32,8284$% 0.06
35,9055€% 0.85
2.541,16%1,61
4.115,00%1,04
16.491,00%1,08
2.412,71%1,76
10.993,17%2,33
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısı, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de katılımıyla gerçekleşti. Açılış konuşması yapan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Yerel bilgi ve tecrübeyi harekete geçirmek Türkiye’yi bölmez. Aşırı merkezi ve hiyerarşik bir yönetim anlayışı, iyi ve yenilikçi fikirlerin ortaya çıkışını zorlaştırır. Milletin oyuyla seçilmesi gereken durumlara atama yoluyla görevlendirme yapılması, ya da seçilmiş vekillerin Meclis’te yer almaması ile milli irade korunmaz dedi.
Orhan Turan’ın açıklamalarından bazı başlıklar şöyle:
Son yılların arka geriye gelen zor gündemi, hepimizi yormuş, moralimizi bozmuştu. Pandemi, savaşlar, depremler, gibi felaketler arka geriye gelmişti. Ekonomide de, çok zor bir dönem geçirmiştik. Siyasi kamplaşma ve tansiyonlar geçirmiş olduğumuz seçimlere damgasını vurmuştu. Yeni normallerimiz bunlar olmuştu. Oysa, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken bu durum bize hiç yakışmazdı.
Nihayet bu günleri geride bırakma ihtimali belirdi. Tabi ki temkinliyiz, tabi ki adımlarımızı atarken kılı kırk yarıyoruz, her ihtimali ölçüp biçiyoruz.
Hepimiz iş dünyasının içindeyiz. TÜSİAD üyelerinin temsil ettiği şirketlerin, ekonomik, finansal ve ticari alanlarda dünya ile yakın işbirlikleri mevcut. Bu şirketler, yaptıkları ihracat, yarattıkları katma bedel, istihdam ettikleri insan kaynakları, ödedikleri vergi itibariyle, Türkiye ekonomisinde önemli bir tartıya sahip. Ekonomiyi doğrudan, ya da dolaylı olarak etkileyen her konu bu nedenle TÜSİAD’ın ilgi alanına giriyor.
Türkiye enflasyonla mücadele konusunda, çok deneyimli bir ülke. Zira çok uzun bir enflasyonist geçmişi var. Yıllık enflasyon 1990’lar boyunca yüzde 60’ın altında inmemişti. Ama 2002 yılının başında yüzde 70’lerde olan enflasyonu yıl sonunda yüzde 30’un altına geriletebildik. Enflasyon bir yıl sonra yüzde 20’nin, bir sonraki yıl ise, yüzde 10’un altına indi. 2011 yılında yüzde 4’ün bile altına indiğini görmüştük. Ancak 2016 sonrası periyotta uyguladığımız kusurlu siyasetler sonucunda, enflasyon performansı berbatlaştı. Bu olumsuz süreç, 2021 sonrası devirde daha da hız kazandı. Son bir yıldır yeniden doğru para siyasetine dönmüş olmamızı çok önemsiyoruz. Enflasyonu yıl sonunda yüzde 40’ın altına çekebilmeyi umuyoruz. Enflasyonu, arzu ettiğimiz noktalara düşürene kadar, kararlılıkla bu sürece devam etmeliyiz.
YAPISAL DEĞİŞİMLERE İHTİYAÇ VAR: Dış kırılganlıklarımız ise, takip ettiğimiz bir diğer önemli konu. Cari açık yıllardır mücadele ettiğimiz bir süreç. Bu sene bu oranın yüzde 2.5’lara kadar gerileme ihtimali umut veriyor. Yine de düşük cari açık sayılarını sürdürebilmemiz için, yapısal değişimlere muhtaçlığımız var. Ancak bunun ötesinde en önemli dış kırılganlıklarımızdan biri haline gelen ve TÜSİAD olarak son yıllarda özellikle altını çizdiğimiz, zayıf Merkez Bankası döviz rezervlerinin, son periyotta yeniden güçlü düzeylere geliyor olması, çok memnuniyet verici. En önemli dış kırılganlıklarımızdan birini geride bırakıyoruz. Yılın geri kalanında da rezervlerdeki bu olumlu performansın devam edeceği inancındayız.
