34,5462$% 0.18
35,9782€% -0.72
3.002,77%1,39
5.106,00%0,86
20.361,00%1,01
2.704,05%1,22
9.549,89%1,94
Netflix’in küçük dizisi ‘The Perfect Couple’, platform ekranlarında seyirciyle buluştu. Başrollerini Nicole Kidman ile Liev Schreiber’in paylaştığı imal, polisiye tıbbın tabiatı gereği düğümü tek dönemde çözüp tadı damakta bırakıyor. Susanne Bier tarafından yönetilen dizi, Elin Hilderbrand’in aynı isimli romanından uyarlanmış.
BURJUVA TOPRAKLARINDA HAZIRLANILAN DÜĞÜN VE KAMUNUN DENİZİNDE İŞLENEN CİNAYET
Dizinin konusu kısaca şöyle. Bir hayvanat bahçesinde çalışan zoolog Amelia (Ewe Hewson) ile burjuva bir ailenin ortanca oğlu Benji (Billy Howle) dünya evine girmeye hazırlanmaktadır. Nantucket’ta, adaya adeta hükmeden bir pozisyonda, erkek tarafının geniş topraklarında evlilik hazırlıkları sürerken işlenen cinayet çiftin sınıfsal ve kültürel ayrılıklarını geri planda bırakır. Gelinin baş nedimesi, en yakın arkadaşı Merrit (Meghann Fahy) cinayete kurban masraf.
Düğün belirsiz bir tarihe ertelenirken soruşturma başlatılır ve Benji’nin çok satan polisiye romanlara imza atmış annesi Greer (Nicole Kidman), mirasyediliğine alkol ve esrar bağımlılığı eklemiş babası Tag (Lieve Schreiber), tuhaf latifeler düşkünü, olgunlaşmamış ağabeyi Tom (Jack Reynor), ergenlik sancıları çeken kardeşi Will (Sam Nivola) ve Shooter Dival (Ishaan Khattar) ile Isabel Nallet (Isabelle Adjani) gibi aile dostları sırayla şüpheli konuma düşer, sorgulanırlar.
Winbury ailesinin üstüne kara bulutlar çökmez çünkü paranın verdiği güçle psikolojik üstünlüklerini yitirmezler. Yine de katilin kimliğine dair ihtimaller azaldıkça cürmün gerisinde yatan nedenler gün yüzüne çıkar.
ÖLÇÜLÜ TEMPO, SADE ANLATI
‘The Perfect Couple’ı değerlendirmeye temposundan başlayalım. Anlatı son derece sade ilerliyor ve gerilim doğru yerde tırmandırılıyor. Altı kısımlık dizi ilk iki-üç kısmında cinayetin şaşkınlığını geri dönüşlerle birlikte işleyerek soruşturma şimdi derinleşmeden seyirci için zemin hazırlıyor. Kalan bölümlerdeyse “katil kim” sorusunu şüpheliler etrafında çevirip duruyor. Bu manevrayı abartmadan yapıyor. Plot twist peşinde koşup seyirciyi yormuyor, herkesi sorguya dizip takibi zorlaştırmıyor.
Dizinin çıkış noktası ve Greer karakterinde sembolik bir anlam kazanan kurmacanın olaylara karışmaması ‘The Perfect Couple’ı sadeleştirip başarısını artıran ögelerden.
Dizi sıradan lakin birçok zaman işe yarayacak bir çıkış noktasından hareket etmekte. Birbirine benzemeyen çiftimiz en az bir tarafın soru işaretleriyle birlikte son düzlüğe çıkmışken iradeleri dışında yaşananlar onları bir kırılmanın eşiğine getirir. Aynı zamanda cinayet de verilen sınava eşlik edip derin bir anlam kazanır; ayrılıkların altını çizer, zaafları öne çıkarır ve bağlılığı sınar. Materyali zengin bu tabloda burjuva yaşamın açmazları başka bir sınıfsal ayrılıkla verilmiş. Winburylerin de kendi aralarında bir servet ve iş bölümü söz konusu… Bunu elbette hikaye aktıkça anlıyoruz. Örnek çift olarak dergi kapaklarını süsleyen Greer-Tag aşkının da çilekeş tarafları var ve maddi manevi yük paylaşılmamış. Greer sırtlanmış evin geçimini. Bunun için de daima yazmış, çok satan yazar olmuş. Kendine bir kimlik yaratmış. Bu kimliği tamamlayan da eşiyle ülkü alakası olmuş.
