Bitlis yazıyor. İşte babamın bu memuriyeti nedeniyle Anadolu’da dolaşırken son durak Ankara oldu.

– Çocukken ressam olmak mı istiyordunuz?

Ankara’ya demir atınca fotoğraf galerilerini dolaşmaya başladım ve orada güya sanatçı kimliğim yavaş yavaş örülmeye başladı. Resme fevkalade bir ilgi duydum.

– Resme ilginizin bir kaynağı, başlangıç noktası var mıydı?

Kaynak tamamen galerilerde edindiğim duygu ve heyecan. Her cumartesi bütün Ankara’nın galerilerini dolaşırdık. Stant değişmese bile aynı standa birkaç kez gitmişliğim vardır. Sonra lise ikide Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının canlı konser yayınlarını dinlemeye başladım ve hayalimde o konser salonunu çok merak ettim, görmek istedim. Faruk Güvenç o kadar güzel anlatıyordu ki, ‘İşte ışıklar alındı, alkışları duyuyorsunuz. Şimdi sizi baş başa bırakıyorum.’ falan diyordu. Ben de hayalimde konser salonunu canlandırıyordum. Sonunda gittim konser salonuna ve büyülendim. ‘Bu dünyanın içinde olmam lazım’. dedim. Hemen gözüme bir viyolonselciyi kestirdim. Konser arasında gittim yanına ‘Abi ben de sizin gibi bunu çalmak istiyorum’ dedim. Baktı bana ve ‘oğlum 40’ından sonra düdük çalınmaz. Sen kocaman olmuşsun. Bu yaştan sonra olmaz. Biz çok küçük yaşta başlıyoruz.’ dedi. Ben lise 2’deyim bu sırada. ‘Eğer konservatuvara gireceksen ya tiyatro ya opera kısmına girebilirsin.’ dedi. Ben de ‘O zaman opera olsun.’ dedim. Daha opera seyretmiş de değilim. Konser, klasik müzikle ilgileniyorum ama operaya gitmek benim için çok daha yüksek, ulaşılamayan bir yerde. Sonra sınava girdim, ‘nasıl olsa güzel sanatlar akademisi cepte’ dedim. Annem de bir Eyüboğlu. Bedri Rahmi Eyüboğlu o zaman akademide çok önemli bir hoca. Eğer konservatuvarı kazanamazsam fazla üzülmem, Bedri Rahmi’nin atölyesine girdim sayılır diye düşündüm ve sınava girdim. İşte 350 kişi falan girdi sınava. 8 kişi kazandı. Bir baktım kazananların içinde ben varım. Fotoğraf çok bağımsız, özgür bir alan, onu okulsuz da yapabilirim galiba dedim ve konservatuvarı tercih ettim.

“Çok fazla para kazanmadım tahminen ama müzik benim hayatımı besledi, zenginleştirdi”

– Operayı seçtikten sonra ailenizden bir tenkit aldınız mı?

Doğru tercih yaptığımı düşünüyorum. Hiç pişman olmadım. En büyük abim Rus dili ve edebiyatı okudu. Onun küçüğü Ankara hukuk okudu. Onun küçüğü Ankara eczacılık okudu. Daima dörder yaş fark var ortamızda. En küçükleri ben, konservatuvara girince babam alışılmış biraz şaşırdı ve arkadaşlarına, ‘Hepsini okuttum ama bu sonuncuyu adam edemedim.’ demiş. O zamanlar konservatuvara girmek, işsiz kalmak gibi bir şeydi. Tahminen de hala öyle. Ben konservatuvara girdiğim zaman opera bölümü 7 yıldı. Tıp ise 6 yıldı. Ama ben Ankara Devlet Konservatuvarında sınıf atladım 7 yıllık okulu, 6 senede bitirdim.

– Konservatuvar devrinizde çok önemli isimlerle sınıf arkadaşı oldunuz, biraz bahseder misiniz?