SON 10 YILDA YOKSULLAŞTIK: 2001 yılında merkezi bütçe açığının GSYH’ya oranı yüzde 11.9 idi. 2005’te bu oranı yüzde 1’e indirdik. Bu, 2000’li yıllardaki ekonomik istikrar öykümüzün dayanılmaz bir ayağını oluşturur. İzleyen yıllarda da harikulâde koşullar haricinde yüzde 1’ler seviyesinde tutabildik. Bu sene OVP’ye göre yüzde 6.4 tahmin ediliyor. Maliye siyasetinde son periyotta attığımız ve atmayı planladığımız adımlarla, gerçekleşmenin, bunun çok daha altında olma ihtimali var. 2025 yılı hedefi ise yüzde 3.4. Ve alışılmış kişi başı milli gelir sayıları. 2013’te kişi başı milli gelir 12,582 dolardı. Sonra geriledi. Son 10 yılda yoksullaştık. 2023 sonunda yeniden 13,000 dolar düzeyine geldik.
VAKİT KAYBETMENİN BEDELİ AĞIR OLDU: Biliyoruz ki geride bıraktığımız 10 yılı kaybetmemiş olsaydık, bugün çok farklı bir tabloyu konuşabilirdik. Düşük enflasyon, bütçe disiplini, hiç meselesiz finanse edilebilen bir cari açık ve stabil TL, çok daha yüksek kişi başı gelir anlamına gelecekti. Ne gelir dağılımı böylesine bozulmuş olacaktı, ne emeklinin satın alma gücü bu kadar düşmüş, ne de gençler geleceklerini yurtdışında arar hale gelmiş olacaktı. Vakit kaybettik. Vakit kaybetmenin bedeli ağır oldu. Şimdi ise yeniden doğru adımlar atmaya başladık. Öte yandan, vakit kaybettiğimiz bu süreç, bize, sıkı sıkıya sarılmamız gerekenleri de tekrar hatırlattı:
-Kurumlarımızın bağımsızlığını müdafaanın,
-Hukukun üstünlüğüne gölge düşürmemenin,
-Yönetişim kalitemizin gerilemesine rıza göstermemenin,
-Özgürlüklerden, çoğulculuktan ödün vermemenin ve
-Genel kabul görmüş, datayla doğrulanmış siyasetlerden uzaklaşmamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük.
Bütün bu prensiplere sıkı sıkıya bağlı kalarak bugün çok daha iyi bir yerde olmamız mümkündü.
NORMALLEŞME AÇIKLAMASI: Kaybettiğimiz vakti geri kazanabilmemiz mümkün. Bunun için öncelikle gücümüzü tüketen kısır çekişmeleri bir kenara bırakmak gerekiyor. Kamplaşmanın, kutuplaşmanın kimseye yararı olmuyor. Siyasette normalleşme adımları hepimizi umutlandırıyor. Vaktimizi ve gücümüzü neyi, hangi önceliklendirme ile nasıl yapmalıyız sorularına ayıralım. Ülkemizi ileri götürmek için tüm fikirlere açık olalım, özgürce tartışalım. Ama siyasette de, ekonomide olduğu gibi bir zamanlar sahip olduğumuz ve sonradan yitirdiğimiz standartları geri kazanmaya çalıştığımızı da unutmayalım. Bunun için, siyasetçiler arasında, toplumda, hatta iş dünyasında bile yaygın olan bazı temelsiz kabulleri artık geride bırakıp, yerine dataya ve bilime dayalı siyasetleri uygulayalım.
SEÇİLMİŞ VEKİLLERİN MECLİSTE YER ALMAMASI İLE MİLLİ İRADE KORUNMAZ: Müsaadenizle birkaç örnek vereyim:
– Enflasyonla mücadele uzun vadede işsizliğe yol açmaz; büyümeyi düşürmez. Türkiye örneği kafidir. Yüksek enflasyondan hiçbir ülke fayda görmedi. Yüksek enflasyon ekonomiyi de siyaseti de, toplumu da yorar, bozar; yozlaştırır.
– İhracat artışı için TL’nin paha kaybetmesi gerekmez. Düşük verimlilikle, yüksek maliyetle yapılan üretimle rekabet gücü kazanılmaz. Dünya pazarlarında ilgi görmeyen eserlerle ihracat artırılmaz.
