34,5612$% -0.02
36,2802€% 0.68
2.997,60%-0,24
5.082,00%0,19
20.268,00%0,35
2.695,52%-0,37
9.549,89%1,94
Ümran Avcı – Edebiyatımızın usta kalemlerinden Oya Baydar, son romanı “Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı”nda bellekleri dürterek okuru Türkiye’nin yakın tarihine götürüyor. Bir kadın doktor ile istihbaratın başındaki sevgilisinin yolları ayrıldıktan yıllar sonra yine bir hastane odasında kesişiyor. Kısa süre öncesine kadar en kritik kararlara imza atan, zirveye tırmanmak için pek çok şeyi feda eden devlet görevlisinin bir daha hatırlamamak üzere belleğin derinliklerine gizledikleri, ölüm döşeğinde kâbuslar ve sayıklamalarla teker teker sökün ediyor. Eski sevgilisinin başını bekleyen kadın da hatırlayış ve tanıklıkları ile bir kez daha geçmişe dönüyor. Baydar, yarım kalan bir aşk kıssası ve hesaplaşmalar üzerinden Türkiye’nin kronikleşen problemlerine, trajik geçmişine ayna tutuyor. Yüzleşmenin kaçınılmazlığına vurgu yaparken unutmanın mı yoksa hatırlamanın mı daha sancılı olduğu sorusuna cevap arıyor.
■ Roman, toplumsal ve ferdî belleği odağına alıyor. Çok çabuk unutan bir toplum olduğumuzu tekrar eder dururuz. Toplumsal olarak görmezden gelmelerimiz, çabuk unutmamız savunma sistemini devreye sokmakla ilgili olabilir mi?
Bireysel bellekle toplumsal belleğin işleyişinin benzer kurallara bağlı olduğunu, benzer süreçler izlediğini düşünüyorum. Bireyler de toplumlar da vicdanlarına yük olan, suçluluk duygusu uyandıran ya da kendilerini aşağılanmış hissettikleri olayları, durumları unutmaya, belleklerini karartmaya eğilimlidirler. Total amnezi değil de parsiyel yani kısmî amnezi diyebiliriz. Belirttiğiniz gibi, ağır bir yük altında kalanın savunma sistemidir bu. İster birey ister toplum olsun ‘mağdur’ aslında unutmaz ama kaldıramayacağı bir acıyı, bir aşağılanmayı hatırlamamak için belleğini karartmayı yeğler. Romanda hatırlamanın ve unutmanın düzeneğini hem romanın iki baş kahramanının ferdi tarihleri hem de toplumsal tarih üzerinden anlatmaya çalıştım.
■ Kadın karakter, ünlü bir romancı arkadaşının, “Gerçek hayatta o kadar inanılmaz şeyler oluyor ki romanlarımda gerçekte yaşananları törpülüyorum” diyor. Siz veya kurmacayla uğraşanlarda böyle bir refleks gelişiyor mu diye merak ettim.
Gerçek hayatta kurmacalardan çok daha inanılmaz, çok daha şaşırtan şeylerle karşılaşırız. Romandaki, “Gerçek hayatta o kadar inanılmaz şeyler oluyor ki, romanlarımda gerçekte yaşananları törpülüyorum” sözü benim için de geçerli. Bir tesadüf, bir müsabaka sonucu gelişen olayları kıssaya motamot aktardığınızda bazen gerçek dışı, zorlama, yapay görülebilir. Gerçek hayattaki bir trajediyi romana motamot aktardığınızda okur abartılı ve inanılmaz bulabilir. Bu da okurun metinle kurduğu münasebette bir kopma duygusu yaratır, okuru öyküden soğutur. Romancıların birçoklarının böyle bir tasa duyduğunu sanıyorum.
■ Romanın kahramanı doktor, eşi tek kurşunla faili meçhule kurban gittikten sonra saçlarını kestiriyor. O sahnede Gülten Akın’ın “Kestim kara saçlarımı ne olacak şimdi?” dizelerini anımsadım.
Gülten Akın’a şair olarak da kadın olarak da hürmetim büyüktür. Şairler sıralamasında hakkının yendiğini de düşünürüm. Ancak Akın “Kestim kara saçlarımı” diye haykırırken kadının hapsedildiği role isyanını dile getirir. “Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı”nın kahramanı kadın ise yaşadığı trajedinin yükü altında, kendisini geçmişe bağlayan simge olan uzun gür saçlarını keserek o geçmişin yükünden kurtulmak ister.
■ Hatırlamak ve unutmak üzerine ağırlaşan bir metinde, romanın erkek kahramanının devletin istihbarat örgütünün doruğundaki bir kişi olmasını nasıl okumalıyız?
Aslında, mutlak iktidar tutkusunun insanı vardıracağı yıkımı anlatmak istemiştim. O mevkideki kişilerin hatırlamak istemeyecekleri çok şey vardır. İşlenen cürümlerin devletin bekası, vatanın milletin yüce çıkarları uğruna olduğuna kendilerini inandıramayacakları bir an gelir. O zaman vicdanı susturmanın tek devası unutmaya çalışmaktır. Ne var ki bellek oyunbazdır, intikamcıdır, kontrol dışıdır; zayıf ânınızda –ki kahramanımız hasta yatağında şuuru bir açılıp bir kapanırken en zayıf ânındadır- unutmak istediklerinizi kusar. Bu öyküyü en iyi, hatırlamak ve unutmak hâlleri üzerinden anlatabileceğimi düşündüm.
“Suçu kabullenmek yürek ister”
■ “Suçlarımızı hatırlamayız” cümlesini es geçmek istemem. Bu hem kişisel hem de toplumsal bellek için önemli… Yüzleşmek üzerine konuşalım isterim…
Suçlarımızı hatırlamaktan kaçınırız, o noktada belleğimizi karartmayı yeğleriz. Şuurlu bir karartma değildir bu, vicdanın yükünü azaltmaya yönelik bir korunma gayretidir. Toplumsal bellek karartması ise kabahatin gerçek faillerinin, muktedirlerin manipülatif edimiyle gerçekleşir, resmî tarih anlatımlarıyla jenerasyondan jenerasyona aktarılır. Toplum; söz konusu suç her neyse, mağdurların gerçeğe uymayan ya da abartılı anlatımlarından ibaret olduğuna, “vatana, millete, dine, beka’ya, birliğe bütünlüğe” tehdit oluşturduğu varsayılan mağdurun suçlu olduğuna inandırılır. Birey de toplum da hatayla yüzleşmedikçe sağlığına kavuşamaz, kendisiyle barışamaz. Ama suçu kabullenmek güçtür, cüret ister. Bellek karartması bu noktada devreye girer.
Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika
Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr
Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber
Şehir Belleğiyle Var Olur