DOLAR

33,9008$% 0.03

EURO

37,6352% -0.04

GRAM ALTIN

2.809,88%0,81

ÇEYREK ALTIN

4.610,00%0,88

TAM ALTIN

18.383,00%0,88

ONS

2.577,74%0,76

BİST100

9.685,49%1,73

Akşam Vakti a 19:20
Bursa HAFİF YAĞMUR 28°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
SON DAKİKA

DOLAR 33,9008

EURO 37,6352

ALTIN 2.809,88

BİST 100 9.685,49

Akşam 19:20

28°

Zafer Şenocak: Edebiyat Sınırları Aşmaktır

ad826x90

Zafer Şenocak, 1961 yılında Ankara’da doğdu. Çocukluğu Münih ve İstanbul’da geçti, Münih Üniversitesi’nde Alman dili ve edebiyatı ile politika ve ideoloji eğitimi aldı. 1990 yılından beri Berlin’de yaşayan yazar, sık sık bursiyer ve üniversitelerde konuk öğretim üyesi olarak ABD ve Kanada’da bulunuyor.

Şenocak’ın çeşitli burs ve ödüllere kıymet görülen müellifin yapıtları çok sayıda dile çevrildi. Almancadan Türkçeye çevrilen bazı kitapları: ‘Tehlikeli Akrabalık’, (roman) ‘Taşa ve Kemiğe Yazılıdır’ (şiir), ‘Atletli Adam’ (öykü), ‘Gençlik Ayinleri’ (şiir).

Şenocak özellikle şiiri Türkçede de kaleme alan iki lisanlı bir yazar. Önemli iki romanını da yine Türkçe yazdı: ‘Alman Terbiyesi’ ve ‘Köşk’ isimli bu romanlar Alef Yayınevi tarafından basıldı, bunlar Almancaya da çevrildi. Türkçe şiirlerinin geçen yıl Almanca ve çok yakın zamanda da İngilizce çevirileri basıldı.

Zafer Şenocak ile edebiyat üzerine konuştuk.

İki dil arasında gidip gelen, lisanlar arasında gidip gelen bir yazar ve şair var karşımızda. Sorum şu: Zafer Şenocak’ı Türkçe ya da Almanca yazmaya iten şey ne ya da şöyle sorayım hangi lisanda yazacağına nasıl karar verir bir şair? Karar vermekle mi olur bu?

Aslında yazarı fazla ilgilendiren bir soru değil bu çünkü mesela Türkçe ya da Almanca derken bunları birer ulusal dil olarak algılıyoruz. Türkiye’nin ana dili Türkçedir, Almanya’nın Almanca, Fransa’nın Fransızcadır gibi… Ve bunu da edebiyata uyguluyoruz. Ama edebiyat bu şekilde oluşmuyor, edebiyat dil içinde bir lisanla oluşuyor, tahminen lisanın gerisinde başka bir dil aracılığıyla. Bende izlerini bırakmış olan geçmişin dili var. Bu geçmiş iki lisanda yaşandı ve ben bunu silmedim. Bunu silmek geçmişimi silmek anlamına gelecekti. Yani sonuçta çok da şuurlu bir şekilde bu lisanlar arasında faaliyette bulunmuyorum. Bazı metinleri Almanca kimilerini Türkçe yazıyorum.

İlk Işık, Zafer Şenocak, 52 syf., Alef Yayınevi, 2016.

‘EDEBİYAT RAHATSIZ DA ETMELİ’

Bu konuyla ilgili şöyle bir tespitim var: Edebiyata şiirle başladınız ve şiir yazmaya da devam ediyorsunuz ama aynı zamanda deneme yazarısınız, çok sayıda roman kaleme aldınız ama deneme tipini sadece Almancada kaleme aldığınızı görüyorum. Tıpkı ‘Deutschsein’ yani ‘Alman olmak’ ya da ‘Das Fremde das in jedem wohnt’ yani ‘Herkesin içindeki Yabancı’ ya da ‘In deinen Worten’ yani ‘Senin Sözlerinle’ isimli babaya seslenen oto-fiktif yapıtınız gibi. Bunlar Almanya’da çok yankı bulan, son derece edebi metinler de.