Bizim periyodumuz çok güzel bir periyottu. Herkes kendi devrini çok sever ama işte Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, İlyas Salman… Aynı devirde okuduğum o grup harikuladeydi. Her dalda yani balede, enstrümanda, tiyatroda herkes Türk sanat hayatının çok önemli isimleri oldu. Ben o sırada konservatuvarı bitirir bitirmez hemen İstanbul’a geldim ve İstanbul Devlet Opera ve Balesinde (İDOB) solist sanatçı olarak takıma girdim. İstanbul’da kendi kolumda birçok rol oynadım. 3, 4 müzikalde de oynadım. ‘Evita’, ‘Kiss Me, Kate’ ve ‘Anlat Şehrazat’ da oynadım. Emekli olduğumda son yapıtım ‘Mançalı Adam’ oldu. Onun dışında birkaç tane çok oynamak isteyip de oynayamadığım rol var. Ama tatmin oldum. Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) o süper salonunda, sadece İstanbul’da değil Ankara’da, İzmir’de, Samsun’da oynadım. Mersin Devlet Opera ve Balesinde de görev aldım. 13 ay bir müdürlüğüm oldu. Orada da müzik söyledim. Antalya’da keza…

– Yurt dışında da birçok temsilde yer aldınız değil mi?

Yurt dışında birçok ülkede hem konser hem temsillere gittim. Müzik açısından hiçbir doyumsuzluğum, ‘Ah keşke şunu da yapsaydım’ diyeceğim, bir iki rolün dışında çok fazla bir şeyim yok. Yani müzik mesleğimden çok mutlu oldum. Çok fazla para kazanmadım tahminen ama müzik benim hayatımı besledi, zenginleştirdi. Yaptığım resmi de çok etkiledi. Fotoğrafta de bu renk düşkünü olmamın altında tahminen de sesler, melodiler yatıyor. O fotoğrafların içinde (Gentile) Belliniler, (Wolfgang Amadeus) Mozartlar var.

“Ankara’daki yıllarımdan sonra bütün hayatımın merkezinde sanat ve aşk var”

– Aslında siz opera hayatınıza devam ederken bir yandan da fotoğraf yapıyordunuz…

Tabii fotoğraf, hayatımda hiçbir zaman bitmedi. Çok yoğun olduğum bir 5- 10 sene var 1980’li yıllar. O dönem dumura uğradım. Aslında ‘Tosca’ operasında ikinci perdede ‘vissi d’arte, vissi d’amore’ diyor yani ben sanat ve aşk için yaşadım. Aynı beni tanım ediyor. Benim de Ankara’daki yıllarımdan sonra bütün hayatımın merkezinde sanat ve aşk var.

– Fotoğrafçılık yanınızın olduğunu da biliyoruz. Bu konuda neler söylersiniz?

Evet aynı zamanda bir fotoğrafçıydım. Evvelden düğün salonlarında fotoğraf çekip, hemen onları tab edip, kurutup, koşup o insanlara satan bir meslek vardı biliyorsunuz. Ankara’da o işi de yaptım. Sonra doğal sanat fotoğrafçılığı yaptım. Fotoğraf da sattım, stantlar açtım. Daha sonra 2010’lı yıllarda bir bel fıtığı sorunu yaşadım ve o devirde fotoğraf olayını bıraktım. Bıraktım derken evde kendi fotoğraflarımın fotoğrafını çekiyorum. Artık sokaklarda makineler, çantalar, ayaklar taşımıyorum. O biraz bana zor geliyor.

– Son devirde heykel de yapmaya başladınız, bu süreç nasıl başladı?

Heykel de aslında lise sonda bulduğum gereçlerle uğraşırken başladı. O dönem ahşabı çok seviyordum ya da çamur. Bunlar bir süre buzdolabına kaldırıldı. Şimdi ise tekrar hortladı.

– Heykel çalışmalarınıza ilham noktalarınız nedir?