Bu gösterişli aile birliği anlatının temelini atarken Greer’in kurmacayla bağı rol çalmıyor. Son romanının tanıtım toplantısı da tam manasıyla climax’e karşılık geliyor. Bu toplantı düğümün çözülmesine katkı sunuyor ve Greer karakterinin dönüşümünü destekliyor. Altı kısımlık bir polisiyeden karakter dönüşümüyle çıkmak ancak ihtimamla mümkün. ‘The Perfect Couple’ bu itinası göstermiş. Kıssayı işlerken abartmamış ve soruşturmayı doğru aradan, gizem hissini koruyarak geliştirmiş.
EKSİK YANLAR
Olay örgüsüne değinmişken bazı eksiklerden dem vurmalı. ‘The Perfect Couple’ın iyi bir çıkış noktası bulup cinayet soruşturmasını hakkıyla işlediği ancak alt metnine karar veremediği söylenebilir. Dizide esas çiftin -damadın anne babasının- sahte memnunluğu çözülüp buradan dram çıkarılırken evliliğe hazırlanan çiftin çatışması sığ kalıyor. Amelia başka bir erkeğe (Shooter’a) ilgi duyuyor daha sonra vazgeçiyor. Tüm o hengamenin ardından nikah masasına da oturmuyor. Buradaki bocalayışın altı boş kalmış. Dizi çözüm olarak sınıf farkını veya kadının yaşam alışkanlıklarını, kültürel yaklaşımını önermiyor. Bununla birlikte cinayetin ve yürütülen soruşturmanın gölgesini de münasebet göstermiyor. Güya Amelia ile Benji düğünden hemen önce yürütemeyeceklerini anlayıp ayrılmışlar. İlk bakışta birçok sebep saydıracak bu ayrılık havada kalmış.
Dizinin olay örgüsünde de küçük bir pürüz dikkat çekmekte… ‘The Perfect Couple’ fazladan gizem yüklemese de dizide açıklaması güç bir detaya yer verilmiş. Merrit’in kanında onu bayıltacak miktarda sakinleştirici bulunuyor. Daha sonra bunların Amelia’nın hasta annesinin ötenazi için sakladığı haplar olduğu anlaşılıyor. Bu hapın dönüp dolaşıp kadının bardağına girmesi pek inandırıcı değil. Zanlı, şayet eşi tarafından evdeki çeşitli ilaçların kutulardan çalınıp bir kesede toplanmasıyla oynanan ilaç ruletinden yararlandıysa keseden aldığı hapın tesirini nasıl öğreniyor ve hangi amaçla kullanacağına ne zaman karar veriyor? Bu sıkıntılar muğlak kalmış. Olaylar spontane gelişmiş görünmekte… Oysa cinayet taze bir bilgi üzerine işleniyor.
HER ŞEY SINIFSAL GUZUM YA DA SINIF POLİSİYELERİ!
