32,9652$% 0.34
35,7168€% 0.42
2.512,52%0,65
4.085,00%0,27
16.368,00%0,27
2.373,49%0,42
10.752,97%-0,40
Son günlerde MS hastalığı nedeniyle gündeme gelen Gezi Davası tutuklusu Tayfun Kahraman, Gerçek Gündem‘den Tuğba Özer’in sorularını yanıtladı. 2.5 yıldır Silivri Cezaevinde bulunan Kahraman, normalleşmenin zorunlu olduğunu, kendisinin özgürleşmesinin de normalleşmenin kilometre taşlarından biri olacağını belirtti. Kahraman’ın Tuğba Özer’e yaptığı açıklamalar şöyle:
– ‘Normalleşme’ sürecinde Özgür Özel tarafından sizin ve diğer Gezi tutukluların tahliye talebi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletildi. Süreci içeriden takip edebildiniz mi? Nasıl değerlendirdiniz? Bu süreçten tahliyeniz yönünde bir beklentiniz var mıydı?
Türkiye’de bir tıkanma yaşadığımız açık. Ekonomik olarak, siyasi olarak, sosyal olarak bir bölümün sonuna geldiğimizi düşünüyorum. Politika, özünde bu tıkanıklıkları aşma ve toplumu doğal gelişme mecrasına taşıma sanatı. En nihayetinde; mücadele ve müzakere ile elde edilecek her türlü demokratik kazanım sadece muhalefete değil tüm Türkiye’ye kazanım sağlayacak. Bu manada, Silivri’deki Tayfun olarak değil, geleceğini bu topraklarda gören bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, evladını bu ülkede yetiştiren bir aile babası olarak da bu süreci anlamlı ve olumlu buluyorum.
Kendimle ilgili olarak ise, demin bahsettiğim tıkanmanın sonucu olarak Türkiye’de adaletin terazisi bozuldu, hatta kırıldı dersem abartmış olmam sanırım. Her gün televizyonda onlarca suç kaydı olan şahısların yeni cürümler işlediğini izlerken, hukuksuzca yıllardır içeride tutulmamı başka türlü açıklayamam herhalde. Bu nedenle, masumiyetimin tüm Türkiye tarafından bilindiği bir davadan 27 ay gibi uzun süredir içeride tutuluyor olmam bir hukuk ayıbı olarak orta yerde duruyor. Normal bir hukuk düzeninde, ailemle birlikte, misyonumun başında olurdum. Hiçbir anormalliğin sürdürülebilir olduğuna inanmıyorum. Bu nedenle, o denli ya da böyle normalleşmenin zorunlu olduğunu ve benim özgürlüğümün de bu normalleşmenin kilometre taşlarından biri olacağını düşünüyorum.
-Cumhurbaşkanının bu görüşmelerde ‘Tayfun Kahraman kimdi?’ diye sorduğu basına yansıdı. Bu soruya nasıl karşılık vermek istersiniz?
Kamuoyu benim mesleksel hayatımı az çok biliyor, ben biraz geriye gideyim. Ailesi Bulgaristan’da zulümden kaçıp öz vatanı Türkiye’ye yerleşmiş bir ailenin İzmir doğumlu evladıyım. Hayatı boyunca çok çalışmış, üniversite yıllarında bir yandan garsonluk yaparak okumuş, mesleğini eline aldıktan sonra da işini layığıyla yapmak için azim göstermiş biriyim.
Yuvasını İstanbul’da kurmuş, memleketini her şartta çok seven, her düzeyde hak, hukuk, liyakat ve adaleti önemseyen, ülkesinin işini iyi yapan insanlar sayesinde gelişeceğine inanan, hayatını da bu şekilde yaşamaya çaba eden biriyim. Hayatı boyunca şiddetten uzak durmuş, sivil siyasetin, uzlaşı ve diyaloğun en güçlü formül olduğuna inanan bir demokratım. En son olarak uzun süredir biricik evladından yoksun bırakılmış biri, yani Vera’nın babasıyım.
TUTUKLULUĞUM TOPLUMSAL MUHALEFETE BİR GÖZDAĞI
-Gezi Davası yargılamaları kapsamında 18 yıl hapis cezasına çarptırıldınız. Özgür Özel ‘Tayfun Kahraman hepimiz için yatıyor’ demişti. Bu ifadeye katılıyor musunuz? Tutuklu olmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Genel Başkan, ilk günden itibaren süreci yakından takip ediyor, dava evrakına da çok hakim. Gezi gibi on milyona yakın insanın katıldığı bir olayı 5 kişinin sırtına yükleyen, tamamen önyargı ve varsayımlar üzerine kurulu, somut kanıtı olmayan bir evraktan bahsediyoruz. Bu manada, benim tutukluluğumun toplumsal muhalefete bir gözdağı niteliği taşıdığı açık. Şunun tekrar altını çizmek istiyorum, ben Gezi sırasında hükümetle görüşme yapan, uzlaşı yoluyla olayların yatışmasını sağlayan heyetteydim ve Taksim Dayanışması’nın seçilmiş sözcüsüydüm. Yani, benim herhangi bir şiddet olayıyla ya da failiyle tek bir ilgim yok.