Heykelleri önce çiziyorsunuz. Çalışmalarımda konsepti önemsiyorum. Önce bir fikir peşinde koşuyorum. O fikri çiziyorum. Çiziyorsun, çiziyorsun, çiziyorsun… Sonra artık o çizimle bir ilişki kurmuşsan, ‘Bundan evet olabilir’ diye fikir doğmuşsa, farklı gereçlerden maketini yapıyorum. Çamurdan ya da alçıdan… Bir sürü materyal var. Şimdi bir sürü küçük küçük heykel üreteceğim. Kimilerini bronz dökeceğim, bazıları seramik olabilir. Alçıyı çok seviyorum. Alçı inanılmaz bir materyal.

“Operada hala oynayabileceğim roller var”

– Tekrar operaya dönersek, operada hiç unutamadığınız bir karakter var mı?

Hala oynayabileceğim roller doğal ki var. Don Giovanni, Don Basilio, Scarpia. Doğal zaman biraz acımasız. Yani kaslar artık yoruluyor ve eski gerginliğini koruma edemiyor. O açıdan çok rahatlıkla söylediğim roller, bugün biraz zorlaşmaya başladı, onu hissediyorum. Ama yaşın getirdiği avantajlı roller de var. Onları da gençlerin oynaması doğru olmaz diye düşünüyorum. ‘La Boheme’deki Alcindoro, Benoit gibi…

– Yaklaşık 20 yıl süren İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Sanat Yönetmenliği görevinden sonra emekli oldunuz. Bu süreç sizin için nasıl bir tecrübeydi?

Müdürlük ve sanat yönetmeliği yaptığım periyotta sesim epeyce olumsuz etkilendi. Çünkü çok konuştum. Telefonlar, toplantılar, imzalar, şunlar bunlar, bürokrasi, ziyaretler, bütün bunlar düzenli şarkıcılığa engel oldu ve sesim olumsuz çizgideydi. Şimdi o stres ortadan kalktı. Kimse artık beni aramıyor. Dolayısıyla çok rahatım ve ses yerine geldi. Güya buzluğa koyulmuş gibi ses orada durdu, şimdi aşağı indi. Şimdi bakıyorum konserler sırasında anlıyorum ki sesim hala yıpranmış değil. Ama çok zorlandım. Meslektaşlarım da hala zorlanıyor. Ben (görev sürecimde) sanat direktörlüğünü çok ciddiye aldım. Sanat direktörlüğünde güya bir ressammışım gibi bir dönem resmi yapıyordum. Güya bir şey tasarlıyorum. ‘Önümüzdeki dönemin teması ne olsun, güncel kavram nedir?’ diye bir konsept oluşturmaya çalıştım.

“Bu yıl sanat hayatımın 50. yılını kutlamak istiyorum”

– Sanat hayatınızda yarım asrı geride bıraktınız…

Kariyer olarak 41 sene sahnedeydim. Bu yıl aslında sanat hayatımın 50. yılını kutlamak istiyorum. Kutlama için öğrencilerimden teklifler geliyor…

– Cihangir’de Küçük Yavuz Apartmanı’ndaki galeriniz, aynı zamanda atölyeniz gerçekten ilginç ve çok güzel bir yer. Buranın bir hikayesi var aslında. Bize anlatabilir misiniz?

