32,8327$% 0.07
35,8520€% 0.68
2.557,62%2,27
4.133,00%1,82
16.564,00%1,85
2.418,54%2,01
11.024,33%2,62
2016’da, İngiltere’nin Brexit gayesinin çabucak ardından ABD’nin Donald Trump’ı seçmesi Anglo-Amerikan bir hareketti. Birkaç hafta önce, Fransa’nın ABD’nin yerini alacağı ön görülüyordu. Ancak aşırı sağı iktidardan uzak tutmak için sol partiler ile merkezci koalisyonlar aynı masaya oturdu ve sonuç sandığa çabucak yansıdı. The Guardian köşe yazarı Alexander Hurst Seçim sonuçlarının açıklanmaya başlamasıyla birlikte Paris sokaklarını havai fişekler ve tezahüratlar doldursa da, gerçeği bastırmaya yeterli değildi. Nasıl Trump’a dört yıllık bir ara verilse de Trumpizm ortadan kalkmadıysa, Fransa’nın sosyal ve politik kırılmaları da seçim sonuçlarıyla birlikte kaybolmadı.
KOMPLO TEORİLERİ VE ÇIKMAZLAR
Fransa ve ABD, iç çatışmaya yol açan sosyal kırılmalarının siyasete sızdığını, film ve TV dizilerinde bile izledi. ABD’nin çatlakları o kadar derin ki, artık topyekun bir iç savaş kurgu konusu haline geldi. Alex Garland’ın İç Savaş sineması, ülkenin bölünmüş olmasının nedenlerini atlayarak doğrudan çatışmanın ortasına izleyiciyi çekse de; Teksas ve Kaliforniya’nın, otokrat haline gelmiş bir başkanı devirmek için siyasi açıdan olanaksız bir ittifak önerdiğini öne sürüyor. Fransa’daki son seçim kampanyası sırasında ise tarihçiler, analistler ve siyasetçiler aşırı sağın zaferi durumunda ortaya çıkabilecek çatışma mümkünlüğünü hatırlattı. Bu da yetmedi; Emmanuel Macron, aşırı sağın kazanması halinde ülkenin bölünerek iç savaşa sürükleyeceğini söyledi. Elbette ABD ile Fransa arasında büyük bir fark var: silahlar. 2024 üretimi Fransız TV dizisi La Fièvre’de Marie Kinsky (Ana Girardot) diyor ki: – İç savaş olması için silahların olması lazım… Yardımcı kahraman ve aşırı sağcı aktivist kimliğiyle oynadığı rolde Fransa’yı ABD’ye dönüştürmeye (hatta Ulusal Tüfek Derneği’nden yardım istemeye) girişiyor. Uzak mı? Umarım… Gerçi Fransız halkının şaşırtan bir şekilde %91’i “toplumun şiddete eğilimli olduğu” niyetini paylaşıyor.
MBAPPE ÜZERİNDEN NORMALLEŞME
Eric Benzekri’nin yönettiği La Fièvre, bir futbolcu ile antrenörü arasındaki, hem aşırı sağın hem de aşırı solun kendi maksatları doğrultusunda istismar etmek üzere bir ırk ve kimlik krizine dönüştürmeye çalıştığı bir tartışmayla açılıyor. Sonrasında, siyasi iletişim danışmanı ve merkez solun korku dolu bir tasviri olan Sam Berger (Nina Meurisse), Kinsky’nin Fransız toplumunu uçurumun eşiğine getirmesini hararetli bir şekilde durdurmaya çalışıyor. İkili, ülke çapında dezenformasyon, halı saha maçları ve Kylian Mbappé ile diğer Fransız futbolcuların “aşırılıklara” karşı kamuoyunda nasıl duruş sergilediklerinin doğrudan habercisi olan Paris futbolunun kullanıldığı bir satranç oyunu oynuyor. Real Madrid ve Fransa Milli Grubu futbolcusu Kylian Mbappé Lottin İç Savaş neredeyse apolitik görünse de La Fièvre, Stefan Zweig’in Dünün Dünyası’ndan, Overton penceresinden ve araştırma enstitüsü Destin Commun’un La france en qûete‘sinden yararlanarak teori geliştirmeyi asla bırakmıyor.
Şov, çağdaş demokrasinin, politikadakiler ve toplumsal kırılmayı sömürerek ve ağırlaştırarak kazanç sağlayan özel sektör tarafından nasıl içinin boşaltıldığını açıkça ortaya koyuyor. Bu süreçte sıralanabilecek gerçeklerden biri de aşırı sağın tek tehdit olmadığı. İdeolojik katılık aşırı soldan da gelebilir ve birden fazla zaman ilerlemeyi engellerken, konuşmanın ve dolayısıyla demokrasinin işlemez hale geldiği bir topluma katkıda bulunur. Ancak en çok endişe duyulan konu siyasetin şov olarak görülmesi ve popülizmin ne ölçüde bulaşıcı olduğu. Boyun Eğmeyen Fransa Hareketinin lideri Jean-Luc Melenchon
TOPLUMSAL HÜRMET ARAYIŞI
Dizinin yönetmeni Eric Benzekri 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında, Fransa’daki son parlamento seçimlerinin kazananı Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) en büyük partisi olan Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) radikal sol lideri Jean-Luc Mélenchon ile çalıştı. Ancak daha sonra direktör daha ana akım merkez sola doğru kaydı.
Artık eski müttefiklerinden kimilerini Fransız siyasetinin kötüleşen durumunun sorumluluğunu da taşıyan çatışma girişimciler olarak görüyor. Benzekri 2021-22 ve 2022-23 akademik yıllarında Sciences Po Paris‘teki öğrencilere Hürmet arayışında: ırk ve eşitsizlikle yüzleşen ABD demokrasisi başlıklı bir birinci sınıf semineri verdi: – Başlığını 1990’larda Harlem’deki uyuşturucu çeteleri üzerine çalışan Fransız antropolog Philippe Bourgeois’in yazdığı bir kitaptan aldım. Bana o denli geliyor ki, Trump’ın kanalize edip yönlendirebildiği duygu ve öfkenin birçoklarının temelinde hürmet duyulması isteği yatıyordu. Popülizm, toplumun farklı kısımlarını, birden fazla zaman birbiriyle yarışan hürmet kavramları etrafında, birbirine düşürüyor. Aşırı sağcı bir popülist, destekçilerine, başka birisinin gelip onların kim olduklarıyla ilgili temel bir şeye izinsiz girmesi nedeniyle saygısızlık görmekte haklı olduklarını söylüyor. Aşırı solcu bir popülist, destekçilerine devletin kurumlarının ırkçı olduğunu söylüyor.
Ve şimdi her iki tarafın da adalet ve hürmet görme isteği, diğer tarafın nasıl bir toplumda yaşayacaklarına dair en derin endişelerini doğruluyor. Çözümlerden biri, popülistlerin bizim için belirlediği yeni kurallara göre oynamak yerine oyunu değiştirmek. La Fièvre dizisinde futbol, sosyal açıdan birleştirici bir faktör. Tahminen parlamentonun dışında oyunun kurallarını değiştirmenin ve yeni bir şey yaratmanın başka bir yolu vardır: dinlemek ve dinlenilmek…
İngiltere’de Vekil Seçilen Nesil Çalışkan Kur’an’a El Bastı