Evet, bunlar edebi metinler ama kurgusal metinler değil. Fiction dediğimiz kurgusal metinler başka bir şey… Hayali metinlerdeki gerçeklik farklı oluyor çünkü. Ki buna belli ölçüde roman da dahildir – belli ölçüde diyorum çünkü romanlar büyük ölçüde böyle yazılmıyor, daha çok deneme biçiminde oluyorlar. Çünkü romanda bir hikaye anlatılıyor: Figürler vardır ama aslında dil mantığı deneme mantığındaki gibi rasyonel ve bir gerçekliği yansıtırlar. Yani romanda daha çok birinin gerçekliği ya da hayatın gerçekliği anlatılmaktadır. Alışılmış gerçekliğin içinde başka bir gerçeklik anlatan romanlar da var: Mesela Borges’in ya da Proust’un kitaplarında görürsünüz bunu. Ben kendi metinlerimi de bu kategoride görüyorum. Yani bende de gerçeklik gerisi bir gerçeklik var ve bunlar farklı lisanlarda ortaya çıkabiliyor. Bunu böyle anlatıyorum uzun uzun, çünkü hakikaten bugünlerde göç sorunları çok revaçta ve göç tecrübeleri eşliğinde farklı kültürler ulusal veya uluslararası konular olarak ele alınabiliyor. Aidiyet mevzuları da böyle… Bunlar hudutlarla görülebiliyor. Oysa edebiyat sınırları aşmaktır. Ama sınırları aştığınızda da anlaşılmazlığa doğru gidebilirsiniz. Anlaşılmazlık da rahatsız edici olabilir. Kanımca edebiyat rahatsız da etmeli. Ben edebiyatta daima biraz asi olmayı bir dürtü olarak hissettim.

Edebiyat piyasasına adım attığım dönemlerde sizin seçme şiirlerinizi de Türkçeye çevirdim, bunlar ‘Taşa ve Kemiğe Yazılıdır’ ismiyle İyi Şeyler Yayınları etiketiyle basıldı. Çeviri sırasında şöyle bir kanaate vardığımı biliyorum: Şiirler Türkçeye çok müsait ya da şöyle diyelim yeni lisanda yerlerini yadırgamıyorlar. Bunun böyle olmasının bir nedeni de sanki klasik Türk şiiriyle ilgileniyor olmanız mı? Mesela çok sevdiğim bir şiiriniz var ki bu şiiri Almancadan Türkçeye Yüksel Özoğuz tarafından çevrilip Yapı Kredi Yayınları’nda basılan Gençlik Ayinleri kitabından alıntıladım: Sanırım ıstırap acıya dönüştü ve biz hissetmedik / Sanırım sevinç coşkuya dönüştü ve biz hissetmedik / Sallanırken içimizdeki salıncakta haykırdı kalbimizin sirenleri / Sanırım dikenli bir çalılıktı içimizde yanan ve biz hissetmedik.

Bu şiirde doğal ki Divan şiirinin sesi var. Tahminen biraz bu tarafı sana klasik şiiri hatırlatıyor. Doğrudur, böyle şiirlerim var. Ama zati içimdeki izler bunlar. Bu izler de aslında kitaplardan, seslerden, tonaliteden oluşuyor. Müzik var orada, ses var ve bunlar kaynağını çok farklı yerlerden alıyorlar. O farklı farklı yerlerden gelen etkileşimlerin toplamından oluşmaya başlıyor yazmak. Bütünlüklü olmayan, parça parça oluşumların getirdiği bir dil bu aslında. Buna hibrit diyenler var ama ben bu terimi kullanmıyorum çünkü bu da bizi yine bir bütünlüğe doğru götürüyor.