Burası normalde benim evimdi. Sonra Türk fotoğraf tarihini incelerken, D Kümesi’nin öyküsünü gördüm. Annemin çok yakın akrabası olan ‘nun da üyesi olduğu bir grup, ‘D Grubu kuralım’ diye Zeki Faik İzer‘in evinde toplantılar yaparak karar aldı. 4 kişiydiler. A, B, C, D ve dediler ki, ‘4 bireyiz kümemizin adı D olsun’. Böyle de isminin sempatik bir hikayesi var. Aslında D Grubu, Cihangir’de bu Yavuz Apartmanı’nda kuruldu denilince, sonradan öğrendim ki bu apartmanda kuruldu. Büyük bir ihtimalle (Zeki Faik İzer) çatı katında oturuyordu. Ben de bunu öğrenince ‘burayı küçük bir galeri yapayım’ dedim. D Grubunun ilk standı de kağıt üzerine desenlerle yapılmış bir stant. Zeki Faik İzer’in kızıyla, koleksiyoncularla görüştüm. Hepsinden birer, ikişer tane desenler alıp burada D Grubunu hatırlatmak istedim. Gençler maalesef Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olmalarına rağmen D Grubu’nu bilmiyor. Bu çok üzüntü verdi. Bu yüzden D Grubu’nu hatırlatma heyecanına girdim ve meskenimi boşaltarak, galeri haline getirdim. Tam o sırada da pandemi başladı ve benim konsantrasyonum bozuldu. Bu yüzden şimdi bu işi gerçekleştiremedim. Ama bir gün D Grubu standı açmak istiyorum.

 – Sanırım galerinizde kendi yapıtlarınızı de sergileyeceksiniz…

Aşağıda atölyem, bahçem var. Orada heykel çalışmaları da yoğunluk kazandı. Hem heykel hem fotoğraf devam ediyorum. Normal koşullarda, operadaki yöneticiliğim nedeniyle çok temsil, prova seyrederdim. Eve gelmem saat 22.00, 23.00’ü buluyordu. Bir şeyler atıştırıp hemen üstümü giyip aşağıya (atölyeye) iniyordum. Gece saat 03.00’e kadar çalışıyordum. Sonra sabahları gidiyorum masa başına imzalar atıyor, müdürlük yapıyordum. Öğlenden sonra da sanat direktörlüğü yapıyordum. Geceleri ve hafta sonları da temsiller oluyordu. O da benim vaktimi alıyordu. Sadece fırsat buldukça fotoğraf, atölye hayatım vardı. Daima özlüyordum. ‘Bir gün emekli olsam da bir fabrika işçisi gibi önlüğümü giysem, sabahtan akşama kadar fotoğraf, heykel yapsam.’ diye düşünüyordum. Sonunda 3 seneye yaklaşıyor, emekliyim ve çok memnunum. Yani herkese böyle bir emeklilik dilerim. Eşim görevi nedeniyle Kıbrıs’a tayin oldu. Orada da bir atölyem var. Orada da çalışmalarımı yapıyorum.

“İspanya’da, Paris’te stant açmayı çok istiyorum”

– Yapıtlarınızla yurt dışında da birçok stant açtınız değil mi?

Evet, Roma’da ve Köln’de açtım. En değerlisi Kopenhag’da açtım ve hala devam ediyor. Birçok fotoğrafım Danimarka’da bulunuyor. Oradan Norveç’e gidiyorlar, geziyorlar. Öyle uluslararası bir ilgim de var.

– Yakın zamanda yine yurt dışında bir stant açma planınız var mıdır?

Berlin fikrim var. Netleşince ayrıntıları paylaşırım. İspanya’da, Paris’te stant açmayı çok istiyorum. Yurt dışında İstanbul’da sergilerle ilgili çok fırsat var. Ama ben sadece stant açmış olmak için stant açan bir insan değilim. İki senede bir stant açmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki dönem ekim ayında bir stant açabilirim.

– Son olarak emekli oldunuz ama hala sahnelerdesiniz…

Evet, ara ara konserler devam ediyor. Müzik hiçbir zaman bitemez, bitmemeli. Sesimde herhangi bir olumsuz bir şey yaşamıyorum. Yaşadığımda aslında bırakırım. Bazen kendimi beğendiğim anlar oluyor. Normalde sesimi hiç sevmem. Ama bazen beğeniyorum. Bir gün sahnede ‘Keşke burada olmasaydım. Şu anda evde olsam.’ diyeceğim bir an yaşarsam, herhalde bir daha konser yapmam.

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s


En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Rus Uydularının Uzaya Bıraktığı Gizemli Objeler: Ne Olabilir?

HIZLI YORUM YAP