– Kayıt dışı ile mücadele etmek KOBİ’lerimizi zora sokmaz. Kayıt dışılık, finansmanı pahalı ve erişilemez hale getirir. Kayıt dışı çalışan bir firmanın çağdaş teknolojilerden yararlanması, ehil çalışanlar istihdam etmesi zordur. Kayıt dışı haksız rekabet yaratır, vergi tabanını daraltır, kayıtlı işletmeler üzerindeki vergi yükünü artırır.
– Yerel bilgi ve tecrübeyi harekete geçirmek Türkiye’yi bölmez. Aşırı merkezi ve hiyerarşik bir yönetim anlayışı, iyi ve yenilikçi fikirlerin ortaya çıkışını zorlaştırır. Milletin oyuyla seçilmesi gereken konumlara atama yoluyla görevlendirme yapılması, ya da seçilmiş vekillerin Meclis’te yer almaması ile milli irade korunmaz.
– İfade özgürlüğü siyaseti kaosa sürüklemez. Farklı fikirler ayrılık değil, zenginlik getirir. Türkiye demokratik rüştünü ispat etmiş bir ülkedir. Özellikle son iki seçimin sonuçlarını düşündüğümüzde, halkın siyasi ferasetinden şüphe etmek yersizdir. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi ‘Demokrasi asla ve asla sıfır toplamlı bir oyun değildir. Demokrasinin kazandığı yerde kaybeden olmaz. Sivil siyaseti güçlendiren her sonuç Türk siyaseti açısından eşsiz bir muvaffakiyettir.’
– Bilimsel bilgi ile ahlak ve bedeller arasında bir terslik yoktur. Bilimsel ve teknolojik ilerleme bilginin üzerine konseyidir. Bilginin öğrenilmesi değerleri zedelemez. Bilginin öğretilememesi çağın gerisine düşürür.
Listeyi daha da uzatmak mümkün. Ama önümüzdeki yılları esas belirleyecek olan yeşil ve dijital dönüşüm konusunda da doğru adım atılmasını zorlaştıran tereddütler var.
YEŞİL VE DİJİTAL DÖNÜŞÜM: İklim değişikliği ile mücadele ve etrafa hassas bir ekonomik büyüme modeli Türkiye’nin rekabet gücünü azaltmaz. TÜSİAD olarak biz yeşil ve dijital dönüşümü iş dünyamız için bir risk ve maliyet kalemi olarak görmüyoruz. Tam tersine, Türkiye’nin rekabet gücünü koruyabilmesi için, bu siyasetleri benimsemesi gerekiyor. Zira birçok ülke kendi iktisadını bu doğrultuda dönüştürüyor. Dijital dönüşüm Türkiye için bir lüks, uyulması neredeyse imkânsız bir fantezi değildir. Her teknoloji ihtilalinde olduğu gibi, teknolojiye ayak uyduramayanlar silinir sarfiyat. Bu bireyler için de, firmalar için de, ülkeler için de geçerlidir. Türkiye’nin dijital dönüşümü kaçırma lüksü yoktur.
ENFLASYONLA MÜCADELE SÜRECİNİ DESTEKLİYORUZ: Geçtiğimiz aylarda yurtiçinde ve yurt dışında bir dizi temaslarımız oldu. Bu temaslarda ülkemizin ne kadar zengin bir potansiyele sahip olduğunu, bir kez daha görme fırsatı buldum. Ülkemizin yeniden şekillenmekte olan küresel paha zincirlerindeki pozisyonunun güçlenmesi mümkün. Lakin bunun bazı şartları olacak. Bu şartların en başında ekonomik istikrar geliyor. Enflasyonla mücadele sürecini destekliyoruz. Bu bahisteki çalışmaların, doğru yönde atılmış önemli adımlar olduğunu düşünüyoruz. Para siyasetinin mali disiplin ile de desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu çerçevede geçtiğimiz günlerde açıklanan kamuda tasarruf ve verimlilik paketini kamu harcamalarının denetlenmesi ve kısıtlanması doğrultusunda atılmış bir adım olarak görüyoruz. Bu adımın önümüzdeki devirde kamu ihale ıslahatı, vergide adalet ve etkinlik, kayıt dışılıkla mücadele gibi alanlardaki çalışmalarla desteklenmesini bekliyoruz.