Tabii çok genç yaşta Yunus Emre’nin şiirlerini Almancaya çeviren şahıssınız. Sizdeki klâsik Türk şiiri tortusunu araştırırken aklıma Yunus Emre de geliyor.

Evet, çok gençtim bu işi üstlendiğimde, başta yapamayacağımı düşündüm. Ama böylesi bir çeviriyi yaptığıma sonradan çok memnun oldum çünkü hakikaten orada kendimi keşfettim.

‘YUNUS EMRE’NİN O SESİ GEÇMİŞİME BİR YOLCULUKTU’

Yunus Emre sizin için bir iç seyahatti aynı zamanda, değil mi?

Yunus Emre’nin o sesi geçmişime bir seyahatti gerçekten de. Kitaplarla çevrili bir ortamda büyüdüm ben. Annem neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt, öğretmen ve seküler bir ortamda yetişmiş. Babamsa daha klasik bir aile ortamından gelen ve bir dönem İslam mecmuası çıkarmış biri. Böyle farklı kültürlerin birlikteliğinden oluşan bir ortamda yetiştim ve bu ortamdan faydalandım. Edebiyatımın materyalini bu ortama borçluyum.

‘ROMAN BENCE ŞİİRİN KARŞISINDA DURAN BİR TÜR’

Evet, tasavvufun ve İslam ideolojisinin de önemli konularınızdan olduğunu biliyorum. Üstelik sadece şiirde değil deneme, roman ve hikayelerinizde de inanç ve İslam sizi meşgul ediyor. Özellikle Müslüman babaya seslenişin felsefi metni sayılan, neredeyse bir roman olarak da okunan ‘In deinen Worten’ (Senin Sözlerinle) isimli kitabınız geliyor aklıma. Kitapta şiirin sizde nasıl oluştuğunu da anlatıyorsunuz.

Bu kitap edebiyatımın tam merkezinde duruyor. Çünkü ben şiirden romana geçerken bir açılım da yaptım: Şiirin çözülmüş dilini bir şekilde romana taşımaya çalıştım. Alışılmış romandaki rasyonalitenin şiirden çok farklı olduğunu da böylece yazarak anladım. Roman bence şiirin karşısında duran bir tür. Yani şiirle roman hiçbir zaman buluşamıyor. Aslında bunlar birbirine düşman iki tür. Çünkü roman bir şekilde insanın hayatını algılamaya, kişileri, karakterleri, ortamları tanıtmaya çalışıyor; şiirse bunu çözüyor. Romanda toplumu, insanları, bağlantıları anlatıyorsun. Bu haliyle de roman denemeye çok yakın, denemenin hikaye tipi ve rasyonel. Bence edebiyatta roman, dili ehlileştirme sürecidir, şiirse bunun tam tersi.

Kendi yazı mitosunuz ya da şöyle diyelim, ilham kaynağınız konusunda şöyle bir tabiriniz var: Erosun merkez tren istasyonu. Sizin metinlerinizdeki Eros‘un güya aynı zamanda dinle ya da inançla da bir bağlantısı var gibi.

Evet erkek kimliği, din, şiddet ve iktidar… Böyle bir dörtgen kurabiliriz. Yani bunların birbiriyle ilişkisini sorguluyorum – ki birbirleriyle çok temaslı kavramlar bunlar, tarih boyunca böyleymiş ve bizler bugün de bir şekilde bunun ıstırabını çekiyoruz. İçimizde yaşıyoruz bunu, erkek olarak da yaşıyoruz. Ben de bunları kitaplarımda bir şekilde işlemeye çalıştım ve işlemeye de devam ediyorum.

Yani bir şekilde erkeklik krizini anlatıyorsunuz.