Dosyada da böyle bir iddia yok. Bunu iktidar sahipleri de biliyor olmalı, çünkü beni o masaya davet edenler kendileriydi. Biz müzakere heyeti olarak, hükümet istifa etsin demedik, tartışmayı park ve halkın anayasal talepleri ekseninde tutarak, sorunun hukuk çerçevesinde çözümü ve sokaktaki aksiyonların toplumsal uzlaşıyla sona ermesi için çaba harcadık. Bu manada, vicdanım da çok rahat. Ne yaptığımı, ne yapmadığımı çok iyi biliyorum. Masumiyetin ötesinde, o dönem meslektaşlarımca seçilmiş Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı olarak anayasanın bana emrettiği görevi yerine getirdim. Bunu yapmamış olsam misyonumu ihmal etmiş olurdum.
MİLLİ TAKIM BİZİ GURURLANDIRDI
-Cezaevinde vaktiniz nasıl geçiyor?
Hayatım boyunca disiplinli bir insan oldum, bu özelliğimi burada da sürdürüyorum. Vaktimi mümkün olduğunca verimli geçiriyorum, hudutlu yerin elverdiği kadar düzenli spor yapıyorum. Beslenmeme de olabildiğince dikkat ediyorum. Çokça okuyorum, yazıyorum. Avluda düzenli yürüyüş yapıyorum.
En başta kızımdan gelen, annesinin kaleme aldıkları olmak üzere, mektupları okuyup onlara cevap vermek başlı başına bir mesai. Haftalık görüşler ve telefon konuşmalarını beklerken vakti hızlandırmak için kendimi meşgul edecek şeyler üretiyorum. Akşamları tartışma programlarını ve belgeselleri izliyorum, güzel filmler denk gelirse onları kaçırmamaya çalışıyorum. Son devirde, natürel, herkes gibi milli kadronun maçlarını takip ettim. Gerçekten iyi oynadılar, son ana kadar ellerinden geleni yaptılar ve bizleri gururlandırdılar.
DOKTORLARIMIN TALEBİ 27 AYDIR SÜRECE ALINMADI
-Cezaevinde MS hastası olmak nasıl bir şey? Yaşadığınız zorlukları anlatır mısınız? Tedavi hakkınıza yönelik kısıtlamalar uygulanıyor mu?
Cezaevi şartları belli. Yani kronik rahatsızlığı olan biri için uygun ortamın sağlanması imkansız. Normalde seyri gündelik hayatımı etkilemeyen düzeydeki hastalığım, bu süreç uzadıkça ailemden ayrı olmanın neden olduğu gerilimle birleşerek bir atağa neden olabilir, belli meşakkatlere yol açabilir tasası yaşıyorum natürel ki. Doktorların tavsiyesiyle her ne kadar düzenli spor yapmaya çalışsam da dört duvar arasında bu belli bir yere kadar oluyor. Rahatsızlığımı 2005 yılında Relapsing Remitting MS (Tip 1) tanısı teşhis eden ve o günden bu güne dek takibinde olduğum İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı’ndan doktorlarımın birkaç kez ilgili makamlara iletmiş oldukları ‘en az her gün kullandığım ilaç kadar antrenman ve hareketimin önemli olduğunu belirten ve bununla birlikte cezaevinde her gün spor saatlerimin ayarlanması ile idman yapabilmemin sağlanması talebi’ 27 aydır sürece alınmadı.
ADİL YARGILANMADIM
-2005 yılından beri MS hastası olduğunuz daha önce hiç gündeme gelmemişti. Hastalığınızın bilinmesini, bu hususla gündeme gelmek mi istemediniz?
Özel olarak bilinmesin diye bir gayretimiz olmadı. Özel olarak bilinsin diye bir gayretimiz da olmadı. İlk günden beri ana problem, dışarıya vermek istediğim mesaj aynı: Ben bir suç işlemedim, ben adil yargılanmadım, bana hukuki kanıtı ve gerekçesi olan bir ceza verilmedi. Bugüne kadar kimse beni somut olarak bir fiilimden ötürü suçlamadı, kendimi savunmak için gösterdiğim kanıtlar, dinlenilmesini istediğim şahitlerin sözleri mahkeme belgesine girmedi. Bu kadar bariz ve hukuksuz şekilde içeride tutuluyor olmam akıl dışı. Yani, MS hastası olmam ile maruz kaldığım adaletsizlik arasında bir ilişki olmadığı için ailecek pek aklımıza da gelmedi bunu gündem etmek. Bir şekilde bizden bağımsız olarak kamuoyunda gündeme gelmiş oldu sıkıntı.
ADALETSİZLİK 86 MİLYONUN MESELESİ
-Dışarıya bir bildiriniz varsa…
Dışarıdaki herkese, hangi görüşten olursa olsun, tek bir şey söylemek istiyorum:
Adaletsizlik kişisel bir sorun ya da bir kümenin meselesi değildir. Toplumu içinden çürüten bir hastalıktır. Yani ben Tayfun olduğum için burada değilim, adaletsizlik olduğu için buradayım. Bunu normalleştirmememiz gerekiyor. Bu sadece benim değil 86 milyonun meselesi. ‘Olur böyle şeyler’ dediğimiz zaman ‘Böyle şeyler olur.’ Bugün Tayfun’un, yarın başka birisinin başına gelir. Bizim daima bir ağızdan ‘Olmaz böyle şey’ dememiz gerekiyor. Sadece benim için değil, bu talebi de genişleterek; herkes için adil yargılanma hakkı ve adalet talep etmemiz gerekiyor. 86 milyon insanımızın refahı ve özgürlüğü için herkes için adalet talebimizi yılmadan dillendirmemiz gerekiyor.
(HABER MERKEZİ)
Türkiye ve Afganistan Arasında Çoban Trafiği! 150 Bin Kişiye İhtiyaç Var
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.