Her şeyin sınıfsal olması (gerçeği ve yorumu bir yana) son yıllarda sosyal medyada üzerine kafa yorulacak hatta bol alıntılı makaleler yazdıracak bir popülerliğe erişti. Ücretli kölelerden mürekkep orta sınıfın, kültürel bağlamda bir yere pozisyonlandırılmasına (kendilerine “numaralı” koltuklar gösterilmesine) karşın yüzleştiği o mülksüzlük ve şu koca hayatta sadece borçlu tüketiciye denk düştüğü gerçeği “her şeyin sınıfsal oluşunu” hatırlattı! Borçsuz kalmayıp kredilere inanan, papatya yapraklarını “tüketiyor-tüketmiyor” diye bir bir koparmaya zorlanan, atanmış veya seçilmiş değil yakıştırılmış bu orta sınıf üyeleri (hayal ve nostalji tüccarlarının referans belirlediği) çocuklukları üzerinden bir kıyasa giriştiler ve uzun süredir içinde bulundukları deneyim yarışı bir çeşit travma arayışına çevrildi. Bu sınıfın çaresizce uzunluk gösterdiği/boy verdiği sosyal medyada kullanıcı kimlikleriyle var olanlar da artık yoksul geçen çocukluklarından travma sağıyor ve görece gelişkin (diğer bir deyişle, bugünkü karşılığıyla “kaliteli bir cumartesi”nde geçen tüm o edimler gibi gelişkin) saydıkları, refah seviyesi yüksek ebeveynler garantörlüğünde yaşanmış tecrübelere hınç duymaya başlıyorlar. Sınıf kini bir kez daha kültürel, güdük bir alana sıkışıyor, esas muhatabını ıskalıyor. Hal böyle olunca; seyirci/kullanıcı/tüketici her bir kimliğiyle aynı acıları dile getiren orta sınıf üyeleri bir kez daha birbirlerini kırmaya koşullanınca son yıllarda sınıfsal açıklamalar getiren kurmacaların bir yanılsama yarattığı ihtimali de artıyor.
Sınıf kininden ayıklanmış, tehdit içermeyen bu anlatılar; uzay operaları* biçiminde açıklayabildiğimiz Hollywood bilim kurgusunun yüzeyselliğini ve yozlaşmışlığını anımsatan bir çeşit sınıf polisiyesine dönüştüler diyebiliriz. Tahminen Claude Chabrol’un “son Marksist film” olarak andığı “La Cérémonie” filminde iyi niyet söz konusuydu, sınıf kini namlunun ucundaydı. Her manada… Ama sonrası… “Sonrası” deyip ucunu açık bırakmayalım… Son yıllarda şenlik sinemasının özellikle Asya’nın (“Parazit”te ayan beyan görüleceği üzere) sınıfsal açıklamalara girişmesi yine başta İspanyol, Leh, İskandinav ve İngiliz üretimleri gelmek üzere Avrupa polisiyelerinin toplumsal sıkıntıları giderek sınıf kökenleriyle birlikte anması bizi bu yakıştırmaya zorlamakta. Görüyoruz ki suça teşvik eden sınıfsal ayrılıklar polisiyelerin yerini kuruyor. Aslında daha açık söylersek; cinayetler “daha fazla para” yerine “daha iyi bir hayat” için işleniyor. Hayatta kalma güdüsü de bu örnekte rastladığımız hâliyle “iyi hayatta kalmak” veyahut alt sınıfların öfkesini yansıtan ve genellikle histerik bir seviyede ifade edilen “iyi hayata erişmek” gibi motivasyonlar üzerinden yorumlanıyor.
‘The Perfect Couple’ bu ilginç eğilimden nasiplenmiş. Öncelikle dizide burjuva ailenin betimi ve çekişmelerin kısırlığı sınıfsal şiddete, entrikaya münasebet hazırlamakta. Winburyler besbelli kötü insanlar! Roman tanıtım sahnesinde karşımıza çıkan Tag’in kartoneti gibi değillerse de ortak özellikleriyle anıldıkları, bir sepete dolduruldukları ortada… Asalaklık, zalimlik, kibir, ailenin genç üyesinde saflık gibi sınıflarına has marazlar onlarda toplanmış. Tag asalak, Greer zalim diğer aile üyeleri kibirli ve saldırgan… Dizide sadece bir karakter burjuva ailenin Aşil topuğunu çağrıştırıyor, o da küçük oğul Will. Will hukuki prosedür dolayısıyla reşit olduğu gün ailenin tüm sorunlarını çözecek kudrette ve yeni sorunlara, sürprizlere hamile bir karakter. Paraya bu derece yakın oluşu onu sembolik açıdan sınıfının en uzak ve umarsız noktasına taşımış. Dizide hümanist yaklaşımlar sergiliyor, ailenin kibrini reddediyor. Bunu ergen uyumsuzluğuna yormak da mümkün… Öte yandan dizide Greer’in geçmişine dair itirafları ve samimiyeti, finaldeki yumuşaması burjuvaların tamamıyla kötü olmasını engelliyor. Ancak ‘The Perfect Couple’ın geneline baktığımızda isminin seçiminden gösterdiği maksatlara kadar burjuvalarla bir sorunu olduğunu öne sürebiliriz. Bu sorun ise sınıf polisiyesi çizgisinin dışına taşınmıyor ve düğüm çözüldüğünde sınıfsal sorunlar da ortadan (en azından rafa) kalkıyor.