Enflasyonla gayretin başarılı olabilmesi için, toplumun tüm kesitlerinde bu konuda bir mutabakat olması gerekiyor. Bu süreç gerçek kesim üzerinde de maliyetler oluşturacaktır. İş dünyası da Türkiye iktisadının bir müddettir devam eden sorunlarını çözmesi ve daha istikrarlı, sürdürülebilir bir büyüme patikasına girmesi için, oluşacak maliyetin kendi üzerine düşen kısmını üstlenmelidir. Bu noktada kuruluşundan bu yana TÜSİAD’ın ülke çıkarlarını, daima en öne koymuş olduğunu hatırlatmak isterim. Biz, enflasyonla çabanın yükünü üstlenmeyelim; öbürleri üstlensin demeyiz.
VERGİ TABANINI GENİŞLETMEYİ GEREKLİ GÖRÜYORUZ: Bu çerçevede, gündemdeki vergi düzenlemeleri vergi yükünün mali güce göre adil şekilde dağıtıldığı ve hukuka inancın korunduğu aktif bir vergi sistemine ulaşma maksadına hizmet etmelidir. Bunun için düzenlemelerin vergi tabanını genişletmeyi hedeflemesini, adil, öngörülebilir ve uluslararası standartlara uygun olmasını gerekli görüyoruz. Ayrıca düzenlemelerin istişare ile, ilgili sivil toplum kuruluşlarının görüş ve değerlendirilmeleri alınarak hazırlanmasının, son derece önemli olduğuna inanıyoruz. Bu alanlarda kapsamlı adımlar atılmaksızın, sadece vergi yükünün önemli bir kısmını yüklenen ‘kayıtlı mükellef grubu’ üzerindeki vergi yükünü daha da arttıracak düzenlemelerle yetinilmesinin, bu sürecin muvaffakiyetini gölgeleyeceğini düşünüyoruz. Vergi düzenlemelerinin gayelerine ulaşması için kayıt dışı ile çabanın sıkılaştırılması gerektiğine inanıyoruz.
HUKUK DEVLETİNİN İŞLEMESİ SAĞLANMALI: Makroekonomik istikrarın ve öngörülebilirliğin sağlanması ve enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi için, diğer ıslahat alanlarında da, adım atılması gerekiyor. Bu çerçevede; hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla aktif işlemesinin sağlanması, düzenleyici kurumların özerkliği, çoğulcu demokrasi, ifade özgürlüğü, eğitim ıslahatı, toplumsal cinsiyet eşitliği, teknoloji ve yenilikçilik gibi başlıklarla güçlendirilmesini önemsiyoruz. Zira, kalkınma, ekonomik yapıdaki dönüşüm, kişisel ve bölgesel gelir adaletinin iyileştirilmesi, salt ekonomi siyasetlerinin dışına taşan bir çerçeve gerektiriyor.
YENİ MÜFREDAT ELEŞTİRİSİ: Eğitim, TÜSİAD’ın kuruluşundan bu yana en çok üzerinde durduğu alanlardan birisidir. Bu konu derneğimizin kuruluş tüzüğünde de yer bulmuştur. Eğitimin kıymetini 50 yıldan beri vurgulayan bir kuruluş olarak, müfredatta yakın vaktinde yapılmış olan değişiklik hepimizin dikkatini çekti. Bu değişiklik toplumda da önemli reaksiyonlara yol açtı. Daha önce de dile getirmiş olduğumuz gibi, Cumhuriyet bedellerine, bilimselliğe ve çağdaş eğitim normlarına uygunluk konusundaki eleştiriler giderilmeden uygulamaya alınacak bir müfredatın, çocuklarımızın geleceğine ve kalkınma amaçlarımıza katkı sağlamayacağına inanıyoruz. Toplumun tümünü ilgilendiren eğitim konusunda, müfredattan öğretmene kadar her alanda düzenlemeler yapılırken, tarafların takviyesini alarak, katılımcı şekilde planlama yapılmalı. Unutmayalım ki ülkemizin rekabet gücü ve refah seviyesinin artmasının gerisinde elbet insan kaynaklarınızın endüstrileşmeye, sürdürülebilir kalkınmaya ve büyümeye elverişli olarak yetişmeleri zorunluluğu var. Ürün ve pazar rekabeti dediğimiz zaman özünde ülkeler arası bir eğitim rekabeti, insan kaynakları için rekabet var. İnsanınızı rakip ülkelerden daha iyi eğitmez iseniz, gençlerinize ve ailelerine umutlu bir gelecek sağlayamazsınız, dışa açık piyasa iktisadının nimetlerinden de faydalanamazsınız. Dünyanın ilk 10 iktisadından birisi olacaksak, eğitim sistemimizin kalitesi de dünyada ilk 10’a girmeli. Oysa PISA sonuçlarına göre, Türkiye’nin okuma, matematik ve fen bilimlerindeki sıralaması 36, 39 ve 34. sıralarda.