Bu krizi aslında şiirle yazmaya başlamıştım. Şiirden düz yazıya geçerken, özellikle ‘Atletli Adam’ kitabında yer alan hikayeleri yazarken ana sorunsalım buydu. Ama kitaplarımda teoloji sorunlarını tartışmıyorum Allah var mı yok mu gibi sorularla ilgilenmiyorum. Beni ilgilendiren inancın ve dini telaffuzlarının insanlar üzerindeki etkisi. Ben nereden haz alıyorum? Nereden iticilik hissine kapılıyorum ve nasıl bir şey içinden geçerek iktidar kuruyorum. İktidar kuruyor muyum yoksa onu elden vermek bana zevk mi veriyor? Buradaki çeşitli yapıları eros yani cinsellik içinde incelerken dini telaffuzlarla karşılaşıyorum. Yani cinsellikle din konusunu birleştirmek rastlantısal bir şey değil bende.

Atletli Adam, Zafer Şenocak, 126 syf., Kabalcı Yayınevi, 2007.

Zafer Şenocak’ın edebiyatını tek bir kavramda tanımlamak zorunda olsam herhalde hibridite, diğer bir deyişle melezlik derdim. Hem metnin biçimi hem de figürlerin kendileri hibrit kişiliklerdir birden fazla kez. Hem kültürel hem de cinsel kimlikler açısından melezlik önemli bir yer meblağ edebiyatınızda. Aslında bence bunlar bugünkü jenerasyonun meşgul olduğu, yeni yeni merkezine aldığı konular. Ne dersiniz?

Hibrit kavramına kendi adıma neden eleştirel bakıyor ve tahminen bugünkü ortama da biraz aralıklı duruyorum? Çünkü daima bir bütünlükten hareket ediliyor. Mesela erkeklik güya bir bütün ve tammış da bugün o bütün kırılıyormuş gibi konuşuluyor. Halbuki bu bir toplumsal tanımlama ve bunun insanın iç dünyasıyla pek bir ilgisi yok.

Bence bu konular en bariz şekilde ‘Atletli Adam’ isimli ilk hikaye kitabınızda yer alıyor.

Cinselliğin, tutkunun yani dileğin özünde barındırdığı hakimiyet, iktidar biçimleri, şiddet ögesi çok naif bir şeymiş gibi gösteriliyor, yani tarih boyunca insanlara bir aşk kıssası anlatıldı, anlatılıyor. Cinsellikte böylesi bir aşk da var elbette ama aynı zamanda çok sert bir şiddet de var. Şiddeti içeren cinsellik pek kabul edilmez, edilmek istenmez ama gerçekte bu ikisi yan yana ve iç içedir. Ben tam bu noktada dinle, özellikle İslam inancıyla, dinin kendini ifade etme biçimiyle bir paralellik kuruyorum: Bir yanda çok yumuşak ve müşfik, yer yer melankolik bir dil ama öte yandan sert ve adeta kılıç gibi kesen bir üslup. Yani affedici ve cezalandırıcı İlah bir arada.

Bu söyleşi yazar Menekşe Toprak’ın hazırlayıp sunduğu iki lisanlı LitVers – Edebiyat Söyleşileri projesi kapsamında yapılmış olup tamamı podcast olarak yayınlanmıştır.

Podcast söyleşilerinin yayınlandığı sayfalar:

www.litvers.com
LitVers – YouTube
LitVers | Podcast on Spotify

Diğer Güncel Haberler İçin Tıklayın / Bursa Haber – Bursa Gündem – Bursa Gündem Haber – Bursa Haberleri – Bursa Son Dakika 

Bizi İnstagram’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi X’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHbr

Bizi Facebook’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Youtube’da Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber

Bizi Linkedin’de Takip Edebilirsiniz / @BursaGündemHaber 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Ritim Orman’dan Cengiz Holding’e: Yedin Kurdun Kuşun Aşını, Dişinde Kaldı Altın Sarısı

HIZLI YORUM YAP