OYUNCULUKLARA DAİR
‘The Perfect Couple’ usta oyuncu Nicole Kidman’ın yönetim ettiği değil hevesle oynadığı bir imal. Kidman oynamak, role bürünmek istemiş; bu çabası da dizinin geneline yansımış. Ona eşlik eden Liev Schreiber da uyum sağlamış. Sarhoş koca rolünde epey başarılı. Ortalıkta boş boş gezinen ama etrafına zarar veren adamın sınırlarını iyi çizerken sinir bozucu sakinliğiyle sorumsuz karakterini perçinlenmiş, bir nevi açıklamış. Abby’de Dakota Fanning öne çıkmamasına karşın içten içe düğümleri atan bir performans sunmakta. “Fettan elti”yi geride bırakan, hırslı ve kıskanç kişiliğiyle insana dair bir berbatlığa şahit oluyoruz onda.
Nikah arifesinde bulunan ikinci çiftimizdeyse; Amelia’da Ewe Hewson’ı, Benji’de Billy Howle’u izliyoruz. Parlamasalar dahi güçlerini iyi yönetmişler. Özellikle Amelia beylik bir kompozisyon ve arka planı itibarıyla polisiyeden fazla romantik sinemalarda yer bulacak cinsten. Zengin aileye gelin olan uyumsuz gelin rolünde ve bu tarafıyla güldürüye dahi çekilmesi müsait bir stereotip. Nedir ki dizinin güldürüye uzaklığından dolayı tansiyonunu koruyor. Hewson ise bu gerilimi iyi yansıtmış.
Merrit’de Meghann Fahy sönük kalmış. O da suç cinsinden bir tiplemeye uygun düşüyor. Arada kalan kadını oynuyor. Role pek renk katmadığını söyleyebiliriz.
**
‘The Perfect Couple’ istikrarlı bir polisiye… Çıkışsızlık hissiyatını pekiştiren ada polisiyelerine dahil edilebilir. Soruşturmayı çok yönlü yürüten, yer yer cambaza baktıran ancak ölçüyü şaşırıp seyirciyi bunaltmayan bir anlatıya sahip… Katili ve cinayet motifini uzun süre saklıyor. Gizem hissini ne çok kışkırtıyor ne zayıf tutuyor. İyi işlenen hikayesi ve oyunculukları için izlemeye bedel.
* Uzay operası kavramı ilk kez Wilson Tucker tarafından 1941 yılında Amerikan radyo tiyatrolarına (soap operalara) gönderme yapmak amacıyla kullanılmış. Periyodun “arkası yarın” tadında akan radyo tiyatroları günümüzde pembe dizileri karşılarken uzay operası dünyadaki tertibin bilim kurgusal süslerle kopyalandığı, hikayesi hayli basit ve seyirciyi uyuşturan Star Wars vb. ticari üretimleri nitelemekte. İletişim bilimci Ünsal Oskay da Çağdaş Fantazya’da tür sinemasının örneklerine eğilirken bilim kurgu sinemalara yönelik bu tartışmaları derleyip yorumlamış.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Sahnede Hayatını Kaybeden Metin Aralot’a Kalp Masajı Yapılan Anlar Ortaya Çıktı