KADINLARIN ROLÜNÜ SADECE AİLE İÇİNDE TANIMLAMIYORUZ: TÜSİAD Yönetim Kurulu olarak, bu dönem yoğunlaştığımız başlıklardan birisi de, kadınların idaredeki rolünün güçlendirilmesi. TÜSİAD olarak idarede kadın oranının artırılmasını ivmelendirmek amacıyla, kendi üyelerimizden başlayarak iş dünyasını harekete geçirmek üzere bir davette bulunduk. Bu davetimize çok olumlu bir cevap aldık. Üyelerimizin artan şekilde bu davetimize destek olmasını ve daha fazla kadını şirketlerimizin yönetim kademelerinde görmeyi bekliyoruz. Kadının rolünü sadece aile içinde tanımlamıyoruz. Kadınlar ve erkekler hayatın her alanında eşit haklara, fırsatlara ve sorumluluklara sahip olmalı. Bunu hayata geçirebilmek için kadın haklarını her boyutu ile gündemimizde bulunduruyoruz.
SOYADI DÜZENLEMESİ ELEŞTİRİSİ: Toplumsal gelişmenin düz bir çizgide hareket etmediğini, zikzaklarla ilerlediğini biliyoruz. Bir yandan son yerel seçimlerde, kadın belediye liderleri sayısında dikkati çekecek bir artış oldu. Bunu memnuniyetle karşıladık. Diğer yandan, İstanbul Kontratından çıkılması kadına yönelik şiddetin önlenmesine hizmet etmedi. Ayrıca 9. Yargı Paketi taslağında “Kadının soyadı” düzenlemesinin, kadınların toplumsal pozisyonunun güçlendirilmesi hedefi ile uyumlu olmadığını düşünüyoruz.
ETKİ CASUSLUĞU: Türk Ceza Kanunu’na eklenmesi önerilen, etki casusluğu gibi muğlak ve inancı azaltıcı özellikler taşıyan düzenlemelerin paketten çıkartılması olumlu olsa da, gündeme gelen her bir mevzuat değişikliğinin algı ve beklentiler üzerinde önemli bir etki yarattığını gözlemliyoruz. Sonradan değiştirilse ve yasalaşmasa bile, bu çeşit düzenlemelerin gündeme getirilmesinin güven ortamının iyileştirilmesi ve normalleşme beklentilerine hizmet etmediğini düşünüyoruz.
Konuşmamım başında da söylediğim gibi, zor bir periyottan çıktık. Konjonktürün geçmişe oranla daha elverişli olacağı bir periyoda giriyoruz. Her ne kadar kapsamı, derinliği, hızı itibariyle tartışmaya açık olsa da, geçmişe oranla daha umutlu bir yerdeyiz. Türkiye’de demokratikleşme ve kalkınma mücadelesini çok uzun bir koşu olarak görüyoruz. Ama bizler bu koşunun 100 metresi için burada değiliz. Bunun bir maraton olduğunu biliyoruz. Süratimizi bazen düşüreceğiz; bazen artıracağız. Ama sonunda amacımıza varacağız.
(HABER MERKEZİ)
CHP Genel Başkanı Özel: Ya Zam Olacak Geçim Olacak Ya da Hiç Yolu Yok Seçim Olacak
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.